25 Mart 2015 Çarşamba

KABALA ŞEYTANIN VE DECCAL’İN KİTABI GİZLENEN DÜNYA DÜZENİ VE AZAZ-EL ( İBLİS ) 13 - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler. 14 - Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler. 15 - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.

ŞEYTANIN VE DECCAL’İN KİTABI: 

ALLAH’IN İZNİYLE VE ŞEYTAN ARACILIĞIYLA MASONLAR İLE SİYONİSTLERE İNEN KABALA BÜYÜSÜ VE TALMUD YASALARI

MASONLARA GELİNCE: MASONLAR (YANİ PEYGAMBERİMİZİN BİLDİRDİĞİ DECCAL DENEN KİŞİ VE KİŞİLER) ŞEYTANLA İLETİŞİME GEÇER( ALLAH'IN VERDİĞİ ÖZEL GÜÇ VE İZİNLE)VE ONDAN ALDIKLARI BİLGİLERLE SAVAŞLAR VE FİTNELER ÇIKARIR.




MASONLARA KİTAP ŞU ŞEKİLDE İNMİŞTİR: ŞEYTAN ARACILIĞIYLA MASONLARA AKTARILAN KABALA ÖĞRETİSİ YA DA BÜYÜSÜ VE TALMUD YASALARI OLARAK BİLİNEN GİZLİ EZOTERİK BİLGİLER ADIYLA İNMİŞTİR. BU DURUM BAKARA VE FELAK SÜRESİNDE ANLATILIR. AYRICA BU SUREDEKİ AYETLERDE BÜYÜ VE VESVESEDEN BAHSEDİLİR.





Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla




• Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiç bir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. (BAKARA SURESİ / 102)

FELAK SURESİ De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöken gecenin şerrinden, düğümlere üfleyen nefeslerin şerrinden, hasedini açıklayan ve hasediyle hareket eden hasetçinin şerrinden, sabahın Rabbine sığınırım. »1-2-3-4 ve 5. ayetler.

DECCALLE İLGİLİ HADİSLER Yalancı Deccaller, sizin ve ceddinizin işitmediği şeyleri anlatırlar, onlardan sakının.) [Müslim]



DECCAL NASIL BAĞLANTI KURAR ? (Şeyh İmran Hüseyin - çeviri :17.03.2012 )



AHTAPOT GİZLİ DÜNYA DEVLETİ

Prof.Dr.Burhanettin Can

Giriş

Tarih algımızı, anlayışımızı kendi öz bilgi ve usullerimizle değil de, başkaları tarafından bize sunulan bilgi ve usullerle inşa etmeye kalkarsak, ödeyeceğimiz bedel ağır olacaktır. Gene tarih anlayışımızı, insanlığın ilk yaratılışındaki, Hz. Adem'le İblisin mücadelesinden soyutlayarak ele alırsak, insanlık tarihinde vuku bulup giden olayları, gerçek anlam ve boyutu ile anlama ve izah etme şansımız olmayacaktır. Secde olayı sonucu İblis'in isyanı ile başlayan mücadelenin, büyüklüğünü ve derinliğini anlayabilmek için, İblis'in yaptığı yemine ve yapacağı işlere ilişkin açıklamalara bakmak yeterlidir. Bunun için Kur'an-ı Kerim'in konuya ilişkin ayetlerine bakmakta fayda vardır. Konu ile ilişkili olarak Kur'an ve Sunneti gerektiği gibi okuyanlar, İblis ve onun yolundan gidenlerin mücadelelerinde temel ilkenin, hiçbir kutsal tanımayan, hile, tuzak, entrika ve komplo kurmak olduğunu göreceklerdir. Tuzak ve komploları hep hayal ürünü olarak görmek, Hz. Peygamber'in Harp Hiledir hadisinin ruhunu kavrayamamak demektir. Yeryüzüne seyahatimizin, İblis'in Hz. Adem'le eşine kurduğu tuzağın sonucu olduğunu görememek, anlayamamak demektir.
Meseleye bu derinlikte bakılmasını istememizin sebebi, Gizli Dünya Devleti kurucularının, Kabala, Tevrat ve Talmut eksenli bir yapılanış içerisinde olmalarından dolayıdır. İsrail oğullarının son sürgünden sonra, dağıldıkları bölgelerde gizli örgütlenme ve mücadele etme yeteneklerini geliştirmeleri ile birlikte bugün, merkezinde Siyonist hahamların olduğu, kolları dünyanın dört bir tarafına uzanmış, gizli ve açık bir teşkilat yapısına sahiptirler. Bu yapının görülememesi, asıl tehlikedir. Geçmişteki yazılarda bu yapının varlığını ve değişik alanlarda verdiği mücadeleyi, ana hatları ile incelemiştik. Burada, bu yapının ahtapota benzer bir tarzdaki yapılanışı ve yapılanışın dayandığı temel düşünce, 'Gizli Dünya Devleti' kitabı kapsamında ele alınmaktadır.

Gizli Dünya Devleti: Kabala- Tevrat- Talmut Eksenli Bir Yapılanış

İsrail oğulları birinci sürgün ile birlikte değişik bölgelere götürülüp yerleştirilmişlerdir. Sürgünün neden olduğu travma, merkezinde hahamların olduğu gizli teşkilatlanma ile atlatılmak istenmiştir. Gizli teşkilatlanma ile, İsrail oğullarının inançları, örf, adet ve gelenek ve göreneklerini sloganlaştırılıp sembolleştirerek, farklı yerlere dağıtılmış olan İsrail oğullarının kimliği korunarak yeni nesillere aktarılmak istenmiştir.
Gizli Dünya Devleti kitabına göre, yaklaşık 3000 yıllık bir gizli teşkilatlanma anlayışı, Siyonizm'in Herzl tarafından kurulmasıyla yeni bir boyuta taşınmıştır. Hedefler, daha müşahhas hale getirilmiş, İsrail'de bir Yahudi devletinin kurulması ön görülmüş ve dünya çapında bir entegrasyonun sağlanması benimsenmiştir. Bu teşkilatlanmanın ana felsefesi, ana varsayımları, amentüsü, Kabala- Tevrat- Talmut ekseninde şekillenmiştir. Tarih boyu Teşkilatlanma, hahamların çevresinde meydana gelmiştir.
Tevrat'tan önce hahamlar, İsrail oğullarının mevcut inançlarını, örflerini, gelenek ve göreneklerini Kabbala adlı bir kitapta toplayarak İsrail oğullarının varlığını devam ettirmesini sağlamaya çalışmışlardır. Kabbala'da yer alan pek çok yanlış, tehlikeli düşünce, Tevrat geldikten sonra değiştirilmesi gerekirken; Tevrat hükümleri, Hahamlar tarafından yanlış yorumlanarak değiştirme yoluna gidilmiştir.
Kabbala, "Gelenek" veya "Ağızdan kulağa" anlamına gelmektedir. Sır, gizlilik ve itaat esasına dayanır. Bu sırların tamamı, Jerusalem Lodge(Kudüs Locası)'nın üç Kabbalisti tarafından ezberde tutulur. Kabbalistlerden bir öldüğünde, İsrail'in 70'ler meclisinden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır:
"Kabbala kitaplarının metinleri, sembollerle doludur. Her devirde, bunların manasını bilen Üç Yahudi bulunur. Bunlardan ölenin yerine, bir alt kademeden (Sanhedrin, 70'ler meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından sırlara vakıf edilir." (1; Türk Mason dergisi, Sayı: 21, S: 1059'dan alıntı)
"Sanhedrin üyelerinin tümü büyü bilmek zorundadır." Kabbala, kara büyü
ve şeytanlarla ilişki kurma bilgilerini ihtiva eder. Kabbala'daki ana yaklaşım, büyüye ve şeytanı güçlerle ilişki kurmayı esas alan teori ve pratiği içeren bir yaklaşım tarzıdır. Kabbala felsefesi, 'Negatif Güçlerin Öğretisi' olarak tanımlanmaktadır:
"Kabbala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabbala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür." (1; Das Reich Satans, Krl R.H. Frick, S: 10'dan alıntı)
"Kabbala biliçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu, insanın yaşamı için gerekli görür." (1; New Age Mason Dergisi, Sayı: 77, S: 31'den alıntı)
"Pratikte Kabbala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." (1; Kabbalah, Tradition of Hidden Kowledge, Z'ev Ben Shimon Halevi, S: 12 'den alıntı)
Siyonizm'in dayandığı bütün felsefi alt yapının kökeninin, Kabbala olduğunu söylemek bir abartı değildir. Kabbala'nın Yahudiler üzerinde ki etkisi, teşkilatlanma mantığında ortaya çıkmaktadır. Gizli Dünya Devleti'ndeki, özellikle Masonluktaki teşkilatlanma esasları, Kabbala'da öngörülen esaslara dayanmaktadır:
"Modern Masonluk Kabbalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamıyla Kabbalist fikirlere ve ilme dayandırılır." (1, Çırak Kardeşlik Kolu, No: 3, s: 13-14'dan alıntı)
Kabbala'daki teorik ve pratik uygulamalar ile ilgili bilgiler, 33 kademeye ayrılmıştır. Masonik kademenin 33 olmasının sebebi budur. Bu nedenle Masonik eğitim, 33 dereceye göre düzenlenmiş olup her kademedeki masonlara, farklı bilgi ve eğitim verilmektedir. Masonluk, insanın şer cephesine hitap edip ihtirasları körükleyerek insan kazanmayı benimsemiştir. Masonların dereceleri yükseldikçe, vakıf olduğu sırlar ona göre artmaktadır. En alt kademedekiler, masonluğun ana gerçek hedefleri hakkında bir şey bilmeyen, masonik sloganların etkisinde olan fakat her şeyi bildiğini sanan insanlardır. Mason adaylar, 'Üstad-ı Azamlar' tarafından son derece dikkatli bir şekilde seçilmekte ve yükseltilmektedir. Bir kademedeki bilgileri hazmedip gereğini yapan adaylar, ancak yükselebilirler. Buna masonik dilde, " Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi" denmektedir (1).
Hahamlar, Tevrat'in birçok ayetine farklı anlamlar yükleyerek yorumlamışlar ve tefsir etmişlerdir. Yüksek dereceli Masonlardan Hayrullah Örs'un bu konuda yaptığı açıklama, ibret vericidir:
"Kahinler yazısı denen kısımlarda, Yahudi şeriatı artık son ve kesin şeklini alır. Bunların bir Hahamlar topluluğunun eseri olduğu anlaşılmaktadır. Bu topluluğun da bütün Musa kitaplarını(Tevratı) yeniden elden geçirmiş oldukları bellidir. Ama kendi koydukları kuralları, hep Musa'nınmış gibi göstermişlerdir. (1; Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, S: 36-37'dan alıntı)
Hahamlar Tevrat'ın hükümlerini tahrif edip bozarlarken, kendi statülerini korumaya çok önem vermişlerdir. Gizli Dünya Devleti'nin bugünkü yapılanışında, bunun etkisi görülmektedir.
Milattan sonra 2. Yüzyılda Tevrat'la ilgili yapılan bütün yorum ve değerlendirmeler, Haham Nasi Yuda tarafından toplanıp Talmut adı verilen bir kitap haline getirilmiştir. Talmut, Tevrat'ın tefsiri olarak kabul edilmektedir. Talmut, asıl kısmı Mişna ve yorum kısmı Gamera olarak isimlendirilen iki kısımdan oluşmaktadır(1). Yahudilikte, Talmut'un hükümleri, yasa olarak kabul edilmekte olup eğitim öğretim sisteminin merkezinde yer alır:
"Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat'ın eğitimine, diğerini Mişna'nın eğitimine ve diğerini de Gemara'nın eğitimine ayırması gerekir."(1; İbrani Edebiyetı, s: 14'den alıntı.)
Hahamlar, Dünya hâkimiyeti, Yahudi ırkının üstünlüğü ve bunun gibi konularla ilgili birçok Tevrat hükmünü, yanlış yorumlayarak, çarpıtarak ve genişleterek Talmut'a koymuşlardır. Özetle, Gizli Dünya Devleti, Kabala-Tevrat - Talmut eksenli, ideolojik bir yapılanıştır.
Gizli Dünya Devlet: Üç Düzlemde Hiyerarşik Bir Yapılanış
Kabala-Tevrat - Talmut düşüncesinin vücut verdiği yapılanışlarda, gizlilik, sır saklama ve itaat esastır. Birçok sır, kodlanmış olarak sembollerle saklanmaktadır. Semboller aracılığıyla sırlar ve dava, korunarak, nesilden nesile aktarılmaktadır.
1933 yılında ABD başkanı Roosevelt tarafından bir doların üzerine, daire içerisinde, tepesinde tek bir göz, en altında Latin harflerle 1776 tarihi yazılı olan bir piramit(ehram) yerleştirilmiştir. Piramidin en altı ile en üstü arası, katlara ayrılmış ve her katında ayrı bir yazı bulunmaktadır.      Dairenin içinde Piramidin dışında, en üstte, Annoit Koektist(Zafere Ulaşıldı), en altta, Novrus Kordosecolorun( Yeni Dünya Düzeni) yazıları bulunmaktadır.
Sade ABD vatandaşı için yapılan yorum, 1776 yılında ABD kurularak zafere ulaşılmış ve yeni bir dünya düzenine kavuşulmuştur şeklindedir. Gerçekte, 1776 tarihi, Adam Weisshavst tarafından İlluminatı( Mürşitler, Aydınlatıcılar) locasının kuruluş tarihidir. Annoit Koektist(Zafere Ulaşıldı) ise doların dünya parası yapılması ile gizli dünya devletinin zafere ve böylelikle Novrus Kordosecolorun (Yeni Dünya Düzeni)' gidilmektedir. Gizli Dünya Devleti'nin müntesiplerine verilen mesaj budur.
Piramit, genel olarak, Gizli Dünya Devleti'nin yapılanışını temsil etmektedir. En üstten en alta doğru, kesin itaat içeren, kademeli hiyerarşik bir yapının var olduğunu göstermektedir. Gizli Dünya Devleti kitabına göre, en üstte herkesi gözleyen, kontrol eden göz ile en altta var olan insanlık arasında 3 ana düzlemde, kademeli bir yapı bulunmaktadır(1,2):
• 1- Hiç Görünmeyenler:
a. RT (3 Kabbalisten Oluşan Üst Komuta Kademesi)
b. 13'ler Meclisi
c. 33'ler meclisi
d. 300'ler Kulübü
13'ler Meclisi, 33'ler meclis ve 300'ler meclisi, SANHEDRİN, En üst Yönetim Meclisi olarak isimlendirilmektedir.
• 2-Ucu Gözüken Büyük Kısmı Gizli Olan Kademeler(5 Kademe) :
a. B'nai B'rıth- Bilderberg(Görünen en üst Ara Koordinasyon ve Yönetim Kademesi)
b. Büyük Şark Locası Teşkilatı(Fransız Mason Locası)
c. Komünizm( Rusya Mason Locası)
d. İskoç Locası Teşkilatı: 1-33 Derece( İngiliz Mason Locası)
e. York Locası Teşkilatı( Alman Mason Locası)
• 3- Halkın İçine Giren Ve Yukarının Emirlerini Uygulayan Saçaklar(Alt Kademeler; Üç Kademe):
a. Rotary-Lions-Diner-Propeller, YMCA
b. Mavi Localar
c. Önlüksüz Masonlar
Piramidin tepesindeki üçgen içindeki göz, Mason ilahi olan Lüzifer(Şeytan)'in gözü olup eğik bakmaktadır, şaşıdır. Bu göz, bütün yapıyı gözlemekte ve kontrol etmektedir. Masonlar, birbirleri ile tanışmak için bu bakış tarzını, parola olarak kullanmaktadırlar. Bu bakışla birlikte özel tokalaşma teknikleri bulunmaktadır.
Ahtapotun Beyni (Gizli Dünya Devletinin Beyni): RT
En üst kademe olup üç Hahamdan oluşmaktadır. Bunlar Kabbalizmin bütün sırlarını bilmektedir. Buranın üyeleri, Sanhedrin denilen meclis tarafından seçilirler(1).
Ahtapotun Gövdesi (Gizli Dünya Devletinin Gövdesi): Sanhedrin
Sanhedrin meclisi üyeleri, Kabbala eğitimi almış hahamlar arasından seçilen 70 üyeden oluşmaktadır. Genel Gözetim Meclisi olarak çalışır. Bu gruba bağlı olarak çalışan ayrıca, bir Yeminli 70'ler Grubu var olup bunlar, Siyonizm adına tüm dünyanın yönetimi ile Gizli Dünya Devletinin yönetiminden sorumludurlar. Sanhedrin'in altındaki tüm kademler, Yeminli yetmişler grubuna kayıtsız şartsız itaat emekle sorumludur. Yeminli yetmişler grubunun en önemli ve etkin üyeleri arasında, Rockfeller ve Rothshild'ler bulunmaktadır.
Sonuç: Gizli Dünya Devleti Kitabını Okuyun
Türkiye'de, Suriye'de, Irak'ta, Pakistan'da, Afganistan'da, özetle İslam coğrafyasının her tarafında, ne olduğunu ve nereye götürülmek istendiğini anlamak için Gizli Dünya Devleti kitabını okuyunuz.
Ne yapılmak istendiğini görürsek, ne yapacağımızı daha rahat anlar, planlar ve uygulamaya sokarız.
Kaynaklar
1- Allen, G., Gizli Dünya Devleti, Milli Gazete, İstanbul, S: XXVII- XXXI, 1996.
2- Mars, T., İllüminatı, Entrika Çemberi, Timaş Yayınları, İstanbul, S:54, 2002.



Aslında her şey bir soruyla başlamıştı. “Tekrar Süleyman gibi birisi gelecek miydi dünyaya? Cinler, Zülkarneyn ve Süleyman’dan sonra yeniden insanın emrinde olacaklar mıydı?
Şeytana ne kadar yakın olduğunuza kendiniz okuyup karar verin

Kabalanın Esrarı -Tevrat Neden Değiştirildi


Şeytan'ın isyanından önceki kimliği ve iddiasından kaynaklanan dünyevi ideolojisi nedir?

Şeytan hangi kavim ile 'ahit' yapmıştır?

Nuh Tufanı ve Tevrat'taki yaratılış ve çoğalma silsilesindeki (soy ağacı) çarpıklar, tarihi yanlışlar nelerdir?

Hz. İbrahim'in mücadele ettiği Nemrud hangi devletin hükümdarıdır? Tevrat, Nemrud'u nasıl tasnif etmektedir?

Hz. Musa'nın çöl yolculuğunun sırları nelerdir? Bir topluluk kimliğinin, sosyolojisinin ve başlarına gelen olayların açıklanmasında bize nasıl bilgiler vermektedir?

Kabala inancının tarihi serüveni Sümer teolojisinin sırrı?

Darwinizmin, nazizmin teolojik kaynağı hangi kutsal kitaptır?

2008, 2009, 2011, 2014 Gazze saldırıları ve Yahudi inancına göre Filistinli öldürmek günah mıdır yoksa dini bir kural mıdır?

Tevrat, Zebur kimler tarafından niçin tahrif edildi?

Şeytan'ın ayetlerinin yazılı olduğu kitap olan Talmud'u biliyor musunuz?

Tahrif edilen Tevrat'taki numerolojik şifreler nelerdir ve bunu bilen üç haham nasıl bugüne dek yaşadı?

Hz. Süleyman en büyük mücadeleyi kimlere karşı verdi? Cin tayfasından ordu kurmasının nedeni nedir? Daha sonra saray işlerinde kullandığı bu ordunun başında ki Hiram Usta'nın özellikle New Age şeytani akımlar ve masonlar tarafından bu kadar inançsal bir kişilik olmasının nedeni nedir?

Şeytan dünyayı nasıl ve hangi yöntemlerle ele geçiriyor?

Küreselleşme tarih boyunca neden hep var olmuştur? Güçlü zorbalar neden hep küreselleşme demişlerdir?



Dünyayı yöneten aileler kimlerdir?



"Tanrı, İsrailoğulları'na tarih boyunca nasıl rehberlik ettiyse, Amerika'nın kurucularına da öyle rehberlik etmiştir." 
(Thomas Jefferson)

"Politikada hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz."
(Franklin Roosvelt-ABD Başkanı)

"Yahudiler: 'Bizim babamız İbrahim'dir' diye karşılık verdiler. İsa: 'İbrahim'in çocukları olsaydınız, İbrahim'in yaptıklarını yapardınız' dedi. 'Ama şimdi beni - Tanrı'dan işittiği gerçeği sizlere bildireni - öldürmek istiyorsunuz. İbrahim bunu yapmadı. Siz babanızın yaptıklarını yapıyorsunuz.' Yahudiler: 'Biz zinadan doğmadık. Bir tek Babamız var, o da Tanrı'dır' dediler. İsa, 'Tanrı Babanız olsaydı, beni severdiniz' dedi. 'Çünkü ben Tanrı'dan çıkıp geldim. Kendiliğimden gelmedim, beni O gönderdi. Söylediklerimi neden anlamıyorsunuz? Benim sözümü dinlemeye dayanamıyorsunuz da ondan. Siz babanız İblis'tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi." 
(Yuhanna, Bab8/39-45)

Hz. İsa neden Ferisiler (Yahudiler) için İblis'in çocukları diyor? Onların öğretisinden kaçınmasını neden döneminin İsevilerine öğütlüyor?

Yahudilerin soyu neden anneden devam eder?

Dünya tek elden hangi ideoloji ile yönetilecek?

Tanrı Yehova nasıl bir tanrıdır, neden bizim 'tanrı' inancımıza hiç benzemiyor?

İblis imzalı filmlerin sayısının artmasının nedenleri nelerdir?

Kabiller (Yahudiler), Habilleri (Filistinliler) öldürünce kim zafer kazanmış olacak, hangi isyan sonrası iddiadan dolayı galebe çalmış olacaklar?

Masonluk neden şifrelenme ihtiyacı duymuştur. Tek amacı 'bilim, çağdaşlık, ifade özgürlüğü' olan masonluk neden kendini gizleme ihtiyacı duymuştur?

Dünyanın en zenginleri ve siyasi olarak yönetenler neden hep Yahudidir?

Yahudi milyarder David Rockefeller, kimin aracılığı ile dedesi J. D. Rockefeller'in ruhuyla görüştüğünü dile getiriyordu?

İsrail'in yaptığı bu kadar hukuksuzluklara rağmen BM'de, ABD neden şimdiye kadar İsrail aleyhine olan kararları veto etti?

Protestanlık neden ortaya çıkarıldı?



ASIRLARCA SORULAN SORU

Sadece insanların değil; kuşların, cinlerin ve rüzgarların da hakimi olan Büyük Kral, Yüce Peygamber

Kral ve Peygamber olan Hz. Süleyman'a daha önce hiç kimseye verilmemiş ideal bir krallık vaat edilir: Yeryüzünde bir cennet krallığı. Ancak o esnada binlerce yıldır hapsedilmiş ve insanlara yaklaşamayan cinler ve şeytanlar kilitli oldukları yerden kurtulmak üzeredirler.


 Büyücü Ara onları kilitli tutuldukları yerden çıkarıp karanlığın krallığını kurmak istemektedir. Hz. Süleyman bu durum karşısında kâhinlerden yardım ister. Ancak kâhinler, adalet ve özgürlüğün temsilcisi Sultan Süleyman'ın yanında yer almaktansa haksızlık ve zulmün safında yer almayı tercih ederler ve büyücü Arayı desteklerler. Böylece kilitli kapılar açılır ve cinler, şeytanlar insanların ruhlarını ele geçirerek onlara hükmetmeye başlarlar. 

Artık kafesten çıkmış olan bu yaratıkları yerlerine geri döndürmek imkânsızdır.https://www.youtube.com/watch?v=Y0gAvL9_HUI




Daha ilk insan yaratılmadan yeryüzünün halifesiydi onlar. Ama isyan etmişlerdi bir kere Yaratan’a. İsyanlarının bedelini topraktan gelenlere yeryüzü hâkimiyetini kaptırarak ödemişlerdi. Görmediklerine inanmayı reddecek kadar kibirliydi yeryüzünün yeni hâkimi insanlar. Ateşin çocukları cinler bu yüzden tekrar topraktan gelen insanın hükmü altına girmek istemiyordu. “Ben hâlis ateşten yaratıldım. Ademse topraktan; benden aşağı olan bu varlığa secde etmem.” diyordu Şeytan.
İnsanlarla cinlerin yeryüzüne hakim olmak için verdiği gizli mücadele, İblis’in insanlara karşı nefretinin sırrı, insanların ve cinlerin yeniden beraber yaşayabilecekleri bir dünya hayalini kuran kehanet bekçileri… Ve bütün bunların yanısıra olayların gitgide daha karmaşık bir hale gelmesine neden olacak .

DÜNYA, ÜZERİNDE GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK hükümranlığı görmüş ve kendisinden sonra hiç kimseye verilmeyecek olan bir mülk emanetçisini ağırlamıştı. O mülk ve hükümranlığın emanetçisi Allah’ın peygamberi Hazreti Süleyman’dı.
Devrinde O, insan ve cinlere hükmetti. Hatta bir kısım şeytanlar dahi onun hükümranlığına boyun eğdi. Zamanının en güzel saraylarını yaptırdı; cinlere derin denizlerin en gizli hâzinelerini çıkarttırdı. Allah, peygamberi Süleyman’a, cinleri koşulsuz itaate kodlayacak şifreyi verdi. Hz. Süleyman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular meydana getirdi. Kenan diyarını, Sebe kavmini kendi krallığına boyun eğdirdi. Onlara hak dini tebliğ etti. Bu ona verilen mucizelerden sadece biriydi.
Fakat peygamber de olsa onunda her fani gibi vücudu toprakla vuslata ermişti. Geriye büyük bir krallık bırakmıştı. Ama kendisine kalmayan dünya, kendisinden sonrakilere de kalmayacaktı. Onun hayatının son bulmasıyla hükmü de son bulmuştu. Asıl hüküm sahibi, elçisi olduğu yüce Allah’tı.
Cinlere hükmedecek bir insan artık yeryüzünde yoktu. Hz. Süleyman’ın cinlerden oluşan ordusu dağılmış, farklı isimlerle anılır olmuştu.
İblis’in yolundan giden, çirkinleşip şirret haline gelenler yeniden şeytan olmuş, insanların arasına yerleşen ve onların yaşadıkları mekânları mesken edinenler ammar, yaramaz ve güçlü cinler ise yeniden ifrit adını almışlardı.
Aslında cinler Hz. Süleyman’ın hükmü altındayken hiçbir şekilde eziyet görmemiş, insle barış ve beraberlik içinde yaşamışlardı. Ama ne de olsa bir insanın hükmü altındaydılar. O insan, Allah’ın gönderdiği bir peygamber de olsa, cinlerin bir kısmı memnun değildi hallerinden. Hz. Süleyman yaşarken taşkınlık çıkarmamışlardı. Fakat O’da ölmüştü.
Şimdi merak ettikleri tek bir soru vardı: “Tekrar Hz. Süleyman gibi birisi gelecek miydi dünyaya? Cinler, Zülkarneyn ve Süleyman’dan sonra yeniden kayıtsız şartsız insanın emrinde olacaklar mıydı?”
TARİH YOKKEN
ADEM BALÇIK HALDEYKEN ONLAR VARDI. Bir kısım rivayetlerde O’ndan 2000 yıl öncesinde de… Zaman, âlem onlarda farklıydı; boyutları farklıydı. Allah’a karşı sorumluydular ve vazifeleri vardı. Allah’ın isimlerine ayna olma görevi bir zamanlar sadece onlarındı. Âleme halife de onlardı. Doğru yolda olmaları için onlara bir elçi göndermişti Allah. Elçinin adı aynı zamanda ataları Can’dı.¹
Canın görevi onlara nasihat etmek, kul olduklarını unutturmamaktı. Ama bir zaman sonra nebilerini dinlemez oldular, dalalete, sapkınlığa düştüler ve yeryüzünde bozgunculuğa başladılar.
Anarşinin ilk tohumları yeryüzüne serpilmeye başlamıştı, o kadar ki en sonunda ataları Can’ı da öldürdüler. Allah’ın kendilerine nebi olarak gönderdiğini öldürüp ona isyanlarını daha da arttırdılar. Daha sonra içlerinden Yusuf² geldi nebi olarak, doğru yolu tavsiye etti, asıl vazifelerini hatırlattı. Ama yoldan çıkmışlardı bir kere, onu da dinlemediler ve ataları Can’a yaptıklarını Yusuf nebiye de yaptılar.
Gök ehli yeryüzüne halife tayin ettikleri bu bozgunculara kızmıştı. Sonunda Allah cinlerin bu isyanına gazabıyla cevap verdi.
Allah (c.c) yeryüzünün zimamını önceleri cin taifesine vermiştir. (İlk önceleri Cenab-1 Hakk’ın isimlerine ayna olma ve ilâhi icraatı alkışlama işini onlar yapıyordu) Daha sonra tuğyan (azgınlık sapkınlık) ettiler. Peygamberlerini öldürdüler. Gökten melekler geldi, aralarında cinlerin kendi cinsinden olan İblis de vardı, bu isyankârları yeryüzünden sürdüler. Hepsi denizlere kaçtı ve oralara taht kurdular…” (İbni Kesir, el-Bidaye 1/150)
Yeni meskenleri artık denizlerdi bu isyankârların. Ama yeryüzünün halifeliğini üstlenecek yeni kullara, Allah’ın isimlerinin belirtilerine ayna olma vazifesi yapacak kâinatın küçültülmüş bir misaline ihtiyacı vardı. Dağa, taşa, ormana, denize kime teklif edildiyse bu vazife; sorumluluğun büyüklüğü karşısında ezildi. Bunun üzerine Allah yeni bir halife getirmeye karar verdi. Ve ilk insan yaratıldı. Adı Adem’di. Melekler bunu duyunca:
“Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi halife kılacaksın.” (Bakara 2/30) demişlerdi.
Geçmiş, insanın selefi olan cinlerin kötü davranışlarıyla doluydu ve insanda aynı tabiatı paylaşıyordu. İnsanların selefleri cinlerdi. Onlar yeryüzünde bozgunculuk yapmış, kan dökmüşlerdi. Melekler doğru söylüyordu, ama Allah onlara, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim.” (Bakara 2/30) ikazında bulundu. Çünkü her ne kadar insanlar, cinlerle aynı tabiatı paylaşsa da içlerinden öyleleri çıkacaktı ki, Rabbini bilecek, fıtratını elçiler aracılığıyla gelen vahiyle şekillendirecek ve tam anlamıyla halifeliğinin hakkını verecekti.
Allah Meleklere eşyanın isimlerini ve hikmetlerini sordu. Onlar bilemeyince Cenab-ı Hak, bu defa Hz. Ademe de aynısını sordu. Hz. Adem soruların cevabını bildi.
Melekler söylediklerinde bir bakıma haklı olsalar da perde arkasında göremedikleri bu husus karşısında aldıkları ikazla hemen kendilerine geldiler ve “Sen yücesin. Bizim, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen Alimsin, Hâkimsin.” (Bakara 2/32) demişlerdi ki, bu onlar için bir yenilenme ve tövbe oldu.
Allah’ta onlara yeni halifesinin önünde secde etmeleri emrini verdi. Melekler bu emir karşısmda Hz. Adem’in önünde secde ettiler. Biri hariç. Adem’in selefiyle aynı mayadan gelen büyük melek İblis bu emre itaat etmedi. İblis aslında melek değildi. O Allah’a olan çokça ibadetiyle meleklerin katına yükselmiş hatta onlara baş olma payesine erişmişti. O, kendi cinsleri gibi olmamıştı ta ki Adem yaratılana ve ona secde etmesi emredilene kadar.
“Ben hâlis ateşten yaratıldım. Ademse topraktan; benden aşağı olan bu varlığa secde etmem.” dedi. İblis bu itaatsizliği yüzünden Allah’ın gazabına uğradı ve akıbeti diğer cinslerininkinden de beter oldu. Sonsuza dek Allah’ın lanetiyle lanetlendi.
Onun akıbetinin diğerlerinden daha ağır olmasının bir nedeni de aracısız gelen emre karşı itaatsizlik etmiş olmasıydı. Bunun üzerine İblis, Allah’tan kıyamete kadar yaşamak için süre istedi. Allah, ona kıyamet’e kadar süre verdi. Gideceği yer sonunda cehennem olsa da yeryüzünün yeni mirasçılarını Allah’a karşı itaatten saptıracaktı. Böylece İblis, Allah’ın huzurundan kovuldu.
Onu kibri ve aşkı bu hale sokmuştu. Allah’a ibadetindeki aşkı başka bir kula karşı kıskançlık duymasına neden olmuştu. O kadar ki, Allah’ın kendisi yerine topraktan yaratılan bu kulu daha çok sevmesi onun yaratıcısına isyan etmesine neden olmuştu.
İblis artık şeytana dönüşmüştü. Tekrar kendi cinslerinin yanına gitti ve inse karşı cinleri kışkırtmaya başladı. Bir kısım cin taifesi ona katıldı ve onlarda İblis gibi şeytanlaştı. Ama ne olursa olsun cin taifesi artık yeryüzünün yeni halifesine tâbi olmak zorundaydı. Yeryüzünde farklı boyutta dolaşabilme, zamandan ve mekândan insana göre daha çok yararlanabilme, insanın göremediklerini görebilme imkânları olsa bile, yine de cinler insana tabii olmak zorundaydılar. Allah’a itaat etmeyen yoldan sapanları ise öldükten sonra itaatsizliklerinin karşılığı olarak şiddetli bir azap bekliyordu.
Adem’e ruh üflendikten sonra Allah, onun için eş olarak Havva anamızı yarattı ve ikisini cennetine koydu. Orada istedikleri kadar kalabileceklerini yalnız cennetteki bir ağacın meyvesinin kendilerine yasaklandığını buyurdu.
Adem ve Havva anamız orada yaşarken şeytan çok defa kendilerini kandırmaya çalıştı. Adem, şeytan ne kadar çalışırsa çalışsın, onun tuzaklarına düşmüyordu. En sonunda şeytan Havva anamıza “yasak meyveyi yemeleri halinde cennette sonsuza kadar kalma imkânı vereceğini Allah’ın bu yüzden kendilerine o meyveyi yemeyi yasakladığını” söyledi. Havva anamız, Hz. Adem’i ikna etti. Kendilerine yasak edilen meyveden yiyerek Şeytan’ın yalanına inandılar ve Allah’a itaatte kusur ettiler. Allah bunun üzerine Adem’i ve zevcesini cennetten çıkardı.
“Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.” Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: “Rabbinizin sizi bu ağaçtan men etmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir. “Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim.” diye ikisine yemin etti. Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rableri on-lara, “Ben sizi o ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diye seslendi. Her ikisi, “Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz.” dediler. “Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz. Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız.”dedi. (Araf, 7/19-25)



Ve yeni halife Adem, Şeytanın aldatmasıyla cennetten çıkarılarak dünyaya gönderildi. Neslinin devamı için Havva anadan çocukları oldu, onlara her daim vazifelerini hatırlattı. O da nebiydi sonuçta. Ama yeryüzüne anarşinin tohumları çok önceden atılmıştı. Dün anarşinin tohumlarını ekenler insanların arasına da bu tohumları salmak istiyordu. İlk olarak Hz. Adem’in oğlu Kabil’i, kardeşi Habil’e karşı kışkırttılar. Kıskançlık damarını körüklediler ve insanlar arasında ilk kan döküldü. Kabil, kardeşi Habil’i öldürmüştü. O günden sonra derler ki, her cinayet işleyen insin günahından bir kısmı Kabil’in defterine yazılır.
Artık zaman ins adına işlemeye başlamıştı. Onlarda nesillerini devam ettirebilmek için çoğaldılar. Kavimler, ırklar oluştu. Zaman içinde bazıları tıpkı kendilerinden öncekiler gibi isyana yöneldi. Her kavme mahiyetini, yaratılışlarındaki gayelerini hatırlatan uyarıcı nebiler geldi. Kimisi yanlışından döndü, kimisi isyanında ısrar etti, kimisi de selefleri gibi kendilerine doğru yolu gösterenleri öldürdü. Bu davranışlarından ötürü sonrakilere ibret için Allah kendisine itaat etmeyen bazı kavimleri helak etti.
Gelen her nebi insandı. Cinlere ise onlara tâbi olmak, Rab tarafından kendilerine gelen mesajlara itaat etmek düşüyordu. Bazı nebiler kavimlerinin dışında cinlere de gelen mesajı anlatıyor, onları irşad ediyordu. Cinlerden bazıları mesajı kabul ediyor nebinin getirdiği dine tâbi oluyor; bazıları ise gizliden şeytanın emrinde kavimleri isyana sürüklüyordu.
İnsanlık tarihi Zülkarneyn’i gördü. Zülkarneyn, cinlere hükmetti. İns tarihinde doğuyla batının hâkimiyeti sadece ona verildi. Ama cinlere tek başına hükmetme yetkisi sadece ona bahşedilen bir yetki değildi. Kendisiyle birçok ortak noktası olan bir nebi vardı. İşte o nebi Davut’un oğlu Süleyman peygamberdi.



Birgün geldi onun sesi soluğu da dünya üzerinde duyuldu.
Allah ona kendisinden öncekilere verilmeyen ve kendisinden sonrakilere de verilmeyecek bir mülk verdi. Ayrıca insanlara, cinlere ve kuşlara hükmetme yetkisi verdi.
Süleyman babası Davut’dan saltanatı devraldı ve onu genişletti. Cinler onun devrinde Zülkarneyn’den sonra bir kez daha kayıtsız şartsız mutlak itaat altına girdiler. Hatta içlerinde itaat eden bazı şeytanlar da vardı. Onun hükmü altında yaşamak istemeyen diğerleri Süleyman ölene kadar kendi boyutlarından dışarıya çıkmadılar. Allah, Süleyman’a cinleri koşulsuz itaate kodlayacak şifreyi verdi. Devrinde Süleyman cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular meydana getirdi. Kenan diyarını, Sebe kavmini kendi krallığına boyun eğdirdi. Onlara hak dini tebliğ etti. Bu ona verilen mucizelerden biriydi.
“Her nebi, Cenab-ı Hakk’ın isimlerinden birine, diğer esmaya nisbeten âzâm derecede mazhardı. Diğer bir ifade ile, her nebi kendi isminin mazharıydı. Muhyiddin İbni Arabi’nin dediği gibi, ‘Süleyman’ isminde, ‘şehadet ve gayb âleminde saltanat sürme, görünen ve görünmeyen âlemlerin emrine musahhar kılınması’ manaları vardı. İşte bu isme mazhariyeti sebebiyleydi ki Hz. Süleyman’a Cenab-ı Hak tarafından her iki âleme hükmetme yetkisi verilmişti.”³
Orduları çok gelişmişti Süleyman’ın. Zamanında cinlere çok iş gördürdü. Kaleler, saraylar, heykeller, büyük havuzlar ve daha birçok insan aklının sınırlarını zorlayacak güzellikte eserler yaptırdı. Kızıldeniz’in derinliklerine daldırdı cinleri. Derinlerden denizin gizlediği güzellikleri çıkarttı.
Devrinde görülmemiş güzellikte sırçadan saray yaptırdı, içine giren Belkıs’ı hayran bıraktıran ve bir anda hidayetine vesile kılan…
Babasının zamanında sadece bir çadır bulunan Siyam Dağı’na bir mabet yaptırdı Kudüs’te. Babası Davut’un zamanında bu çadıra Tâbutül-ahd (Ahit sandığı) konulmuştu.
Şimdi Süleyman Mabedi olarak anılan yapıdan geriye sadece temel duvarları kalmıştır. Bugün Yahudilerce ağlama duvarı olarak isimlendirilen Süleyman Mabedi’nin temelleri Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlarca kutsal kabul edilmektedir.
Cinler, Süleyman’ın her dediğini yapıyorlardı. Ona karşı koyacak kudreti kendilerinde bulamıyorlardı. Allah buna izin vermiyordu.
Cinler, Son Peygamber Hz.Muhammed’in doğumuna kadar semadan gaybla ilgili haberleri alabiliyor geleceğin az da olsa bir kısmını okuyabiliyordu. Bunların arasında bazıları, hem bizim kendi tarihimizi yazdığımız gibi kendi tarihlerini yazıyor,




2-BAKARA:



6 - Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.

7 - Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.

8 - İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık." derler.

9 - Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.


10 - Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.

11 - Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler.

12 - İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.

13 - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.

14 - Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.

15 - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.
.
16 - İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.

17 - Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.

18 - (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.

19 - Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. 

Oysa Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.




102 - Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.

103 - Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi.

104 - Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır.

105 - Ne Kitap ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.

106 - Biz bir âyetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kâdirdir.

107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.

108 - Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce Musa'ya sorulduğu gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.

109 - Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.

110 - Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.

111 - Bir de "yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi."

112 - Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.

113 - Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

114 - Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.

115 - Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.

116 - O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.

117 - O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir.

118 - Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.

119 - Şüphe yok ki, Biz seni hak ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.

120 - Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir. Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de bir yardımcı.

121 - Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim de onu inkâr ederse, işte o inkârcılar hüsran içindedirler.

122 - Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!

123 - Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.

124 - Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.

125 - Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"

126 - Ve o vakit İbrahim "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı. Allah buyurdu ki: "küfredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım, sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!"

127 - Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.

128 - Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin.

129 - Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.

130 - İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.

131 - Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.

132 - Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!" dedi.

133 - Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız." dediler.

134 - Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.

135 - Bir de: "yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."

136 - Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız."

137 - Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter. Ve O, işitendir, bilendir.

138 - Allah'ın boyasına bak, (vaftiz nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet edenleriz.

139 - De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size. Şu kadar var ki, biz O'na ihlas ile sarılıyoruz.

140 - "Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

141 - Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.

142 - İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu hidayete erdirir."

143 - Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

144 - Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.

145 - Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.

146 - O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler.

147 - O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma sakın!

148 - Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.

149 - Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz de değildir.

150 - Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.

151 - Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.

152 - O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin.

153 - Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.

154 - Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.

155 - Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!

156 - Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.

157 - İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.

158 - Gerçekten Safâ ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunları tavaf etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah iyiliğin karşılığını verir, o her şeyi bilir.

159 - İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.

160 - Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.

161 - Ama âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine olsun.

162 - Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları hafifletilir, ne de kendilerine göz açtırılır.

163 - Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm'dir.

164 - Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır.

165 - İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı.

166 - O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur.

167 - Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.

168 - Ey insanlar! Bütün yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır.

169 - O size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler söylemenizi ister.

170 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?

171 - O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler.

172 - Ey iman edenler! Size kısmet ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız.

173 - O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

174 - Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır.

175 - İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!

176 - Şüphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple indirmiştir. Kitap hakkında ihtilafa düşenler ise, şüphesiz haktan uzak, bir anlaşmazlık içindedirler.

177 - Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.

178 - Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.

179 - Ey temiz akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.

180 - Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa, babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kılındı.

181 - Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, her halde vebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.

182 - Her kim de vasiyet edenin, bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

183 - Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.

184 - (Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185 - O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.

186 - Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.

187 - Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.

188 - Bir de aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hakimlere rüşvet olarak vermeyin.

189 - Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir. Evlere kapılarından gelin, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.

190 - Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.

192 - Artık şirkten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

193 - Hem bir fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın . Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.

194 - Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.

195 - Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.

196 - Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.

197 - Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!

198 - Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman Meş'ar-i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin. O'nu, size gösterdiği şekilde zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten sapmışlardandınız.

199 - Sonra insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin. Allah'tan bağışlanmanızı isteyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

200 - Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman, önceleri babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. İnsanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için ahirette hiçbir kısmet yoktur.

201 - Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır.

202 - İşte onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.

203 - Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız.

204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.

205 - İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.

206 - Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!

207 - Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir.

208 - Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.

209 - Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

210 - Onlar sadece gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte geliversin de iş bitiriliversin. Halbuki bütün işler Allah'a döndürülüp götürülür.

211 - İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

212 - Dünya hayatı, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.








TALMUD


Yahudilerin Tevrâttan sonraki kudsî kitaplarıdır. (Sözlü emirler) dedikleri kitaptır. Talmud, iki kısmdan meydana gelmiştir. Bunlar Mişna ve Gamârâdır:

Mişna: İbrânîce tekrar demektir. Sözlü emirlerin, kanûn hâline getirilmiş ilk hâlidir. Yahudi îtikatına göre, Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma, Tûr dağında Tevrât kitabını (Yazılı emirleri) verdiği gibi, bazı ilimleri, yâni (Sözlü emirler)i de söyledi. Mûsâ, bu ilimleri Hârûn, Yûşâ' ve Eliâzâra bildirdi. Bunlar da, kendilerinden sonra gelen Peygamberlere bildirdiler. Eliâzâr, Şu'ayb aleyhisselâmın oğludur [Mir'ât-i kâinât]. Uzeyr aleyhisselâma yahudilerin Azrâ dedikleri (Müncid)de yazılıdır.

Bu bilgiler, neslden nesle, yâni hahamlardan hahamlara rivayet edildi. Mîlâddan önce 538 ve mîlâddan sonra 70 senelerinde çeşidli Mişnalar yazıldı. Bunlara yahudilerin âdetleri, kanûn müesseseleri, hahamların bir mevzû'daki tartışmaları ve şahsî görüşleri de karıştırıldı. Böylece Mişnalar, hahamların indî görüş ve münâkaşalarını ifâde eden kitaplar hâline geldi.

Yahudi hahamlarından Akiba, bunları topladı ve kısmlara ayırdı. Talebesi, haham Meir, bunlara ilâveler yaparak basitleştirdi. Daha sonraki hahamlar bu rivayetlerin, te'lîfi ve bir araya toplanması için çeşidli üsûller ve şartlar koydular. Böylece pek çok rivayetler ve kitaplar zuhûr etti. Nihâyet bunlar, Mukaddes Yehûdâya (Judah Hanesiye) ulaştı. Yehûdâ, bu karışıklıklara son vermek için, mîlâdın ikinci asrında, bu kitapların en sağlam kabûl edilenini yazdı. Yehûdâ, mevcut nüshalardan, bilhassa Meirin yazdığı nüshadan istifâde ederek, kırk yılda bir kitap vücûde getirdi. Bu kitap, diğerlerini içinde toplıyan, en son ve meşhûr (Mişna) oldu.

Mişnanın yazılmasına iştirâk eden, fikirleri Mişnada yazılı olan, mîlâdî birinci ve ikinci asırda yaşayan yahudi hahamlara (Tannaim) yâni (muallim) derler. Yehûdâ en son muallimlerdendir. (Hâkim) diye de tabîr olunurlar. (Gamârâ)nın toplanmasına iştirâk eden hahamlara (Amoraim) yâni (îzâhcılar) derler. Bunlar muallimlerin fikirlerinin yanlışını çıkaramaz, ancak îzâh edebilirler. Mîlâddan sonra altıncı ve yedinci asırlarda, Talmuda şerh ve ilâve yapanlara (Saboraim) yâni (akıllılar veya münâkaşacılar) denildi. Talmudu şerh ve tefsîr eden hahamlardan, yahudi konsillerinin başkanı olanlarına (Geonim) denilir ki, fetvâ veren demektir. Konsil başkanı olmayanlara ise (Posekim) yâni karar verenler, tercîh edenler derler.

Yehûdâdan sonra gelen hahamlar, Mişnaya ilâve ve şerhler yapmışlardır. Mişnanın lisanı, kendisinde Yunanca ve Lâtincenin te'sîri görülen Yeni İbrânîce (Neo Hebrew)dir.

Mişnanın yazılmasından maksad, yazılı emir kabûl edilen, Tevrâtı tamamlayıcı olan, sözlü emirleri tanıtmaktır. Yehûdânın, yazdığı Mişnaya almadığı ve diğer hahamların yazdığı Mişnalardaki mâlûmatlar sonradan toplandı. Bunlara İlâveler(Tosefta) denildi.

Mişnalar, Tevrâtlardan daha basît olup, kelime ve cümle şeklleri onlardan çok farklıdır. Emirler, umûmî kâideler şeklinde bildirilmiştir. Dikkat çekici misâller verilmiştir. Vâki' olmuş hâdiselere bâzan rastlanılır. Emirler beyan edilirken, kaynak olarak Tevrâtlarının âyetleri verilir. Mişna 6 kısmdan müteşekkildir: 1- Zerâim (tohumlar), 2- Moed (Mubârek günler, Bayram ve oruç günleri gibi), 3- Naşim (Kadınlar), 4- Nezikin (Zararlar), 5- Kedoşim (Mukaddes şeyler), 6- Tehera (Tahâret, temizlik)dir. Bunlar altmışüç risâleye, risâleler de cümlelere taksîm edilmiştir.

Gamârâ: Yahudilerin Filistin ve Bâbilde iki mühim dînî mektepleri vardı. Bu mekteplerde, Amoraim (îzâhcılar) denilen hahamlar, Mişnanın mânasını açıklamaya, tezâdları düzeltmeye, örf ve âdetlere dayanarak verilen hükmlere kaynak aramaya, olmuş veya olmamış, yâni teorik mes'eleler üzerinde hükmler vermeye çalıştılar. Bâbildeki hahamların yaptıkları şerhlere (Bâbil Gamârâsı) denildi. Bu Gamârâ, Mişna ile berâber yazıldı. Meydana gelen kitaba (Bâbil Talmud)u denildi. Kudüsteki hahamların yaptıkları şerhlere de, (Kudüs Gamârâsı) denildi. Bu Gamârâ da Mişna ile berâber yazıldı. Meydana gelen bu kitaba (Kudüs Talmud)u denildi.

Filistin Gamârâsı, bir rivayete göre mîlâdî üçüncü asırda tamamlandı.

Bâbil Gamârâsı, mîlâdın dördüncü asrında başladı ve altıncı asrında tamamlandı.

Daha sonra, Kudüs ve Bâbil şerhleri tefrîk edilmeksizin Mişna ve bir Gamârâya(Talmud) tabîr edildi. Bâbil Talmudu, Kudüs Talmudunun üç misli daha uzundur. Yahudiler, Bâbil Talmudunu Kudüs Talmudundan daha üstün tutarlar. Mişnanın bir-iki cümlesi, bâzan Talmudda on sayfa anlatılır. Talmudun anlaşılması, Mişnadan daha zordur. Her yahudi, din eğitiminin üçte birini Tevrât, üçte birini Mişna, üçte birini de, Talmuda ayırmak mecbûriyetindedir.

Hahamlar, Talmudda, bir kimse kötü bir şeye niyyet etse, onu yapmasa bile günahkâr olacağını bildirmişlerdir. Onlara göre, hahamların nehy ettiği birşeyi yapmaya niyyet eden kişi, necis, pis olur. Bu îtikatların [inançların] kaynağı olan Talmuda müslümanlar (Ebül-Encâs=Necâsetlerin babası) demiştir. (Hebrew Literature sayfa 17). Yahudiler, Talmuda inanmıyanı, onu kabûl etmiyeni, yahudi saymazlar. Bunun için yahudiler, sâdece Tevrâtı kabûl eden ve ona bağlanan Karâim yahudilerini yahudi kabûl etmezler.

Yahudi din adamları, Kudüs ve Bâbil Talmudları arasında büyük farklar, tezâdlar olduğunu itiraf etmekten sakınırlar.

Bâbil Talmudu, ilk defa mîlâdî 1520-1522 de, Kudüs Talmudu ise, 1523 senesinde Venedikte basıldı. Bâbil Talmudu, Almanca ve İngilizceye, Kudüs Talmudu da, Fransızcaya terceme edilmiştir.

Bâbil Talmudunun % 30'unu, Kudüs Talmudunun % 15'ini hikâyeler ve kıssalar teşkil eder. Bu hikâyelere (Hagada) derler. Yahudi edebiyatının esasını bu hikâyeler teşkîl eder. Mekteplerinde bunları okuturlar. Yahudi mekteplerinde, hattâ üniversitelerinde Tevrât ve Talmudun öğrenilmesi ve öğretilmesi mecbûrîdir.

Hıristiyanlar, Talmuda düşman olup, ona şiddetle hücûm etmektedirler.

Hıristiyanların, yahudilere yaptıkları zulmleri, işkenceleri, kitabımızın çeşidli yerlerinde bildirdiğimiz için, burada zikretmiyeceğiz. Ancak, hıristiyanların yahudilere Talmudla ilgili yaptıkları zulmlerden kısaca bahs edelim:

Fransa, Polonya ve İngiltere gibi, hıristiyan beldelerde, Talmudlar toplattırılmış ve yakılmıştır. Yahudilerin evlerinde bile Talmud bulundurmaları yasak edilmiştir. Talmud hükmlerini açıklayan en mühim kişiler, Yahudi dönmeleri Nicolas Donin ile Pablo Christianidir. Pablo Christiani, mîlâdî onüçüncü asırda , Fransa ve İspanyada yaşamıştır. 1263 senesinde İspanyanın Barcelona şehrinde yapılan münâzarada hahamlar, Talmudun katı prensiblerine ve yazılarına karşı vârid olan suâllere (Cevap veremediler), bunları müdâfeadan âciz kaldılar.

(El-Kenz-ül-Mersüd fî Kavâid-it-Talmud) kitabının beyanına göre, Talmudda, Îsâ aleyhisselâmın Cehennemin derinliklerinde, zift ve ateş arasında olduğu, Hz. Meryemin asker Pandira ile zinâ ettiği, kiliselerin necâset dolu [pislik] olduğu, papazların kelblere [köpeklere] benzediği, hıristiyanların öldürülmesi lâzım olduğu gibi husûslar yazılıdır.

927 [m. 1520] de Papanın izni ile Bâbil Talmudu, üç sene sonra da Kudüs Talmudu basılmış, bundan otuz yıl sonra yahudiler için felaketler zuhûr etmiştir. 9 Eylül 1553 de Romada ele geçirilen bütün Talmud nüshaları yakılmıştır. Bu hâl, diğer İtalya şehirlerinde de tabîk edilmiştir. 1554 senesinde Talmud ve diğer İbrânîce kitaplara sansür konulmuştur. 1565 de Papa, Talmud kelimesinin kullanılmasını dahî, yasak etmiştir.

1578-1581 seneleri arasında Talmud, Basel şehrinde yeniden basılmıştır. Bu baskıda, bazı risâleler çıkarılmış, hıristiyanlığı kötüleyen birçok cümleler kaldırılmış, birçok kelimeler de değiştirilmiştir. Bu tarihten sonra, Papalar yine Talmudları toplatmışlardır.

Endülüs Emevî Sultânlarının dokuzuncusu İkinci Hakem, haham Joseph Ben Masesa emrederek, Talmudu Arapcaya terceme ettirmiştir. Okunduktan sonra, bu tercemeye (Keseye konan pislik) ismi verilmiştir. İkinci Hakem, 366 [m. 976] da vefât etti.

Karâim yahudileri, Talmudu red etmiş ve bunu bid'at kabûl etmişlerdir.

Talmuda göre kadın, dînî mekteplere alınamaz. Çünki hafîf akıllıdır ve ona din eğitimi şart değildir. (Kim kızına Tevrât öğretirse, ona kötü bir şey öğretmiş olur) cümlesi haham Eliazerindir. (Mişna, Naşim (kadınlar), Sotak kısmı 216). Yahudi haham Mûsâ bin Meymun, bundan maksadın Tevrât değil, Talmud olduğunu zikretmiştir.

Talmud, müneccimliğin insan hayatına hükm eden bir ilim olduğunu bildirmektedir. Talmud, (Güneş tutulması, milletler için kötü bir alâmettir) demektedir. [Evil-Sign] Ay tutulmasının ise, yahudiler için kötü bir alâmet olduğu yazılıdır. Talmud, sihir ve kehânetlerle doludur. Birçok şeyleri ifrîtlere (Demons) bağlamışlardır. Haham Rav Hunr (Her birimizin sağında onbin, solunda onbin ifrît [şeytan] bulunur) demektedir. Haham Rabba ise, (Havradaki vaaz sırasında zuhûr eden izdiham, ifrîtler sebebi iledir. Elbiselerin eskimesi, ifrîtlerin sürtünmelerindendir. Ayakların kırılması, yine ifrîtler sebebi iledir) demektedir. Talmudda, şeytanların, öküzlerin boynuzlarında raks ettikleri, şeytanın Tevrât okuyanlara zarar veremiyeceği, Cehennem ateşinin, Benî İsrâîlin günahkârlarını yakmıyacağı yazılıdır.

Yine Talmudda, Benî İsrâîlin günahkârlarının oniki ay Cehennemde yanacağı, Kıyâmeti inkâr edenlerin ve diğer milletlerden olan günahkârların elîm bir azâb içinde ebedî olarak kalacakları, orada vücûdlarının kurtlarının ölmiyeceği ve ateşlerinin sönmiyeceği yazılıdır.

Yine bazı hahamlar Talmudda, ruh cesedden ayrıldıktan sonra, hesap olmadığını, günahlardan cesedin mes'ûl olduğunu, ruhun cesedden mes'ûl olmasının mümkin olmadığını yazmışlardır. Başka bir haham da, yine Talmudda buna itiraz etmiştir.

Talmudda, (Hahamlardan bazıları, insan ve karpuz yaratmaya kâdirdir) diye yazılıdır. Bir hahamın, bir kadını dişi merkeb hâline getirdiği, üzerine bindiği, onunla çarşıya gittiği, sonra da başka bir hahamın, onu eski hâline çevirdiği, Talmudun rivayetlerindendir. Talmudda, hahamların hârikulâde işleri, yılanlar, kurbağalar, kuşlar ve balıklara âid pekçok efsâne ve kıssaları yazılıdır. Yine Talmudun beyanına göre, ormanda bir yırtıcı hayvan olup, Rum kayseri bunu görmek istemiş, bu hayvan Romaya 400 mil yaklaşınca kükremiş ve Roma şehrinin duvarları yıkılmıştır. Yine Talmudun beyanına göre, ormanda bir yaşında bir öküz, Tûr dağı kadar imiş. Çok büyük olduğu için, bunları kurtarmak Nuh aleyhisselâma çok zor gelmiş ve bunlardan sâdece birini boynuzlarından gemiye bağlamış. O zamanın Bashan (Bolan) beldesinin mâliki olan (Avc), vücûdu çok büyük olduğu için, gemiye binememiş, o da öküzün sırtına binmiş. Bu melik Avc, dünya kadınlarından biri ile evlenen bir melekten doğan Amâlikalılardan imiş. Ayağı 40 mil uzunluğunda imiş. Akıl ve mantığın aslâ kabûl edemiyeceği daha nice safsatalar...

Yine Talmudun bildirdiğine göre, Titus mâbete girmiş, kılıcını çekerek mâbetin perdesini parçalamış ve perdeden kan akmış, onu cezâlandırmak için, bir sivrisinek gönderilmiş ve beynine girmiş. Titusun beyninde sinek güvercin gibi oluncaya kadar büyümüş. Titus ölünce kafası açılmış, sivrisineğin bakırdan bir ağzı ve demirden ayakları olduğu görülmüş imiş.

Hahamların öğrettiği şeylere itiraz edenlerin cezâlandırılacağı, bir yahudi, bir yabancı yanında bir yahudinin aleyhine şâhitlik yaparsa, lânetleneceği, bir yahudinin yabancıya karşı yaptığı yeminin hükmü olmadığı, yine Talmudun beyanlarındandır.

Talmudun Hoşem hamişpat, Yoreh deah, Sultan Arah kısmlarında, (Yahudi olmıyan kimselerin kanını akıtmak Allaha kurban takdim etmektir), (Yahudilik maksad ve gayesi için işlenen bütün günahlar, gizli olmak şartı ile mubâhtır), (Yalnız yahudi olanlara insan gözü ile bakılır. Yahudi olmayanlar birer hayvandır), (Allah dünyanın bütün servetini sâdece yahudilere tahsîs etmiştir), (Hırsızlık etmeyiniz emri sâdece yahudiler içindir. Diğer milletlerin canları ve malları helâldır), (Yahudi olmıyanların ırzı, nâmusu helâldır. Zinâ etmiyeceksin emri yahudiler içindir), (Yahudi olmayanın, malını çalan ve işini elinden alan bir yahudi, iyi bir iş yapmıştır), (Emirlerimizi, yahudi olmıyan birine haber vermek, bütün yahudileri katledilmeleri için ihbâr etmekle aynıdır. Yahudi olmıyanlar, kendileri için öğrettiğimiz şeylerden mâlûmat sahibi olunca bizi sürgün ederler), (Ziraatten daha aşağı bir iş yoktur) gibi cümleler vardır.

Talmudda, yahudilerin bekledikleri Mesîh için, (Mesîh, yahudi olmıyanları, harb arabalarının tekerlekleri altında ezecektir. Büyük harb olacak ve insanların üçte ikisi ölecektir. Yahudiler gâlib olacak, mağlup olanların silâhlarını yedi sene yakacak olarak kullanacaklardır.

Diğer milletler yahudilere itaat edeceklerdir. Mesîh hıristiyanları kabûl etmiyecek ve onları tamamen imhâ edecektir. Bütün milletlerin hazîneleri yahudilerin ellerine geçecek, yahudiler çok zenginleşecekler. Hıristiyanlar yok edilince, diğer milletlerin gözleri açılacak, onlar da yahudi olacaklardır. Böylece yahudiler dünyaya hâkim olacak, dünyanın hiç bir yerinde yahudi olmıyan kimse kalmıyacaktır) demektedir.

TENBÎH - İşbu (Cevap veremedi) kitabı gösteriyor ki, hıristiyanlar ve yahudiler, her zaman müslümanlara saldırmış, kitapları ile, radyo ve televizyonları ile ve devlet kuvvetleri ile, islâmiyeti yok etmeye çalışmışlardır. Bu saldırılarının başarılı olması için, önce islâm ilimlerini, islâm âlimlerini yok etmişler, gençlerin dinden habersiz, câhil yetişmelerini sağlamışlardır. Hıristiyan misyonerlerinin ve hâin komünistlerin tuzaklarına düşerek, onların hîlelerine, yalanlarına aldanan, islâmiyetin meziyyetlerini, üstünlüklerini ve ecdadının şanlı, şerefli başarılarını öğrenmekten mahrum bırakılan müslüman evlatlarından bazıları, zamanla söz ve yazı sahibi oldular. Ötede beride, câhilce, ahmakca konuşmaya başladılar. Meselâ, (Dedelerimiz çöl kanûnlarına tâbi olmuş, islâmın akıllara, fikirlere vurduğu kara zincirler içinde hareketsiz kalmış, ilk çağ hayatı yaşamışlar. Öldükten sonra, dirilmek varmış. Cennetlerde nîmetler, eğlenceler, Cehennemde ateşte yanmak varmış gibi telkînler altında dünyadan soğutulmuş, tanrı dedikleri, ne olduğu belirsiz birisine tevekkül ederek, tenbel, miskin, hayvan gibi yaşamışlar. Biz onlar gibi gerici değiliz. Üniversiteyi bitirdik. Avrupa ve Amerika medeniyetini, bunların fende, teknikteki ilerlemelerini tâkîb ediyoruz. Zevk ve eğlence içinde yaşıyoruz.Namaz, oruç gibi şeylerle zamanımızı öldürmüyoruz. İlerici, aydın kimsenin câmide, Mekkede işi ne? Oğlan, kız bir arada, çalgı, şarkı, içki, kumar,......, gibi zevkler, eğlenceler bırakılıp da, namaz, oruç, mevlid gibi can sıkıcı şeylerle ömür çürütülür mü? Cenneti, Cehennemi kim gitmiş, kim görmüş. Yaşadığımız tatlı hayat, bir vehm, bir hayâl için terk edilir mi?) diyorlar. Bu zevallı kimselerin, imrendikleri, aydın, ilerici, modern dedikleri Avrupalı, Amerikalı devlet, siyâset, fen adamlarının ve benzemeye özendikleri milyonlarca batılının, öldükten sonra dirilmeye, Cennete, Cehenneme, Allahü teâlâya ve Peygamberlere inandıklarını, her pazar günü akın akın kiliselere giderek ibâdet ettiklerini, bu kitabımızdan öğrenerek, insâfa gelmelerini, aldatılmış olduklarını anlamalarını dileriz.



DECCALLE İLGİLİ HADİSLER Yalancı Deccaller, sizin ve ceddinizin işitmediği şeyleri anlatırlar, onlardan sakının.) [Müslim]


(Deccal, ilah olduğunu söyler.) [İ.Ebi Şeybe] .. Deccal bir kavmin üzerine gelir ve onları dâvet eder. Onlar da ona iman edip kendisinin çağrısına uyarlar. Ardından semaya emreder, sema yağmur yağdırır. Yere emreder de, yer her türlü bitkiyi bitirir... Bir harabeliğe uğrar ve ona hitaben: ‘Hazinelerini ortaya çıkar’ diye emreder. Sonra yetişkin gençlik dolu bir civanmert çağırır. Onu kılıçla vurup, iki parça halinde keser. Parçalarını bir ok atımı mesafesi kadar birbirinden ayırır. Sonra, parçaladığı genci çağırır. O da hemen yüzü parıldayarak ve güler halde ona yönelir, gelir. ...” (Müslim, Fiten, 110)




Modernlik Maskesi Altında Gizlenen Batıl Öğretiler: Kabala'nın Gerçek Yüzü




Kabala, ne zaman doğmuş ve nasıl gelişmiştir?

Bu batıl öğretinin putperest kökeni gizlenerek hedeflenen nedir?

Tarihçiler tarafından "Yahudiliğin damarlarına giren ve onu tamamen ele geçiren gizli bir zehir" olarak tanımlanan Kabala, tüm sapkın ilkelerine rağmen bazı çevreler tarafından neden desteklenmektedir?

Siyonizmi Deşifre Kabala ve Talmud Nedir?
Siyonizm, kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilmek için Yahudiler arasında Talmud’u, kendi aralarında da Kabala adlı kitabı kullanıyor. Peki, bu kitaplar nedir?

KABALA NEDİR?

“Modern Masonluk Kabalist esasları muhafaza etmiştir. Bundan başka mason sistemleri, tamamiyle kabalist fikirlere ve ilme dayandırılır.” (Çırak Kardeşlik Kolu, no, 3 sh. 13-14)

Kabbala, Tevrat inmeden çok daha önceleri Yahudi ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğretidir. Kabbala büyü ve şeytani güçlerle bağlantı sanatıdır.

“Negatif güçlerin öğretisi” olarak tanımlanan Kabalizm temelde şeytanın dinini tüm özelliklerini içerir. Masonluk tamamen kabalist öğretiye dayalıdır.

“Gelenek” veya “Ağızdan kulağa” anlamına gelen kabala “sır” esasına dayalıdır. Bu sırların tamamı “Jerusalem Lodge (Kudüs Locası) nın üç Kabalisti tarafından ezberde tutulur. Kabalistlerden biri öldüğünde diğeri İsrail’in 70’ler Meclisinden (Sanhedrin) seçilen bir aday aynı bilgileri devralır.

“Kabala kitaplarının metinleri sembollerle doludur. Her devirde bunların manasını bilen üç Yahudi bulunur. Bunlardan ölenin yerine bir alt kadameden (Sanhedrin 70’ler meclisi) en iyisi seçilir, diğer ikisi tarafından sırlara vakıf edilir.” (Türk Mason Dergisi, s.21, sh.1095)

“Sanhedrin üyelerinin tümü büyü bilmek zorundadır.” (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh. 85)

Faal, Kara Büyü ve Şeytanla ilişki kurma ile ilgili bilgileri kapsayan Kabala, Masonik öğretinin temelini oluşturur. Bu nedenle Kabala’nın teorik ve pratik uygulamarı ile ilgili bilgiler 33 kademeye ayrılmıştır. Kabala’nın vermeye çalıştığı eğitimin özü ise metafizik güçlerle irtibat kurarak (onlara göre) Evrenin ulu Mimarı Şeytan’ın sırrının tüm manalarını içeren bilgiye ulaşmaktır.

“Kabala büyücülüğün anlamını kavrar. Kabala sayesinde kara büyü dünya çapında itibar görmüştür.” (Das Reich Satans, Karl R.H. Frick, sh. 101)

“Kabala bilinçaltının kapılarını açan ve ruhu saran manevi değerlerin dışarı çıkmasını sağlayan anahtardır. Masonluk onu insanın yaşamı anlaması için gerekli görür” (New Age Mason Dergisi sayı 77, sh. 31)

Kabalist eğitimle yetiştirilecek olan adaylar, Mason Üstad-ı Azamlar tarafından dikkatle seçilir ve aday, ancak bir kademenin bilgilerini tam anlamıyla hazmedince diğer bir kademeye geçebilir. Bu taktiğe masonik dilde: “Uykulu gözlere ışığın yavaş yavaş verilmesi” denir.




TALMUD

Yahudi Hahamlar, Tevrat’ı bozup değiştirmekle yetinmemişlerdir. Tevrat’ta bulunan bütün hükümler hahamlarca bir araya getirilmiş, detaylandırılmış ve çeşitli eklemelerle açıklanmıştır. Talmud, bu Tevrat yorumunun (tefsirinin) ismidir.

Tevrat üzerinde yapılan bu yorum ve açıklamalar, asırlarca nesilden nesile aktarılmıştır.

Milattan sonra 2. yy’da bu yorum ve açıklamaları Yahudi Haham Nasi Yuda, yazılı hale getirerek Talmud’u oluşturmuştur. Bu Talmud iki kısımdan oluşur. Asıl kısmı oluşturan Mişna ile, yorum kısmını oluşturan Gemera.

Talmud, Yahudi dinide büyük önem taşımaktadır. Okullarda Tevrat ile birlikte okutulan Talmud, bir yasa niteliğindedir. Yahudilerin kabul ettiği şu prensipten, Talmud’a ne kadar önem verdikleri belli olmaktadır.

“Her Yahudinin öğrenimini üç kısma ayırması ve üçte birini Tevrat’ın eğitimine, diğerini Mişna’nın eğitimine ve diğerini de Gemara eğitimine ayırması gerekir.” (İbrani Edebiyatı s.14)

Hahamlar, Tevrat’taki dünya hakimiyeti ile ilgili hükümleri Talmud’da genişletmektedirler. Bütün özlem ve isteklerini bu kitaba sokan hahamlar, Mesih inancını da Talmud’da detaylı olarak anlatmışlardır.

Bunun yanı sıra, Yahudi ırkının üstünlüğü inancı, Talmud’da çok ayrıntılı olarak işlenmiştir. Bu inanca göre Yahudinin üstünlüğü ahiret için de geçerlidir. Talmud’a göre cehennem ateşi Ben-i İsrail günahkarları ve hahamların talebeleri üzerinde etkili olmayacaktır.

Talmud, Yahudilerin dünyanın sahibi olduğunu iddia eder. Talmud’a göre, Yahudi olmayan birsinin malı, onu ilk bulan Yahudinindir. Yahudiler bütün ırklardan üstündür. Diğer milletlerin tohumu hayvan tohumudur.




Masonluğun Kabala ile nasıl bir bağlantısı vardır?




Kabala, kelime anlamıyla "sözlü gelenek" demektir. Ansiklopedilerde veya sözlüklerde, Yahudi dininin mistik, batıni bir kolu olarak tarif edilir. Bu tanıma göre, Kabala, Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğretidir. Ancak konuyu biraz daha yakından incelediğimizde, karşımıza daha farklı gerçekler çıkmaktadır. Bu gerçeklerin bizi ulaştırdığı sonuç, Kabala'nın, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'tan da önce var olan, Tevrat'ın vahyedilmesinden sonra da Yahudiliğin içine nüfuz eden "pagan" (putperest) bir öğreti olduğudur.




Kabala hakkındaki bu ilginç gerçeği, Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer, “Masonluk Nedir ve Nasıldır?” adlı kitabında şöyle anlatır:




"Kabala, özellikle Yahudi dini ile bağlantılı olmak üzere, metafizik nitelikli, kendine özgü bir ezoterik sistemi olan bir gizemci felsefenin genel adıdır. Yahudi gizemciliği olarak benimsenmekle birlikte, içerdiği öğelerden birçoğu, aslında Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir."




Kabala'nın Yahudilikten daha eski olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Yahudi tarihçi Theodore Reinach, Kabala'yı "Yahudiliğin damarlarına giren ve onu tamamen ele geçiren gizli bir zehir" olarak tarif eder. Salomon Reinach ise Kabala'yı "insan zihninin en kötü sapmalarından biri" olarak tanımlamaktadır.




Kabala'nın "insan zihninin en kötü sapmalarından biri" olarak görülmesinin nedeni, bu öğretinin büyük ölçüde "büyü" ile ilgili olmasıdır. Kabala, binlerce yıldır hemen her türlü büyü ritüelinin temel taşlarından birini oluşturmuştur. Kabala ile uğraşan hahamların büyü gücüne sahip olduğuna inanılmıştır. Yahudi olmayan pek çok insan da Kabala'nın gizeminden etkilenmiş, bu öğretiyi kullanarak büyü ile uğraşmıştır. Ortaçağ'ın sonlarında Avrupa'yı saran, özellikle simyacılar tarafından benimsenen batıni çalışmaların kökeninde de Kabala'nın büyük rolü vardır.




Masonluğun Kabala ile Bağlantısı Var mıdır?




Mason örgütü Kabala ile çok yakından ilgili olan bir gruptur. Masonluk Kabala'daki sembollerin birçoğunu aynen almıştır. Bunların içinde en önemlisi Sefirot denilen şifresel grafiktir. Kabalist felsefenin şematik özeti olan bu çizim, hem mason hem de kara büyü kaynaklarında geçer. Sefirot ayrıca mason localarındaki oturuş şeklini de belirler. Masonların loca dizilişi, bu modele göre uygulanmaktadır.

İşte garip olan taraf, tam da bu noktadadır: Yahudilik, Tevrat'ın Hz. Musa'ya vahyedilmesi ile doğmuş İlahi bir dindir. Ama bu dinin içinde, İlahi vahyin kesin olarak yasakladığı büyücülüğü benimseyen Kabala adlı bir öğreti bulunmaktadır. Bu durum, Kabala'nın aslında Yahudiliğe dışarıdan ve sonradan giren bir unsur olduğunu göstermektedir.




Peki bu unsurun kaynağı nedir?




Yahudi tarihçi Fabre d'Olivet, bu soruya "Eski Mısır" cevabını verir. Fabre d'Olivet'e göre, Kabala'nın kökeni Eski Mısır'a uzanmaktadır. Kabala, İsrailoğulları'nın bazı liderlerinin Eski Mısır'dan öğrendikleri, sonra da nesilden nesile aktardıkları sözlü bir gelenektir.




Bu nedenle, Kabala ve masonluk ilişkisinin kökenini bulmak için, Eski Mısır'a bakmak gerekmektedir.




Kabalacılığın Eski Mısır'daki Kökleri




Ayetlerde bildirildiği gibi, Mısır'da iki önemli güç odağı bulunmaktadır: Firavun ve onunla birlikte söz sahibi olan yönetici kadro. Bu kadro, çoğu zaman Firavun üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Firavun onlara danışır ve zaman zaman onların telkinlerine göre hareket ederdi. Aşağıdaki ayetler, bu yönetici kadronun Firavun üzerindeki etkisine işaret etmektedir:




"Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi). Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür." "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?" Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver, şehirlere de toplayıcılar yolla." (Araf Suresi, 107–111)




Dikkat edilirse, ayetlerde, Firavun'u yönlendiren, onu Hz. Musa'ya karşı kışkırtan ve yöntemler gösteren bir kadro olduğu haber verilmektedir. Mısır tarihinin kayıtlarına baktığımızda, bu "kadro"nun iki temel unsuru olduğu görülür: Ordu ve rahipler.




Konuyu tarihsel kayıtların eşliğinde incelediğimizde, İsrailoğulları'nı etkileyen putperest kültürün, uzun devirler içinde yaşadıkları Eski Mısır inanışı olduğunu görürüz. Bizi bu sonuca götüren önemli bir gösterge, Hz. Musa Tur Dağı'nda iken İsrailoğulları'nın saparak tapındıkları "böğüren buzağı heykeli"nin, aslında Mısır'daki Hathor ve Aphis adlı putların bir taklidi oluşudur.




Kabalacılığın Yahudiliğe Girişi Nasıl Olmuştur?




Mısır'ın putperest dininin İsrailoğulları üzerindeki etkisi pek çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. İçlerindeki peygamberden kısa bir süreliğine ayrıldıklarında hemen putperestliğe, buzağı heykeline tapınmaları bu sapkın inanca eğilim gösterdiklerini açıkça ortaya koyar. Hz. Musa'ya karşı söyledikleri bildirilen, "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." (Bakara Suresi, 55) "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap." (Araf Suresi, 138–139) şeklindeki sapkın sözleri de, "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak istediklerini göstermektedir.

Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı batıni öğretilerini devralan Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala, Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti olarak gelişmiştir. İngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek) adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklar:




"Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in İsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Tevrat'ta büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı, Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır." (Ancient Secret Tradition, Secret Societies And Subversive Movements, Nesta Webster, Boswell Publishing Co., Ltd., London, 1924)




Büyünün Kabaladaki Önemi




Kabala, Yahudilik dışı bir kaynaktan, Eski Mısır'ın ve Mezopotamya'nın bazı putperest toplumlarının pagan öğretilerinden kaynak bulmaktadır. Bu öğretilerin temel bir unsuru olan "büyü", bu nedenle Kabala'nın da önemli bir parçasıdır.




Kabalist öğreti, evrendeki metafizik dengeler, şeytani güçler ve bilinçaltı dünyasıyla yakından ilgilenir ve bunları büyü yöntemleri ile etkilemeyi amaçlar. Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, Kabala, Tradition of Hidden Knowledge (Kabala ve Gizli Sırlar Geleneği) adlı kitabında Kabala'yı şöyle tanımlamaktadır:




"Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." (Warren Kenton, Zevben Shimon Halevi Kabbalah : Tradition of Hidden Knowledge (Art and Imagination), Paperback, 1980.)




Kabala'yı tanıtan en tanınmış kitaplardan biri Die Kabala’da (Von Papus), Kabala-büyü ilişkisi şöyle vurgulanır:




"Kabala'nın teorisi, büyünün genel teorisine bağlanır." (Von Julius Nestler, Papus. Gerard Encausse, Die Kabbala, Einführung in die jüdische Geheimlehre, Fourier, 1975.)




Görüldüğü gibi Kabala, büyüyü temel alan sapkın bir öğreti olarak gelişmiştir. Tevrat'a rağmen, büyü başta olmak üzere tüm sapkın inançlarıyla Yahudiliğin içine sızan Kabala, bir zaman sonra Tevrat'ı tahrif ederek kendi öğretisini onun içine yerleştirmeye başlamıştır.




En önemlisi de Kabalacılar bu sapkın inanç ve eylemleriyle, büyüyü kullanarak, kötülüğü sistemli bir biçimde dünya çapında uygulamışlardır. Bu yüzden de bir nevi şeytanın temsilciliğini yapan Kabalistik anlayış, insanlık için tehlikeli olmaya devam etmektedir.




İnsanlık Tarihinde Meydana Gelen Her Olay Allah Katında Yazılıdır...

Ortaçağ'daki diaspora döneminde daha da güçlenen Kabalacıların, gizli bilimleri yani büyücülüğü kullanarak sözde Yahudi ulusunun geleceğini yönlendirmeye ve kötülüğü organize etmeye çalışmaları aslında boş birer çabadan ibarettir. Çünkü Kabalistler tarih boyunca büyü yoluyla kötülüğü organize etmeye ve din ahlakının yayılmasını engellemeye çalışsalar da, sonuç olarak Allah'ın kaderde yarattıklarının dışında hiçbir olayın yaşanması mümkün değildir. İnsanlık tarihinde meydana gelen her olay, daha o olay meydana gelmeden önce Allah Katında bulunan Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Yüce Rabbimiz, bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:




"Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır." (Hadid Suresi, 22)




Bu noktada belirtmek gerekir ki; yüzlerce yıldır olduğu gibi günümüzde de, yapılan telkinlerle putperest kökeni gizlenen bu karanlık öğreti, kendine taraftar bulabilmektedir. Kabala öğretisinin taraftarı olmuş kişilerin birçoğu, bu öğretiyi gerçek mahiyetini bilmeden savunmaktadırlar.




Ancak Kuran ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı ahir zamanda zuhur edecek iki kutlu şahıs olan Hz. Mehdi ve Hz. İsa'nın vesilesiyle; dünya üzerindeki tüm bu sapkın felsefe ve öğretiler gibi Kabala da ortadan kalkacaktır. Böylece yanlış ve eksik bilgilendirilen kişiler, yeryüzündeki tek Hak din olan İslam'la tanışacak ve Allah'ın izniyle İslam'ın nuru tüm insanları aydınlatacaktır. Yüce Rabbimiz bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:




"Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır." (Mücadele Suresi, 21)




Yahudiliğin önemli sembollerinden olan altı köşeli yıldız gerek Kabala'nın gerekse Kabala kaynaklı büyücülüğün en temel sembollerindendir.




Masonlukta şeytan olumlu özellikler atfedilir, şeytan karanlığı aydınlatan bir güç olarak tasvir edilir: “Şeytanın feneri ulaşacağın yerdeki karanlığı aydınlatır.” (Mason Dergisi, s.29, s.23)




Masonluk, Kabala ve Büyü




Kabala'yı felsefelerinin temeli edinen masonlar, elbette büyü ile de ilgilenmektedirler. Ancak çok üst dereceli masonların bildiği ve katıldığı büyü ayinlerinin masonluktaki önemi bir kaynakta şöyle aktarılmıştır:




"Masonluğun geniş manadaki büyücülükle bir yakınlığı vardır." (Tarihte ve Günümüzde Masonluk, Paul Naudon, sf.186)




Çırak, Kalfa, Usta isimli mason yayınında, masonik yemin töreni şöyle anlatılır:




"Tören üç kısımdan oluşur: Yakarma, söz verme, lanetleme. Yakarma: Masonik ilahlara ve şeytani kuvvetlere, yemin garantisi olarak çağırıda bulunulur. Söz verme: şeytana verilen yeminin konusudur. Lanetleme: yeminin tutulmaması halinde uygulanacak ölüm cezasıdır." (Çırak, Kalfa, Usta, sf.40)




Masonik kaynaklarda anlatıldığına göre, masonlukta 33. dereceye gelecek kişide aranılan en önemli özelliklerden biri, medyumluğa olan yatkınlığıdır. 7 yılda bir, 7. ayın 7. gününde 7 büyük locadan 7 medyum üstadın katılımıyla toplantılar yapılır.




Masonluğun bilinen sembollerinin haricinde, sadece büyü törenlerine özgü tütsü, cam küre gibi malzemeler toplantının dekorunda yer alır. Masanın üzerine bir keçi kafatası konur. 7 kollu şamdanın 7 mumu yakıldıktan sonra seans başlar. Kabala'daki sözde büyülü kelimeler dakikalarca tekrarlanır. Tören sırasında kimse konuşmaz, birbirine bakmaz dikkat dağıtacak en ufak bir hareket yapılmaz.




Bu ayinler masonların dış dünyadan en çok gizlemeye çalıştıkları sırlarından birisidir. Düşük dereceli masonlardan hiçbirisinin bu ayinlerden haberi olmaz. Şeytana tapınma ayinlerinin bir masona açıklanması için, masonların deyimiyle masonik ilkelerle, iyice yoğrulmuş olması gerekir. Ancak (sözde) yeterli "olgunluğa" geldiğinde kendisine bu sır verilir.




Kuran’da Hz. Musa’nın Firavun’un emrinde çalışan büyücülerle olan mücadelesi, bozguncular ve sapkın Kabalistler için bir ibrettir. Yüce Rabbimiz Kuran’da, Hz. Musa’nın büyücülükle uğraşanları şöyle uyardığını bildirmiştir: "Onlardan atınca, Musa dedi ki: ‘Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez." (Yunus Suresi, 81)

İŞTE İSRAİL`İN EMİR ALDIĞI YER BUDUR! BÜYÜ İLE DEĞİŞTİRİLMİŞ TEVRAT




ÖNEMLİ NOT! İSRAİL'DEKİ DİNSİZLER YÜZÜNDEN BÜTÜN İSRAİL HALKINI DİNSİZ GÖREMEYİZ, O ZAMAN KUR'ANA TERS DÜŞERİZ:. Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)




Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (Maide Suresi, 5)




51- Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.( Gibi ayetler ) İslama düşman Ateist dinsizlerle ilgilidir, imanlı ve İslama saygı gösteren Yahudi ve Hrisyanlarla ilgili değildir.




İŞTE İSRAİL`İN EMİR ALDIĞI YER BUDUR!

ÖNEMLİ NOT! ALLAH'A VE İSLAMA SAYGI DUYAN İSRAİL HALKINI ATEİST VE PUTPERESTLERDEN AYRI TUTMAK GEREKİR.Tek olan Allah yerine para için ayet uyduran eski din adamlarının yazdıklarına tapan putperest İsrailliler'in dini işte bu:




Sen benim topuzum cenk silahımsın. seninle milletleri kıracağım ülkeleri helak edeceğim... ve seninle erkeği ve kadını kıracağım ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle Valiyi ve kaymakamı kıracağım. (Yeremya 51/20-23)

İşte Rabbin acımasız günü geliyor. (İşaya: 13/9)

Yakalananın bedeni delik deşik edilecek.

Ele geçen kılıçtan geçirilecek.

Yavruları gözleri önünde parçalanacak

Evleri yağmalanacak

Kadınlarının ırzına geçilecek.(İşaya: 15-16)


Hem yiğidi hem kızı.

Emzikteki çocukla ak saçlı adamı

Dışarıdan kılıç Ve içeriden dehşet telef edecek.

Hasımlarından öç alacağım Ve benden nefret edenlere ödeyeceğim. (Tesniye 32/25)

Onları tamamen yok edeceksin onlarla ahdetmeyeceksin onlara acımayacaksın. (Tesniye: 7/1-3)


Ve yayları gençleri yere çalacak ve rahmin semeresine acımayacaklar gözleri çocukları esirgemeyecek. (İşaya: 13/15-18)

Mülklerini alacağımız milletlerin yüksek dağlar üzerinde ve tepeler üzerinde ve her yeşil ağaç altında ilahlarına ibadet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz.(Tesniye: 11/23-25)

"Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için Onları hazırla."(Tevrat. Yeremya Bölümü. 12/3.)

"Et yeyin ve kan için yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz...sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.(TevratHezekiel Bölümü

39/18-19.)

Yahudi olmayanların hayatı bile yahudilerin mülkü iken (yani onlar yahudilerin kölesi iken) o ecnebilerin malları nasıl yahudilerin olmaz? Yani onların malları hertürlü hilelerle alınabilir. (Hakikat-ul Yehud sahife-18.)

Senin önüne bir yahudi ile bir ecnebi herhangi bir hususta davalı olarak gelirlerse imkan bulduğunda o yahudiyi bu davada kazançlı çıkar.”(Hakikat-ul Yehud sahife-19.)

“Ve Allahın Rabbin sana teslim edeceği bütün halkları bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak…. O şehrin ahalisini mutlaka kılıçtan geçireceksin, onu ve onda olan her şeyi, ve hayvanlarını tamamen yok edeceksin.” (Tesniye 7/16; 13/15)

“Parlayan kılıcımı bileyip yargılamak için elime alınca, düşmanlarımdan öç alacağım, benden nefret edenlere karşılığını vereceğim. Oklarımı kanla sarhoş edeceğim. Kılıcım öldürülenlerin ve tutsakların kanıyla, düşman önderlerinin başlarıyla ve etle beslenecek.” (Tesniye 32:41-42)



Gizlenen

Talmut Yasaları

FİLİSTİN TALMUD’U

Filistin’de Tiberias, Sephoris ve Cesarea İbrani Akademileri geniş bir şekilde Talmud üzerinde çalışıyorlardı. Aynı zamanda da Babil etrafındaki İbrani akademileri ile sıkı bir şekilde temas ediyorlardı. Fakat Filistin sık sık harp ve işgal tehlikesi ile karşılaştığından ve daha sonra da Hıristiyanlığın manevi bir kuvvet olarak Yahudiliğe galebe çalması üzerine Filistin akademilerindeki malumat biraz acele denecek bir şekilde bir araya getirilmiş ve Filistin Talmut’u meydana getirilmiştir. Her ne kadar bu Talmut, Babil Talmut’u gibi dev cüsseli değilse de gene oldukça büyük bir eserdir. Aynı zamanda hatırı sayılacak kadar da zengin bir içeriği vardır. Bu Talmut’ta, “Haggadah” adı altında son derece ilgi çekici “büyü bilgisi” mevcuttur. Babil Talmud’unda bu Haggadahlar şiir halindedir fakat Filistin Talmudunda Haggadahlar düz yazı halinde daha anlaşılır bir şekildedir.


BABİL TALMUD

Filistin Talmut’una; Babil Talmut’unun baş kısmının bir özeti de denilebilir. Çünkü bu Talmut aşağı yukarı Filistin Talmut’undan bir süre sonra incelenmeye başlanmış olmakla birlikte Filistin Talmut’unun bitirilmesinden çok daha sonra bitirilmiştir. Bu Talmut, gayet kalın on iki cilt halindedir. Babil’in Nehardea, Sura ve Pumpedita Yüksek İbrani Akademileri’nin diğer Yahudi araştırma merkezlerine yaptığı kolektif çalışmanın mahsülüdür.


Babil Talmut’uyla ilgili en iyi araştırmayı ABBA ARECHA yahut etrafındakiler tarafından RAV (bugün bu ismi bir araba modelinde yaşatmaktadırlar) adı takılan bir Amorium denilen Talmut araştırmacısı yapmıştır. Fakat her nedense Babil Talmut’u, Filistin Talmut’u kadar edebi bir eser sayılamaz çünkü içersinde nokta ve virgül hatasını adeta saymanız mümkün değildir. Bu Talmutları inceleyen yabancı birinin zihni onca imla hatası yüzünden allak bullak olur. Talmut’u incelemek isteyen bazı gayri Yahudiler bu imla hatalarının kasten yapıldığı ve bu yüzden cümlelerin birkaç türlü mana ifade ettiğini tesbit etmişler fakat çoğu kısımların asıl manalarını şimdiye kadar bulamamışlardır. Bu Babil Talmut’unun insanı güldürecek kadar acayip tarafları da mevcuttur. Bilhassa “Pumbedite Akademisi” alimleri tarafından etüt edilen bu Talmut’lar da, bu kitaba çok bağlı insanların neredeyse bir fili dahi iğnenin deliğinden geçirebilecekleri ima edilmektedir.


Talmut tamamıyle incelendiğinde bir sürü keşmekeş, karışıklık meydana gelir ve anlaşılır bir konu bulmakta zorlanırsınız. Bu sebeple Talmut’un elle tutulacak ve okuyucuyu alakadar edecek kısımlarını vermek daha doğru bir yol olacaktır.


Tarih gösterir ki Beynelminel Yahudi Talmud’un araştırılmasına katiyen izin vermez. Yabancılar tarafından Talmut’un incelenmesi yüzünden Babil’de olsun, Filistin ve eski Mısır’da olsun çok kanlı ihtilaleler çıkmış kargaşalıklar aylarca sürmüştür.

Sanhedrin sayfa 400; “ emir 59 a” da; Rabbi Johanan emirleri şöyledir:

“Talmud Torah’ı tetkik eden bir gayri yahudinin hak ettiği şey ölümdür. Çünkü bu onun için değil bizim için yazılmıştır. Bu bize bırakılan mirastır”.


Bu nasıl bir ceza:

KIZGIN İNSAN PİSLİĞİNDE KAYNATILMAK

Gene İbrani hurafesi ile uğraşan “GITTIN” adlı eserin sayfa 261, “emir 56b-57a” da, “Talmut ermişlerinin sözleri ile alay edenlerin cezası kızgın insan pisliğinda kaynatılmaktır” der. Babil Talmut’unun 154. sayfasının 18 ve 19’uncu satırlarında aynen bu kelimeler vardır: “Bir şahıs Talmut’u inkar ederse hayatının sonuna kadar rahat yüzü görmez”.

Bu kadar dikkat edildiği halde Talmut’un bazı esrarı etrafındakilerin nazarı dikkatini çekmekten geri kalmamış ve Buhtunnasr’dan Hitler’e kadar birçok şahsın Talmut’a karşı bir müdafaa savaşı açmalarına vesile olmuştur. Bunların bilinmeyenlerinden bazıları şunlardır:

- Kral IX Lui Fransa’da Talmud’u yaktırdı (1244)

- Papa Innocent IV, Roma’da alenen yaktırdı (1244)

-Kardinal Legate Odo, Talmud’un yeniden yakılmasını emir verdi. (1248)

- Fransa Kralı güzel Filip yeniden etrafta türeyen Talmut’ların yakılması için emir verdi (1299)

-Fransız Yahudiliğinin Talmut’dan bir türlü ayrılmamamsı üzerine Fransa Kralı Güzel Filip bütün Fransa’daki Talmut’ların toplanmasına bizzat nezaret edip gözü önünde yaktırdı ve Yahudileri Fransa’dan kovdu. (1399)

- Kral Loui, Fransa’nın Touluse şehrinde yeniden türemeye başlayan Talmut’ları halkın gözü önünde yaktırdı. (1319)

- Papa XXII. John’un emri ile Roma’da bir kez daha Talmut’lar yakılmış ve etrafta yakalanan Yahidileri halk öldürmüş ve öldürülen Yahudiler’in malları da fakir halka dağıtılmıştır. (1322)


-Papa Julius III’un emri ile Talmutlar yeniden yakılmış ve koyu Hıristiyan olan Barcelena, Venedik, Ramagna, Urbino, ve Pesaro’da halkın gözü önünde Talmutlar ateşe verilmiştir. (1533)

-Talmut halkın gözleri önünde yeniden yakılmıştır. Bu sefer bu hadise Ancona, Ferrara, Mantua, Pedua, Candia, ve Raveanna’da yer almıştır (1558)

- Romanya’ya yeniden giren Kardinal Ghislieri emri ile tekrar ateşe verilmiştir. (1558)

-İnatçı Yahudiler tarafından yeniden kaçak olarak Roma’ya sokulan Talmut nüshaları yakılarak imha edilmiştir. Emri veren Sextus Sinendis idi. (1559)

- 1557 senesinde Talmut’un asıl gayesini öğrenen Polanya halmkı bütün Polanya’daki Talmut nüshalarını toplayarak yakmış ve hükümette Talmut’un yakılması hakkınad emir vermiştir.

Yakıla yakıla bir türlü imha edilemeyen bu Talmut ‘un “BABA MEZİA” kısmı şöyle der:

“Yalnız İsrailoğulları insandır, diğerleri değildir”. Talmut’un “Abodah Zarah” kısmı Hazreti Musa’nın “Yabancıları Sev” emrini çürütmeye çalışır ve buradaki yabancının gayri Yahudi olmadığını yabancı bir Yahudi olduğu tezini ortaya atar. Gayri Yahudinin bir “kardeş” olamayacağından hiçbir zamanda sevgiye mahzar olamayacağını açıkça beyan eder. Abadah Zarah’da daha ileriye giderek gayri Yahudilerin murdar varlıklar olduğunu söyler ve bunlar tarafından dokunulacak herhangi bir yiyecek ve içeceğin bozulacağını söyler. Gayri Yahudi tarafından dokunulacak şarabın bir sürü misaller ile gösterir. Mesela bir eve bir gün hırsızlar girip evde ne varsa götürmüşler. Fakat evde bulunan şaraplardan bir kaçını götürememişler. Ev sahibi Yahudiler bölge Rabbisine müracaat ederek bu şarabın kullanılıp kullanılamayacağını sormuşlar. Rabbi ise gülümseyerek ev sahibinin şarabı rahat rahat kullanabileceğini zira bu şaraba hiçbir gayri Yahudinin el sürmediğini zira şehirdeki bütün hırsızların Yahudi oldukların söylemiştir. Rabbi, hırsızların ev sahibinin bir Yahudi olduğunu bilmeden eve girdiklerini de anlatmıştır.

Talmud’un Baba Bathra 54 kısmında şöyle denir:

“Gayri Yahudinin sahip olduğu mal, çölde ayağınızın altındaki sahipsiz araziye benzer, kim evvel alırsa onun olur”. Tevekkeli değil tarih boyunca kimin eline bir Talmut geçse koşup yakmış, eğer Talmut’u aklı selim sahibi insanlar bugüne kadar bu şekilde yakmasa idiler belki bugün “Talmut bizim evimizi barkımızı yakacaktı”.

İşte merak ettiğiniz Talmut’tan bazı kurallar (!)

Baba Kama 37b kısmı:

Eğer bir Kenaninin (kenaniler gayri Yahudi bir kavimdir) öküzü bir Yahudi’nin öküzünü boynuzlayıp yaralarsa Kenani ceza görmelidir ve gene bir Yahudi’nin öküzü başka bir Yahudi’nin öküzünü boynuzlarsa oda layık olduğu şekilde cezalandırılmalıdır. Fakat bir Yahudinin öküzü bir Kenani’nin öküzünü boynuzlarsa ceza söz konusu olmaz”.

Baba Kama 113b:

Bir biraderin kaybolmuş koyunu derhal kendisine iade edilmediği takdirde, iade etmeyen şahıs cezayı hak etmiştir. Fakat bu mal gayri Yahudiye aitse iş değişir. Gayri Yahudinin malı bizlerde kalmalı ve malı iade eden cezaya çaptırılmalı. Bu mevzuda Yahudi atalarına ati misaller verilir. “R. Phinehas B. Yair’e göre gayri Yahudi birinin malını iade etmek cürümdür. Samoel ise şunu anlatır; gayri Yahudinin hatalarından istifade edilmelidir, bakır zanın ile bir gayri Yahudi’den altın bir kap aldım. Hem altın kabın altın olduğunu söylemedim hem de üstelik gayri Yahudiye vermem gereken 4 zuz (eski İbrani parası) yerine 3 zuz verdim. Rabbi Ashi bir gün büyük bir şaraphanenin yanından geçerken duvardan sarkmış üzümler görmüş ve yanındaki uşağına “Git bak bakalım üzümlerin sahibi Yahudi mi, Yahudi ise toplamayalım, Yahudi değilse toplayalım” demiş.

Sanhedrin 76 b-76a:


“Yehova bir gayri Yahudiye malını iade edeni kesinlikle affetmez”

Burada gayri Yahudi kelimesine kamuflaj yapılmış ve “kuti” denmiştir. Bu gayri Yahudileri kuşkulandırmamak için ta o zamanlardan beri tatbik edilen bir usuldür.


Sanhedrin 57a kısmının altındaki “5” numaralı notta şöyle ednmektedir: “Kuti” kelimesi “Goy” yani gayri Yahudi manasına gelir.


Yahudi gayri Yahudi arasında ceza durumu: Talmud’un Sanhedrin 57a kısmı: Eğer bir kuti (gayri Yahudi) bir yahudinin malını çalar, gasp eder, Yahudiye ait güzel bir kadını kaçırırsa derhal bunları iade etmek mecburiyetindedir fakat aynı işler bir Yahudi tarafından yapılırsa aldığı malları ve kaçırdığı kadını muhafaza edecektir.

Gayri Yahudilerin öldürülmesi hakkında gene Sanhedrin 57a’da şu malumatı buluyoruz:

“Bir kuti bir yahudiyi öldürürse cezaya çarptırılır fakat bir Yahudi bir kutiyi öldürürse cezaya çaptırılmaz”.

Medeni okuyucu bu hususlar için “bunlar tarihtir artık hükmü kalmamıştır. Yahudiler belki zaman içersinde ehilleşerek iyi mahluklar olmuşladır” diyebilir ancak şunu hatırlatmak isteriz ki bu emirleri ve kuralları yazanlar Yahudi belleğini oluşturmak için yazmışlar. Zaten bu belleğin ve stratejilerin dışına çıkanlar Yahudilik’ten de çıkıyorlar. Bizim ve dünyanın sorunu Musevi vatandaşlarla değil doğmatik ve şeytani emirlerle hareket eden Siyonist Yahudiler ve onların tabi oldukları insanlık düşmanı canice hazırlanmış komutlar.


Kethuboth

Rabbi Dr. Samuel Daıches

London, 1936


Talmud’un en çirkin cinsi rezalet kısmı “Kethuboth” tur. Elimizdeki eski İbranice “kethuboth”lar ile haham Dr. Samuel Daiches ile Dr. Israel W. Slostski tarafından inceden inceye araştırılarak, İbranice bilmeyen yahidilere etüd için dağıtılan “kethuboth”da mevcuttur.

Kethuboth 11b çocuklar için cinsi temas yapan büyükler ve ile cinsi temasta kullanılan çocuklar hakkında şu garip fikri ileri sürer:

“Bir büyük küçük bir kız ile cinsi temas yaparsa bu göze girmiş bir parmak gibi kabul edilmeli. Keza bir çocuk bir kadınla temas ederse buda kadının cinsi uzvuna bir çubuk girmiş olarak kabul edilmeli. Bir büyük tarafından bir çocuk baştan çıkartılıp ırzına geçirilirse bu ırza girme hadisesi olarak kabul edilmeli, bir büyük tarafından bir çocuk baştan zıkartılıp ırzına girilirse bu ırza geçme hadisesi olarak değerlendirimemeli; “Nasıl ki gözyaşı tekrar ve tekrar yeniden insanın gözüne gelirse üçyaşından küçük iken cinsi temasta bir kızanda bekareti geri gelebilir”. Küçük yaşlarda erkeklerle yatmış bir kız çocuğu evlenirken bu vaziyeti kocasına bildirmeli aksi halde kan gelmez ve kocası da bu vaziyetten hoşlanmaz.”

Kethuboth 11b devam ediyor; “bir Yahudi kızının bekareti iki yüz zuz (eski Yahudi parası) değerindedir. Bu pazarlıkla daha evvelinden verilebilir.


Kethuboth 51b;

“Bir kadın kocasının izni ile parasını vererek kendisi ile cinsi bir şekilde alakadar olacak bir şahıs kiralarsa, bunda hiçbir kabahat yoktur fakat bu kiraladığı şahıs gayri Yahudi ise bu kabahattir zira kazançlı çıkan gayri Yahudidir. Fakat aynı vaziyet, bir Yahudi erkeği ile gayri Yahudi bir kız arasında vuku buluyorsa zararı yoktur fakat Yahudi erkeği bu gayri Yahudi kızla evlenmemeğe çok dikkat etmelidir”


Kethuboth 56a

Bütün cinsi işler akşam karanlığında yahut karanlık odada yapılmalıdır. Sebebi açık havada böyle işler yapılsa herkes işini gücünü bırakır seyre dalar ve daha fenası işlerini yapacak yerde cinsi temas yapan adamı taklit etmeye çalışır. Fırıncının ekmeği yanar, üzümcünün üzümlerini gayri Yahudiler çalar, çanakçının çanağı elinden düşer kırılır, nöbetçinin gözü döner şehri düşman basar. Karanlıkta bu işi yapmanın bir başka sebebi de, eğer bu cinsi teması bir gayri Yahudi ile yapıyorsanız bu gayri Yahudi kimseyi şahit olarak gösteremez hatta kendisi bile yüzünüzü iyi göremez.


KETHUBOTH 111a

“Yeryüzünde bütün memleketler İsrail toprağı yanında aşağılık kalır”

Kethuboth 111b:


“Dünyada hakimiyet sağlayacak en önemli unsurlardan biri çok üremektir. Bütün yeryüzündeki gayri Yahudiler eşektir. O gün geldiği zaman bunlar yer altında kendileri için kazılmış olan yerlere girip ebediyen yer altında yaşayacaklardır”.




İĞRENÇ İLİŞKİLER




Kethobuoth 76 a:




“O adamki kızkardeşi ile beraber yatıp, kendilerini cinsi zevklere bırakırlar ve kız kardeşi bunu şikayet etmez, bunda bir kabahat yoktur fakat kızkardeş şikayette bulunursa bu işi tekrarlamamsı bu adama bildirilir”. O şahıs ki daha annesi yaşlı değildir ve babası ölmüştür ve validesi yabancı erkeklerin koynuna girmek istemez ve kendi oğlu ile yatmak ister ve keza oğluda validesi ile yatmak isterse böyle bir vaziyette eğer bu işler zor kullanılmadan yapılıyorsa, bize düşen bir vazife yoktur t ki oğul evlenme yaşına gelip de başka bir kızla evlenmek talebinde bulunur ve validesi buna mani olmak isterse, oğul kendi karısının cinsi arzularını hem de annesinin cinsi arzularını tatmin etmeli ta ki validesi başka bir erkek buluncaya kadar.





Kethuboth 61b:




“bir gayri Yahudi Yahudi kızından istifade ederse, bir Yahudi kadınını baştan çıkartırsa bir Yahudi çocuğunu kirletirse, Yahudi umumi bir Yahudi kadını ile temas edip kadına parasını vermezse cezaya çarptırılır. Eğer bir Yahudi umumi kadını kullanıp parasını vermemiş ise parası alınır ve değnekle dövülür, bir Yahudi kadınını baştan çıkartı ise ölünceye kadar taşlanır. Bir Yahudi kızını kirleten gayri Yahudi’nin başı yarım kesilir ve yavaş yavaş öldürülür. Bütün bunlar bilhassa gayri Yahudilerin önünde yapılmalı ki bunlara müthiş bir ibret olsun ve bizim dehşetimiz karşısında titresinler ve Yahudiye dokunmaya bir daha yeltenmesinler.”




Şimdi de Talmut Yebamoth kısmına geçelim.




Yebamoth

Dr. Israel W. Slotkı




London, 1936

Talmud’un Yebamoth kısmı 59 a ve 59b. Talmud’un bu kısmında son derece hoş bir şeymiş gibi kadınların birbiri ile ve hayvanlarla yaptıkları şehvani münasebetlerden bahsedilir. Tm dünyaya pornografiyi yayan zihniyetin kökenini öğrenmemiz açısından talmud’un bu bölümlerini çok sıkılmamıza rağmen hakikatler gün gibi açığa vermek amacıyla sizlerle paylaşmak istedik. Sıkıldığınız yerde ne olur kitabı bırakınız. Zira yazarken de biz sık sık bilgisayarımızın klavyelerindeki tuşlara basmaktan imtina ettik…




Talmud’un Yebamoth kısmı 59 a ve 59b :




“bir dul kendini tatmin için her türlü usulere başvurabilir”. Bir kadın sebepler göstererek hayvan ile hayvani münasebetleri ilerletirse bunda münasebetsiz bir şey yoktur. Böyle işlere zevklere heveslenmeyen kadın bulunmaz. Bu sebepten bu gibi zevklere kedini veripte sonradan evlenmeyi düşünen kadını bir haham bile alabilir. Bu mevzunun altında 4 numaralı notta aynı şey belirtilmekte ve gayri tabi bir şekilde çiftleşmiş bir kadını bir “baş haham” dahi alabilir denilmektedir.




Gene Yebamoth ” 59b” devam ediyor, Rabi Shimi b. Hiyya ya göre bir hayvanla ya da insan olmayan bir şey ile cinsi temas yapan kadığn bir haham bile alabilir… Rabi R. Dimi’nin anlattığı bir misal ise şöyledir: harikulade çok güzel bir kadın sıcaktan biraz açık giyinmiş bir şekilde yeri silerken maruf köpeklerden biri kapıda zuhur etmiş…. Kısa bir zaman sonra da kadın bir rahiple evlenmek için izin alabilmiş. Fakat para ile kendisini satan bir kadın para mukabilinde müşterilere zevk vermek için bir köpekle cinsi münasebet yaparsa bu başka türlü kabul edilir ve Hahamlıkça hoş görülmez.




Yebamoth 60b’de iş daha ileri gitmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. “Yahudiliğe döndürülmüş bir kız, üç yaşından bir gün fazla olrusa bir haham onunla evlenebilir. 60b ‘not kısımlarında daha etraflıca malumat var ki bu malumatı vermeye ne benim ne de sizin sinirleriniz daha fazla kaldırmaya müsaade etmez.




Son olarak Yebomoth 63a ‘da geçen yukarıdan dokuz, on, onbir ve onikinci satırlar aynen şöyle der, “Elazar şöyle ilave etti: Adem bütün hayvanlar ile çiftleşmiş fakat Havva’nın verdiği tadı hiç birinde bulamamıştı”.




“YEBOAMOTH 103 b, Yılan Havva’nın içine müthiş bir şehvet sokmuştur”. Böylelikle insanlığın babası adem bütün vaktini hayvanların kucağında geçiriyor Havva ise Adem’den evvel bekaretini bir yılana veriyor demektir…




“YEBOAMOTH 55 b, Böylelikle “o şahıski akrabası kız ile cinsi temas edip bekaret zarını yalnızca gevşetir. O adamdan şikayet edilmemelidir”. Ölmüş kadın ile temas o kadının hayattaki vaziyetinde iken yapılan temas gibi kabul edilir. Kadın evli ise her ne kadar ölmüş olsa bile gene evli bir kadın olarak kabul edilir ham de ölmüş bir kadınla çiftleşmek meniyi ziyan etmek demektir”.


Îsevîlik, Mûsâ aleyhisselâmın serî’atinin devâmı oldugu için, yehûdîler ve kitâbları hakkında ma’lûmât vermemiz fâideli olacakdır. Önce yehûdîligin târîhcesini bildirelim:



Ibrâhîm aleyhisselâm, ulül-azm Peygamberlerdendir. O, ne yehûdî,
ne de hıristiyan idi. Hakîkî müslimân idi. Ibrâhîm aleyhisselâm Benî Isrâîlin, ya’nî yehûdîlerin, ve ayrıca arabların da ceddidir. Muhammed aleyhisselâmın da, dedelerindendir.
Geldânîlerin merkezi Bâbil sehri idi. Meliklerine (Nemrûd) denirdi. Geldânîler o zemân, aya, günese ve yıldızlara taparlardı. Bunları temsîl eden çesidli putlar yapmıslardı. Nemrûdlar da putlar arasında idi. Allahü teâlâ, Ibrâhîm aleyhisselâmı bunlara Peygamber olarak gönderdi. Fekat îmân etmediler. O mübârek Peygamberi, ateşte yakmak istemişler, ancak Allahü teâlâ, atesi selâmet kılmışdı.

Günlerce odun toplıyarak yakdıkları bu atesin içerisi, Ibrâhîm aleyhisselâm için yesil bir bagçe oldu. Bu mu’cize karsısında da, çogu îmân etmedi. Ibrâhîm “aleyhisselâm” Mısra gitdi. Sonra Allahü teâlânın emri ile Filistine döndü. Ibrâhîm aleyhisselâmın vefâtından sonra, oglu, Ishak aleyhisselâm, bundan sonra da, bunun oglu Ya’kûb aleyhisselâm Peygamber oldular. Ya’kûb aleyhisselâmın diger ismi, Isrâîldir. Bunun için, Ya’kûb aleyhisselâmın oniki oglundan çogalan insanlara, (Benî Isrâîl) ya’nî Isrâîl ogulları denilir.

Ya’kûb aleyhisselâmın ogullarından Yûsüf aleyhisselâmı, kardesleri kıskandılar. Bir kuyuya atıp, Ya’kûb aleyhisselâma, öldü diye yalan söylediler. Sonra, kuyuya gelen yolcular, Onu kuyudan çıkarıp, Mısra götürdü. Orada, köle diye satdılar. Yûsüf aleyhisselâmı, Mısrın mâliye vezîri, Azîz satın aldı. Evine götürdü. Hanımı Zelîha, Ona âsık oldu. Yûsüf “aleyhisselâm”, ona iltifât etmeyince, iftirâ etdi. Bu iftirâ üzerine, Yûsüf aleyhisselâm zindâna habs edildi. Mısr hükümdârı Fir’avnın bir rü’yâsını ta’bîr ederek, zindândan çıkarıldı. Fir’avn, Yûsüf aleyhisselâmı mâliye vekîli yapdı. Yûsüf aleyhisselâm, babası Ya’kûb aleyhisselâmı ve diger kardeslerini Ken’ân diyârından ya’nî Filistinden Mısra getirdi. Fir’avn, Ya’kûb aleyhisselâma ve
çocuklarına çok hurmet ve iltifât etdi. Böylece, Isrâîl ogulları, Mısra yerlesmis oldular. Önce, Mısrda râhat bir hayât süren Isrâîl ogulları, sonradan Mısrda büyük bir zulm ve sıkıntı görmüsler, kölelige düsmüslerdir. Onları bu sıkıntılardan kurtaran ve (Ard-ı Mev’ûd) ya’nî va’d olunmus topraklara [Filistine] götüren, Mûsâ
aleyhisselâm olmusdur.

Mûsâ aleyhisselâmı, Fir’avn serâyında büyütdü. Kırk yasına gelince,
serâyı terk edip, akrabâlarının ve büyük kardesi Hârûnun yanına geldi. Birgün, Mısrlı bir kâfirin [kıptînin], Benî Isrâîlden birine iskence etdigini gördü. Kurtarırken, kıptî öldü. Mûsâ aleyhisselâm korkarak, Tebük civârındaki Medyen sehrine gitdi. Orada Su’ayb aleyhisselâmın kızı ile evlendi. Ona on sene hizmet etdi. Mısra dönmek için yola çıkdı. Yolda, Tûr dagında, Allahü teâlâ ile konusdu.

Mısra gelip, Fir’avnı dîne da’vet etdi. Benî Isrâîle serbestlik verilmesini istedi. Fir’avn kabûl etmedi. (Mûsâ, büyük sihrbâzdır. Bizi aldatıp, memleketimizi elimizden almak istiyor) dedi. Yanındaki vezîrlere sordu. Onlar da, (sihrbâzları topla, onu maglûb etsinler) dediler. Sihrbâzlar geldiler. Mısr halkı önünde, ipleri yere
atdılar. Her ip, yılan görünüp, Mûsâ aleyhisselâma dogru yürüdü. Mûsâ “aleyhisselâm” asâsını yere bırakdı. Büyük yılan oldu. Ipleri yutdu. Sihrbâzlar sasırdılar. Îmân etdiler. Fir’avn kızdı. (O, sizin ustanız imis. Ellerinizi, ayaklarınızı kesecegim. Hepinizi hurma dallarına asacagım) dedi. (Biz Mûsâya inandık.
Onun Rabbine sıgınıyoruz. Yalnız Onun afv ve merhametini isteriz) dediler. Kâfirlerin suları kan oldu. Kurbaga yagdı. Cild hastalıkları oldu. Üç gün karanlık oldu. Fir’avn, bu mu’cizeleri görünce korkdu. Benî Isrâîlin Mısrdan çıkmasına izn verdi.

Mûsâ aleyhisselâm, Benî Isrâîl ile, Kudüse dogru giderken, Fir’avn pismân oldu. Askerleriyle arkalarına düsdü. Süveys körfezi açılıp, mü’minler karsıya geçdi. Fir’avn geçerken, deniz kapandı. Askerleri ile birlikde boguldu. Benî Isrâîl, yolda öküze tapanları gördüler.

Mûsâ aleyhisselâma (Biz de böyle tanrı isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâm, (Allahü teâlâdan baska tanrı yokdur. Allahü teâlâ sizi kurtardı) dedi. Sonra, Tîh çölüne düsdüler. Yolu sasırdılar. Aç ve susuz kaldılar. Gökden (Men) ve (Selva) ya’nî helva ve et inerdi. Bunları yirlerdi. Asâsı ile yere vurunca, su çıkardı. Bundan
da içerlerdi. (Helva ile etden bıkdık. Bakla, sogan gibi seyler isteriz) dediler. Mûsâ aleyhisselâmı gücendirdiler. Bunun için, kırk sene çölde kaldılar. Mûsâ “aleyhisselâm”, Hârûn aleyhisselâmı vekîl bırakıp, Tûr dagına gitdi. Orada kırk gün ibâdet etdi. Allahü teâlânın kelâmını isitdi. Allahü teâlâ (Tevrât) kitâbını ve on emrin yazılı oldugu iki levhâyı indirdi. Tîh çölünde, Sâmirî adında bir münâfık, herkesdeki altınları, süs esyâsını eritip, bunlardan bir buzagı yapdı.(Mûsânın ilâhı budur. Buna tapınız!) dedi. Tapmaga basladılar.

Hârûn aleyhisselâmı dinlemediler. Mûsâ “aleyhisselâm” gelip olanları görünce çok kızdı. Sâmirîye la’net etdi. Büyük kardesinin sakalından tutup, darıldı. Pismân olarak, yalvardılar. Mûsâ aleyhisselâm, Tevrâtı ve on emri teblîg etdi. (Tevrât)a göre ibâdet etmege basladılar. Sonra yine bozuldular. Yetmisbir fırkaya ayrıldılar.

Mûsâ “aleyhisselâm”, ümmeti ile Lût gölünün cenûb tarafına
geldi. (Ûc bin Ûnk) adında bir melik ile harb etdi. Serî’a nehri sarkındaki yerleri ele geçirdi. Erîha sehri karsısındaki daga çıkdı. Ken’ân ilini uzakdan gördü. Yerine Yûsâ aleyhisselâmı halîfe bırakıp, bir rivâyete göre, mîlâddan 1605 sene evvel yüzyirmi (120) yasında, orada vefât etdi. Erîha sehrini, sonra da Kudüsü, Yûsa’
“aleyhisselâm” Amâlika kâfirlerinden aldı. Dahâ sonra, Dâvüd aleyhisselâm melik oldu. Kudüsü tekrâr aldı. Böylece, yehûdîlerin en parlak zemânı basladı. Sonra, Süleymân aleyhisselâm, babasının hâzırlatdıgı yere meshûr ma’bed ya’nî (Mescid-i Aksâ)yı yapdırdı. Süleymân aleyhisselâm, içinde Tevrât ve diger emânetler ve on emrin yazılı oldugu levhalar bulunan (Tâbût-ı sekîne)yi, ya’nî (Mukaddes sandıgı) ma’bedin bir odasına koydurdu.

Oniki kabîleye ayrılmıs olan yehûdîler, Süleymân aleyhisselâmın vefâtından sonra, iki devlete ayrıldılar. On kabîle Isrâîl devletini, diger ikisi Yehûdâ devletini kurdular. Azgınlasarak hak yoldan ayrılıp, taskınlık etdiler. Gadab-ı ilâhîye ugradılar. Isrâîl devleti M.Ö. 721 de Âsûrîler, sonra da, Yehûdâ devleti M.Ö. 586 da Bâbilliler tarafından yıkıldı. Âsûrîler Bâbil devletini isgâl etdi. 587 de Âsûrî hükümdârı Buhtunnasar Kudüsü yakıp yıkdı. Yehûdîlerin çogunu öldürdü, kalanlarını da, Bâbile sürdü. Bu karısıklıkda gökden inen Tevrât yakıldı, yok edildi. Bu hakîkî Tevrât, çok büyükdü. Ya’nî, kırk cüz idi. Her cüzde bin sûre, her sû- rede bin âyet vardı. Bu muazzam kitâbı, Uzeyr aleyhisselâmdan baska kimse ezberlememis idi. Tevrâtı yehûdîlere yeniden ta’lîm etdi. Zemânla bir çok yerleri unutuldu, degisdirildi. Muhtelif kimseler, hâtırlarında kalan âyetlerini yazarak, Tevrât isminde çesidli risâleler meydâna geldi. Mîlâddan takrîben dörtyüz sene evvel yasamıs olan Azrâ ismindeki bir haham bunları toplıyarak, simdi mevcûd olan Ahd-i atîk denilen Tevrâtı yazdı. Îrân hükümdârı Sîreveyh, Âsûrîleri yenince, yehûdîlerin tekrâr Kudüse dönmelerine izn verdi. Yehûdîler, M.Ö. 520 den sonra Mescid-i Aksâyı yeniden ta’mîr etdiler. Önce Perslerin, sonra da, Makedonyalıların idâresi altında yasadılar. M.Ö. 63 senesinde Kudüs, Romalı kumandan Pompey tarafından zabt edildi. Pompey, yehûdîleri dagıtdı. Sehri ve Mescid-i Aksâyı, yakdı, yıkdı. Böylece yehûdîler, Roma devleti hâkimiyetine girdiler. M.Ö. 20 de Romalıların Filistindeki yehûdî vâlîsi Herod, ma’bedi tekrâr yapdırdı. Yehûdîler dahâ sonra, Roma
hâkimiyetine isyân etdiler. Fekat mîlâdın 70. senesinde Romalı kumandan Titus, Kudüsü temâmen yakdı, yıkdı. Sehri virâneye çevirdi. Beyt-i mukaddes de yandı.

Sâdece batı dıvarı kaldı. Bu duvara türkler (Aglama dıvarı) derler. Bu duvar, yüzyıllarca yehûdîlerdeki millî ve dînî suuru ayakda tutmusdur. Kurtarıcı Mesîh
inancı da, yehûdîlerde bu suurun devâmını te’mîn etmisdir. Bizanslılar
ve sonra Emevîler ve Osmânlılar bu dıvarı muhâfaza ederek,
mescidi ta’mîr etmislerdir.

Titusun, katliâm ve zulmünden sonra yehûdîler, bölük bölük
Filistini terk etdiler. Kudüs ve çevresinden kovuldular. Yehûdî
esîrler, Romalıların emrinde çalısdırılmak üzere, Mısra sevk edildiler.
Bu sene, yehûdîler dünyânın her yerine yayıldılar.
Yehûdîler, Yehûdîligin iki emr kaynagını birbirinden ayırmısdır:
1- Yazılı emrler, 2- Sözlü emrler.
Yehûdîlerin mukaddes saydıkları kitâbları, (Torah) [ya’nî Tevrât] ve (Talmud) olmak üzere ikiye ayrılır: Birincisi, yazılı emrleri, ikincisi ise, sözlü emrleri ihtivâ ediyor derler. Tanah kitâbına hıristiyanlar (Ahd-i atîk) ismini verirler. Yehûdîler bu ta’bîri kabûl etmezler. Yehûdîler, Tanahı üç kısma ayırmıslardır:

1- Torah, ya’nî Tevrât, 2- Neviim, ya’nî Peygamberler, 3- Ketûbîm, ya’nî Kitâblar.
Tanah ismini, bu üç kısmın, ibrânîce bas harflerini birlesdirerek meydâna getirmişler. Neviim iki kısmdır. Ilk peygamberler dört kitâb, son peygamberler onbes kitâbdır. Ketûbîm, ya’nî kitâblar ise, yehûdîlere göre onbir, hıristiyanlara göre onbes kitâbdır.

Yehûdîler, Tevrât ismini verdikleri bes kitâbın Allahü teâlâ tarafından, Mûsâ aleyhisselâma indirildigine inanmakdadırlar. Bu beş kitâb, (Tekvin), (Hurûc), (Levililer), (Sayılar), (Tesniye)dir. Tesniyede, Mûsâ aleyhisselâmın ölümü, ihtiyârlıgı, yası ve defnedildigi ve yehûdîlerin ona mâtem [yas] tutdukları yazılıdır. [Tesniye
bâb 34]. Bu ahvâl, Mûsâ aleyhisselâm vefât etdikden sonra, Mûsâ aleyhisselâma vahy olundu dedikleri kitâbda nasıl bildirilmisdir?

Bu misâl, Tevrâtın Mûsâ “aleyhisselâm” tarafından bildirilen
ve Allahü teâlâ tarafından vahy edilmis olan, hakîkî Tevrât olmadıgının açık delîllerindendir. Bir yehûdî din adamı olan, H.Hirsch Graetzin, (History of the
Jews) kitâbındaki beyânına göre, yehûdîler, kendi cemâ’atlerinin Tevrâtın emrlerine tam ittibâ’ edebilmelerini te’mîn için (Yetmisler Meclisi)ni kurdular. Bu meclisin reîsine, (Bas Kâhin) dediler. Yehûdî gençlerine, mekteblerde dinlerini ögreten, Tevrâtı açıklayan yehûdî din adamlarına (Yazıcılar) denilir. Bunların, Tevrâta yapdıkları açıklamaların, ilâvelerin bir kısmı, sonradan yazılan Tevrâtlara karısdırılmısdır. Incîllerde geçen yazıcılar iste bunlardır. Bunların bir diger vazîfesi de, yehûdîlerin Tevrâta ittibâ’ etmelerini saglamakdır.

Yehûdîlerin ekserîsinin inanmadıkları bir Tevrât dahâ vardır ki, buna (Somranim Tevrâtı=Tora Ha-Somranim) derler. Bu Tevrâta inananlar, yazıcıların Tevrâta açıklamalar ve ilâveler yapmalarına, hattâ harflerini dahî degisdirmelerine karsı çıkmıslardır. Yehûdîlerin ellerindeki Tevrât ile Somranim Tevrâtı arasında altı
bin kadar ihtilâf bulundugu bildirilmekdedir.

Bugün Tevrât dedikleri kitâbın, Allahü teâlâ tarafından Mûsâ aleyhisselâma gönderilen hakîkî Tevrât olmadıgı sübhesizdir. En eski yazılan Tevrât nüshası ile, Mûsâ aleyhisselâm arasında iki bin
sene vardır. Mûsâ aleyhisselâm, Tevrâtın (Tâbût-i sekîne)ye, ya’nî (Mukaddes Sandıgı)na konularak muhâfaza edilmesini ümmetinin âlimlerinden istemişdi. Süleymân aleyhisselâm (Mescid-i Aksâ)yı
binâ edince, Ahd sandıgını buraya koymus ve sandıgı açdırmısdır. Sandık açılınca, içerisinden yalnız (Evâmir-i Asere), ya’nî on emrin yazılı oldugu iki levhâ çıkmısdır.

ABD’nin Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Elliot
Friedmanın, 1987 senesinde nesr etdigi, (Tevrâtı Kim Yazdı) ismli kitâb, yehûdî ve hıristiyan dünyâsını karısdırdı. Profesör Friedman, Tevrâtı teskil eden bes kitâbın, bes ayrı ilâhiyyâtcı tarafından yazıldıgını ve Mûsâ aleyhisselâma indirilen Tevrât kitâbının asl nüshası ile hiç bir sûretde kıyaslanamayacagını açıkladı.

Hıristiyanların inandıgı, (Kitâb-ı Mukaddes)in (ahd-i atîk) ve
(ahd-i cedîd) kısmlarının birbirleriyle tenâkuz içerisinde bulundugunu
belirten profesör Friedman, kitâbında bunun misâllerini zikr
etmisdir. Ayrıca, Tevrâtın içerisindeki kitâbların da birbirleri ile,
hattâ kendi bâbları arasında tenâkuzlarla dolu olduguna dikkati
çeken profesör Friedman, böyle bir esere (Ilâhî kitâb) vasfının verilemiyecegini
bildirmisdir. Tevrâtı meydâna getiren bes kitâbdaki, ifâde tarzları da, birbirinden temâmen farklıdır. Prof. Elliot Friedman’a göre bugünkü Tevrât, Mûsâ aleyhisselâmdan birkaç asr sonra yasıyan bes haham tarafından kaleme alınmıs ve Azrâ adındaki haham bunları tek tek toplıyarak, Ahd-i Atîk’in asl nüshası oldugu iddi’âsı ile çogaltdırmısdır. Târîh profesörü Friedman, kaleme aldıgı eserinde, dahâ sonra su ifâdelere yer vermisdir:

(Günümüzde, Tevrât’ın üç nüshası mevcûd: Yehûdîler ve protestanların
kabûl etdikleri ibrânîce nüsha, katolik ve ortodokslar tarafından
kabûl edilen yunanca nüsha ve sâmirîlerce kabûl edilen
sâmirî dilinde yazılmıs nüsha. Bunlar Tevrâtın en eski ve en i’timâdlı
nüshaları olarak bilinmelerine ragmen, gerek aynı nüshanın
içinde ve gerekse nüshalar arasında birçok yerlerinde tezâdlar vardır.
Hiçbir ilâhî dinde bulunmıyan, insanlara zulm telkînleri, Peygamberlerden
ba’zılarına karsı çok çirkin ve makâmlarına yakısmıyacak
isnâdlar vardır. Hakîkî Tevrâtda ise, tezâdlar bulunacagından
söz edilemez.)

Fransız papazlarından, Richard Simon da, (Historia Critique
du Vieux Testament) kitâbında, Tevrâtın Mûsâ aleyhisselâma
vahy edilen Tevrât olmadıgını, sonradan farklı zemânlarda yazılarak
bir araya getirildigini belirtmisdir. Papazın bu kitâbı toplatdırılmıs,
kendisi de kiliseden kovulmusdur.

Dr. Jean Astruc de, (Conjectures il parait que Mouse s’est Servi
pour composer le livre dela Genese) adlı eserinde, Tevrâtın bes kısmının çesidli yerlerden derlenmis birer kitâb oldugunu yazmısdır. Jean, bir kısmındaki ismlerin degisdirilerek, iki-üç yerde tekrâr edildigine de dikkatleri çekmisdir.
Tekvînin birinci bâbının onbirinci âyeti ve devâmında, nebâtların insandan önce yaratıldıgı, yazılıdır. Ikinci bâbının bes, altı, yedi, sekiz ve dokuzuncu âyetlerinde ise, insanın yaratıldıgı ve o zemân yer yüzünde hiç bir nebâtın bulunmadıgı, nebâtâtın insandan sonra yaratıldıgı yazılıdır. Bu ve bunun gibi pek çok tenâkuzlara, büyük hatâlara dikkati çeken Jean Astruc dinsiz i’lân edilmisdir.

Gottfried Eichhorn, Tekvînden baska, sonra gelen bes kitâbın
da, târîhleri i’tibârı ile ve lisân olarak birbirinden farklı oldugunu
1775 senesinde nesr etdigi kitâbında yazmısdır. Fekat Eichhorn ve
kitâbları aforoz edilmisdir.

Alman sâiri ve filozof Herden [1744-1803] (Von Geiste den
hebraischen Poesie) eserinde, Ahd-i atîkin, (Mezmûrlar) kitâbının
içindeki si’rlerin birçok ibrânî sâirlerine âid oldugunu, baska baska
zemânlarda yazıldıgını ve sonradan bir araya cem’ edildigini
yazmakdadır. Ayrıca (Nesîdeler Nesîdesi)nin de, beserî ve müstehcen
bir ask kasîdesi oldugunu, bu si’rlerin Süleymân aleyhisselâm
gibi bir Peygambere atf olunamıyacagını da beyân etmekdedir.
Merâk edenlerin, (Nesîdeler Nesîdesi) kitâbına göz gezdirmeleri
kâfîdir.

19. yüzyılda Ibrânî lisânı üzerindeki incelemeler artınca, Tevrâtdaki
bes kitâbın Mûsâ aleyhisselâma âid olmadıgı ve ahd-i atîkdeki kitâbların muhtelif zemânlarda bir araya getirildigi isbât edildi. Bu husûsda, Avrupalı pek çok târîhci, papaz ve piskoposlar eserler nesr etmislerdir.

Mood Incîl Enstitüsünden Dr. Graham Scroggie, (Incîl Allah
kelâmı mıdır?) ismli kitâbda (Ahd-i Atîk) ve (Ahd-i Cedîd)in Allah kelâmı olmadıgını i’tirâf etmekdedir.

Dr. Stroggie ise, (Tekvîn kitâbı, secerelerle doludur. Kim kimden dogdu, nasıl dogdu? Hep bunlardan bahs ediliyor. Bunlardan bana ne? Bunların ibâdet ve Allahü teâlâyı sevmek ile ne alâkası var? Nasıl iyi bir insan olunabilir? Kıyâmet günü nedir? Kime ve nasıl hesâb verecegiz? Sâlih bir insan olmak için neler yapmak lâzımdır? Bunlardan pek az bahs olunuyor. Ekseriyâ, muhtelif efsâneler var. Dahâ gündüz anlatılmadan, geceye geçiliyor) demekdedir. Böyle bir kitâb nasıl Allah kelâmı olabilir?

Bugün, yehûdîlerin (Tanah), hıristiyanların ise, (Ahd-i Atîk)
dedikleri kitâbları okuyan bir kimse, Allahü teâlâ tarafından indirilmis
bir kitâb degil, fuhs, müstehcenlik ve ahlâksızlıgı ögreten bir
seks kitâbı okudugunu zan eder. Bu kitâbların, Allah kelâmı olmadıgını
anlayan batılı birçok papaz ve fen adamları, pekçok kitâblar
nesr ederek, hakîkati herkese duyurmaga çalısmıslardır. Bunları
burada zikr etmege kitâbımızın hacmi müsâid degildir.
-TALMUD-

Yehûdîlerin Tevrâtdan sonraki kudsî kitâblarıdır. (Sözlü emrler)
dedikleri kitâbdır. Talmud, iki kısmdan meydâna gelmisdir. Bunlar Mişna ve Gamârâdır:

Mişna: Ibrânîce tekrâr demekdir. Sözlü emrlerin, kanûn hâline
getirilmis ilk hâlidir. Yehûdî i’tikâdına göre, Allahü teâlâ, Mûsâ
aleyhisselâma, Tûr dagında Tevrât kitâbını (Yazılı emrleri) verdigi
gibi, ba’zı ilmleri, ya’nî (Sözlü emrler)i de söyledi. Mûsâ “aleyhisselâm”,
bu ilmleri Hârûn, Yûsâ’ ve Eliâzâra “aleyhimüsselâm”
bildirdi. Bunlar da, kendilerinden sonra gelen Peygamberlere bildirdiler.
Eliâzâr, Su’ayb aleyhisselâmın ogludur [Mir’ât-i kâinât].
Uzeyr aleyhisselâma yehûdîlerin Azrâ dedikleri (Müncid)de yazılıdır.
Bu bilgiler, neslden nesle, ya’nî hahamlardan hahamlara rivâyet
edildi. Mîlâddan önce 538 ve mîlâddan sonra 70 senelerinde çesidli
Misnalar yazıldı. Bunlara yehûdîlerin âdetleri, kanûn müesseseleri,
hahamların bir mevzû’daki tartısmaları ve sahsî görüsleri de
karısdırıldı. Böylece Misnalar, hahamların indî görüs ve münâkasalarını
ifâde eden kitâblar hâline geldi.

Yehûdî hahamlarından Akiba, bunları topladı ve kısmlara
ayırdı. Talebesi, haham Meir, bunlara ilâveler yaparak basitlesdirdi. Dahâ sonraki hahamlar bu rivâyetlerin, te’lîfi ve bir araya toplanması için çesidli üsûller ve sartlar koydular. Böylece pek çok rivâyetler ve kitâblar zuhûr etdi. Nihâyet bunlar, Mukaddes Yehûdâya (Judah Hanesiye) ulasdı. Yehûdâ, bu karısıklıklara son vermek için, mîlâdın ikinci asrında, bu kitâbların en saglam kabûl edilenini yazdı. Yehûdâ, mevcûd nüshalardan, bilhassa Meirin yazdıgı nüshadan istifâde ederek, kırk yılda bir kitâb vücûde getirdi. Bu kitâb, digerlerini içinde toplıyan, en son ve meshûr (Misna) oldu.

Mişnanın yazılmasına istirâk eden, fikrleri Misnada yazılı
olan, mîlâdî birinci ve ikinci asrda yasayan yehûdî hahamlara
(Tannaim) ya’nî (muallim) derler. Yehûdâ en son muallimlerdendir.
(Hâkim) diye de ta’bîr olunurlar. (Gamârâ)nın toplanmasına
istirâk eden hahamlara (Amoraim) ya’nî (îzâhcılar) derler.
Bunlar muallimlerin fikrlerinin yanlısını çıkaramaz, ancak îzâh edebilirler. Mîlâddan sonra altıncı ve yedinci asrlarda, Talmuda
şerh ve ilâve yapanlara (Saboraim) ya’nî (akllılar veyâ münâkasacılar)
denildi. Talmudu şerh ve tefsîr eden hahamlardan, yehûdî
konsillerinin baskanı olanlarına (Geonim) denilir ki, fetvâ veren
demekdir. Konsil baskanı olmayanlara ise (Posekim) ya’nî karar
verenler, tercîh edenler derler.

Yehûdâdan sonra gelen hahamlar, Misnaya ilâve ve serhler
yapmışlardır. Misnanın lisânı, kendisinde Yunanca ve Lâtincenin
te’sîri görülen Yeni Ibrânîce (Neo Hebrew)dir.

Mişnanın yazılmasından maksad, yazılı emr kabûl edilen, Tevrâtı
temâmlayıcı olan, sözlü emrleri tanıtmakdır. Yehûdânın, yazdıgı
Mişnaya almadıgı ve diger hahamların yazdıgı Misnalardaki ma’lûmâtlar
sonradan toplandı. Bunlara Ilâveler (Tosefta) denildi.
Mişnalar, Tevrâtlardan dahâ basît olup, kelime ve cümle seklleri
onlardan çok farklıdır. Emrler, umûmî kâideler seklinde bildirilmisdir.
Dikkat çekici misâller verilmisdir. Vâki’ olmus hâdiselere
ba’zen rastlanılır. Emrler beyân edilirken, kaynak olarak Tevrâtlarının
âyetleri verilir.

Mişna 6 kısmdan mütesekkildir: 1- Zerâim
(tohumlar), 2- Moed (Mubârek günler, Bayram ve oruc günleri
gibi), 3- Nasim (Kadınlar), 4- Nezikin (Zararlar), 5- Kedosim
(Mukaddes seyler), 6- Tehera (Tahâret, temizlik)dir. Bunlar altmısüç
risâleye, risâleler de cümlelere taksîm edilmisdir.
Gamârâ: Yehûdîlerin Filistin ve Bâbilde iki mühim dînî mektebleri
vardı. Bu mekteblerde, Amoraim (îzâhcılar) denilen hahamlar,
Misnanın ma’nâsını açıklamaga, tezâdları düzeltmege, örf
ve âdetlere dayanarak verilen hükmlere kaynak aramaga, olmus
veyâ olmamıs, ya’nî teorik mes’eleler üzerinde hükmler vermege
çalısdılar. Bâbildeki hahamların yapdıkları serhlere (Bâbil Gamârâsı)
denildi. Bu Gamârâ, Misna ile berâber yazıldı. Meydâna gelen
kitâba (Bâbil Talmud)u denildi. Kudüsdeki hahamların yapdıkları
serhlere de, (Kudüs Gamârâsı) denildi. Bu Gamârâ da Misna
ile berâber yazıldı. Meydâna gelen bu kitâba (Kudüs Talmud)u
denildi.

Filistin Gamârâsı, bir rivâyete göre mîlâdî üçüncü asrda temâmlandı.
Bâbil Gamârâsı, mîlâdın dördüncü asrında basladı ve altıncı asrında temâmlandı. Dahâ sonra, Kudüs ve Bâbil serhleri tefrîk edilmeksizin Misna ve bir Gamârâya (Talmud) ta’bîr edildi. Bâbil Talmudu, Kudüs Talmudunun üç misli dahâ uzundur. Yehûdîler, Bâbil Talmudunu Kudüs Talmudundan dahâ üstün tutarlar. Misnanın bir-iki cümlesi, ba’zen Talmudda on sahîfe anlatılır. Talmudun anlasılması, Misnadan dahâ zordur. Her yehûdî, din egitiminin üçde birini
Tevrât, üçde birini Misna, üçde birini de, Talmuda ayırmak mecbûriyyetindedir.
Hahamlar, Talmudda, bir kimse kötü bir seye niyyet etse, onu
yapmasa bile günâhkâr olacagını bildirmislerdir. Onlara göre, hahamların
nehy etdigi birseyi yapmaga niyyet eden kisi, necs, pis olur.
Bu i’tikâdların [inançların] kaynagı olan Talmuda müslimânlar
(Ebül-Encâs=Necâsetlerin babası) demisdir. (Hebrew Literature sahîfe
17). Yehûdîler, Talmuda inanmıyanı, onu kabûl etmiyeni, yehûdî
saymazlar. Bunun için yehûdîler, sâdece Tevrâtı kabûl eden ve
ona baglanan Karâim yehûdîlerini yehûdî kabûl etmezler.
Yehûdî din adamları, Kudüs ve Bâbil Talmudları arasında büyük
farklar, tezâdlar oldugunu i’tirâf etmekden sakınırlar.
Bâbil Talmudu, ilk def’a mîlâdî 1520-1522 de, Kudüs Talmudu
ise, 1523 senesinde Venedikde basıldı. Bâbil Talmudu, Almanca ve
Ingilizceye, Kudüs Talmudu da, Fransızcaya terceme edilmisdir.
Bâbil Talmudunun % 30’unu, Kudüs Talmudunun % 15’ini hikâyeler
ve kıssalar teskil eder. Bu hikâyelere (Hagada) derler. Yehûdî
edebiyyâtının esâsını bu hikâyeler teskîl eder. Mekteblerinde
bunları okuturlar. Yehûdî mekteblerinde, hattâ üniversitelerinde
Tevrât ve Talmudun ögrenilmesi ve ögretilmesi mecbûrîdir.
Hıristiyanlar, Talmuda düsman olup, ona siddetle hücûm etmekdedirler.
Hıristiyanların, yehûdîlere yapdıkları zulmleri, iskenceleri, kitâbımızın
çesidli yerlerinde bildirdigimiz için, burada zikr etmiyecegiz.

Ancak, hıristiyanların yehûdîlere Talmudla ilgili yapdıkları zulmlerden kısaca bahs edelim:

Fransa, Polonya ve Ingiltere gibi, hıristiyan beldelerde, Talmudlar toplatdırılmıs ve yakılmısdır. Yehûdîlerin evlerinde bile Talmud bulundurmaları yasak edilmisdir. Talmud hükmlerini açıklayan en mühim kisiler, Yehûdî dönmeleri Nicolas Donin ile Pablo Christianidir. Pablo Christiani, mîlâdî onüçüncü asrda,
Fransa ve Ispanyada yasamısdır. 1263 senesinde Ispanyanın Barcelona
sehrinde yapılan münâzarada hahamlar, Talmudun katı prensiblerine
ve yazılarına karsı vârid olan süâllere (Cevâb veremediler),
bunları müdâfeadan âciz kaldılar.
(El-Kenz-ül-Mersûd fî Kavâid-it-Talmud) kitâbının beyânına
göre, Talmudda, Îsâ aleyhisselâmın Cehennemin derinliklerinde,
zift ve ates arasında oldugu, hazret-i Meryemin asker Pandira ile
zinâ etdigi, kiliselerin necâset dolu [pislik] oldugu, papazların kelblere [köpeklere] benzedigi, hıristiyanların öldürülmesi lâzım
oldugu gibi husûslar yazılıdır.

927 [m. 1520] de Papanın izni ile Bâbil Talmudu, üç sene sonra
da Kudüs Talmudu basılmıs, bundan otuz yıl sonra yehûdîler için
felâketler zuhûr etmisdir. 9 Eylül 1553 de Romada ele geçirilen bütün
Talmud nüshaları yakılmısdır. Bu hâl, diger Italya sehrlerinde
de tatbîk edilmisdir. 1554 senesinde Talmud ve diger Ibrânîce kitâblara
sansür konulmusdur. 1565 de Papa, Talmud kelimesinin
kullanılmasını dahî, yasak etmisdir.

1578-1581 seneleri arasında Talmud, Basel sehrinde yeniden basılmısdır.
Bu baskıda, ba’zı risâleler çıkarılmıs, hıristiyanlıgı kötüleyen
birçok cümleler kaldırılmıs, birçok kelimeler de degisdirilmisdir.

Bu târîhden sonra, Papalar yine Talmudları toplatmıslardır.
Endülüs Emevî Sultânlarının dokuzuncusu Ikinci Hakem, haham
Joseph Ben Masesa emr ederek, Talmudu Arapcaya terceme
etdirmisdir. Okundukdan sonra, bu tercemeye (Keseye konan pislik)
ismi verilmisdir. Ikinci Hakem, 366 [m. 976] da vefât etdi.
Karâim yehûdîleri, Talmudu red etmis ve bunu bid’at kabûl etmislerdir.
Talmuda göre kadın, dînî mekteblere alınamaz. Çünki hafîf
akllıdır ve ona din egitimi sart degildir. (Kim kızına Tevrât ögretirse,
ona kötü bir sey ögretmis olur) cümlesi haham Eliazerindir.
(Misna, Nasim (kadınlar), Sotak kısmı 216). Yehûdî haham Mûsâ
bin Meymun, bundan maksadın Tevrât degil, Talmud oldugunu
zikr etmisdir.

Talmud, müneccimligin insan hayâtına hükm eden bir ilm oldugunu
bildirmekdedir. Talmud, (Günes tutulması, milletler için kötü
bir alâmetdir) demekdedir. [Evil-Sign] Ay tutulmasının ise, yehûdîler
için kötü bir alâmet oldugu yazılıdır. Talmud, sihr ve kehânetlerle
doludur. Birçok seyleri ifrîtlere (Demons) baglamıslardır.
Haham Rav Hunr (Her birimizin sagında onbin, solunda onbin ifrît
[seytân] bulunur) demekdedir. Haham Rabba ise, (Havradaki
va’z sırasında zuhûr eden izdihâm, ifrîtler sebebi iledir. Elbiselerin
eskimesi, ifrîtlerin sürtünmelerindendir. Ayakların kırılması, yine
ifrîtler sebebi iledir) demekdedir. Talmudda, seytânların, öküzlerin
boynuzlarında raks etdikleri, seytânın Tevrât okuyanlara zarar
veremiyecegi, Cehennem atesinin, Benî Isrâîlin günâhkârlarını
yakmıyacagı yazılıdır.

Yine Talmudda, Benî Isrâîlin günâhkârlarının oniki ay Cehennemde
yanacagı, Kıyâmeti inkâr edenlerin ve diger milletlerden
olan günâhkârların elîm bir azâb içinde ebedî olarak kalacakları, orada vücûdlarının kurtlarının ölmiyecegi ve ateslerinin sönmiyecegi
yazılıdır.

Yine ba’zı hahamlar Talmudda, rûh cesedden ayrıldıkdan sonra,
hesâb olmadıgını, günâhlardan cesedin mes’ûl oldugunu, rûhun
cesedden mes’ûl olmasının mümkin olmadıgını yazmıslardır. Baska
bir haham da, yine Talmudda buna i’tirâz etmisdir.
Talmudda, (Hahamlardan ba’zıları, insan ve karpuz yaratmaga
kâdirdir) diye yazılıdır. Bir hahamın, bir kadını disi merkeb hâline
getirdigi, üzerine bindigi, onunla çarsıya gitdigi, sonra da baska bir
hahamın, onu eski hâline çevirdigi, Talmudun rivâyetlerindendir.
Talmudda, hahamların hârikulâde isleri, yılanlar, kurbagalar, kuslar
ve balıklara âid pekçok efsâne ve kıssaları yazılıdır. Yine Talmudun
beyânına göre, ormanda bir yırtıcı hayvan olup, Rum kayseri
bunu görmek istemis, bu hayvan Romaya 400 mil yaklasınca
kükremis ve Roma sehrinin dıvarları yıkılmısdır. Yine Talmudun
beyânına göre, ormanda bir yasında bir öküz, Tûr dagı kadar imis.
Çok büyük oldugu için, bunları kurtarmak Nûh aleyhisselâma çok
zor gelmis ve bunlardan sâdece birini boynuzlarından gemiye baglamıs.
O zemânın Bashan (Bolan) beldesinin mâliki olan (Üc), vücûdu
çok büyük oldugu için, gemiye binememis, o da öküzün sırtına
binmis. Bu melik Üc, dünyâ kadınlarından biri ile evlenen bir
melekden dogan Amâlikalılardan imis. Ayagı 40 mil uzunlugunda
imis. Akl ve mantıgın aslâ kabûl edemiyecegi dahâ nice safsatalar…



Talmudun Hosem hamispat, Yoreh deah, Sultan Arah kısmlarında,
(Yehûdî olmıyan kimselerin kanını akıtmak Allaha kurban
takdim etmekdir), (Yehûdîlik maksad ve gâyesi için islenen bütün günâhlar, gizli olmak sartı ile mubâhdır), (Yalnız yehûdî olanlara insan gözü ile bakılır. Yehûdî olmayanlar birer hayvandır), (Allah dünyânın bütün servetini sâdece yehûdîlere tahsîs etmisdir), (Hırsızlık etmeyiniz emri sâdece yehûdîler içindir. Diger milletlerin canları ve malları halâldir), (Yehûdî olmıyanların ırzı, nâmûsu halâldir. Zinâ etmiyeceksin emri yehûdîler içindir), (Yehûdî olmayanın, malını çalan ve isini elinden alan bir yehûdî, iyi bir is yapmısdır), (Emrlerimizi, yehûdî olmıyan birine haber vermek, bütün yehûdîleri katl edilmeleri için ihbâr etmekle aynıdır. Yehûdî olmıyanlar, kendileri için ögretdiğimiz şeylerden ma’lûmât sâhibi olunca bizi sürgün ederler), (Zirâatden dahâ aşağı bir iş yokdur) gibi cümleler vardır.

Talmudda, yehûdîlerin bekledikleri Mesîh için, (Mesîh, yehûdî olmıyanları, harb arabalarının tekerlekleri altında ezecekdir. Büyük harb olacak ve insanların üçde ikisi ölecekdir. Yehûdîler gâlib olacak, maglûb olanların silâhlarını yedi sene yakacak olarak kullanacaklardır.

Diger milletler yehûdîlere itâat edeceklerdir. Mesîh hıristiyanları kabûl etmiyecek ve onları temâmen imhâ edecekdir. Bütün milletlerin hazîneleri yehûdîlerin ellerine geçecek, yehûdîler çok zenginlesecekler. Hıristiyanlar yok edilince, diger milletlerin gözleri açılacak, onlar da yehûdî olacaklardır. Böylece yehûdîler dünyâya hâkim olacak, dünyânın hiç bir yerinde yehûdî olmıyan kimse kalmıyacakdır) demekdedir.




İNGİLİZ KRALİYET AİLESİ VE İLLUMİNATİ



Meraba sistem karşıtı insan bugün yine güzel bir yazı ve yine ben.. Neyse bayram günü yazı yazıyoruz bare okuduktan sonra şuku bas, paylaş bir şey yap :).. Bugün ki konu İngiliz Kraliyet Ailesi ve İlluminati bağlantısı.
Öncelikle illuminati ile kabala arasındaki meseleye kısacık değinelim...

Öncelikle kabala denen şeyi vikiden googleden falan aramaya pek kalkışmayın çünkü genelde ruhaniyet ve dünyaya yaşama anlam verme olarak geçiştirirler. Kabbalah ya da kabbala temelde şeytana tapınmayı hizmet etmeyi şart koşar. Doğru yanlış, Tanrı-şeytan ve cennet cehennem olaylarına yeniden anlam verirsiniz.Onlara göre ; Biz Yanlışa göre doğruyuz ama aslında siz de bize göre doğrusunuz. Yani yanlış ve doğrunun varlığı ancak birbirinin varlığıyla devam eder. Bir nevi yanlış olmasa doğru da olmaz. Yanlış var olduğu için doğru da var. Eğer yanlış olmasaydı bugün yanlışın zıttı olan doğru da var olmayacaktı . Kabalistler genelde tanrının varlığını kabul eder ama doğruyu şeytana tapınmakta bulurlar. Şeytan boş vaatlerle kandırır. Bu tür insanlar İsanın geleceğini kabullenmez ki geldiğinde sonlarının ne olacağını biliyorlardır. Neyse.. Kabala ilk eski mısırda ortaya çıktı ya da ben öyle inanıyorum.

Daha sonra Nabukadnezar döneminde babile taşındı. Ordan kudüse süleyman döneminde geçti. Hz Süleyman büyüye karşı olduğu için kabalist inançları barındıran tüm kitapları ortadan kaldırdı. Mısır döneminde firavunlar piramitleri inşa ettiriyolar. Ve ordaki piramitleri yapan insanlar kendilerine duvar işçisi manasında olan ''mason'' ünvanını alıyor. Aynı şekilde süleyman mabedinin inşasında görev yapan cinler ve insanlar yine o manada olan ''mason'' ünvanını alıyor. Daha sonra bu masonluk ve kabala haçlı seferleri sırasında avrupaya taşınıyor. Kabala büyük bir hazinedir ki içindeki bilgilerin metafizik gücün haddi hesabı yoktur. Bu yüzden tapınakçılar kabalaya büyük hazine der. Avrupaya taşındığında ise illuminati ailesi olarak 1776 yılında ortaya çıkarlar.

Tabi bu tarihden önce çaylaklar olduğu gibi uygulamaya çalışıyor bu kabalayı ama kilise ortadan kaldırıyor. İşte bu yüzden kilise sürekli eleştirilir avrupada. İnsanları kiliseden bu şekilde ayırdılar ve şimdi de bizi camilerden ayırmaya çalışıyorlar. Hak veriyorum bi yana ama bugün bile halen 1776de illuminatinin kuruluşunu ''aydınlanma çağı'' olarak yuttururlarken kiliseyi de dışlayıp eleştiriyorlar. İlluminati kabala ile ifritlerle iletişim kurmuştur ve onlar sayesinde büyük bir servete sahip oldular. Daha sonra bu servetle beraber büyük bir örgüt kurdular. Bakın masonluk illuminatiye göre çok düşük bir örgüttür. Bugün ki masonların %90ını illuminatiden bihaberdir. O yüzden her boka masonları katmayı bırakın. Adamların kendinden haberi yok.

Göbekli, entel bilimin ışığında yürüyen 80 yaşındaki ihtiyar heyetinden ne bok bekliyorsun mübarek.. Neyse moruk illuminati bu yüzden büyük. Çünkü arkasında iblisin ordusu var. Lusifer var. Işık var şamdan var, floresan lamba var işte bişeyler.


Neyse moruk anladın dediğimi sen.. Peki bu sikimsonik bilgilerin kraliyetle ne alakası var ?.. Var anam var... Bakın arkadaşlar dedim ya avrupa tapınak kabala falan. Aynı şey kraliyet için de olmuştur. Mısırdaki firavunların soyu halen devam etmektedir ingilterede. Kraliyet ailesi elizabeth falan firavun torunudur.
Bakın arkadaşlar mısırdaki gizemler neden gizlendi ve yokedildi. Piramitlerin yapımı neden günümüzde dahi çözülemedi. Ya da dünyadaki iyi kötü tüm ruhani yapılar neden ley hatları üzerinde. Ayasofya dahi ley enerji hatlarının üzerindedir. Ley hatları dünyayı çevreleyen bir enerjidir. Dünyada girdap noktaları oluşturur. Bu noktalar ruhani pozitif negatif enerjiyi milyonlarca kat arttırabilir. Hatta metafizik aleme geçiş çıkış olaylarını bile gerçekleştirebilir. Siz halen paralel evren yok dünyanın kopyası falan filan safsatalarına inanadurun..




Al müslüman bu dünyayı çevreleyen enerji hatları ley hatları..

Moruk inanmıyorum sana diyorsan benim ley hatları konusunda aşırı sikimsonik bir yazım olacak bugün yarın.. Sakat bırakıcaz beraber tüm illucuları a:WE:QE.

uleyn konu neydi nerelere geldik neyse hemen dikey geçiş yapalım kraliyete.

Dedikya kraliyet ailesi firavun soyundan geliyor. Sizlere onunla alakalı birkaç görsel atıcam..
Öncelikle piramit olayının deşifre olması aynı zamanda illuminatinin kabalist sistemininde deşifre olmasına neden olacağı için tüm bilgiler gizleniyor. Büyük ihtimal yokedilmiştir de...

Kraliçenin tahtının altında Yakup'un taşının ne işi var ? Kraliçe ile ibranilerin alakası nedir ? bu taş nedir tıkla

Taşın kutsaliyeti hakkında bide buna bak




Kraliçe her zaman bir piramitin üzerinde taçlandırılır. Piramit ile ingilizler arasında ne bağ var ?



Ayrıca Kraliyet tacında 12 ibrani kavmi temsil eden 12 taş vardır.
Britanya bayrağı da yine 12 kavmi simgeler



Avrupa birliği bayrağında da yine aynı şekilde 12 yıldız vardır.

Britanya bayrağında da aynı şekilde 12 kavmin birleşmesini simgeleyen motif ve renkler mevcut.












Kraliçenin kırbacı dahi eski mısıra dayanır.Bu kırbaç amen ve diğer firavunlar tarafından taşınıyordu o dönemde. Günümüzde ise bugünün firavunları tarafından yine taşınıyor.


Al moruk amen ve biricik asası İngiliz Kraliyet Ailesinin Amblemi her boka atıyolar
bu amblemleri sıkıldık artık gör gör






Moruk ayrıca hakimlerin falan giydiği başlıklar eski mısırdan geliyor yine








İşte böyle mübarek. Eski mısırda olanlar günümüzde de bu şekilde icra ediliyor. Biz de uyuyoruz. 11 Eylül videomuz var hani izleyenler hatırlar. Geçen bir yorum gelmişti siz abdyi büyük gösteriyorsun binladin şeyh binladin şu bu işte yeni nesilin kafası böyle zehirleniyor. Din adı altında başka şeyler yükleniyor beynimize. Biz de hemen yutuyoruz. İlluminatiyi deşifre ederk abyi büyütme gibi bir olay yok burda. Abd bile illuminatiye tonla borcu var. Bilmeden konuşmuyoruz. Abdyi seven asıl yöneticiler abdnin karşındaki tehlikeyi biliyor. İşte bu yüzden amerika her bokun arkasında gözüküyor. Aslında süper güçler abdnin arkasında iş çeviriyor. Siz her şeyi amerika rusya japonya çin olarak görün.Bugün ise israil tehlikesi doğmaya başladı. Süper güçler illuminati ailesi gücü abdden alıp israile taşıma peşinde. Yeni dünya düzeni kuruldu sen halen uyu zeki insan.

İngiliz kraliyet ailesi için bundan farklı bir şey söylenemez. Yıllarca firavun soyunu devam ettirdiler. Binlerce yıl önce olan şeytanlıkları günümüzde de sürdürmeye devam ediyorlar. Ekonomik hiçbir kaygıları yok. Tüm gücü parayı elinde tutuyorlar. Ensest ilişkiler kurup ailedeki gücü dışarı saptırmıyorlar. İlluminatiye çok iyi hizmet ediyorlar. Gün geçtikçe büyüyorlar.

Bugün ki yazı bu kadar moruk şu ley hatları olayını kapadım hemen çünkü bugün yarın konuşacağız o meseleyi. Neyse görüşürüz sistemi sorgulayan insan

MUSAB HALİD



Cern Kabala Deccal ve Mehdi

Ey insanlar! Cennet'i bırakıp, Cehennem'e koşuyorsunuz… Ve bunu da neredeyse isteyerek yapıyorsunuz… 

Çünkü içinde yaşadığınız dünyadaki Cennet emarelerini hızla tüketiyor, yağmalıyorsunuz… Ateşten bir dünyada, teknolojik donanımlı birçok bedenle her yerde birden olmak istiyorsunuz! Ama bilmiyorsunuz ki Cehennem'de her yer aynıdır! Ateştir!

Ey mağara arkadaşlarım! Uyanma zamanınız geldi artık sizlerin de! Çıkın 'kalb'lerinizden dışarı…

Dünyanın ışığını kesmek istiyor bu CERN cüceleri… Yeraltını yeryüzüne çıkarmak telaşındalar… Altın ve kanla!

Yine 'ölümsüzlük' arzusu! O ilk günahtan bu yana hep o sınır tanımaz istek!

Ey insan neslini sona erdirtmek isteyen kabalist şeytan!

İktidarının sonuna yaklaştın iyice…

Kibrinin azgın ateşiyle, her an daha da azdırarak kendini yolun sonuna kadar geldin işte…

Ey kalem! Sen yazmazsan, bu gerçekleri nasıl öğrenecek çocuklar… Hâlâ 'bir' insan bedenine sahip çocuklar… O masum çocuklar, yetim, çaresiz çocuklar…

Yaz kalem! Yaz! Yaz! Yaz!

'Hakikat'in sözü, iyiliğin kılıcı!

İşte şeytanın iktidarına son verecek bu 'söz' 'Mehdi'ye verilecektir!

'Bir' Cennet sözü!

Ey hayati sır okuyucuları! Aşka gelin! Günlük aklı terk edin! Yola çıkın artık bizimle! 'Bir' hakikat yolculuğu! Yoksa anlayamazsınız ki!

Şu an dünyada olup bitenleri! Masum çocukların hunharca neden öldürüldüğünü! Şehirlerin neden bombalandığını! 'Mesiyanik' projenin ne olduğunu! Sahte 'şeyh'lerin, kabalist sufilerin bunca yıl neden gizlendiklerini! 


Ve IŞİD'in tam da şimdi neden ortaya çıkarıldığını! Ebola virüsünü! 

Cep telefonlarının hangi amaç için deri altına yerleştirecek bir 'çip'e dönüşeceğini! Yiyeceklerin içeceklerin genetik yapılarının neden değiştirildiğini! 

Anlayamazsın ey okuyucu! Yol bitti! Ya anlayacaksın! Ya da sürükleneceksin 'ateş'in içine hızla...

Nasıl anlayacaksın? 'Oku'yarak! İnan ki hiç kolay değil bu kitabı yazabilmek! Gelecek için... Hepimizin geleceği için! Çocuklarımızı kurtarabilmek için! 'Oku'yun!

**************

Allah'ın İpine Aşkla Sarıl!
Hayati Sır









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder