31 Mayıs 2016 Salı

YETER Kİ BU ÜLKE KÜÇÜLSÜN, KÖŞEYE SIKIŞSIN. “Hepimiz PKK’lıyız” deseydiniz bari! Hepimiz teröristiz” deseydiniz bari. “Hepimiz PKK'lıyız, PYD'liyiz, HDP'liyiz” deseydiniz. Ve devam etseydiniz:Hepimiz Türkiye düşmanıyız.


Bu ülkeye ait ne kadar iyilik varsa nefret ediyoruz. Ne kadar yıkım senaryosu varsa omuz veriyoruz. Kendimizi bu ülkeye ait hissetmiyoruz. Avrupa Birliği, Amerika, İsrail, Rusya ya da Beşşar Esad, fark etmiyor, konjonktür ne gerektiriyorsa ona göre hepsiyle ortak oluyoruz, oluruz.

Yeter ki bu ülke küçülsün, köşeye sıkışsın. Yeter ki birilerinin gözüne girelim, onlar nezdinde değerimiz artsınfiyatımız artsın. Yeni Türkiye imiş, güçlü Türkiye imiş, yüzyıllık hesabın sonuymuş, yeni kurtuluş savaşıymış, ülkenin birliği ve dayanışmasıymış bize ne?Yeter ki AK parti gitsin, Erdoğan gitsin.

Hepiniz terörle ortaksınız

Bu dönem geçsin de sonrası ne olursa olsun. Gezi'de yapamadık, Paralel örgütle yapamadık, hiç değilse terör örgütleriyle yapalım. Bitirelim bu işi. Kimlerin yanındayız, hangi saftayız, nasıl bir resmin içindeyiz ne önemi var. PKK ile, diğer örgütlerle yapılamazsa, gerekirse Türkiye'ye dışarıdan açık saldırılar başlatılsınBaşlatılsın da bu işi bitirelim. Yoksa kendi ellerimizle bitirme imkanımız kalmadı…

Böyle düşünceler içinde olan ne çok insan var bu ülkede. Ankara'da bombalar patlamış, onlar için bir umut. Güneydoğu'da şehirlerimize işgaller başlamış, onlar için bir umut. Terör örgütleri tek yönetim altında toplanmış, onlar için bir çıkış yolu. İnsanların ölmesi, şehirlerin yıkılması, ülkenin karışması hiçbir zaman umurlarında olmadı.

Onlar, sadece eski dokunulmazlıklarının, imtiyazlarının, refah düzenlerinin peşinde. Bir “Beyaz adam” psikolojisi. İç savaşı bir yana bırakın, gerekirse mahalleler arasında savaşlar bile çıkarırlar. HenryKissinger'ın, kaynaklar üzerinden insan nüfusunu azaltmayı amaçlayan soykırım projesine benzer bir zihniyet bu.

Size kim bu görevi verdi?

Harita taslakları yapılıyormuş, coğrafyayı lime lime eden istila projeleri uygulanıyormuş, Türkiye'yi yeniden vesayet altına almaya dönükçokuluslu müdahaleler yapılıyormuş, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bu millet ilk kez ayağa kalkıyormuş, ekonomik refah alanıgenişliyormuş.. Bunlar olursa Türkiye kontrolden çıkacak, biliyorlar. Bildikleri için de durdurmak için her türlü kirli yönteme ortak oluyorlar.

Son ortakları terör oldu, terör örgütleri oldu7 Haziran öncesi PKK'nın siyasi kanadı HDP üzerinden yeni bir Türkiye biçimlendirmeye kalktılar. Laikliği, Cumhuriyet değerlerini PKK ile koruyacaklardı. Ortaklıklarını gizlemediler, pervasızca yaygaralar kopardılar. Türkiye küçük olacak ama ellerinde kalacaktı.

İttifak kurduklarına bir bakın! PKK, DHKP-C ve daha bir sürü irili ufaklı örgüt. O örgütleri onlara kim ortak tayin etti? Onlarca yıldır kendilerini kim besliyor, bugünlere hazırlıyorsa onlar! Eli silahlı örgütlerde ülkeyi, demokrasiyi, özgürlüğü koruyorlardı. Terör saldırılarıyla milletin canı yanarken “PKK” demekten, “terör” demekten bile kaçındılarÇünkü onlara öyle söylenmişti. Çünkü hesap büyüktü ve bu büyük hesap içinde kendilerine böylesine çirkin, böylesine kirli bir rol tayin edilmişti.

Hiç utanmadılar…

Hiç utanmadılar, vicdanları sızlamadı. Ülkelerini hep başkalarına şikayet ettiler, onlar üzerinden intikam almaya çalıştılar. Terörle mücadelede şehit olanları küçümsediler, yok saydılar. Bunu yaparken terörü yüceltmekten ar etmediler.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıktan “kan dökülür” tehditleri savurduğu, PKK ile aynı dili konuştuğu, ulusalcıların terör örgütlerini savunur hale geldiği, kendilerini Türkiye Cumhuriyeti'nin sahibi görenlerin PKK ile kol kola bir çizgiye sürüklendiği bir dönemdeyiz.Kan isteyenler, iç savaş isteyenler, terör üzerinden ülkeyi köşeye sıkıştırmak ve buradan iktidar kapmak isteyenler bugün terörle vuruyor, yarın Rus silahlarıyla, Amerikan silahlarıyla bu ülkeyi vurmaya başlarlar.

Nedir bu suskunluk?

Terör örgütü Diyarbakır Dürümlü'de 15 ton patlayıcıyı havaya uçurdu, on altı vatandaşımız hayatını kaybetti. Cesetleri bile bulunamadı. Yetmedi, köylülerin tamamını yok etmek için bir tuzak daha kuruldu. Şükür ki fark edildi ve bu pusu önlendi. Bu insanlar teröre karşı can verdi. Ülkelerinin yanında yer aldı.

Öldüren PKK. Öldürülen vatansever olunca kimseden ses çıkmadığını fark ettiniz mi? Özgürlük diye, insan hakları diye, demokrasi diye, barış diye ortada dolaşanların hiçbiri PKK'ya tek laf etmedi. Neden, onlar ülkelerini savundular diye mi bu suskunluğunuz?

Medya büyük oranda sustu. CHP zaden kan istiyordu ve zaten onlarla aynı cephedeydi. STK'lar birkaç cılız ses dışında sustu. Siyasilerinbüyük çoğunluğu ortalarda görünmedi. Beslendikleri Avrupa Birliği ülkeleri yine terörün arkasına saklandı. Bu ne suskunluk! Bu suskunluk talimatını kim verdi size?

1128 akademisyen, hadi çıkın ortaya!

Hatırladınız mı, 1128 akademisyen vardıOrtak bildiri yayınlayıp devleti neredeyse soykırımla suçlamaya girişmişlerdi. Teröre açık destek veren, ülkeye ve millete nefretin bir göstergesi olan o bildiriye imza atan bin 128 kişinin yaptığı da işte böyle bir operasyondu.

Milletin hassasiyetlerini, değerlerini, anlama kabiliyetini küçümsüyorlar, terörü aklamaya çalışıyorlardı. Tepeden, süslü cümlelerle akil adam pozu alıyorlar, akıl hocalığına soyunuyorlar, millet, ülke söz konusu olduğunda işi entelektüel arsızlığa dönüştürüyorlardı.

O imzacılarla bugün Dürümlü'deki katliama sus pus kesilenler arasında hiçbir fark yoktur. Çıkıp konuşmazlar, terörü kınamazlar, ortak bildiriler yayınlamazlar. Kaçamak, kişiliksiz tavırlarla sıvışırlar, kendilerini gizlemeye çalışırlar. Neden? Çünkü içlerinden PKK'ya söz söylemek gelmez. Çünkü içten içe sevinirler, çünkü ölenler umurlarında bile değildir. Çünkü terörle ortaktırlar. Çünkü terör saldırılarından medet ummaktadırlar.

Teröre itaat eder, millete ayar verir

O zaman da aynı tepkiyi göstermiştik, tekrar edelim: Otuz yıldır aynı cümleleri kullanıyorlar. Hep konuştular, yazdılar, el üstünde tutuldular, saygı gördüler. Bugünlerde aslında saygı duyulacak hiçbir şey olmadıklarını fark ediyoruz. Elleri kanamaz, yürekleri sızlamaz, kafa konforları bozulmaz, dokunulmazlıklarına halel gelmez, ne olursa olsun içi boş süslü cümlelerle yine yollarını bulurlar. Ölen ölür, ağlayan ağlar, memleketin derdi onların semtine bile uğramaz.

Ama tepeden bakarlar, siyasi iktidara pozisyon biçerlermillete ayar verirler. Onların ülke diye, memleket diye bir dertleri hiç olmamıştır. Bakmayın “Aman ha ülke kötüye gidiyor” dediklerine,dertleri ülke değil kendileridir. Buradan bile malzeme çıkarırlar, kendilerine pay ayırırlar.

Aydın olmak onurlu olmaktır. Aydın olmak ülkesini milletiniküçümsemek, onlara tepeden bakmak, ülkesini dünyaya şikayetetmek, oralardan payeler kapmak değildir. Artık aydın olmak bu ülkede“ucuz” değildir. Devletle hesaplaşma, onu eleştirme adına millet düşmanlığı yapmak, iç işgalcilere ve dışarıdan çevreleme yapanlara malzeme üretmek değildir. Aydın olmak bir terör örgütüne arka çıkmak değildir. Bu hastalıklı bir düşüncedir. Entelektüel terörle PKK arasındaki ilişki bugün Türkiye'ye yönelen en öncelikli tehditlerden biridir. Bu bir “iç işgal operasyonu”dur.

İnsan hakları örgütleri nerede?

Şu STK'lara bakın. İnsan hakları örgütlerine, kanaat önderlerine bakın. Hiçbiri yok ortada. Hiç birinin sesi çıkmıyor.Dürümlü'de hayatını kaybedenler insan değil mi, onlar terör kurbanı değil mi? Neden öne çıkıp bir şeyler demiyorsunuz? Neden gazetelere, televizyonlara açıklama yapmıyorsunuz? Neden? O insanlar ülkesinin yanında yer aldılar diye mi? O on beş tonluk araç nereye gidecek, nerede patlayacaktı? Kaç kişi daha hayatını kaybedecekti?

Türkiye PKK terörünün de, entelektüel terörün de, IŞİD üzerinden yürütülen çokuluslu servisin de üstesinden gelecektir. Teröre karşı açık konuşurken onlara arka çıkanlara “ifade özgürlüğü”çerçevesinden bakma telkinlerinin hiçbir ülkede alıcısı bulunmamaktadır.

Türkiye, bugünlerin ihanetini kaydetmektedir. Milletlerin hafızasını küçümsemeyin!




PKK’yı dinlendir, IŞİD’i sahaya sür..

Senaryo nasıl da ayan beyan ortada. Örgütler üzerinden ülkelerişgal edenler, liderleri, kadroları, yüzyıllardır birarada yaşayan insanları hedef alanlar, artık bu tür projeleri “örtülü" yapma gereği bile duymuyorlar.

Siz bu savaşın hala Irak'ta, Suriye'de olduğunu zannedin. 11 Eylül sonrası projenin sadece Afganistan'la, El Kaide ile alakalı olduğunu düşünün. Siz, 21. Yüzyılı terörle mücadele çağı ilan edenlerin, bütün coğrafyayı nasıl da terörle kasıp kavurduğunu, bu vekâlet savaşının “bize ait" bölgede ne kadar devlet, ülke, millet varsaparamparça etmeye ayarlı olduğunu, “bize ait" olan her şeyin önceliklebizim elimizle yok edildiğini, nihai amacın bütün bölgeyi mikro devletçiklere, şehir devletlerine dönüştürmek olduğunu bir türlü göremeyin.

Müslüman kimliği, Müslüman vatanı!
Adım adım, sıra sıra gelen yıkımın o ülkelerin rejimleriyle, liderleriyle alakalı olmadığını, hesabın çok daha derin ve uzun vadeli olduğunu, meselenin sadece kaynaklarla sınırlı olmadığını, bir gelecek planlaması olduğunu, bu amaçla Atlantik kıyılarından Pasifik'e uzanan bu geniş coğrafyada hiçbir güçlü devlete, zengin ülkeye, oyun bozucu siyasi akla müsamaha gösterilmeyeceğini, uluslararası teamüllerin, kuralların, ortaklıkların bu bölgede hiçbir ülkeye gelecek güvencesi sağlamayacağını bir yere not edin.

Meydan okumadan, bu uğursuz rüzgarı geri çevirmeden, kendi ayakları üzerinde durarak kavga etmeyi öğrenmeden hiçbir ülke bu yıkımdan kurtulamayacak. Yeni istila çağının değişmez hedefiMüslüman kimliğidir, Müslüman vatanıdır, Müslümanların itirazlarını, kendini arayış mücadelesini kırmaktır. Hayallerini, özgürlük arayışlarını yok etmek, onları bir yüz yıl daya sindirmektir.

Dikkat edin, onların gözünde batı başkentlerinde patlayan bomba ne ise Avrupa'ya gidecek birkaç mülteci de o oranda tehdittir. Sadece bu örnek bile, onların gerçek düşüncesini apaçık ortaya koymaktadır. Oysa bizim artık örneklere ihtiyacımız yok. Gündelik hayatımızda, sınırlarımızda, şehirlerimizde, onların cinayetlerine,kirli savaş örneklerine her gün tanık oluyoruz.

Gezicileri ve paralel'i 'tek cephe' yapan ne?
Gezi olaylarından bu yana Türkiye'ye karşı açık savaş yürütülüyor. O tarihten önce örtülüydü müdahaleler. Darbeler, darbe senaryoları, iç politik dizayn girişimleri söz konusuydu. Gezi terörü ile ilk kez o istihbarat örgütleri, içerideki tetikçileriyle birlikte bir isyan örgütledi ve bunu yönetti. Birkaç gün içinde hükümet devrilecek, Türkiye'nin yeni tarih yazıcı rolüne öncülük edenler yok edilecekti. Toplumsal taban olarak Alevileri esas almışlardı. Hem ülke diz çökecek hem de sonu gelmez mezhep krizi patlayacaktı. Türkiye Ukrayna olacaktı.

Başarısız oldular. Ülke direndi, millet direndi, devlet direndi. Bu vandallık bütün çirkinliği ile hezimete uğradı.

Hemen ardından daha sofistike bir yapıyı, Gülen grubunu harekete geçirdiler. Gezi'de istihbarat örgütleri devredeydi, bu sefer içeride bir istihbarat örgütü harekete geçirildi ve müdahale doğrudan o başkentlerden yönetildi. Yine o tarih yazıcı rolün öncüleri hedef alındı. Onlar yok edilip, destekçileri tasfiye edilip ülke teslim alınacaktı.

Liderler, öncüler için darağaçları kurulacak, ülke Mısır'adönüştürülecekti. Medya, sermaye ve kırk yıldır hazırlanan o derin istihbarat yapılanması üzerinden, “cemaat" adı altında yapılanan bir organizasyon üzerinden Türkiye ele geçirilecekti. Cumhuriyet tarihininen tehlikeli dış müdahalesi gerçekleşiyordu.

İkinci dalga müdahale de fiyaskoyla sonuçlandı. Türkiye belki ilk kez ne büyük tehditlerle, dış müdahaleyle yüz yüze olduğunu kavradı.Gezi'deki vandallarla, Paralel Örgüt'e aynı rol verilmişti. Yani birbiriyle siyasi kimlik olarak alakası bile olmayan iki çevre, aynı amaç için sahaya sürülebiliyordu.

Üçüncü dalga: Gülenciler yenildi, PKK ikame edildi
Çok geçmeden üçüncü dalga müdahale başladı. Kronik etnik mesele istismar edilip PKK yeniden saha sürüldü. Ama bu sefer terör olarak değil, daha fazlası, bir iç işgal operasyonu olarakkonumlandırıldı. Artık meselenin Kürtlerle alakası yoktu, örgüt bir uluslararası proje olarak şehirlere yönlendirildi.

Böyle bir durum ilk kez gerçekleşiyordu. Daha önce de PKK'yı destekliyorlardı ama bu sefer doğrudan kendi örgütleri, silahlı güçleri olarak, o büyük proje kapsamında sahaya sürüldüler. Geziciler, Paralel Örgüt ve PKK aynı amaç için kullanılıyordu. Yani “tek cephe" haline getirilmişlerdi. “Nasıl olur", demeyin, aynen böyle oldu.“Kim ya da kimler" sorusunun cevabını zaten biliyorsunuz…

Türkiye, ilk kez terörle mücadele sınırlarının ötesinde, bir ülke savunması yapıyordu. Örgütün patronlarıÇözüm Süreci'ni boşa çıkarmayı bilmişler ve bir iç işgal başlatmışlardı. Bu yüzden o ilçelerde yürütülen operasyonlar, terörle mücadele değil, bir vatan savunmasıydı. Türkiye kendi ilçelerini, savaşarak geri alıyordu. PKK'nın bu kadar ağır zayiat vermesinin nedeni, örgütün taktiklerinden çok bir uluslararası ihale almış olmasındandı. Artık kararı tek başına vermiyordu.

Dördüncü dalga: Bu sefer IŞİD sahaya sürülüyor
Türkiye çok kararlı bir müdahale yaptı. Gezi'de durduğu gibi, Paralel darbe girişimine direndiği gibi, terör üzerinden işgal girişimine karşı datereddütsüz bir karşılık verdi. İçeride ve bölgede yaşananlar yüzünden böyle sert müdahale muhtemelen beklenmiyorduOyun yine bozulmuştu.

Dikkat ederseniz son günlerde üçüncü dış müdahalenin de etkisinin zayıfladığını göreceksiniz. İşte tam bu sırada yeni bir dalga başladı veya başlıyor. IŞİD üzerinden Türkiye'ye saldırılar tırmanır oldu. Bu, Türkiye'ye karşı “Dördüncü Müdahale"nin ilk aşamalarıdır. Çokuluslu senaryo yeni dönemde IŞİD üzerinden servis edilecek gibi. PKK üzerinden iç işgal senaryosu uygulayanlar IŞİD üzerinden sınır bölgelerini vuracak, belki buradan bir toplumsal reaksiyonu besleyip Türkiye'yi yeni bir bunalımın eşiğine getirmeyi deneyeceklerdir.

Yine dikkat edin, Gezi'de organizasyonu yapan istihbarat örgütlerinin bağlı olduğu devletler Paralel'i ve PKK'yı sırayla sahaya sürmüşlerdir. Şimdi aynı güçler PKK'yı geri çekip IŞİD'i sahaya sürüyorlarKarar da, talimatlar da aynı merkezler tarafından veriliyor. Gezicileri, Gülencileri, PKK'yı ve IŞİD'i aynı paydada birleştiren, tek cephe haline getiren bir irade söz konusudur ve hedefi Türkiye'yi diz çöktürmektir.

Hepsinin üst kimliği Türkiye düşmanlığı
Yani? Yani, Türkiye'yi yeniden teslim almaya dönük müdahalelerde kullanılanların siyasi kimlikleri, ideolojileri ya da etnik kimlikleri pek de önemli değildir. Ortak oldukları tek bir şey var o daTürkiye'ye karşı bir silah olarak kullanılabilir oluşlarıdır. En üst kimlik budur.

PYD üzerinden Kuzey Suriye'de oluşturulmaya çalışılan o koridor, ülkenin bütün coğrafya ile bağlantısını kesecek bir projedir.Gülencilerin MİT TIR'ları üzerinden yürüttükleri operasyonla, PKK/PYD işgalleriyle yürütülen operasyon aynı iradenin ürünüdür ve birbirini beslemektedir. Muhtemelen senaryo bir süre sonra IŞİD üzerinden yürütülecektir. Gezi organizatörlerinin bölgeye yönelik hassasiyetleri de bu ortaklıkla örtüşmektedir.

“İç işgalciler" hepsiyle ortak
Türkiye, son beş yılda kaç kurtuluş savaşı yaptı? Kaç müdahaleyi, işgal girişimini savuşturdu? Coğrafyaya dönük bütün savaş projelerinin ana hedefi Türkiye'dirÇünkü o diz çöktürülemezse, bu projelerin hiçbiri uygulanamayacaktır.

Gezi'den bu yana hem dışarıdan hem içeriden saldırı altında kaldık. “İç işgalci" dediğim, içerideki uzantıların her hareketinin, tavrının, duruşunun bu dış müdahalelerle örtüştüğünü görüyoruz. Dilolarak, saldırı taktiği olarak Paralel'i de PKK'yı da tamamlayan roller üsleniyorlar. Yakında IŞİD üzerinden yürütülen operasyonu besler şekilde içeride operasyonlara başlayacaklardır.

Bugüne kadar üç saldırı püskürtüldü. Dördüncü de başarısız olacak. Ama “iç işgalciler", güçlerini kaybetseler de, her müdahalede bir görev üsleniyorlar. Saldırının kimden geldiği önemli değil. PKK olur, Paralel olur, IŞİD olur fark etmiyor. Onlar talimatları harfiyyen yerine getiriyor.

Tarih yazacak kurucu kadrolar
“İslam'la savaş"ın ana cephesi Batı'daydı. Artık bu cephe kendi içimize, topraklarımıza kadar geldi. İleri mevziler buralarda kuruluyor. Bıraktık geleneksel saldırganları, Müslüman kimlikli örgütler bile bu savaş için seferber ediliyor. Dün 1 Mayıs gösterilerinde “İmam-Hatip'leri durdurun"“Şeriatı yeneceğiz" pankartlarını kimlerin yazdırdığını iyi düşünelim.

Türkiye iki cepheli saldırı altında. Memleketin has evlatlarına,yerlilerine, vatanseverlerine çok iş düşüyor. Bu ülke, yüzyıllık vesayeti kırıp yeni bir yükseliş dönemi başlatacaktırYa paramparça olacağız ya bu dönemi başlatacağız. Başka hiçbir seçenek yoktur. İşte o tarihi bu has evlatlar yazacaktır. Yeni dönemin kurucu kadroları onlar olacaktır.




İsrail’in güvenliği için Amerika bölgede İsrail’den başka güçlü bir ülke bulunmaması için planlarını çoktan yaptı. Bölgeyi parçalamak üzerine bir plan yürütülüyor. 100 yıllık plandan bahsediyoruz. Amerika’nın bu yaptıkları hiç müttefikliğe sığarmı ? İSRAİLİN GÜVENLİĞİ İÇİN ABD RESMEN PKK ya DEAŞ a SİLAH ve ASKER YARDIMI YAPIYOR : ABD, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye havadan balya balya silah ve cephane indirdi. PYD, ABD’den bir de Türk savaş uçaklarını vurmak için Stinger füzesi istedi. Kamuoyu tepkili: “Bu nasıl müttefik? Esed’den sonra yerine gelecek kişi önemlidir. İran, kendi çıkarlarını koruyacak birisinin gelmesini istiyor. Amerika ise İsrail’e saldırmayacak bir kişinin, yapının gelmesini istiyor. Yani şu anda Amerika, Suriye muhalefetinin yanında gibi gözükürken diğer taraftan da Esed rejiminin yanında olan PYD - PKK ve DEAŞ la birlikte hareket ediyor



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder