12 Şubat 2016 Cuma

Kehanet güncellemesi ; Birtakım hocalar ve localardan destek alıyorlar. Dertleri anayasa değişikliğini ve başkanlık sistemini engellemek, Erdoğan ve Davudoğlu’nu tasfiye edip, AK Parti’yi ele geçirmek.Hedefte AK Parti, grubu ve hükümeti var. Erdoğan, Davudoğlu ve Fidan var. TSK var, MİT var, Emniyet Teşkilatı var..



Mart sonuna kadar bir felaket bekliyorlardı. The Cemaat tarihi güncelledi. Yeni takvim mayıs sonunu işaret ediyor. Papalık devrede. PEGIDA devrede, PYD devrede, PKK devrede.. Paralel yapı, muhalefet, malum media da devrede.. Zaman gazetesi bu hafta da 20.000’e yakın tiraj artışı yaptı. Mart’la birlikte “topyekûn savaş” için düğmeye basılmış gibi..

Bu kez farklı bir taktik deneyecekler. AK Parti’deki dışarıda kalan birtakım isimler üzerinden bir yıpratma kampanyası başlatacaklar. Hedefte Erdoğan, Davudoğlu ve Fidan’ın arasını açmak var. Her üç isim etrafından, birtakım isimler üzerinden sürpriz çıkışlar olabilir. Bu arada danışmanlara dikkat.

Paralel yapı ciddi anlamda köşeye sıkıştı. Bıçak kemiğe dayandı. Kılıçtan, silahlı eylemden söz etmeye başladılar. Bundan sonraki mücadele daha keskin olacak.. Paralel yapı, Dink ve Mumcu suikastından sorumlu tutulmaya başlandı. Yarın 28 Şubat öncesi ve sonrası yaşananlarla paralel yapı arasında ilişki kurulursa, şaşırmamak gerek.. 4 koldan saldıracaklar.. Görünen o ki, Cumhuriyet gazetesi ve diğer bazı sol isimler, liberal kesimler, Alevi kesim, Kürtler üzerinden, bazı dini grublar üzerinden saldıracaklar..

Bu arada, Erdoğan ve Davudoğlu çevresini kollamalı. İşadamı, bürokrat, gazeteci, STK temsilcisi, kanaat önderi kılıklı birtakım adamlar bu kişilerin çevresini kuşatmayı deneyecekler ve yakın çevresindeki bazı isimleri ise paralelcilikle suçlayacaklar..

Bana kalırsa başarı şansları yok. Ama deneyecekler.. Baharla birlikte büyükşehirlerde, üniversitelerde, her yerde birden. Bakalım Bizans mı kazanacak, Kut’ul ammara mı kazanacak, Selahaddin Eyyubi mi kazanacak, Sycos Picot mu kazanacak?!

Bütün bunlarla kendi tabanlarını canlı tutmaya çalışıyorlar. Rakiplerine gözdağı veriyorlar, ‘dönecek, hesap soracağız’ diyorlar. Bunun malum çevrelerde bir karşılığı var. Yiyici takımı, karı-kız peşindekiler için bu tehdit ciddi bir korku vesilesi.. Bir de “bir gece ansızın gelebiliriz” havasında herkesin birbirinden şüphelenmesi için bir paranoya ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Akıl hocaları malum. Sanki PEGIDA filan da, İslamifobiaya çanak tutuyor. Suriye, PKK eylemleri, PYD hesap bu kirli oyunun halkaları gibi..

Papa, Müslümanların parçalandığı bir zamanda Hıristiyan dünyasını birleştirmek için yola çıkıyor.. Bunlar tesadüfi şeyler değil.

Şunu söyleyeyim, varsayalım bu iktidarı düşürdüler, gelecek olan kimse, paralel yapıya bugünkü iktidardan daha merhametli davranmayacak ve bugünkü iktidara gönül verenler işte o zaman bu kirli oyuna alet olanların peşini bırakmayacaklar.. Onlar için gelecek günler, geçen günleri aratacak. Gülen ve onun kripto elemanları, medyadaki sözcüleri nereye giderse gitsin, kimle işbirliği yaparsa yapsın rahat yüzü görmeyecek.. Şimdiden kendi aralarında üslub ve yöntem tartışmasına girdiler. Siyaset, din, ticaret, hoşgörü ve diyalog tartışmaları yeniden alevlendi. Örgütün dış bağlantıları ve seküler tiplerle kurduğu yakın ilişki dindar çevrelerde “nereye gidiyoruz, kim bunlar” sorusuna sebeb oldu.

TSK içindeki uyuyan hücreler de büyük ölçüde deşifre oldu.. Ne yapacaklarsa ağustostan önce ve okullar tatil olmadan yapmaları gerekiyor.. Doğuda terör, Güneyde göçmen ayaklanmaları, büyük şehirlerde bombalı saldırılar, öğrenci olayları. Gezi olaylarına benzer, çevre, insan hakları, demokrasi, laiklik, özgürlük temalı, dini, etnik, ideolojik, politik, vicdani, felsefi ne kadar ihtilaf konusu varsa hepsini birden kaşımak istiyorlar..

Tabii bu evdeki hesap.. Bir de bu paralel yapıya karşı olanlar herhalde uyuyor değil. Bu iş bir yerde giderek bir kan davasına dönüşüyor. Ortada sadece bir paralel devlet yok. Başka grublar, örgütler var ve bunlar sadece Türkiye’ye karşı değil, İslam dünyasına karşı, uluslararası düzen tarafından örgütlenmiş bir yapı. Bunlar artık her yerde uluorta konuşuluyor.. Mesela Arınç’a yönelik tepkilerin şiddetinde biraz da bu şuuraltının rolü var.. Birileri bir şey söylerken ya da yaparken bunun toplumun farklı kesimlerinde nasıl okunacağını, nasıl algılanacağının, o söz ya da işin, belli çevreler tarafından nasıl kullanılacağının da dikkate alınması gerekir.. Önümüzdeki günlerde sürpriz birtakım isimlerden, sürpriz çıkışlar gelebilir.

Görünen köyün hikayesi böyle. Hedefte AK Parti, grubu ve hükümeti var. Erdoğan, Davudoğlu ve Fidan var. TSK var, MİT var, Emniyet Teşkilatı var..

Birtakım hocalar ve localardan destek alıyorlar. Dertleri anayasa değişikliğini ve başkanlık sistemini engellemek, Erdoğan ve Davudoğlu’nu tasfiye edip, AK Parti’yi ele geçirmek.. Bu arada paralel yapının kripto elemanları, Erdoğancı dediklerine karşı Davudoğlucu gözükerek, Davudoğlucu olduğunu söylediklerine karşı Erdoğancılık yaparak, kendilerinden olmayanı paralelci diye suçlayarak, bu arada kendilerini aklayarak bürokrasiyi kilitlemek ve içeride kriz çıkarmaya çalışıyorlar. Bürokratlar da bu oyuna kolayca düşüyor.

Bu arada şu notu da düşelim, bazı şeylerin şuyuu vukuu kadar beterdir. Bu tür siyasi komploların bu kadar sık ve uluorta konuşulması, yazılıp çizilmesi de bir risk. Bunu da görelim.

Kardeşim kimseci olmaya gerek yok. Akıllı, dürüst ve cesur olun. Söz verdiğinizde sözünüzde durun, ama hukuktan, adaletten, nasdan, ilkelerinizden taviz vermeyin. Allah’tan korkun. Tefrikaya düşmeyin, sonra rüzgarınız kesilir. Cahillik etmeyin, zalimlerden olmayın, sonra Allah’ın yardımından mahrum kalırsınız da gazaba uğrarsınız.

Allah zalimlere fırsat vermesin. Onların bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hükmü vardır. Galib olacak olan Allah’tır. Selâm ve dua ile.

YENİ AKİT / Abdurrahman Dilipak


SONUÇ :


Hakk'a hizmet edenler
Ve Şehit olmayı bekleyenler
Zulme karşı Mazlumların yanında olanlar
Hakikat Savaşçıları
Tapınakçılara Karşı Direnin

Yapı Ustaları , Ve Dalgıçlar
Bu Ülkeyi Kuşatmışlar
Yoksa Hepsi Birden
Türkiyeyi İçten İçe talan edecekler.

Ve İyi Ve Kötünün Savaşı Başladı .
Savaşa Hazır Olun….
Mesiyanik Projesidir Hepsi

Anadolunun İnsanın
Kürt,Türk Görünenen Kripto Siyonist Çetelerle Mücadelesin de Beyaz Türkler Tarih olacak .....


10 Şubat 2016 Çarşamba

TÜRKİYE'YE VE BAŞBAKAN ERDOĞAN'A NİÇİN SALDIRIYORLAR? Bugün ülkemizde yaşananları anlamak için sadece basit bir mantıkla düşünmemiz yeterli olacaktır. Öncelikle herkesin şu soruyu sorması gerekiyor. Neden Başbakan Erdoğan’a karşılar?



Bu soruyu cevaplamadan önce kimlerin Başbakan Erdoğan’a karşı olduğunu açıklayalım; Baronlar ve onların sahip olduğu dünya devi medya kuruluşları...
Bunlar;
İngiliz, Alman ve bazı Amerikan Medyası.
****
İsrail Devleti ve Kamuoyu
Fransa
İngiltere Kraliçesi
****
Yukarıda bahsetmiş olduğumuz Erdoğan karşıtlarının, ülkemizi çok sevdikleri ve ülkemize değer verdikleri için ülkemiz meseleleri ile ilgilendiklerini ya da Erdoğan’a bu yüzden karşı olduklarını düşünmek oldukça saflık olacaktır.
Dünyayı para ile sömüren Baronlar, İngiliz Kraliçesi ve İsrail bu denli ülkemizle ilgileniyor ise bilin ki onların çıkar ve menfaatlerine aykırı hareket ediyorsunuzdur. Yoksa bu güçler ülkemizle neden bu kadar yakından ilgilensinler ki…
Bu baronlar, İngiliz Kraliçesi ya da İsrail bu ülkenin kalkınmasını ve güçlenmesini arzu edebilir mi?
Kesinlikle Hayır!

İşin diğer boyutu da bu güçlerle aynı paralellikte hareket eden içimizdeki kuklaların olmasıdır. Bu kuklalar yukarıda bahsetmiş olduğumuz güçlerin, ülkemizdeki şövalyeleridir. Bu güçler, eğer ülkemizi yönetenlerden memnun değil ise bu kişiler aracılığı memnuniyetsizliklerini dile getirirler ya da bu araçlarla ülkemiz üzerinde operasyonlar yaparlar. Eğer başarılı olurlar ise bu kuklaları da edindikleri kazanımlardan beslerler.

Peki, bu güçler neden rahatsızlık duyarlar?
Yıllardır bu kimselerden uçak, teknoloji, araç vs alıyorsanız ve günün birinde bunları satın almak yerine kendiniz üretmeye kalkışır iseniz, bu güçler bundan oldukça rahatsız olur.
Ya da yıllardır bölgenizde hiçbir etliye, sütlüye karışmaz iken bir anda sahneye çıkıp bir şeylere müdahil oluyorsanız bu birilerini oldukça tedirgin eder. Onlara göre Türkiye iç meselelerine hapsedilmeli ve dışarı ile asla ilgilenmemelidir.
Son olarak şunu da düşünmeliyiz;
Bugün yeryüzünde zulme uğrayan Müslümanlara kol kanat gerecek ya da onların arkasında duracak ve onların meselelerini Birleşmiş Milletlere, Avrupa Birliğine veya Uluslararası Konferanslara taşıyacak Türkiye dışında bir ülke gösterebilir misiniz?
Türkiye’yi iç hapsetmek, servis dışı bırakmak demek, Müslümanların sahipsiz ve savunmasız kalması demektir.
Arakan da zulme uğrayan Müslümanların yanına giden ilk devlet Türkiye değil miydi?
Gazze’ye atılan Bombalara karşı tek ses yükselten ülke Türkiye değil miydi?
Filistin’in BM’de gözlemci devlet olmasını sağlayan Türkiye değil miydi?
Mısır’daki kanlı darbe sonrası dünya ülkelerinin dikkatini çeken ve en sert biçimde tepki gösteren ülke Türkiye değil miydi?
Somali'ye yardım elini uzatan ve Somaliyi sıklıkla ziyaret eden ülke Türkiye değil miydi?
Suriye’de katledilen, açlığa ve çaresizliğe mahkûm edilen insanlara kapısını açan, onlara kol kanat geren ülke Türkiye değil miydi?
Fatih Keleş

NEDEN ESKİ TÜRKİYE’NİN İÇERİDEKİ VE DIŞARIDAKİ TEMSİLCİLERİ ELBİRLİĞİYLE VE SÜREKLİ OLARAK CUMHURBAŞKANIMIZ ERDOĞAN’A SALDIRIYORLAR.
GAZETELERİ HER GÜN MANŞETLERİNDEN ERDOĞAN’I OLUMSUZLUYOR.

TELEVİZYONLARINDAKİ HER KONUŞMACININ İLK AMACI ERDOĞAN’A VURMAK...

Çünkü Erdoğan bir manayı temsil ediyor.
Çünkü Erdoğan  Bir misyonun liderliğini yapıyor.
Erdoğan'a düşmanlıkları sadece siyasi bir rekabetten kaynaklanmıyor.
Erdoğan'a düşmanlıklarının altında onun yüklendiği misyona düşmanlık yatıyor.
Erdoğan'a düşmanlıklarının altında, bu millete düşmanlıkları yatıyor.
Erdoğan'a düşmanlıklarının altında bu milletin değerlerine düşmanlık yatıyor.
Erdoğan'a düşmanlıklarının altında İslam dünyasına düşmanlıkları yatıyor.
Erdoğan'ı tökezlettiklerinde, düşürdüklerinde o misyonu yıkacaklarını bildiklerine için ona yükleniyorlar.
27 Nisan muhtırasında da, 7 Şubat MİT krizinde de, Gezi'de de, 17-25 Aralık'ta da Erdoğan'ı bunun için devirmek istemişlerdi.
Bu düşmanlığın perde arkasında Türkiye’nin giderek güçlenerek kontrol edilemez bir bölgesel güç haline gelmesinin önemi büyüktür. Türkiye Batı için ayaktır. Ayaklar baş olmasın istiyorlar. Diğer bir sebepse “one minute” un kronik bir hal alan acısıdır. Yahudi lobisi ve İsrail kendilerini dünyanın gözü önünde rezil eden bir liderin hâlâ iktidarda olmasını kabullenemiyorlar. İsrail’in işlediği suçları yüksek sesle dillendirerek Yahudilerin kuyruğuna basan Erdoğan’dan kurtulmak için yapıyorlar bu tür yayınları. Yabancı medyada Erdoğan aleyhine yazanların çoğunluğu Yahudi kökenli. Kimse bu durumu tesadüf olarak göremez
Amaçları Türkiye’nin makus talihini değiştiren en büyük devrimcilerden olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı yalnızlaştırmak...
Amaçları, Erdoğan’ı Beştepe’ye hapsetmek...
Amaçları, AK Parti’ye gönül vermiş milyonlarla Erdoğan arasındaki o sarsılmaz bağı zayıflatmaya çalışmak...
Asıl amaçlarının Erdoğan olduğunu o kadar net söylüyorlar ki, “AK Parti Erdoğan’la arasına kalın çizgiler çekerse oyumuzu bile veririz” diyenler var.
Sırf Erdoğan’ı eleştirmek adına her türlü yalanı, iftirayı ve ahlaksızlığı fütursuzca sergiliyorlar.
Hele Cumhurbaşkanlığı Sarayı üzerinden ürettikleri yalanların haddi hesabı yok. Sanırsınız Cumhurbaşkanlığı Sarayı Erdoğan’ın özel mülkü.
Onların derdi elbette saray değil.
Onların derdi, Cumhurbaşkanlığının milletle buluşması.
Hiç kuşkunuz olmasın, eğer Erdoğan halkla arasına barikatlar kuran, kendini bu ülkenin kreması sayan elitler için sarayda balolar düzenleyip kadeh kaldıran, Ramazan günü canlı yayın yapan kameralar önünde su bardağını kafaya diken, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı kamu malı yağmalama uzmanı medya patronları ve onların ihale takipçisi gazetecileri için yol geçen hanı yapan biri olsaydı, o zaman onu çok sevecek ve bu saray haberlerinin hiç birini yapmayacaklardı.
Oysa Cumhurbaşkanımız bunların hiç birini yapmadığı yetmezmiş gibi, bir de sarayı milletle buluşturuyor.
Muhtarları ağırlıyor, şoförleri ağırlıyor, alimleri ve dini kanaat önderlerini ağırlıyor, Cumhurbaşkanlığının kapılarını toprak kokan Anadolu insanlarına açıyor.
Hazmedemedikleri bu.
Dile getiremedikleri bu.
Asıl dertleri bir kere daha Erdoğan yani.
Dış basınla senkronize şekilde Erdoğan’a vuruyorlar.
Zira Erdoğanlı bir Türkiye’nin güç ve kudret demek olduğunu biliyorlar.
Siyasal istikrarı bozulmuş ve ekonomik anlamda da küçülmüş bir Türkiye’yi daha kolay ve rahat yönetebileceklerini varsayıyorlar.
Türkiye’yi bir anlamda Suriye’ye, Mısır’a dönüştürmek istiyorlar.
Tüm bu hedeflerine ulaşmak için önlerinde engel olarak gördükleri kişi, Recep Tayyip Erdoğan...
O yüzden sürekli Erdoğan’ı yıpratmaya, gözden düşürmeye ve itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar...
Beştepe’deki iftar yemeğini bile dillerine dolamaları, bu büyük senaryonun sadece bir parçasından ibaret.
Ne yaparlarsa yapsınlar,
Milletin büyük teveccühüyle Cumhurbaşkanı seçilmiş Erdoğan’ı yalnızlaştıramayacak, değersizleştiremeyecek, etkisizleştiremeyecekler.
Yıllardır söyleyegeldiğimiz o cümleyi, bugün her zamankinden daha çok sevgi ve heyecanla haykırıyoruz:
“Bu millet seninle!”

ERDOĞAN'I NEDEN HEDEF ALINDI?
Ortadoğu'da ve Türkiye'de son günlerdeki gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için çok açıklayıcı okunması gereken bir röportajı Timetürk olarak sizler için çevirdik
TIMETURK / HABER MERKEZİ
SİBEL EDMOND; CIA ERDOĞAN'I NEDEN HEDEF ALDI?
"Uzun süre Türkiye'de yaşadım ve Türkiye iç politikasını çok yakından takip ediyorum. Ve doğrusu, benim "FBI muhbirlik" davamın konusu aslında "ABD-Türkiye arasındaki gizli görüşmeleri deşifre etmem"den kaynaklanıyor. Bu yüzden hem ABD'de ABD çıkarlarına zarar verdiğim, hem de Türkiye'de Türkiye çıkarlarına zarar verdiğim gerekçesiyle iki ülkede de tamamen dışlandım.
...
Amerikan vatandaşları Twitter üzerinden soruyorlar, "Erdoğan hakkında düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?" Yazdığım makalede bunu yapmaya çalıştım ve insanların konuyu doğru anlayabilmesi için, ciddi bir tarihi arkaplan bilgisi vermek zorunda kaldım. Amerikalı insanlar şaşırıyor, "Erdoğan önceleri bir melekken, nasıl oldu da ABD için şimdi bir şeytan, bir düşman haline gelebildi, bu sistem nasıl çalışıyor?"
CIA'nın kukla hükümetler kurduğu, onları kullandığı, ve ardından bir gecede onları nasıl yok ettikleri bilenen bir gerçek. Aynı şey Erdoğan'ın da başına getirilmeye çalışılıyor.  Ah evet, bu durum pek çok Amerikalı'ya Donald Rumsfeld'in Saddam'la tokalaştığı o unutulmaz görüntüleri ve daha sonra gözden düştüğünde işgal ve yokedilişini hatırlatıyor. Aynı süreç, Erdoğan'la ilişkilerde de açıkça görülüyor.
...
Ve Erdoğan'ın tasfiye süreci, Gezi Parkı olayları ile başlamış gibi görünüyor, ancak makalenizde de belirttiğiniz gibi bunun çok daha geniş çaplı, farklı nedenleri var. Örneğin daha önce Bir Gladyo Projesi: Fetullah Gülen röportajımızda anlattığınız gibi.
Gülen'le de bağlantılı.
Peki, bu değişimin nedeni nedir? Erdoğan neden gözden düştü?
Evet, bütün bunlar Gülen ve Erdoğan arasındaki kavgayla başladı. Gülen cemaati AKP'nin hükümet olması için çok ciddi destek verdi, Erdoğan ve Gül'ün bütün bürokratları Gülen cemaatinin desteğiyle geldi o noktalara.
Ancak burda şuna dikkat etmek gerekiyor, Gülen sadece bir sembol. Asıl önemli olan ve işi yapan Gülen markası. Yani, "Gülen" markasının arkasına sığınarak iş yapılıyor ve Gülen de buna müsaade ediyor. 1997'den sonra CIA Gülen'i oyuna dahil etti. Tünkiye'nin laik kanadına göre Gülen, Türkiye'de şeriat düzeni kurmak istiyor ve suçlarından dolayı aranıyordu. CIA onu ABD'ye getirdi ve ne tesadüf ki, CIA merkezinin hemen yanı başında bir eve yerleştirdi. Gülen 15 yıldır ABD'de yaşıyor ve 20-25 milyar dolarlık bir ağı kontrol ediyor ve kimse gerçekten bu paranın nerden geldiğini bilmiyor. Bu Gladyonun A planı idi.
....
Gülen'in ABD dışında CIA ile birlikte açtığı okullar, camiler, medreseler birer birer kapatılıyor çünkü bu ülkeler, Gülen cemaatinin varlığının kendi ülkelerinin ulusal güvenliğine bir tehdit olduğunu, CIA ile ortak operasyonlarda kullanıldığını kavradılar. Gülen cemaati ve CIA bununla kalmadı tabii ki, Türkiye'de büyük bir medya ağı kuruldu, satın almalar yoluyla, polis teşkilatına, hukuk ve askeri alanlara sızdılar. Ve işte bu güç ağı, yani Gülen ve CIA ortak hareketi, Erdoğan'ı parlatarak hükümete taşıdı.

Aslında 97'de Erdoğan'ın üyesi olduğu parti, askerlerin müdahalesiyle kapatılmış, Erdoğan hapse atılmış iken, 2002'de bu kez askerler geri adım attı, sessiz kaldı ve Erdoğan'ın başbakan olmasına izin verdi. Peki 1997-2002 arasında değişen neydi? Evet, artık Gladyo B planına geçilmişti, Gülen ABD'daydı artık.
Erdoğan o sırada değişmiş, aşırı güven kazanmış, beslenmiş ve "bu imama (Gülen'e) artık boyun eğmek zorunda değilim, halk beni seviyor" demeye başladı. "İmam kabul etse de etmese de ben kendi istediklerimi artık özgürce yapabilirim" diyordu. "Gülen" markasının arkasındaki CIA vb. derin yapılara da başkaldırıydı bu.
Erdoğan'daki bu aşırı güven sadece bir neden. Diğer bir neden de Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert tutumu, sözünü geçirebiliyor görüntüsüydü. Türkiye'deki bütün partilere, medyaya rağmen bunu eleştiren de Fetullah Gülen'di. Ve bu arada, bir yan not olarak şunu söyleyeyim ki, Gülen'in ABD'deki en büyük destekçisi de ordaki Yahudi lobisidir. İsterseniz  Google'a gidip, en büyük yahudi lobisi olan AIPAC'i, ya da ATC'yi "gulen aipac" yazarak sorgulayın.
İlginç olan, bir İslami imam olan Gülen'in, Yahudi lobisi tarafından destekleniyor olmasıydı. Yahudi lobisi bir İslami modeli asla desteklemez oysa. Tek başına bu durum bile, insanların Gülen hakkında şüphe duyması, soru sormaya başlaması için yeterli bir nedendir.
Bu da Erdoğan Gülen arasındaki kavganın ikinci nedeniydi. Yani, Yahudi lobisinin desteklediği Gülen, Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert çıkışlarını doğru bulmuyordu.
Ayrılık çanları çalmaya başlamıştı. Ve ardından Suriye konusu geldi. "Türkiye, AKP hükümeti Suriye'deki muhalifleri eğitiyor, silahlandırıyor ve bütün bunların ABD tarafından İncirlik üzerinden yönetiliyor" iddiası vardı.
Buraya kadar herşey yolunda gidiyordu. ABD'nin mevcut hükümetiyle Erdoğan iyi anlaşıyordu. Esad'ın devrilmesi için gereken herşeyi yapılıyorlardı. Ancak beklenmedik birşey oldu ABD'de. Obama karşıtı derin yapılanma, Esad'a şiddet (!) uygulandığına herkesi ikna etti, ABD müdahalesi hoş karşılanmamaya başlandı. Obama bu konudaki desteğini yitiriyordu. Ve tam bu noktada Rusya'nın devreye girmesi, ABD'yi geri adım atmak zorunda bıraktı.
Ve işte tam bu sırada, Türkiye kamuoyuna da, "Esad ile son derece iyi ilişkiler varken, muhalifler yüzünden ilişkiler bozuldu" inancı aşılandı.
ABD geri çekilince, Erdoğan tamamen ortada kaldı. Artık halkı arasında popüler değil, nefret edilen bir lider olmaya başlamıştı. ABD artık verdiği sözleri tutmuyor, Erdoğan'ı tamamen yalnız bırakıyordu ki bu da Erdoğan'ı oldukça sinirlendirmişti. Bu da üçüncü bir neden oldu.
Bu noktada başka bir olay patlak verdi; Gezi Parkı olayları. Gülen, Erdoğan'la aralarındaki kavgada, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istedi. Ve Gülen protestolara kendi cemaatinden insanları soktu. Erdoğan, başına neler geleceğini anlamıştı. CIA ve Gülen işe el atmış, protestolarda aktif rol oynamaya başlamıştı. Erdoğan bunu net olarak görüyordu.
Gezi Parkı olayları gerçek halk tarafından başlatılmış olabilirdi ancak, CIA'nın kontrolündeki Gülen cemaati ve AKP karşıtı Türkiye'nin eski güç sahipleri, bu fırsatı değerlendirmekte gecikmemişti. Ve eş zamanlı olarak ABD ve Avrupa basınında Erdoğan "diktatör" olarak anılmaya başlandı.
Erdoğan'ın ElKaide ile ilişkili olduğu iddia edilmeye başlandı. Ki, ElKaide'nin de ne tür bir operasyon olduğunu biz açıklamaya, deşifre etmeye daha önce çalışmıştık. Erdoğan artık ElKaide'nin parasal kaynak sağlayıcıları ile bağlantılandırılmaya çalışılıyordu. Ve bütün bunlar, bu operasyonlar CIA tarafından yönetiliyordu.
Soru: Peki, bütün bunlar gayet açık, anlaşılabilir ancak benim kafama takılan soru şu, Gülen'le, daha doğrusu CIA ile Erdoğan arasında bir sorun varsa eğer, bu sorunun nedeni nedir? CIA Türkiye'den, Erdoğan'dan ne istiyor?

Erdoğan, AKP sadece birer sembol, tıpkı diğer ülkelerdeki kukla hükümetler gibi, Obama gibi, George Bush gibi. Asıl önemli olan, bu sembolleri yönetmeye çalışan güç, yani CIA, yani ABD Silah Sanayi. CIA'nın yapmak istediği, sözkonusu hangi ülke ise, onu tamamen kontrol altına almak, iç ve dış politikasını yönetmekti. Ki son derece düzgün bir şekilde çalıştı bu sistem uzun seneler. Diledikleri kukla hükümeti getirmeyi ve uzun süre hükümette tutmayı başardılar.

CIA'nın planı, Türkiye'yi bir model ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti. Ilımlı İslam projesini Orta Doğu'da uygulamaya geçirmekti. Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu. CIA, Erdoğan'ın kontrolünü kaybediyordu, Bu arada Gülen'le hiçbir sorunları yoktu. Gülen iyi bir uşak olmuştu, emirleri harfiyen uyguluyordu.
Erdoğan, CIA ile sorunu daha da büyütmek için rest çekti. Boyun eğmeyeceğini göstermek için, bir mesaj vermek için "milyarlarca dolarlık silah alımlarını ABD ile değil, Çin'le yapacağım" dedi. Tüm dünya bu reste şaşırdı. Bu, ABD ve NATO'nun en üst düzey kurallarından birinin ihlali anlamına geliyordu, yapılabilecek son şeydi. İşte bu, NATO ve ABD Silah Sanayiini çileden çıkardı.

Ve Erdoğan daha da ileri giderek, "AB'ye girmek için yıllardır beklediklerini ve bunun gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay Birliği'ne katılmak istediğini" söyledi. Ve resmen başvuruda bulundu. Ve bu davranış yine, çiğnenebilecek en son kurallardan biriydi. Batı için yüz senedir kukla olan Türkiye, kukla oynatıcısına karşı, sahibine karşı isyana kalkmıştı. Batı, zorla kurduğu bu kukla düzenini, kolay yıktırmazdı.

İşte bunları yaptığınızda, son kullanma tarihiniz dolmuş demektir. Kim olursanız olun artık bitmiştir. Ve ABD'nin uygulayacağı cezanın diğer ülkeler için ibretlik olması gerekiyordu, çünkü bu durum başkaları tarafından örnek alınabilirdi, bu risk göze alınamazdı.

ERDOĞAN'A ŞU İHTİMALLER SUNULDU, TABİİ BUNLARI HİÇBİR YERDE DUYAMAZSINIZ;

1) Geri adım atacaksın. Herşeyi geri saracak, İsrail'le ilişkilerini düzeltecek, Çin'den silah almaktan vazgeçeceksin. Şangay'dan uzak duracaksın. Gülen'den özür dileyeceksin. Bu senin birinci seçeneğin.
2) Sessizce istifa edip gideceksin. Çünkü biz hali hazırda senin yerine gelecekleri belirledik. Şu ana kadar çalıp çırptığın paralar varsa, onları da beraberinde götürebilirsin. Senden öncekiler de çaldı. Paralarınla İngiltere'ye gitmene izin vereceğiz.

3) Bunları kabul etmezsen, bizi bekle. Bu sana iki senaryo sunar; a) Kaddafi gibi, Saddam gibi yokedilirsin, seni Taksim meydanında, Gezi Parkı'nda öldürürüz. b) Mübarek gibi korkak bir şekilde teslim olabilirsin. Seni İngiltere'de bir hapishaneye atarız, yaşamının kalanını orda sürdürürsün.

İşte şu anda, Erdoğan bu seçeneklerle karşı karşıya. Bu seçenekler Kaddafi, Saddam ve Mübarek'e sunulanlarla aynı. CIA böyle çalışıyor. Senaryolar o kadar aynı, şaşmaz ve detaylarıyla benzer ki, insan neredeyse aynı şeyleri tekrar tekrar görmekten sıkılıyor. Ama aynı CIA, Esad'a bu seçeneklerden hiç birini sunmadı, Obamaya rağmen.

Ve birkaç ay içinde kavga daha da büyüyecek.
ElKadı ile Erdoğan'ın ilişkisi şu anda piyasaya sürülüyor ancak, ElKadı 1990 ortalarından beri FBI tarafından biliniyordu. ElKadı'nın çalışma merkezi Şikago idi ve garip olan, Gladyo B'nin de çalışma merkezi Şikago. Aynı zamanda Abdullah Çatlı da Şikago'ya geldi, orda ona ABD'de sürekli kalma izni (Yeşil Kart) verildi, daha sonra çeşitli bölgelere gönderildi. Mesela Azerbeycan'a, baba Aliyev'i öldürmek üzere gönderildi vs. Yani Şikago bu işlerin merkezi, yönetim noktasıdır.

FBI, ElKadı'yı ne zaman Şikago'da sıkıştırıp da yakalamak istese, araya CIA giriyordu. Ve nihayet, ElKadı'ya toparlanıp Arnavutluk'a kaçması için yeterli zaman verildi. Ve kaçınca da "hay allah, elimizden kaçırdık" dendi.

Bu arada ABD onu 9-11'in para sağlayıcısı olarak her yerde deşifre ediyordu.  ABD bu kez, "onun Arnavutluk'da olduğunu biliyoruz, adresi herşeyi elimizde, Arnavutluk hükümetinden onu resmen isteyelim" dediler. Ancak ona Türkiye'ye geçmesi için gereken iki haftalık süreyi vermeyi de ihmal etmediler.
ABD bu kez "hay allah, Arnavutluk'tan da kaçırdık adamı" deyiverdi. Bu defa Türkiye ile yazıştı ve "bu adamı sizden istiyoruz" dedi. Türkiye tarihinde ilk defa, "pardon, aramızda böyle bir suçlu değişim anlaşması yok. Bu adam herhangi bir suç da işlemedi burda, bu yüzden onu size veremeyiz" dedi. Ve ABD "ah öyle mi, tamam sorun değil" diyerek dosyayı kapattı!
ElKadı, Azerbaycan dahil pek çok yere rahatça gidip gelen bir adam. Sadece Asya bölgesine değil, aynı zamanda Avrupa'ya da gidiyor. Örneğin Londra'ya, iş gezileri. Sonunda ElKadı, bir iş adamı olarak BM'ye kendisini terörist listesinden çıkarma başvurusunda bulundu ve BM de bu başvuruyu değerlendirip onu listeden çıkardı
Ama ne olduysa, aniden Erdoğan'ın oğlunun ElKadı ile fotoğrafları servis edilmeye başlandı. Bu tür haberler yayılmaya başlandı. Ve bu haberlerin pek çoğu Gülen cemaati tarafından servis ediliyordu. Ve tabii ki CIA destekli MİT'ten bir grup tarafından... Ve çok ilginç bir nokta da şu ki, bu servis edilen haberlerin çoğu WikiLeaks'den geliyordu. Burada kafama birşey takılıyor, acaba bunlar WikiLeaks'de halihazırda bulunan bilgiler miydi, yoksa birdenbire, aniden keşfedilmiş bilgiler miydi? Bu konuda şüphelerim var. WikiLeaks, CIA'in kontrolünde olabilir mi?Sadece bir soru.
...
Soru: Sizce Erdoğan'ın başına gelenler ,Kaddafi ve Saddam'ın başına gelenlerle tıpatıp aynı mı olacak, yoksa biraz daha farklı bir versiyon mu göreceğiz burada?
Türkiye, Mısır ya da Libya'dan tamamen farklı bir ülkedir, dinamikleri çok çok farklıdır. Öncelikle, Türk insanı gerçekten de farkındalığı yüksek bir kitledir. Aptallar için tasarlanmış iki partili sistem, ABD'de olduğu gibi, Türkiye'de çalışmaz. Türkiye'de çok farklı fraksiyonlar, eğilimler mevcuttur. ABD'de olduğu gibi, yani Demokrat ve Cumhuriyetçiler arasında bir gel-git oyunu sergileyerek halkla dilediğiniz gibi oynamanız Türkiye'de çalışmaz.

Burada bilinç düzeyi son derece yüksek bir halk kitlesinden bahsediyoruz. ABD'den çok farklı bir kitledir bu. Eğitimli ve düşünen insanların olduğu bir ülkede bu kadar kolay oyunlar sergileyemezsiniz, bu çok zordur.
Diğer bir fark da, Türk insanının aktivist yönü. Sokaklara inen, hakları için mücadele eden bir topluluktur Türkler. Bana soruyorlar bazen, oyunu kime vereceksin diye. ben de "oyumu Türk halkına vereceğim" diyorum, çünkü onlara inanıyorum, onlar kendilerine ne olacağına kendileri karar vereceklerdir.
Türk halkı gözünü açık tutmaya devam etmeli ve Libya'da, Mısır'da olanlardan ders almalıdır. Bunları milliyetçi bir kişiliğim olduğu için söylemiyorum, burada tamamen farklı tür insanlardan bahsediyoruz.
...
ABD'nin planları Libya ve Mısır'da olduğu kadar kolay işlemeyecektir Türkiye'de.
...
Diğer bir konu da, AB meselesi. Daha önce AB'yi bir kurtuluş olarak gören Türk insanı, AB'nin politik ve ekonomik çöküşünü görüyor. Almanların Türkiye'deki işlere başvurduklarını, Avrupa'da işsizliğin boyutlarını görüyor. AB'ye girmemiş olmanın bir avantaj olduğunu düşünüyorlar.

ABDÜLHAMİT HAN’A KIZIL SULTAN DİYENLER ŞİMDİ ERDOĞAN’A SALDIRIYOR
Hep Aynı Sorumsuzluk, Hep Aynı Kahpelik


Başkan Topbaş, “Biz bunu tarihte gördük, 2. Abdülhamit’in 33 yılık yönetim döneminde etrafındaki sıkıntılara rağmen ülkeyi savaşa sokmadan ciddi bir istihbarat teşkilatıyla tüm gelişmeleri takip ederek dünyayı yakından izliyordu.  Farklı ülkelere fotoğrafçılar göndererek ekonomik durumları görmek adına çalışan bir padişah’ın yönetimden gitmesi için çok çalışıldı. Kızıl sultan dendi, buna neredeyse Osmanlı’da birçok insan inandı artık gitsin dendi. 1909’da görevden ayrıldıktan sonra Osmanlı bugünkü Türkiye’nin 20 katı büyüklüğünde toprak kaybetti.  Hedeflerine ulaştı birileri. Bunu başardılar. Şimdi başarıya koşan elini taşın altına koyan, gece gündüz çalışan, Türkiye’yi geliştiren ve bütün dünyada ezber bozduran yeni bir lider çıkıyor.

İTALYAN GAZETESİNİN “SON BİN YILIN SELAHATTİN EYYUBİSİ” TANIMI HER ŞEYİ ANLATIYOR

Daha geçenlerde İtalya’daki bir dergi makalesinde başlık olarak “son bin yılın Selahattin Eyyubi’si son Metro istasyonunda durduruldu” bu bile başlı başına yeter bir olaydır. Yani Türkiye’nin gelişmesi ve gideceği yer neresi bilindiğinde birileri endişeleniyor. Cumhurbaşkanı bugün bu iradeyi göstermemiş olsaydı Türkiye’de çok farklı şeyler olurdu.  Türkiye’deki vesayeti ortadan kaldırarak,  Milli İradenin tecelli etmesinde önemli adımlar atmıştır. Topbaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan saldırıların satrançta olduğu gibi “Şah-Mat” hedefiyle sürdürüldüğünü bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef alındığın ama asıl hedefin Türkiye’nin geleceği olduğunu belirtti.

İngiliz basını seçime 2 gün kala Erdoğan'a saldırıya geçti
İngiltere'nin önde gelen medya kuruluşları Guardian, Financial Times ve Economist, seçime 2 gün kala Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı haberlerle dikkat çekti.
Bir süredir Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarına karşı haberler yayınlayan İngliiz basını seçimlere 2 gün kala doz arttırtı.

Guardian gazetesi Erdoğan için 'diktatöryal güçler' elde etmek istediği iddiasında bulunurken, Finacial Times açık açık AK Parti'ye anayasayı değişterecek çoğunluğu vermeninin Türkiye için kötü olacağı yorumunda bulundu.

ECONOMİST ise seçim sonucuyla ilgili AK Parti'nin yüzde 40'ın üzerinde bir oy alacağını ancak "Bazı muhalefet partileri artık daha çekici" diye yazdı.

GUARDİAN GAZETESİ Simon Tisdal imzasıyla bugün yayınlanan haberinde medyada yer alan seçim sonuçlarıyla oynanacağı iddialarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kızdırdığını söyleyerek onu"gergin" olarak tanımlıyor.

Haberde kamuoyu yoklamalarının da Erdoğan'ın muhaliflerine beklenmedik bir destek olduğunu gösterdiğini yazıyor.

Erdoğan'ın kendisine muhalif olan basınla zaten pek iyi geçinemediğini yazan gazete, şimdiyse bunun açık bir savaşa dönüştüğünü söylüyor; ancak Erdoğan'ın öfkesinin "daha derinde daha kişisel bir rahatsızlıkta yatabileceğini" söylüyor: Erdoğan "seçmenin ruh halini ölümcül bir biçimde yanlış okumuş olmaktan giderek daha fazla korkuyor."
Haberde Erdoğan'ın parlamentoyu kenara iterek "diktatöryal güçler"elde etmek istediğini söyleniyor.

TİSDAL, kolayca kazanmaya alışmış olan Erdoğan'ın muhalefet partilerinin güçlenmesiyle "şaşkınlığa uğradığını" yazıyor.

Fuat Avni isimli Twitter hesabından isimleri verilen ve seçim sonuçlarıyla oynayacakları iddia edilen sandık görevlilerine ve yine Fuat Avni'nin 200 gazetecinin gözaltına alınacağına dair iddiasına değinen Tisdal, Türkiye'nin Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında 149. sırada olduğunu hatırlatarak, Fuat Avni'nin iddiasının inandırıcı görüldüğünü söylüyor.
Haber, Erdoğan'ın Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ı hapsetmeye yemin ettiğini, hafta boyunca BBC, CNN ve New York Times'a çattığını söylüyor.

GUARDİAN'İN HABERİ şu sözlerle bitiyor: "Eğer (Erdoğan) Pazar günü istediğini alırsa, durdurulamaz olacak. Eğer engellenirse kin dolu gazabı tehlikeli bir şekilde serbest olmuş olacak."

FİNANCİAL TİMES GAZETESİ başyazısında Türkiye'de "Pazar günü yapılacak olan seçimler ülkenin tarihinin seyrine karar verebilir" diye yazıyor.

Türkiye'de seçmenin Pazar günü vereceği oyla aslında Erdoğan'a"yürütme gücünün neredeyse tüm tekelini" verip vermemeye karar vereceklerini söyleyen gazete, Erdoğan'ın anayasayı başkanlık sistemi getirecek şekilde yazabileceği meclis çoğunluğunu AK Parti'ye vermenin"Türkiye için kötü olacağı" yorumunu yapıyor.

AK Parti'nin bunun için gereken 400 sandalyeyi almasının "mümkün görünmediğini" söyleyen başyazı, Pazar günkü seçimlerde "anahtar değişkenin," "İkisi de geçen yüzyılda sıkışıp kalmış olan, Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün takipçileri ya da aşırı sağcı milliyetçiler" değil, "Kürt yanlısı bir koalisyon olsa da, laik Türklerden, liberallerden ve soclulardan destek alan Halkların Demokratik Partisi (HDP)" olduğunu söylüyor.

Türkiye'de yetkililerin HDP'nin barajı aşmaması için seçim sonuçlarıyla oynayacağına dair ciddi endişeler olduğunu yazan Financial Times, seçim sonuçlarının ülkenin "tarihinin gidişatını" değiştirebileceğini söylüyor.
Erdoğan'ın daha fazla güç elde etmesi "feci olur"
Yazı Erdoğan'ın "daha fazla güç - ve bu gücü kullanırken onu kontrol edebilecek olan sadece birkaç tane kalmış kontrol (mekanizmasını) ezip geçebileceği araçları elde etmesi feci olur"ifadeleriyle son buluyor.

Ayrıca dergi "Doğrudan seçilen ilk cumhurbaşkanı olan, AK Parti'nin eski karizmatik başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, giderek daha despotik ve erişilmez oldu" ifadelerini kullanıyor. Ve ekliyor: "Ayrıca bazı muhalefet partileri artık daha çekici oldu."


ECONOMİST CHP'nin eskiden sahip olduğu Erdoğan karşıtı retoriği artık bir kenara bırakarak, AK Parti'yi ekonomi konusunda sert şekilde eleştirdiğini yazıyor. Dergi CHP'nin ön seçimine değinerek, kadın adaylardan bahsediyor ve CHP'deki "ultra-seküler dinozor gitti"ifadelerini kullanıyor.

Yine de CHP'nin yüzde 26'yı geçmesinin beklenmediğini yazan Economist, HDP'nin oylarının Erdoğan'ın başkanlık sistemi "hayalleri"konusunda kritik önemde olduğunu yazıyor.

Economist "Türkiye'nin her yerinden süslü püslü yaşlı kadınlar, hipsterlar ve fabrika işçileri HDP'ye oy vereceğini söylüyor, ya 'Demirtaş'ı sevdikleri için' ya da 'Erdoğan'ı durdurmanın tek yolu' olduğu için. Bu büyük bir değişim" diyor.


Türkiye, neredeyse kurulduğu günden bugüne kadar, ABD ve Avrupa karşısında yenik ve geri kalmış bir psikoloji ile duruyordu. Bülent Ecevit'in, Clinton karşısındaki o üzücü fotoğrafı bu ülke için ciddi bir yara idi. Ülkenin seküler, laikçi, aydın geçinen kesiminin psikolojisi ise geçtiğimiz haftalarda ABD Başkan Yardımcısı Biden ile çekindiği fotoğrafını bir ergen gibi paylaşan Aslı Aydıntasbaş, selam verdiği Cüneyt Özdemir'in çocukça sevincindeki yüz kızartıcılıktan farklı değildi.

Bugün ise durum çok farklı, Batı karşısında dimdik duran bir önder eşliğindeki bir Türkiye var. Sorun da zaten tam olarak burada başlıyor; Batı karşısında yönetemediği bir Türkiye istemiyor, Erdoğan ile devam eden bir Türkiye, Batı'nın çarkına çomak sokuyor. Dolayısı ile mülteciler krizi, Paralel Yapı'yı gözetme, PKK'lı teröristlere silah sağlama, AB konusunda ayak diretme, Gezi gibi darbe kalkışmalarını destekleme gibi müdahale biçimleriyle Batı, Türkiye'nin önünü kesmek istiyor.

Son tahlilde, daha ileriye yürüyecek bir Türkiye için Erdoğan ve Ak Parti şart, ki bu da ülkenin şimdilik Batı ve Batı'nın Rusya ile İran'dan da destek alarak ülkeyi daha da zora sokacağını gösteriyor, Türkiye'de kalıcı bir refah ortamı için zora girmeyi göze alarak, bildiğimiz yolda yürümeye devam etmek zorundayız. Zira bir kez tökezlersek, bir daha doğrulamayız.
 

İsrail’in güvenliği için Amerika bölgede İsrail’den başka güçlü bir ülke bulunmaması için planlarını çoktan yaptı. Bölgeyi parçalamak üzerine bir plan yürütülüyor. 100 yıllık plandan bahsediyoruz. Amerika’nın bu yaptıkları hiç müttefikliğe sığarmı ? İSRAİLİN GÜVENLİĞİ İÇİN ABD RESMEN PKK ya DEAŞ a SİLAH ve ASKER YARDIMI YAPIYOR



ABD, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye havadan balya balya silah ve cephane indirdi. PYD, ABD’den bir de Türk savaş uçaklarını vurmak için Stinger füzesi istedi.

Kamuoyu tepkili: “Bu nasıl müttefik? Esed’den sonra yerine gelecek kişi önemlidir. İran, kendi çıkarlarını koruyacak birisinin gelmesini istiyor. Amerika ise İsrail’e saldırmayacak bir kişinin, yapının gelmesini istiyor.

Yani şu anda Amerika, Suriye muhalefetinin yanında gibi gözükürken diğer taraftan da Esed rejiminin yanında olan PYD - PKK ve DEAŞ la birlikte hareket ediyor.

Erdoğan o açıklamalara sert cevap verdi: ‘Eyy ABD size kaç kere söyledim......



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen 20'nci Muhtarlar Toplantısı'nda konuştu.

PYD ile ilgili ABD’den gelen açıklamalara tepki gösteren Erdoğan şunları söyledi:

PKK ile PYD'nin bir farkı var mı? YPG'nin bir farkı var mı? Bütün yazılı kayıtları bunların bizim elimizde. Amerika'ya diyoruz ki 'Bu terör örgütüdür', Amerika'nın yetkilileri kalkıyor 'Hayır biz onları terör örgütü olarak görmüyoruz'.

Ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ile YPG ile mi berabersiniz?

Ey Amerika! Ne PKK'yı bize tanıtabilirsiniz, ne PYD'yi bize tanıtabilirsiniz, ne YPG'yi bize tanıtabilirsiniz.

Bunları biz gayet iyi biliriz. DAEŞ'i de biz biliriz, bunları da biz biliriz. Ama bunların hiçbirini bugüne kadar tanıyamadınız. Tanıyamadığınız için bölge kan revan içinde.

Bu nasıl ortaklık? Anlatmak mümkün değil. Defalarca anlatmamıza rağmen karşımızda susuyorlar.

KIRBY'NİN SÖZLERİ TARTIŞMA YARATMIŞTI

Erdoğan’ın açıklaması, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin günlük basın toplantısında yaptığı tartışmalı açıklamanın ardından geldi.

Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Kirby’e, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin PYD ile ilişkisine işaret edip, “Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani'deki teröristler mi?" diyerek getirdiği eleştiri sorulmuştu.

Kirby, “Biz, PYD’yi terör örgütü olarak tanımlamıyoruz” demişti.Türkiye, PYD’yi, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olarak değerlendiriyor.Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kirby’nin sözlerine dün tepki göstermişti.

Bakan, "Şimdi siz bir tane terör örgütünü terör listesine alıyorsunuz, onunla beraber olan ve başka bir yapılanma içinde olan terör örgütünü terör örgütü olarak görmüyorsunuz. Buna en hafif tabirle saflık mı diyelim, başka ne diyelim ama bu kabul edilemez" demişti.

Erdoğan'dan Latin Amerika'da ABD'ye ayar




Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Amerika, PKK'yı terör örgütü ilan ediyor ama PKK ile iş birliği içinde olan PYD'ye silah yardımı yapıyor" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM'nin Latin Amerika'daki temsilciliğinde yaptığı açıklamada terörizmle mücadelenin ancak uluslararası düzeyde samimi bir iş birliği ile çözüme ulaştırılabileceğini söyledi.

Erdoğan, terörle mücadele konusunda en önemli ilkelerden biri de ayrım yapmamak olduğunu, terörün biri iyi biri kötü denilemeyeceğini vurguladı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği örneği ve serzenişini de not etmeliyiz:

“ABD Başkan Yardımcısı Biden, yanında bir yardımcısı ile geldi. Obama’nın yanında da adı geçen bir Ulusal Güvenlik Temsilcisi. Cenevre’ye PYD gelemiyor, o kalkıyor Kobani’ye gidiyor. Kobani’de sözde bir generalden plaket alıyor. Biz (ABD’ye) nasıl güveneceğiz. Ben miyim senin ortağın, yoksa Kobani’deki teröristler mi?”

ABD’nin bize dost gibi, müttefik gibi davranmadığına dair başka örnekler de var.

Emekli Orgeneral Edip Başer, 2006 yılında PKK ile mücadele konusunda, ABD’yle görüşmelere ‘özel temsilci’ sıfatıyla katıldı. 22 Eylül 2014’te Hürriyet’te röportajı yayınlandı. Anlattıklarından bir özet vereyim:

“ABD’li muhatabım Ralston’a Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın odasında bir CD izlettik. PKK kamplarından birine erzak götüren pikabın ön tarafında Amerikalı asker oturuyor. Tabii Ralston, ‘Hemen bunu inceleteceğiz, size cevap vereceğiz’ diye aldı. Hiçbir cevap falan gelmedi. Bir yerde daha benzer bir durum tespit ettik. ‘Onlar Amerikalı asker değil, yardım gönüllüleri, Peşmergeler onlara Türk uçaklarının yıktığı bir köyü gösteriyorlar’ gibi şeyler söylediler.

İşte Sayın Başer’in ağzından gerçekler...

“Şimdi artık Amerika için Boğazların eskisi kadar önemi kalmadı. Amerika artık Boğazları elinde tutan bir Türkiye’ye, petrol bölgelerine hâkim ve İsrail’in güvenliği açısından hayati olan bir Kürdistan’ı mutlaka tercih eder.

“ABD’nin Kürdistan projesinin gerçekleşmesi için bu kanlı örgüte rol tasarlanmıştı. ABD açısından PKK, Türkiye’yi mümkün olduğu kadar meşgul eden bir enstrüman... Kuzey Kürdistan’ı yani Türkiye ile ilgili olan bölümünü oluşturmak için PKK’ya çok önemli görevler verildiği kanısındayım.”








ABD PKK'YA SİLAH VERİYOR

Bunu bir örnekle açıklayan Cumhurbaşkanı, "Amerika, PKK'yı terör örgütü ilan ediyor ama PKK ile iş birliği içinde olan PYD'ye silah yardımı yapıyor" dedi.



Her yönden saldırıyorlar

Darbecilerin ektiği terör tohumları gün gibi meydandadır. Bugün Kürt meselesinden bağımsız ve farklı bir şekilde hissedilen birçok başka dinamiklerle bağlantılı olan terör meselesinin tohumu 1960 darbesinde atılmıştır. Daha sonra filizlenen bu tohumların kök salması 1980 darbesiyle sağlanmıştır. 28 Şubat postmodern darbesiyle örgüt artık bölgenin bir parçası hâline getirilmiştir.

Emperyalist güçlerin elinde oyuncak olan âdeta Haçlı Seferinin mensupları gibi davranan bu ülkenin millî ve manevi değerlerine, tarihine düşman olarak Hıristiyan Batı’nın kültür potasında erimiş, Batı’nın devşirmeleri yani bu ülkenin evlatları kişiler vardır.

Türkiye’nin düşmanları; bu sözde aydın ama bir o kadar millî olmayanlara emperyalist ahtapotunun kolları gibi her birine ihanet görevi vermiştir. Kandil, Müslüman Kürtlerin evlatlarını mürted yani Müslüman iken kafir yapmaktadır. Daha sonra onlara terör eğitimi vererek yetiştirmektedir. Bu teröristler katliam yapmak, cami, hastane, kültür merkezi, okul ve Kürtlerin bina ve iş yerlerini yakmakla görevlendiriliyor. Bir robot halinde görevleri öldürmek ve ölmektir.

Bildiri yayınlayan sözde (hain) aydınların görevi ise Yahudi kontrolünde dünya medyası ile birlikte PKK’nın zulüm ve katliamını gizlemektir. Zaten bu sözde aydınlar bildirilerinin Türk kamuoyunca tepki ve nefretle karşılanacağını biliyorlar. Onların maksadı yalan iftira ve ithamlarla dolu bildirini çeşitli ülke dillerine tercüme ederek Türkiye’nin itibarını zedelemek, Türkiye’yi terörist ve katliam yapan durumuna sokmaktır.

Batı’nın planı; CHP’yi Alevi, HDP’yi Kürt, MHP’yi aşırı Türk partisi hâline getirmektir. AK Parti ise herkesi kucaklamaktadır. CHP’deki Aleviler Esad taraftarıdır. Anadolu’daki Aleviler farklıdır. HDP’nin mensubu bazı Kürt asıllı olanlar devletin yanındadır.

ABD’de Yahudi asıllı kişilerin sahibi olduğu silah fabrikalarının borsa değeri son aylarda yüzde 100 ile yüzde 200 oranında değer kazanmıştır. Bu şirketler, Müslüman kanı, gözyaşı ve mal varlıklarının enkazı üzerinden değer kazanmaktadır.
Yahudi kazanırken, Müslümanlar kaybetmektedir. Peki Müslümanlar, Batı afyonu ile uyumaya ne kadar daha devam edecek? Dış güçlerin emrindeki PKK, ülkeyi bölmek için her yolu denemektedir.

Doğu illerinde yapılan operasyonlarda gerek polisin gerekse askerin halka son derece şefkatli davranması takdire şayandır. Evlerini terk eden vatandaşlarımıza yardım gerektiği ölçüde olmalıdır. Türkiye’nin en büyük kaybı bazı muhalefetin yerli ve millî olmayışıdır.

Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin yanında değil karşısındadır. Cumhurbaşkanına hakareti Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye karşıdır. Ve Türkiye’yi Suriye yapma hedefindedir. CHP ve HDP’nin Erdoğan düşmanlığı aslında Türkiye’yi ve AK Partiyi kıskaca alma oyunudur.

Kılıçdaroğlu ve Demirtaş dış güçlerin isteklerini yapıyorlar. Son yıllarda en büyük güç hâline gelen Anadolu halkı ülkemize daha çok sahip olmaktadır. İnkârı mümkün olmayan bir gerçek şudur:

Türkiye’nin gelişmesini, dış politikada sınırlarının dışına çıkmasını, demokratik gelişmesini, millî ve manevi yükselişini, 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine ulaşmasını, çözüm sürecini, iktidarın yerli, millî oluşu ve halkın iradesini temsil etmesi, etnik, dinî inanç ve görüşleri ne olursa olsun bütün toplumu kucaklaması, süper projelerin ülkede mantar gibi çoğalması ve diğer hayırlı ve güzel işler Türkiye’nin düşmanlarını, emperyalist güçlerin, Türk ve İslam düşmanlarının uykularını kaçırmakta ve korkutmaktadır.
İşte bu durumu önlemek için Türkiye’ye karşı en büyük “Haçlı Seferi” açılmıştır. Tehlikenin büyüklüğünün farkında değiliz. Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı sadece ara hedeftir ve maskedir. Asıl yani nihai hedef, Türkiye’yi yıkmak ve Batı’nın sömürgesi yapmaktır.

PKK’nın elindeki çok sayıda silahı Kandil’in para ile almasının imkânı yoktur. Bu silahlar PKK’nın eline dış güçlerin yardımı olarak geçmiştir. Emperyalist ve Türk düşmanı ülkeler PKK terörü ile Türkiye’yi kendilerine göre dizayn etmek istemektedirler. Demirtaş ve Kılıçdaroğlu’nun "masada görüşebiliriz" sözleri, köşeye sıkışan PKK’yı kurtarma ve kaybettiği silah ve teröristi ikmal imkânı sağlamaktan başka neye yarar?

Kandil, PKK ve HDP ne istiyor? Ülkenin bütün nimetleri emirlerindedir. Savcı Sayan’a göre: İstanbul’daki 600 akaryakıt istasyonunun 400’ü Kürt asıllı Türk vatandaşına aittir. Üçüncü köprü ve üçüncü havaalanının müteahhitleri de Kürt asıllıdır. Türkiye’nin 7 bölgesi Kürtlere açık iken; neden bir bölgede sıkışmak istiyorlar? Bu sorunun cevabı gayet basittir. İran, Suriye, Irak, İsrail, ABD, AB ve bilhassa Almanya böyle istemektedir. Kandil ve PKK istese de silahı bırakamaz. Çünkü bunlar dış güçlerin taşeronudur..
.
7 Haziran seçimlerinden önce kendini Türkiye partisi gösteren HDP, 1 Kasım’dan sonra Kürtleri dahi temsil etmediğini göstermiştir. Son kamuoyu araştırmalarına göre bölge halkının yüzde 85’e yakını çözüm sürecini istemektedir. Ve PKK’yı terörist bir örgüt olarak tanımaktadır.

DAEŞ’e gelince Ortadoğu’da İslam Dünyasının sırtına değil göğsüne batırılmış bir hançerdir. DAEŞ İslam ismini kullanarak İslam Dünyasının en büyük düşmanı olmuştur. Bu terör örgütüne katılan gafil Müslümanlar İslamiyete ihanet etmektedirler. Canlı bombalara gelince bu kişiler gizli bir test ile seçilir. Bir eğitime tabi tutulur. İlk safha bu kişi çeşitli yollarla aşağılanır. Sonra kendisi telkinlerle övülür. Netice olarak kahraman olmak ve bir işe yaramak istiyorsan canlı bomba ol denir. Hatta yiyeceklerine gizli olarak bazı ilaçlar katılır. Kendisi düşünemeyen bir "zombi" hâline getirilir.
Kılıçdaroğlu’nun haddini aşan tavrı yani halkın seçtiği cumhurbaşkanına hakaret; aslında Türk milletine yapılan bir hakarettir. Dünya siyasi hayatında 7 defa seçim kaybeden hiçbir siyasetçinin yerinde kalması görülmemiştir. Zaten Kılıçdaroğlu’nun başbakan olmak gibi bir niyeti de yoktur.
Akademik kimlik dürüstlük sembolü olması gerekmektedir. Oysa geçen gün bildiriyi imzalayan akademisyenlerde bilgiye dayanan bir dürüstlük yoktur. Küresel akademik şartlarda yapılan sözde aydınların PKK sevgisi ve ihanetidir.

Kandil Kürt gençlerini ölüme sevk ederek Kürtlere soykırım yapıyor. Kandil Ermeni intikamı almaktadır. PKK gençleri mürted yapmak (yani Müslümanlıktan uzaklaştırmak için) her çareye başvuruyor. Kürt Din Âlimleri ve Medreseler Birliği Başkanına göre, bu gençlerin sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir...


ABD, PKK’ya silah yardımı yapıyor. Ama bunu yaparken de kılıfına uyduruyor. DAEŞ ile mücadele ediyor diye PYD’ye silah veriyor. PYD’de bu silahları PKK’ya aktarıyor. PKK’nın Silopi’de silah deposunda ABD silahları yanında insansız hava aracı vardır. İnsansız hava aracının fiyatı 250 bin dolardır. PKK bu zor şartlarda bu parayı ödeyemez. Bu araç ABD’nin yardımıdır.

PKK bir koalisyondur. Üç ilçede teröristlerin çoğu Türkiye’deki yasa dışı örgüt üyeleri, yurt dışından gelenlerdir. Ve PKK gerek yurt dışı gerekse yurt içi terör örgütlerinin vesayeti altındadır. 

Diyarbakır’da bir okulun bahçesine bomba atılması tam bir vahşettir. Acaba o 1148 akademisyenin bu olaydan da yüzü kızarmadı mı? Şayet yüzleri varsa!..

Emperyalist güçler, Türkiye’nin Ortadoğu’da rol almasını önlemek için PKK ile Türkiye’yi oyalıyorlar. Bir yerde; yapılan masraflar ile kalkınmasını da geciktiriyorlar. Şer güçlerin faaliyetleri hüsrana uğrayacaktır…

İran şimdilerde Yavuz Sultan Selim Han’ın devrindeki gibi Şah İsmail’in politikasını Türkiye üzerinde icra etmek istemektedir. Filistinlilere yargısız infaz ile katliam yapan İsrail yakında büyük belalara maruz kalır. Cani İsrail askerlerinin desteği ile Filistinlilerin tapulu evlerini Yahudi siviller gasbetmektedir. Elbette bu zulümlerini çok pahalı ödeyeceklerdir.

İran, Irak, ABD, İsrail, Rusya ve Almanya Ortadoğu’daki vahşetin baş aktörü ülkelerdir. Yeşar Hahamlar Konseyi Başkanı Haham Dorlior “Filistin’i Araplardan temizlemeli… Araplar İsrail topraklarında kaldığı müddetçe barış olmaz” demiştir.

Yavuz Bülent Bakiler bir yazısında “Kürtçe’nin bir eğitim dili olamayacağını” belirtmiştir. Tarihçi Arnold Toynbee'ye göre: “Doğu sorunu her şeyden önce Batı sorunudur.” Sekizinci sınıf (TEOG) imtihanında 120 soruyu da cevaplandıran Sidem, Hakkarilidir. Bu Türkiye birincisi kızımızın okulunu PKK iki defa yakmıştır.

PKK içine sızan yasa dışı örgütler ve ateistler, Kürt gençlerin okumasını istemiyor. Bunlar yüksek tahsil yaparsa PKK terörist bulamaz. Gençlerin mali durumu iyi olursa dağa çıkmaz. Kandil tarafından Kürt gençlerin ekonomik ve eğitim durumunun iyi olması istenmemektedir.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, akademisyenlerin bildirisine destek vermiştir. Ancak bildiriyi okumamıştır. Şehitlerin yakınları ile görüşmedi. Bölgeyi görmedi ve bölge halkı ile konuşmadı. İşte bu yüzden; Batı çifte standartlıdır. Yani münafıktır...


TÜRKİYE GAZETESİ / M.Necati Özfatura


ABD YARDIMI KABUL EDiLEMEZ

Amerika, terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı PYD’ye tonlarca ağırlığında silah ve mühimmat yardımında bulundu. Bu yardımı az bulan PYD, ABD’den omuzdan fırlatılan Stinger füzeleri de istedi. Söz konusu talep, “PYD bu füzeleri, Türk savaş uçakları ve helikopterlerini vurmak için mi istiyor?” sorusunu akıllara getirirdi. ABD’nin Türkiye’nin terör listesindeki PYD’ye silah vermesini eleştiren Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Irak’ta kullanıldığını, Türkiye’de kullanıldığını tespit edersek, PKK’ya yaptığımız müdahaleyi yapar, bulunduğu yerde silahları yok ederiz” şeklinde uyarıda bulundu. ABD’nin terör örgütüne her türlü yardımda bulunması, “Bu nasıl müttefik” dedirtti.

Şu anda Amerika geçmişten bugüne sergilediği iki yüzlülüğünü sergilemeye devam ediyor. Bir taraftan NATO’da bizimle müttefik olduğuna, bizi dışarıdan gelecek saldırılara karşı koruyacağına yönelik laflar üretirken diğer taraftan da bizi can evimizden vuran, ülkeyi bölmeye çalışan PKK’nın Suriye’deki koluna silah yardımı yapması iki yüzlülüğünün tam belgesidir. ‘Terör her yerde kötüdür’ demiyorlar. ‘Benim menfaatime uygun hareket ediyorsa iyi terörist, karşıma geçince kötü terörist’ diye bakıyorlar. Kendi menfaatleri ölçeğinde bakıyorlar. Halbuki terör uluslararası, evrensel bir suçtur. İnsanlık suçudur. ‘Müttefikimiz’ dediğimiz Amerika ne yazık ki şu anda doğrudan PYD’ye yani PKK’nın ta kendisine silah desteği vermektedir. Bu büyük bir utançtır. Bu anlamda bu ülkenin iktidarından ve muhalefetinden her vatandaş sesini yükseltmek zorundadır. Bizi can evimizden vuran bir terör örgütüne Amerikanın aleni, açık destek vermesi kabul edilemez. Sonuna kadar kınıyorum.”

Türkiye savaşa mı çekilmek isteniyor?

– Türkiye, kontrollü bir şekilde savaşın, kaosun içine sokulmak isteniyor. Osmanlı’dan kalan Mısır, Libya gibi büyük ülkeleri parçalamak, iç karışıklık çıkarmak istiyorlar. Yani Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmaya yönelik bir çalışma var, aynısı Türkiye’ye de aktarılmak isteniyor.

TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK KORİDORU AÇMASI ÇOK ZOR

¥ Türkiye’nin Suriye’ye güvenlik koridoru açması konusu gündemde… Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Türkiye’nin karadan girmesi ilerde farklı sonuçlara sebep olabilir. Bunun yerine Türkiye sınırında sivilleri koruyacak hava savunma sahası oluşturulmalı veya Suriye’de muhaliflere hava savunma sistemi kurulmasına yardımcı olunması, Türkiye’nin karadan girmesinden daha mantıklı. Bu yüzden Türkiye’nin Suriye’ye güvenlik koridoru açması çok zor. Çünkü Türkiye Suriyeli muhaliflere destek veriyor. Amerika, muhaliflere destek veriyor gibi gözüküyor ama PKK’ya destek veriyor. PKK, Esed’den, İran’dan destek alıyor. Amerika, İran’la anlaşma imzalıyor. Şimdi böylesi bir denklemde Amerika-PKK işbirliğini iyi niyetli göremezsiniz. Şimdi Türkiye, IŞİD’e karşı mücadele ederken, PYD ile işbirliği yapmaya zorlandı ama bir anda IŞİD bulunduğu köylerden çekildi. Türkiye’nin 400 kilometre kadar sınır boyunda PKK devleti söz konusu oldu. Her ne kadar kanton denilse de PKK, kendisinden olmayan herkese baskı yapıyor ya da kendi hakimiyetinde olmayan insanları göçe zorluyor, demografik yapıyı değiştiriyor.

PKK DEVLETİ KURULACAK

Suriye’deki Kürt devleti kurulması olayını nasıl görüyorsunuz?

– Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti değil, PKK devleti kurulacak. Kürtlerin çoğu ayrı bir devlet kurulmasına karşı. Şu anda kantonların başında Türkiye’den Suriye’ye giden PKK’lılar var. Suriye’deki bütün organizasyonu bunlar yapıyor. Amerika ve İsrail, burada PKK üzerinden kontrollü bir devlet kurmak istiyor. Burada sadece Araplar ve Türkmenler göçe zorlanmıyor. PKK’nin hakimiyetini kabul etmeyen Kürtler de göçe zorlanıyor veya hapse atılıyor. Şu anda Türkiye sınırında kurulan PKK devleti, Amerika ile işbirliği yapıyor. PKK’nın içerisinde 4 binin üzerinde yabancı savaşçı var.

Nasıl yani…?

– Batı’dan gelen bu savaşçıların hayali Haçlı ordularını tekrar harekete geçirmek. Haçlı orduları yeniden harekete geçerse bunlar da dedelerinin intikamını alacağını düşünüyor. Bu kişiler sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarında bütün bunları anlatıyorlar. Amerika, PKK’ya destek için havadan IŞİD’in hedeflerini vuruyor. Karadan ise ilerleme talimatını kendi ekibine veriyor ve koordinasyon sağlanıyor. Yani Amerika’nın, sahada, PKK’nın içerisinde kendi askeri var. Havadan ve karadan bu koordinasyonu sağlıyor.

Suriye’de PKK, PYD veya Kürt kantonu kurulması Türkiye’nin zararına mı?

– PKK devletinin kurulmasının amacı gelecekte Türkiye’yi rahatsız etmektir. Türkiye, Suriyeli muhaliflere kapılarını açtı, lojistik destek sağladı. İran ve Suriye, Türkiye’nin yaptıklarının bedelini ödeyeceğini söyledi.

PKK’nın kantonların bir tanesi olan Lazkiye bölgesini Mihraç Ural yani DHKP-C, şu anda eğitim merkezi olarak kullanılıyor. Suriye’deki kaynakların söylediğine göre Lazkiye’de 8 bin DHKP-C’li eğitim aldı. Türkiye sınır boyu komple bir PKK kantonuna dönüştürüldüğü zaman burası Türkiye’nin düşmanı olan sol örgütlerin; beslenme, eğitim yuvası olacak. Sürekli Türkiye’yi rahatsız eden bir hal alacak. Türkiye bunu şu anda bloke etmezse ve Türkiye’ye gelen insanlar geri gönderilmezlerse burada uluslararası güçler isteklerine kavuşmuş olacaklar. Yani demografik yapıyı bozmuş olacaklar, Türkiye’yi de göçle boğmuş olacaklar.

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) etkisi nasıl?

– SMDK normalde askeri ve sivil kurumların birleştirilmesi için kurulan bir yapıdır. İlk önce sadece sivil olarak kurulmuştu. Daha sonra asker ve sivil ayağı birleştirildi. Suriye’nin içerisinde 500’ün üzerinde grup olduğu için ve her biri de farklı düşündüğünden SMDK, Suriye halkının ve askerin beklentilerini yerine getiremedi. Bu yüzden Suriye halkının gözünde bir karşılığı yok. SMDK ve Türkmen Meclisi gibi kurumların Suriye halkının haklarını savunmasını isteriz ama maalesef bunların Suriye halkında bir karşılığı yok.

IŞİD, IRAK SAVAŞINDA DOĞDU

IŞİD nedir?

– IŞİD, Irak İslam Devleti olarak Irak savaşında doğdu. Daha sonra Suriye’ye geldiğinde meşruiyet olması için Irak Şam İslam Devleti olarak yoluna devam etti. IŞİD’in ana fikri kâfire karşı savaşmadan önce mürtede karşı savaşmaktır. IŞİD’i iki bölümde değerlendirmek gerekiyor. IŞİD sempatizanları, IŞİD’e sonradan katılanlar ve IŞİD’in üst yöneticileri. Şimdi IŞİD’in PYD ile yaptığı savaşa baktığınızda yoğun bir savaş süreci gözüküyor. Bu yoğun süreçten sonra IŞİD’e katılımlar artıyor. IŞİD’in Esed’le çarpışan noktası hemen hemen yok gibi ama IŞİD’in PYD ile çarpışmasıyla birlikte IŞİD’e katılan Özbek, Doğu Türkistanlı ve Çeçen gibi yabancı savaşçıların sayısında bir anda patlama yapıyor.

DHKP-C İLE PARALEL YAPI BERABER ÇALISIYOR

Reyhanlı saldırısı olduğunda siz de oradaydınız ve Suriyelileri korurken, dizinizden satırla yaralanmıştınız. Şimdi geriye dönüp baktığınız Reyhanlı saldırısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

– DHKP-C’nin Reyhanlı saldırısı sırasında medyada El Kaide’nin Reyhanlı’ya saldırdığı yönünde asparagas haberler yayınlandı. Reyhanlı saldırısı, DHKP-C ile Paralel Yapı’nın Hatay’daki ilişkilerini deşifre etti. Redhack’in daktilo kâğıtlarını paylaşması ve savcının dosyayı geç açması DHKP-C ile Paralel Yapı’nın beraber çalıştıklarını ortaya koyuyor. Dolayısıyla Hatay’daki emniyet ve istihbarat gibi kurumlar yeniden gözden geçirilmelidir.

Paralel Yapı’nın MİT TIR’larını durdurmasındaki bağlantısı nedir?

– MİT TIR’larındaki savcı ile Reyhanlı saldırılarındaki savcının aynı savcı olmasının bir tesadüf olmaması gerekiyor.

IŞİD, ESED’DEN DAHA ÇOK MUHALİFLERE ZARAR VERDİ

Bunun mantığı ne?

– Bunun mantığı PKK’yı sosyalist, komünist bir yapı görmeleri. PYD ile çatışması dünya kamuoyunda IŞİD’e daha fazla reklam yaptırıyor. Yani aslında Amerika ile çatışıyor. Bundan dolayı İslamcı olsun, olmasın Amerika karşıtlarını da yanına çekebiliyor.

Öte yandan; IŞİD’in mantalitesi Suriye’de savaşan diğer grupların mantalitesine uymuyor. IŞİD, Esed’den daha çok muhaliflere zarar verdi. Sadece Halep civarında öldürülen muhalif sayısı 5 binin üzerinde ve çok önemli komutanları öldürdü. İşte buradan bakarak IŞİD’in nasıl bir yapı olduğu zaten ortaya çıkıyor.

Yeni Akit/ Hüseyin Kulaoğlu

ABD'li Komutan İtiraf Etti! PKK'ya Yardım Ediyoruz

CENTCOM'un komutanı Lloyd Austin, ABD Senatosu'na, "Birliklerimiz Rojava'ya giderek PKK'nın Suriye kolu YPG'ye yardım etti" dedi.




Basında, son iki ayda 100’e yakın polis ve askerimizi şehit eden PKK’ya Batılı güçler tarafından bomba eğitimi verildiğini yazılmasının ardından ABD Büyükelçiliği ve YPG’den panik halinde peş peşe yalanlama geldi. ABD'li Orgenaral Austin ise, “Birliklerimiz Rojava’da IŞİD’e karşı YPG’ye yardım etti” dedi. Durumu düzeltmek için YPG devreye girdi; “ABD özel kuvvetleri Kobani’ye girmedi” açıklamasında bulundu. Bu görüntü, “İttifak panikledi” şeklinde yorumlandı.

Yeni Şafak, 12 Eylül 2015'te PKK'nın güvenlik güçlerine yönelik saldırılarında yeni taktikler geliştirdiğini ve bu taktikleri Batılı devletlerin Suriye'deki kamplarda YPG asayiş birimlerine verilen eğitimlerde pekiştirdiğini yazmıştı. “Bomba Koalisyonu” manşetiyle yayımlanan haberde başta ABD olmak üzere Almanya, Fransa ve Kanada'nın bu eğitimlerde başı çektiği vurgulanmış, Suriye'deki yerel kaynaklar da bu eğitimleri doğrulamıştı.
BÜYÜKELÇİLİKTEN GARİP AÇIKLAMA

Haberin yayımlanmasından 2 gün sonra ABD Büyükelçiliği'nin Twitter hesabından garip bir açıklama yapıldı. Büyükelçilik, “Yeni Şafak ve bazı medya kuruluşları, Kuzey Suriye'deki ABD ve koalisyon eylemleri hakkında asılsız haberler yayınlamıştır. Haberdeki, 'ABD'nin IŞİD'e karşı savaş kılıfıyla eğitim veren teröristleri Türkiye'ye yolladığı' imaları gerçek dışıdır. Gerçek şudur: ABD ve Türkiye DAEŞ'e karşı omuz omuza mücadele veren ortaklardır. Aksi yöndeki iddialar, Türkiye'nin koalisyonun tam üyesi olarak gerçekleştirdiği eylemlerle çelişmektedir” ifadelerini kullandı. Bu açıklamadan 3 gün sonra ise ABD özel kuvvetlerinin YPG'ye verdiği destek bizzat ABD tarafından doğrulandı.
ABD TİMLERİ DE ORADA

ABD Merkezi Kuvvetler (CENTOM) Komutanı Orgenaral Lloyd Austin, Senato Silahlı Kuvvetler Komisyonu'nda verdiği brifingde, “ABD komando timleri Rojava'ya giderek IŞİD'e karşı savaşta YPG'ye yardım etti” dedi. Bazı kaynaklar, Amerikan özel kuvvetlerinin YPG güçlerine taktik ve danışmanlık hizmeti verdiğini açıkladı. Sputnik'e konuşan YPG Sözcüsü Redur Halil ise ABD askerlerinin Kobani'ye girmediğini, kendilerinin de bu yönde bir taleplerinin olmadığını savundu. Halil, IŞİD ile mücadelede ABD ile iyi ilişki içinde olduklarının da altını çizdi. YPG'nin ABD'den özel birliklerle ilgili bir talebinin olmadığını iddia eden Halil, “Şimdiye kadar ABD askerlerinin YPG güçlerini eğitmesi konusunda da herhangi bir talebimiz olmadı” dedi.

SURİYE PKK'NIN TARLASI

Terörle mücadele eden Türkiye'nin, PKK'ya yönelik operasyonlarının en hareketli günlerinde yapılan bu açıklamalar soru işaretlerini beraberinde getirdi. Kandil'den görevlendirilen PKKlı üst düzey teröristlerin yönettiği YPG, KCK yapılanmasına bağlı olarak görev yapıyor. Terör örgütünün Suriye yapılanması olan ve Türkiye'deki terör hücreleriyle güçlü bağlantıları bulunan YPG, güvenlik kaynaklarına göre PKK'nın sadece isim değiştirmiş hali. 7 Haziran seçimlerinden sonra terörü tırmandıran ve alışılmış terör saldırılardan farklı bir taktik geliştiren PKK daha çok tuzaklı bombalarla asker ve polise saldırıyor. Uzmanlar, PKK'nın bu taktik gelişimini Suriye'deki YPG kamplarında tamamladığını vurguluyor.
PKK'YA DEVLET TECRÜBESİ

Azez-Mare arasındaki bölgede Suriyeli muhalifler ile IŞİD arasındaki çatışmalar da şiddetini koruyarak devam ediyor. Koalisyon uçaklarının IŞİD'e yönelik etkili hava saldırıları yaptığını belirten muhalif kaynaklar, “Haftalar önce koalisyon bize etkili saldırıların başlatılacağını taahhüt etti ancak başlayan bir şey yok. YPG'ye alan açarak PKK'ya devlet tecrübesi kazandırıyorlar” ifadelerini kullandı. YPG ile PKK arasında hiçbir farklılık yokken, hatta aynı örgütün farklı ülkelerdeki yapılanmaları iken “terörizme karşı mücadele ettiğini” iddia eden ABD'nin terör örgütlerine destek verdiğini açıklaması ülkenin kuzey bölgelerinin PKK'ya teslim edilip burada büyük bir koridor kurulacağı iddialarını güçlendirdi.
CİZRE'Yİ KOBANİ'YE BENZETTİLER

Uluslararası güçlerin IŞİD'e karşı kullanılması için YPG'ye teslim ettiği silahların önemli bir kısmı da Türkiye'ye geçirilerek çatışmalarda kullanıldı. Özellikle Cizre'de “özerklik” ilan edilmesinin ardından meydana gelen çatışmaları YPG'li teröristlerin organize ettiği belirlenmişti. Cizre'deki çatışmaların sona ermesinin ardından güvenlik güçleri yaptığı incelemelerde, Suriye sahasındaki çatışma ortamına benzer görüntülerle karşılaştı. Özellikle bina içlerine açılan tünellerden ulaşımın sağlandığı ve binalarda açılan siperlerden halka ve güvenlik güçlerine ateş edildiği belirlendi.
“EL KAİDE DE IŞİD'E KARŞI SAVAŞIYOR”

Uzmanlar, ABD'nin YPG'ye yönelik son hamlesinin PKK'nın taktik ve stratejisine fayda sağlayacağını vurguluyor. Yeni Şafak'a bilgi veren bir yetkili, “Taliban şu anda IŞİD ile savaşıyor. IŞİD-el Kaide arasındaki çatışmalar çok şiddetli geçiyor. Türkiye, IŞİD'e karşı Kaide'ye yardım etse ABD'nin tepkisi ne olur? Durum aslında tam olarak bu” dedi.
YPG'Lİ CİVAN İTİRAF ETTİ

PKK'nın Suriye kolu PYD'nin askeri kanadı YPG, Suriye'nin kuzey bölgelerinde kurduğu kantonları korumak için 'Asayiş' isimli silahlı bir birlik kurmuştu. 'YPG-Asayiş' güçlerinin sorumlusu Civan İbrahim, 10 Eylül tarihinde Reuters'e yaptığı açıklamada iki aydır Batılı askeri uzmanların YPG militanlarına eğitim verdiğini söyledi. İbrahim'e göre batılı devletler tarafından Suriye içinde verilen eğitimler arasında bombalı araç ve tuzaklı bombalarla saldırı taktikleri de var.

Yeni Şafak

Türkiye sadece bir terör örgütüyle mücadele etmiyor. İspatı, teröristlerin arasındaki yabancılar ve kullandıkları silahlar. En çok şehit vermemize yol açan silah ise ABD’nin PKK’ya hediyesi Zagros’lar.




PKK’nın sözde ‘öz yönetim’ ilan ettiği Sur ve Cizre’de hendek kazıp barikat kuran teröristlere yönelik operasyonlarını sürdüren güvenlik güçleri, aynı zamanda bir çok yabancı güçle de mücadele ediyor. Polis ve askerleri şehit eden teröristlerin ‘Zagros’ olarak bilinen ABD özel üretimi suikast tüfeği kullandığının ortaya çıkması, Türkiye’nin sadece PKK’ya karşı değil, bebek katillerine silah ve mühimmat gönderen dış güçlere karşı savaş verdiğini bir kez daha gözler önüne serdi.

URANYUMLU MERMİ

PKK’nın Suriye’deki kolu PYD, DAEŞ’le mücadele bahanesiyle ABD’den silah yardımı alıyor. PYD, bu silahların bir bölümünü Mehmetçik ile göğüs göğüse çatışmaktan kaçarak kahpece pusu kuran teröristlere gönderiyor. PKK’nın elindeki en tehlikeli silah ise ABD özel üretimi Zagros’lar. ABD ordusunun özel kuvvetlerinde yaygın olarak kullanılan bu silahlar, zırh delici özelliğe sahip, Mermileri ise uranyumla zenginleştirilmiş. ABD ordusunun özel kuvvetlerinde yaygın olarak kullanılan bu silahlar, balistik mermi de atabiliyor.

4 KİLOMETRE ETKİLİ

Uygun hava koşullarında 4 kilometreye kadar etkili olan özel üretim olan Zagros’ların ABD tarafından PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’ye verildiği ve bu silahların 18 tanesinin Türkiye’ye getirildiği tespit edildi. Normal uçaksavar ağırlığının çok altında olan ve bir kişinin rahatlıkla taşıyabileceği silah 8 kilo. Şarjörü bulunmayan silahın her seferinde tek mermi atabiliyor. Son haftalardaki şehitlerin bu silahtan çıkan kurşunlarla verildiği öğrenildi.

ABD’NİN İHA’SI SİLOPİ’DE BULUNMUŞTU

Teröristlerden temizlenen Silopi’de yapılan arama çalışmalarında PKK’ya ait ABD yapımı insansız hava aracı (İHA) bulunmuştu. RQ-20 Puma modeli olan İHA’nın ABD tarafından PYD’ye yapılan askeri yardımlar arasında olduğu, Suriye’den de PKK tarafından kullanılmak üzere Türkiye’ye getirildiği belirlenmişti. Önceki gün ise İncirlik Hava Üssü’nden kalkan ABD’ye ait silahlı bir MQ-1 Predator, Adana’nın Karataş ilçesi yolu üzerinde Doğankent mahallesindeki tarım arazisine düştü.

(STAR)



Dünyadaki yapılan bütün terör faaliyetlerinin ve
Ortadoğu'da faaliyet gösteren örgütlerin çoğunun arkasında

İNGİLTERE , İSRAİL ve ABD vardır


Terör ve ABD arasında inkârı mümkün olmayan bir bağ vardır. Prof. Dr. Mahir Kaynak’ın ifade ettiği gibi dünyadaki yapılan bütün terör faaliyetlerinin arkasında ABD vardır. 

Orta Doğu’da DAEŞ, PYD ve diğer teröristlerin elindeki silahlar Amerikan istihbaratı CIA’ya yakınlığı ile bilinen Yahudi sermayeye ait silah fabrikasının imalatıdır. Hatta Paris’te ABD emrindeki DAEŞ’lilerin yaptığı katliamda kullanılan silahlar da ABD yapısıdır. Ve bu silahlar az önce bahsedilen ABD silah fabrikası adına Sırbistan’da imal edilmiştir. Sırbistan hükümeti bu silahlar bizde imal edildi ama ABD’nin silah fabrikasına teslim edilmiştir diye resmî bir açıklamada bulunmuştur.

Paris katliamı ABD tarafından yapılmıştır. Afrika’da yaşanan Fransa-ABD hakimiyeti mücadelesi için Fransa’ya bir mesaj verilmiştir. ABD’nin dış politika yetkilileri açıkça Orta Doğu’da projelerinin gerçekleşmesi için “Orta Doğu’da önce yıkım, sonra doğum” demektedirler.

Terör emperyalist güçlerin postmodern sömürgeciliğidir. İslam ismini taşıyan ya da hizmet ettiğini ifade eden bütün terör teşkilatlarının beyin takımı CIA ve MOSSAD’ın adamlarıdır. ABD önce bir ülkeye terör teşkilatı kurar. Terör estirir. Sonra o ülkeye koruyucu olarak girer. Mesele bu kadar basittir.


(..) NATO zirvesinde ABD Dışişleri Bakanı Kerry ile görüşen Davutoğlu’nun Suriye ve Irak’ta yaşanan krizler karşısında daha fazla işbirliği çağrısı üzerinde durmak, bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Aynı zirvede NATO Genel Sekreteri Rasmussen de Türkiye’yi korumak için gerekli adımları atmakta tereddüt etmeyeceklerini söyleyerek güya Türkiye’ye NATO’nun her an destek vermeye hazır olduğunu ifade etmiş. Bu noktada hemen, “ABD istemediği takdirde NATO’nun kılını kıpırdatması mümkün mü?” diye sormakla yetinmek istiyorum. Zaten Davutoğlu da daha fazla işbirliği çağrısını NATO’ya değil ABD Dışişleri Bakanı Kerry’ye yapıyor.

Geçmiş tecrübeleri de hatırlayarak ABD’nin kendi çıkarları söz konusu olmadığı takdirde bu ülkede hâlâ Türkiye için harekete geçeceğini düşünenler bulunuyor mu diye sormak gerekiyor. Bunun ötesinde Türkiye, ABD ve NATO’nun korumasına hâlâ ihtiyaç duyuyor mu? Muhtemel bir Suriye ya da Irak veya bir örgütün saldırısına karşı kendimizi koruyacak güce sahip değil miyiz? Hâlâ bölgemizde faaliyet gösteren terör örgütlerinin hemen hepsinin arkasında ABD ya da İsrail’in bulunduğunu göremedik mi? Şahsen farkında olduğumuzu/olmamız gerektiğini düşünüyorum. Ama bu güce hâlâ sahip olamamış isek bilinmelidir ki, Türkiye’yi koruma konusunda ne ABD ne de NATO harekete geçer. NATO ve ABD’nin harekete geçmesinin tek şartı ABD ve yandaşlarının çıkarlarının tehlikeye girmesidir.

Bırakın Türkiye’nin çıkarlarını korumak için ABD ve NATO’nun harekete geçmesini ABD’nin bölgemize yönelik planları hep aleyhimize gelişmelere yol açıyor. Ve Türkiye olarak biz de aleyhimize gelişmeleri görmemize rağmen dost ve müttefiklerimizi kırmamak adına destek veriyoruz. Bu bakımdan Türkiye’yi yönetenlerin artık ABD ile ilişkilerini artırdığı ölçüde aleyhimize gelişmeler olduğunu görmesi gerekiyor. Özellikle de Suriye ve Irak konusunda ABD’nin dolayısıyla de NATO’dan yardım beklemek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam ifade etmez. Artık kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorunda olduğumuz gerçeğini görmek durumundayız.

Abdülkadir Özkan, MİLLİ GAZETE



Hakkı Arslan dan 


PKK Müslüman düşmanı, ama en çok da Müslüman Kürtlerin düşmanı. Bir kısım Kürtler bunu hâlâ göremiyorsa konuşacak bir şey kalmamış demektir.

Unutmayın ki "Zalime yardım eden onun zulmünü görmeden ölmez" kuralı muhakkak işler. PKK yüzünden bu çektiğiniz sıkıntılar daha da artar.
Bugün onlara minnetle duâ etmeniz gerekirken bir de böyle nankörlük yaparsanız kendinizi yakarsınız.

PKK bugüne kadar en çok Kürtleri öldürdü, daha da öldürmeyecek mi sanıyorsunuz?
Hadi diyelim ki, hayaliniz olan bağımsız Kürdistan'a kavuştunuz, o toprakları petrolleri PKK'nın ipini tutanlar size bırakır mı sanıyorsunuz?

Lafın kısası, "Öz yönetim" diye Kürtlere yutturulmaya çalışılan aslında "köz yönetim"dir, Kürtlerin kendini, özünü yakma projesidir.

Ve Kürtlerin Türklerden başka dostu yoktur.
Bunu görmemek için de kör olmak lâzım...


Derleme
SELÇUKLU'NUN VE SELAHADDİN'İN TORUNLARI, UYANIN!

Dün Türklerle Kürtler, yani Selçuklu'nun torunları ile Selahaddin'in torunları Haçlılara karşı omuz omuza savaştılar; İslâm'ın bayraktarlığını birlikte yaptılar!

Ama bugün Haçlıların çocukları tarafından birbirlerine kırdırıIıyorlar!
Uyanın ve bozun bu oyunu!

Tarihî bir sınavla karşı karşıyayız. Eğer bu oyunu bozabilirsek, sınavı başarıyla veririz. İşte o zaman kimse duramaz bizim karşımızda! Kimse durduramaz bizi bir daha -Allah'ın yardımıyla!

Sözün özü: İslâm'ı terkederseniz, Allah da terkeder sizi, tarih de. Sürgün yersiniz, sürülürsünüz, sürünürsünüz, süründürülürsünüz -Allah muhafaza!

İNGİLTERE
ABD
iSRAİL
ALMANYA



Siyaset-i Şeriyye; mazlumlarla birlikte zalimleri de zulümden kurtarma sanatıdır. Üç çeşit siyaset tarzı ve siyasetçi taifesi vardır.


Şunu bilelim ki; Kur’ân’la idare olunmayanlar ya kanla veya kanunla idare olunuyorlar demektir.

“Celladına aşık olmuşsa bir millet, ister ezan ister çan dinlet, itiraz etmiyorsa sürü gibi illet, müstahaktır ona her türlü zillet.”

Asrımızda siyasetle ilgilenen Yahudilerin yönettikleri Müslümanlar, siyasetle ilgilenmeyen Müslümanlardır. Müktesebatları sekiz on yıl gerisini anlatmaya yetmeyen slogancı medya-tilkilerine yenik düşmüşüz. Onların dedi-kodularını dinleye dinleye kendi gündemimizi unutmuşuz. Bunlar dünkü Ebu Leheb’in bugünkü torunlarıdır. Dünkü Ebu Leheb’in elleri kurudu bugünkü Ebu Leheb’lerin de dilleri kuruyacak.

Siyaset, imanı israiliyat ile işgal etmeye çalışan İsrail’e isyandır. İmanlarından İsrailiyatı söküp atmayanlar, atamayanlar, kendi idarelerinde İsrail iradesini söküp atamazlar.

Müslüman’ın siyaseti, nezaketinin zekâtıdır. Nezaketi kaybedenler, zeki ve zengin de olsalar siyaset ehli sayılmazlar. Kendilerini aklamak ile kendilerini yoklamak arasında kararsız kalanlar, ehli siyasetten değil, ehli politikadan sayılırlar.

Siyaset; ahkâm kesmek değil, her şeye rağmen yaşamın domuz bağını çözmeyi başarabilmektir. Domuzlaşanlar ile Maymunlaşanları hayat sahnesinden, memleket idaresinden uzaklaştırmaktır.

Müslüman’ın siyaseti; devleti değil, insanlığı temsil etmesidir. Vicdanında insanlığı temsil edemeyene devleti teslim edenler, kendi Firavunlarını üretenlerdir.

Siz gönül dergâhında yaranızı duanıza rabteylemişseniz, Allah’tan başkasını Rab eyleyemezsiniz. Siz Allah’tan başka Rabler ediniyorsanız gönül dergâhında yaranız duasız kalmıştır.

İnsan kendinden ayrılabilen, kendinden eksilen bir varlıktır. Siyaset; kendinden ayrılan, kendinden eksilen insana “insan ol” demeyi nezaketle hatırlatma sanatıdır.

Müslüman’ın siyasetinin merkezinde “Yaradılanı Yaradandan ötürü sevmek” vardır. Bu nedenle siz her hangi bir insana iyilik yaparken “Sen Türk müsün, Kürt müsün? Arap mısın? Kuzeyli veya Güneyli misin? Batılı veya Doğulu musun?” sorularını sormayınız. Çünkü Allah insanlara nimet verirken bu soruları sormaz. Allah’ın sormadığı soruları biz de sormayalım.

Siyaset, muhataba kıymet biçmektir. Yani kıymetten düşmüş olanı kıymetli kılma girişiminde bulunmaktır. Nuh aleyhisselam, isyankâr oğluna “Yavrucuğum” diye hitap ederken, , sigara içtiği için çocuğuna “serseri” diye hitap eden babanın siyaset şuuru sıfırdır.

Müslümanlar tek ümmet olma ile siyaset-i şeriyye sahibi olmayı birbirlerinden ayırdıkları günden bu yana “Yahudi Siyaseti” ne yenik düşüp ırkçılık/kavmiyetçilik davasını kuşandılar. Müslüman olduklarını söylediler ama bin parçaya bölünüp Yahudi ve Hıristiyanlar gibi yaşadılar. Şunu bilelim ki; İmamı papazlaştırmaya, Camiyi kiliseleştirmeye, Kur’ân’ı İncilleştirmeye çalışanların siyasetleri, Yahudi siyasetidir.

Müslüman oldukları halde uzun geceleri uyuyarak kısaltma, aydınlık gündüzleri de günahlarla karartma yoluna gidenler, terk-i siyaset eyleyenlerdir. Terk-i siyaset eylemek, ümmet-i İslâmiyye’nin vasfı değildir. Çünkü İslâm’da ümmet ile siyaset ikizdir. Ümmetin olduğu yerde siyaset, siyasetin olduğu yerde de ümmet vardır. Altını çizerek diyoruz ki; İslâm’da siyaset denildiğinde ümmeti gündemde tutmak akla gelir. Gündemlerinde Ümmet-i Muhammed olmayan siyasetçilerin peşinde gitmek ile şeytanın peşinde gitmek arasında hiçbir fark yoktur. 

Ümmetsiz siyaset, siyasetsiz ümmet olmaz. 


 M.Necati Özfatura
HEDEFLERİ TÜRKİYEYİ BÖLMEK

PKK, Kandil ve HDP’nin asıl hedefi ülkeyi bölmektir. Sonrasında Suriye, Irak ve Türkiye’deki Kürtleri bu ülkelerden ayırmaktır. Ama Allahü tealanın yardımı ile hüsrana uğrayacaklardır. Hakka ve halka dayanmayan her şey hezimete uğramaya mahkûmdur...

Kürt asıllı gençleri emperyalist güçler kandırıyorlar. İslamiyetten kopararak cehennemde sonsuz azaba atıyorlar. Dünya hayatı geçicidir. Bir insan ne kadar inanmasa da ölüm anında cehennemdeki yeri gösterildiğinde inanıyorum diyecektir. Ama iman gayba yapılır. Ama o vakit inanma kabul edilmez ve kişiyi sonsuz cehennem azabından kurtarmaz.

Bu insanların bir an önce tövbe etmesi ve İslamiyetle şereflenmesi lazımdır.

Bu gençlere sesleniyorum: Emperyalist güçler sizleri ölüme sürükleyerek dünya hayatınızı mahvediyor. Sizleri evlilik, çocuk sahibi, mal ve mülk sahibi olmak ve helal olan dünya lezzetlerinden koparıyor. Kimin için ölüyorsunuz. Sizleri ölüme gönderenler Kürtleri temsil etmiyor. Onlar dış güçlerin taşeronu ve ajanıdır.

Kurulması istenen Kürdistan Nil’den Fırat’a Büyük İsrail ve Büyük Ermenistan için “ara hedef”tir. Kürt devletinden bahseden Demirtaş’ın bu sözü ihanet ve suçtur. Başka ülkede olsa mutlaka hapisle cezalandırılır.

Demirtaş bu cesareti kimden alıyor. Çok şükür ki, Kürt asıllı vatandaşlarımız Demirtaş gibi düşünmemektedir. Hatta PKK ve onu destekleyenlerden nefret ediyor. Rusya HDP’yi desteklediğini açıkça söylemektedir. İran, Suriye, Irak, Almanya, Ermenistan, İsrail hatta ABD PKK’ya destek verdikleri inkârı mümkün olmayan bir gerçektir.

Kandil-PKK-HDP hain hedeflerine ulaşamayacaklarını bildikleri için kendisine destek vermeyen Kürtlere zulüm ederek intikam alıyor. Türkiye’yi kendi iç meselesi ile meşgul ederek sınırlarının ötesindeki politikasını önlemek istiyor. Ve Türkiye’nin kalkınmasını önlemeyi dış güçler adına yapıyor.

PKK, Kandil ve HDP’nin asıl gayesi bu bölgede Müslüman Kürtleri göçe mecbur ederek bölgenin Ermenistan’a ilhakını sağlamak ve böylece büyük İsrail projesini gerçekleştirmektir. Bu bölgedeki Kürt asıllı vatandaşlarımıza tavsiyem yeni partiler kurmalarıdır.

Bazıları, devletin PKK karşısında gereken mücadeleyi yapamadığını telkin etmektedir. Aslında bu konuda devlet son derece başarılıdır. Dahası PKK ile mücadele ederken o bölge halkına şefkat ile muamele etmektedir.