29 Nisan 2015 Çarşamba

Hz. Zülkarneyn'in Teorisi , Kur’an’da bildirilen vasıfları ve Zülkarneyn Kıssası



Zülkarneyn Kıssası, Kehf Suresin de anlatılan son kıssadır. Bu kıssanın iniş sebepleri ile ilgili çeşitli rivayetler vardır ve bazılarına göre müşriklerin, bazılarına göre de Yahudi’lerin Hz. Resulullah'a (sav) yönelttikleri bir kısım sorular üzerine bu Ayet-i Kerime’ler indirilmiştir.(1–10)

”Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: Size ondan bir anı okuyacağım.”(18/Kehf/83)

Zülkarneyn Kimdir?

Günümüze kadar Zülkarneyn’in kimliği veya kim olduğu konusunda çok farklı yorumlar yapılmış olmasına rağmen, Zülkarneyn’in bir peygamber mi, bir veli mi ve hatta bir insan mı yoksa bir melek mi olduğu konusunda dahi fikir birliğine varılamamıştır.(1-3,7,11)

Zülkarneyn, Arapça bir kelimedir ve “Zü” ve “Karneyn” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. “Zü”, bir şeyin sahibi demektir. “Karneyn” ise tekil olan “Karn” kelimesinin çifti yani iki tanesi anlamındadır. “Karn” sözcüğü boynuz, asır, nesil, yüzyıl (1,4,12) bir zamanda beraber yaşamış olan topluluk manalarına gelebildiği gibi insanın tepesine ve özellikle başının yanlarına, yani şakaklarına (hayvanda boynuzunun yeri) ve erkeklerin perçemine, kadınların zülüflerine, güneşin çemberinin kenarına ve bir toplumun başında olan efendisine de karn denilir. (4) Tefsirlerde “Karn” sözcüğünün özellikle boynuz, nesil, devir, çağ ya da yüzyıl gibi anlamları ön plana çıkarılarak, Zülkarneyn tabiri genellikle “İki Boynuzlu Adam”, “İki Çağın veya Devrin Adamı” anlamlarında kullanılmış ve müfessirler bu tanımlamalardan daha çok ilkine yani “İki Boynuzlu Adama” temayül göstermişlerdir.(12) Bu nedenle, Zülkarneyn, genellikle yeryüzünde hâkimiyet ve saltanat sahibi, güçlü bir kral olarak düşünüldüğü için, Aristo’nun öğrencisi Makedonyalı İskender,(1-8,10,13,14) Himyerli Ebu Kabir Şemmar,(6,7,10) Feridun adındaki İran hükümdarı,(3,5,6) Merzuban b. Merduba el-Yunani, Hermes, Ziyeden el-Himyeri, Yemen krallarından Sa’b b. Rayiş, (2,3,5,6) Fars kralı Melik Kurş, (1,7) Kisra (6,15) olduğu söylenmiş ve daha başka isimler de zikredilmiştir.(1,2,16)

Zülkarneyn’in Yolculukları

Tefsir bilginlerine göre Zülkarneyn, ilki batıya, ikincisi doğuya, üçüncüsü ise kuzeye olmak üzere üç yolculuk yapmıştır.

“Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik.” (18/Kehf/84)

Zülkarneyn, yeryüzünde kudret ve kuvvet sahibi olan, istediği her işi yapabilmesi veya her amacına ulaşabilmesi için açıktan veya gizliden ilim, irfan, âlet, araç ve vasıtalar gibi akla gelebilecek bütün maddî ve manevî imkânla donatılmış, Allah’ın (cc) verdiklerini tereddütsüz yine O’nun yolunda ve O’nun rızası için kullanan salih bir kuldu.(1,3-10,12-15,17-20) Bu imkân ve vasıtalarla,

“O da bir yol tuttu.” (18/Kehf/85)

“Güneş’in battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu……….” (18/Kehf/86)

Zülkarneyn, ilk yolculuğunda batıya doğru giderek, nihayet güneşin battığı yere ulaştı (1-10,12-15,18-21) ve güneşi balçıklı veya kızgın bir pınar içinde batıyor buldu. (1,4,7,10,16)

Bu yolculuğun sonunda, Zülkarneyn’in, Tunus, Cezayir veya Fas kıyılarına (14) veya Atlas Okyanusuna, (2,4,9,14,16) bir görüşe göre Kara Denize, (2) bir görüşe göre de Ege Denizi (15) kıyılarına kadar gitmiş olabileceği ifade edilmektedir. Zülkarneyn, burada bir toplumla karşılaşır,

“…..Orada bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.” (18/Kehf/86)

“Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi.” (18/Kehf/87)

“Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” (18/Kehf/88)

“Sonra yine bir yol tuttu.” (18/Kehf/89)

“Güneş’in doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle Güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.” (18/Kehf/90)




Zülkarneyn her türlü imkâna sahip olarak yeryüzünün batısına yaptığı seferden dönerek, bu defa yeryüzünün doğusuna doğru yolculuğa çıkıyor (9) Tefsirlerde, Zülkarneyn’in bu yolculuğunda, Afrika (2-4,9) veya Asya’nın (2,3,5,9,10,18) doğu kıyılarına kadar gitmiş olabileceği belirtilmektedir. Aslında Kur'an-ı Kerim, Zülkarneyn'in vardığı ve güneşin doğuşunu gördüğü bu yeri belirlemiyor, sadece bu yerin özelliğini ve orada karşılaştığı toplumun durumunu anlatıyor. Güneş’in doğduğu yere varınca güneşi, öyle bir toplumun üzerine doğarken buldu ki, onlarla güneş ışıkları arasında hiçbir engel, hiçbir sütre koymamıştık. Yani dümdüz bir araziye ulaşmıştı. (2,4,9,12) Çölleri ve geniş ovaları andıran bu arazide, güneş ışıklarını engelleyecek veya önleyecek bir tepe veya orman gibi bir şey yoktu.(2-4,9,12) Onlar, üzerine bina yapılamayan öyle bir arazide bulunuyorlardı ki, güneşin ışınlarından korunabilmek için yer altındaki mağaralarda, izbelerde barınıp gölgeleniyorlardı (5,7) veya onlar güneş batıncaya kadar suya giren,(2,7,9,10,14) güneş battıktan sonrada geçimlerini temin etmek için tarlalarına çıkan (5,7) veya elbise giymeyen çıplak vaziyette yaşayan ilkel bir kavimdi.(2,7,9,10,14)

“İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.” (18/Kehf/91)

“Sonra yine bir yol tuttu.” (18/Kehf/92)

“İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.” (18/Kehf/93)

Zülkarneyn, muhtemelen kuzeye doğru yaptığı bu son yolculuğunda, iki set veya dağ arasına varmış ve burada bir set inşa etmiştir. (1,3-10,12-15,18-21) Fakat Zülkarneyn'in ne "iki set" arasında vardığı yer hakkında ve ne de bu iki setin nerede olduğu hakkında kesin bir şey söylenemiyor. Ayet-i Kerime’den sadece Zülkarneyn'in aralarında bir boşluk veya geçiş yeri bulunan iki doğal engel ya da sonradan yapılmış iki set arasında bulunan bir bölgeye vardığı anlaşılmaktadır.(1,4,9) Tefsir bilginlerine göre Zülkarneyn üçüncü yolculuğunda;

- Asya’nın kuzey doğu tarafında Türk topraklarının bittiği bir bölgeye gittiği, setinde Çin seti olabileceği (1,2,4,6,7,15,16,20)

-Ermenistan ile Azerbaycan tarafında Türkistan topraklarının bittiği yerde yer alan Kafkas dağlarına kadar gittiği ve setinde Demirkapı adı verilen yerin olabileceği (1-5,7-10, 12,13)

-Setin Hazar denizi­nin balı yakasında yer alan Derbend seti diye bilinen yer olabileceği (1,7,14) veya

-Zülkarneyn’in karşılaştığı iki dağın Hazar Denizi ile Kara Deniz arasında uzanan dağların bir kısmının olabileceği (15) veya

-Setin Sibirya bölgesinde olabileceği (2,4) gibi çeşitli yorumlar yapılmıştır.

“İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.” (18/Kehf/93)

Zülkarneyn iki set arasına vardığında orada bir kavimle karşılaştı. Kur'ân-ı Kerim’de bu topluluğun hangi kavim olduğu açıkça anlatılmamıştır. (16,17) Fakat müfessirler, bu kavmin eski İskitler,(3,14) Moğol ve Tatarlar1,12 veya Türklerin (2-4,13) olabileceğini ifade etmişlerdir.

Bu kavim, Zülkarneyn’e yurtlarını talan eden, saldıran, bozgunculuk çıkaran ve bozgunculuğun yaygınlaşmasına neden olan Ye'cüc ve Me'cüc'e karşı, verecekleri bir miktar mal karşılığında bir set yapmasını önerdiler. (9)

“Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” (18/Kehf/94)

"Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi.” (18/Kehf/95)

Ye’cüc ve Me’cüc




Kur’an-ı Kerim’de, Ye'cüc ve Me'cüc’ün kim olduğu, nerede ve ne zaman yaşadıkları hakkında bilgi verilmemiştir. (2) Fakat müfessirler bu konuda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Tefsirlerde Ye'cüc ve Me'cüc’ün, Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in soyundan gelen iki kabile olabileceği (2,7) veya Ye'cüc'ün Türklerden, Me'cüc'ün Ceyi ve Deylam kabilelerinden olabilecekleri (10) veya bunların Mançurlar ve Moğollar, (6,9,12,16,22,23) Tatarlar, (6,9,12) Kırgızlar, (23) Türkler (6,7,10) veya Çinli’ler olabileceği ifade edilmiştir. (20,22,23)

“Bana demir kütleleri getirin. İki ucu denkleştirdiği vakit: "Körükleyin!" dedi. Demiri bir ateş haline getirince: "Getirin bana üzerine erimiş bakır dökeyim!" dedi.” (18/Kehf/96)

Zülkarneyn, bu kavmin kendine sunduğu malı reddetti ve karşılıksız olarak seti yapmaya karar verdi ve bu toplumdan maddi ve bedensel güçleriyle kendisine yardımcı olmalarını istedi. Siz bana beden gücünüzle yardımcı olunuz da onlar ile aranızda aşılmaz bir set çekeyim. Bana demir parçaları getiriniz. Onlar da demir parçalarını toplayıp iki engel arasındaki boşluğa yığdılar. Getirilen demir parçalarının oluşturduğu yığın yanlardaki setlerin tepeleri ile aynı düzeye çıktı. Daha sonra Zülkarneyn, Adamlara `körükleri çalıştırınız' dedi." Demir yığını şiddetli alevin ve kızgınlığın etkisi ile "ateş haline gelince", "Bana biraz erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim dedi." (9)

“Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.” (18/Kehf/97)

“Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi.” (18/Kehf/98)

“O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz.” (18/Kehf/99)

a - sebep ( yol bilgisi )

Kehf suresi 84-85-89-92. ayetlerinde geçen ve Zülkarneyn'in en temel yeteneğinin yapısını oluşturan " sebep " kelimesine sözlüklerde; arzın menzili, konakları, menzil bilgisi manaları verilmiştir.
Nitekim yerleşik bir yönetici olmayan, yeryüzünün çeşitli istikametlerinde seferler düzenleyen Zülkarneyn'in bu gücü ve başarısı; Allah'ın ona bahşettiği arz üzerindeki yolların bilgisine vakıf olması ve bu bilgiyi kullanarak, güçlerini istediği mıntıkalara intikal ettirebilmesidir.
Takdir edilmelidir ki engin yeryüzü coğrafyasında uzun mesafelerde, gittiği bölgelere egemenliğini kabul ettirecek kadar ordu intikal ettiren, onları yedirip içirebilen, geri dönüşlerini sağlayabilen bir yöneticinin engin bir bilgi ve donanım sahibi olması gereklidir.
" Ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmenin sebebini öğretmiştik. " 18/84
" O da, o işin sebebine sarılıyordu. " 18/85





20 Nisan 2015 Pazartesi

ABDULLAH MEHDİ BİN ALİ TALİB “Allah’ın bir halifesi daha vardır ki, yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolu olduğu zaman zuhur edecektir. yeryüzünü adalet ve sükûnetle dolduracaktır. peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yolundan gidecektir. o hiç yanılmayacaktır. çünkü onun, görmediği yerde doğrultan meleği vardır. hakkı ayakta tutanlara yardım edecek, dediğini yapacak, bildiğini söyleyecek,

ABDULLAH MEHDİ HAZRETLERİ

Muhyiddin İbnül Arabi ks hz. mehdi zuhur ettiğinde ilk işinin yanaklarında sakal olmayan Arabistana hakim olan bir taifenin kökünü kazımakla işe başlayacağını haber vermiştir. Bu taife şu anda Vehhabilerdir. Yanaklarında sakal yoktur. Kılıçtan geçirme işlemine Mekkeden başlayacak
ABDULLAH
“Allah’ın bir halifesi daha vardır ki, yeryüzü zulüm ve haksızlıklarla dolu olduğu zaman zuhur edecektir. yeryüzünü adalet ve sükûnetle dolduracaktır. peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in yolundan gidecektir. o hiç yanılmayacaktır. çünkü onun, görmediği yerde doğrultan meleği vardır. hakkı ayakta tutanlara yardım edecek, dediğini yapacak, bildiğini söyleyecek,

5- Muvaffak b. Ahmed-i Hanefi (568): Fıkıh, hadis, Şiir, vaaz, hitabede üstad idi. Menakıb’de Fahr-ul Kudat Necmuddin Ebu Mansur Muhammed b. Hüseyn b. Muhammed Bağdadi’den kendi senediyle Selman-i Farsi’den şöyle rivayet eder: Resulullah’ın sallâ’llâhu aleyhi ve alih huzuruna girdiğimizde Hüseyin’in onun kucağında oturuyordu. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih de onun ağzından, gözlerinden öpüyor ve buyuruyordu ki: “Sen efendisin, efendinin oğlusun, efendinin kardeşisin, efendilerin babasısın. Sen İmamsın, İmamın oğlusun, İmamın kardeşisin ve İmamların babasının. Sen Allah’ın hüccetisin, Allah’ın hüccetinin oğlusun, Allah’ın hüccetinin kardeşisin ve senin soyundan olan Allah’ın hüccetlerinin babasısın; onların dokuzuncusu onların Kâimidir.”
Yine bu senetle Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’ten şöyle rivayet eder: “Beni gökyüzüne çıkardıkları gece Allah Teala buyurdu ki: “Peygamber Rabbinden inene iman etti.” Bunun üzerine ben dedim ki: “Müminler de iman ettiler.” Allah Teala, “doğru dedin” buyurdu.

Daha sonra buyurdu ki: “Ümmetinden kimi kendi yerine bıraktın.” Ben, “onların en üstününü” dedim. Buyurdu ki: “Ali b. Ebi Talib’i mi?” “Evet” dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ey Muhammed! Ben yeryüzüne bakarak seni seçtim ve senin adını kendi adlarımdan çıkardım. Ben Mahmud’um, sen ise Muhammed’sin. Daha sonra tekrar baktım ve Ali’yi seçtim. Onun da adını kendi adlarımdan türettim. Ben A’la’yım, o ise Ali’dir.”

“Ey Muhammed! Ben seni, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan ve Hüseyin’i ve Hüseyin’in soyunu kendi nurumdan yarattım ve sizin önderliğinizi gökyüzündekilere ve yeryüzündekilere sundum. Onu kabul edenler benim yanımda iman ehli sayıldı, kabul etmeyenler ise bunun dışında kaldı.
Ey Muhammed! Kullarımdan biri sizin önderliğinizi kabul etmediği halde bütün gücüyle ölecek derecede bana ibadet etse de onu affetmem. Ey Muhammed! Onları görmek ister misin?” Ben, “Evet, ey rabbim” dedim. Bunun üzerine “bak” buyurdu. Baktığımda Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve Mehdi’nin nurlar içinde namaza durduklarını ve Mehdi’nin onların arasında parlak bir yıldız gibi durduğunu gördüm.
Daha sonra Allah Teala buyurdu ki: “Ey Muhammed! Bunlar benim hüccetlerimdir. Mehdi ise senin soyuna edilen zulüm ve dökülen kanların intikamını alacak olan kimsedir. İzzet ve celalime andolsun ki, o benim dostlarım için gerekli bir hüccettir. Benim düşmanlarımdan intikam alacak olan da odur.”[5]

Onun ismi Resulullah’ın sallâ’llâhu aleyhi ve alih ismiyle birdir. Müslümanlar Rükn ile Makam arasında ona biat edeceklerdir. O Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih gibidir. Ahlaki açıdan da ona benzer.
Daha sonra İmam, İmam-ı Zaman’ın şeklini ve zuhur edeceği zaman yapacağı işleri genişçe açıklamıştır.[7]


O, babasının vefatından kıyamete kadar İmamdır. Hz. İsa aleyhi’s-selâm onun arkasında namaz kılacak, onun davasını doğrulayacak ve halkı İslam dinine davet edecektir.[16]

Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: “Mehdi aleyhi’s-selâm benim soyumdandır; ismi benim ismim ve künyesi benim künyem, şekli benim şeklim, sünnet ve tavrı benim sünnet ve tavrımdır, halkı benim şeriatıma, dinime teşvik eder ve Rabbimin kitabına davet eder. Ona itaat eden bana itaat etmiştir ve ona muhalefet eden bana muhalefet etmiştir, onun gaybetini inkar eden beni inkar etmiştir.”[21]

İmam’ın Doğumu
On ikinci İmam Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, Hicri 255 -867- yılı Cuma gecesi tan yeri ağarırken “Samerra” şehrinde on birinci İmam’ın evinde dünyaya gözünü açmıştır.[26]
Babası, on birinci İmam Hz. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm ve annesi Hz. İsa’nın havarisi “Şem’un”un neslinden olan Rum Kayseri’nin oğlu “Yuşa”nın değerli kızı, “Saykal” ve “Susen” adlarıyla da anılan “Nergis” hatundur.
“Nergis” ülkesinde olduğu zaman hayret verici rüyalar görürdü; bir defasında Hz. Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ile Hz. İsa aleyhi’s-selâm’ın kendisini İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’a nikahladıklarını gördü. Şaşırtıcı rüyalarından birinde de, Zehra selamullahi aleyha’nın daveti üzerine, Müslüman oldu, ama İslam’ı kabul ettiğini ailesi ve çevresinden gizledi. Rüyasında, sınıra giden ordunun, hizmetçi ve cariyeleriyle birlikte gizlice sınıra gitmesi söylenmişti. Öyle de yaptı ve sınırda İslam ordusunun öncü birlikleri onları esir aldılar ve onu da, Kayserin ailesinden olduğunu bilmeden diğer esirlerle birlikte Bağdat’a götürdüler.
Bu olay, onuncu imam Hz. Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın imametinin son zamanlarında oldu ve İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir şahıs, İmam’ın yazdığı Rumca bir mektubu, Bağdat’a götürüp “Nergis”e ulaştırdı ve onu köle tüccarından satın alarak, Samerra’ya İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın yanına getirdi. İmam, Nergis’in rüyada gördüğü şeyleri ona hatırlattı ve on birinci İmam’ın hanımı ve bütün dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak olan bir evladın annesi olacağını müjdeledi. Sonra İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm, İslam’ın adap ve ahkamını öğretmesi için, Nergis’i İmamet sülalesinin büyük hatunlarından olan kız kardeşi “Hekime”ye teslim etti. Bir müddet sonra “Nergis”, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın eşi oldu.

14 Nisan 2015 Salı

VATİKANIN HOMO’LARI ÖRTBAS ÇABASI!









1915 yılında “Türkler” ile “Ermeniler” arasında geçen olay bir “soykırım”değil, tam anlamıyla “karşılıklı çatışma”dır!.. Bu çatışmada da, sadece“Ermeniler” değil, “Türkler” ve “Kürtler” de ölmüştür!..
Buna “20. yüzyılın ilk soykırımı” diyen Papa, acaba; “Fransa’nın Cezayir’de katlettiği 1 milyon 700 bin Müslüman” için ne diyecektir?!?..
Hadi, “erkekçe” çık ortaya;
Ona da “soykırım” de!..
Ama, diyemez!..
Çünkü Vatikan’da, mumla arasan “erkek” bulamazsın!.. Çünkü Vatikan ve hatta kiliselerin çoğu “Homoseksüel”lerle doludur!.. “Çocuklara tecavüz eden homoseksüeller”le!..
Açık ve net söyleyeyim;
Papa Franciscus’un bu çıkışı, kesinlikle “Homo’ların rezilliklerini ve Vatikan Holding’in rant kaynaklarını örtbas çabası”ndan başka bir şey değildir!..
Son 8 yıldır Katolik dünyasının ruhani lideri olan Papa 16. Benedikt dün görevinden resmen ayrıldı. Papa'nın Vatikan'dan ayrılmasından bir gün önce Amerikan basınında ortaya atılan bir iddia ise gündeme bomba gibi düştü.

GİZLİ EŞCİNSEL İDDİASI



Tanınmış eşcinsel blogger Andrew Sullivan, The Dish adlı internet sitesindeki son yazısında Papa ile özel sekreteri Monsenyör Georg Gaenswein arasında gizli bir aşk ilişkisi olabileceğini iddia etti. 56 yaşındaki Gaenswein'in, gündüzleri yeni Papa'ya hizmet ederken akşamları 16. Benedickt'in emeklilik günlerini geçireceği Vatikan'daki Matter Ecclesia Manastırı'nda kalacağını hatırlatan Sullivan bu sıra dışı durumdan Papa'nın gizli eşcinsel olduğu sonucunu çıkardığını yazdı.

"PAPA'NIN YANINDA KALBİM NORMALDEN HIZLI ÇARPIYOR"

Sullivan İtalyan medyasının yakışıklı Gerog lakabını taktığı Gaenswein'in bir röportajında Papa'nın yanında kalbinin normalden hızlı çarptığını söylemesinin de bu tezi güçlendirdiğini öne sürdü. Sullivan'ın iddiasının önümüzdeki günlerde Katolik dünyasından büyük tepki göreceği öngörülüyor.



İSTİFA SEBEBİ: TECAVÜZLER!
Biliyorsunuz, şu andaki Papa’dan önce görev yapan ve “tam bir Müslüman ve Türk düşmanı” olan Papa 16. Benediktus bile “soykırım” ifadesi kullanmamış, bütün gücünü “Laikle mücadele” yolunda kullanmıştı!..
Yine malûm ki;
Papa 16. Benediktus, 11 Şubat 2013’te, “ilerleyen yaşını ve yorgunluğunu” gerekçe gösterip “istifa” ettiğini açıklamış, 28 Şubat 2013’te de, yerine bugünkü Papa Franciscus seçilmişti!..
Peki, Papa 16. Benediktus gerçekten “yorgun” muydu, yoksa “Vatikan ve kiliselerde lağım gibi akan pislikleri” gördüğü ve bildiği halde mücadele edemediği için mi istifa etmişti!..
Evet, “istifa” edip, gitmişti!..
Hem de, sırtında “Notre Dame’ın Kamburu”ndan daha büyük bir“kambur”la!..
Hakkında öyle “suçlama”lar yapılmıştı ki, bu “iddia”ları “it”in önüne atsanız yemez!..
Düşünebiliyor musunuz;
“Sadece bir tek şahsi hesabında 33 milyar dolar bulunduğu”ispatlanmıştı!.. Kaldı ki, henüz üzerine gidilemeyen “daha 17-18 hesabı”vardı...
Papa 16. Benediktus’un görev yaptığı yıllarda, özellikle 2008-2011arasında “çocuklara cinsel taciz dâvâları”nda tam bir patlama yaşanmış...“Cinsel taciz dâvâları”nın sayısı 4 bin 250’ye ulaşmıştı...
Madem bu konuyu açtık, o halde, “sayının kabarıklığı”nın nereden kaynaklandığını da açıklayalım.
Efendim;
Bütün dünya kiliselerinde olduğu gibi, Vatikan’da da “çocuklara cinsel taciz ve tecavüz” iddiaları ayyuka çıkmıştı... Ne var ki bu olaylar; anne-babalarına “para” vererek, “iş” bularak ya da “tehdit” ederek bilinçli ve sistemli bir şekilde “hasıraltı” ediliyordu.
Uzun lâfın kısası;
Bu dâvâlara, önceleri “Vatikan mahkemeleri” bakıyordu ve şikâyetler“örtbas”la sonuçlanıyordu... Ne var ki; bu dâvâlar, daha sonra “sivil mahkemeler” tarafından görülmeye başlandı... Zaten, “lâğım” da bundan sonra patladı.
PAPA’DAN ÖRTBAS TALİMATI!
Peki, İslâmiyet’i “şiddet dini” gibi gösterme cür’etinde bulunan Papa 16. Benediktus, bu “tecavüz” ve “taciz” suçlamaları karşısında ne yapmıştı?..
Buyrun, 2006 yılına gidelim...
İngiliz Yayın Kurumu BBC’deki Panorama programında 1 Ekim 2006 günü yayınlanan “Seks, Suç ve Vatikan” adlı belgesele göre, Papa 16’ncı Benediktus, “Kardinal Thomas Ratzinger” olarak bilindiği 2001 yılında, dünya genelindeki “piskopos”lara konuyla ilgili çok gizli bir Vatikan tebliği göndermiş ve demiş ki;
“Kilise’nin çıkarları çocukların güvenliğinden önce gelir. Piskoposlar, işlenen suçun kurbanını, failini ve tanıklarını bu konu hakkında konuşmamaya teşvik etmeli. Kurbanlara, iddialarını tekrar etmeleri durumunda aforoz edilecekleri söylenmeli.” 
İşte “örtbas”ın belgesi...
Kendisi de 14 yaşındayken bir rahibin tecavüzüne uğrayan Colm O’Gorman’ın sunduğu Panaroma’da, Hıristiyan din adamlarının tecavüz ettiği çocuklara “sus payı” vermek için Kilise bütçesinden fonoluşturulduğu açıklanıyordu. 
Rahip Tom Doyle ise yaptığı açıklamada diyordu ki;
“Tacizci olduğu ortaya çıkan rahiplere ne soruşturma açılıyor ne de bu kişiler yargılanıyordu. Bütün dünyada yapılan uygulama, bu kişilere ceza vermek yerine, görev yerlerini değiştirmekti. Taciz kurbanlarının hiçe sayılması anlamına gelen bu uygulama sayesinde tacizci rahipler yeni görev yerlerinde yeni kurbanlar da bulabiliyordu.” 
TECAVÜZ TAZMİNATINDAN İFLAS!
“Taciz ve tecavüz” olaylarının en ilginçlerinden biri de; kurbanlara “sus payı” ödemekten iflâhı kesilen bir kilisenin “iflas”ını istemesiydi...
Mesela;
2003’te ABD’deki Boston Başpiskoposluğu, rahiplerin tecavüzüne uğradığını söyleyen 500 kişiye 85 milyon dolar para ödemeyi kabul etmişti...
Bu olayların bir benzeri de yine ABD’deki Portland Kilisesi’ni iflas ettirmişti... Bu kiliseye bağlı papazların tacizine uğradıkları iddiasıyla dava açan 100 kişiyle anlaşma yoluna giden kilise, 53 milyon dolar ödemeyi kabul ederken, bir taraftan da “iflas”ını duyuruyordu...
Uzun lâfın kısası;
Gerek Vatikan, gerek dünyadaki bütün kiliseler, “çocuklara taciz ve tecavüz” iddialarıyla çalkalandı... Hatta, bazı “rahip”lerin “Papa tarafından kollandığına” dair örnekler verildi...
Benzetmek gibi olmasın ama;
Gerek “Vatikan” için, gerek “kilise”ler için, şöyle demek mümkün;
“Taciz ve tecavüz bankası!”
Gerçekten de;
“İnsanın fıtratına aykırı” bir karar alıp, “evlenmelerine” izin verilmeyen rahipler, “cinsel ihtiyaç”larını “çocuklar”la gidermişler!.. Hem, öyle“yüzlercesi” ile değil, “binlercesi” ile!..
Sizin anlayacağınız;
Kiliselerden ve Vatikan’dan “din adamları” değil, “tecavüzcüler” yetişmiş!..
Yoksa, 
“Taciz ve tecavüz” olaylarına adı karışan Papa 16. Benediktus, istifa etmek zorunda kalmazdı...
TENEŞİR BİLE PAKLAMAZ!
Öyle bir “sapıklık” ve öyle bir “pislik” ki; bu kadar “Homo”yu, “Omo” bile temizleyemez!.. Bırakın Omo’yu, bunları “Teneşir” bile paklamaz!..
Papa Franciscus’un yaptığı;
Bu “sapıklık ve pislik”leri “Omo’lamak” değil, “Homo’lukları örtbas”etmeye çalışmaktır!..
“Ermeni” diyor, “soykırım” diyor ki;
“Vatikan lağımı patlamasın!”
Bu açıklama, bir “örtbas”tır!..
“Taciz”lere örtbas!..
“Tecavüz”lere örtbas!..
“Cinayet”lere örtbas!..
“Banka hesapları”na örtbas!..
Unutmayalım;
“Bugüne kadar, 37 Papa öldürüldü!.. Bütün bu cinayetler de Vatikan içinde işlendi!”
Sormak lâzım Papa’ya;
“37 Papa’nın öldürülmesi” olayı da, “Vatikan içi bir soykırım” değil midir?..
Heyy Franciscus;
Önce bunlara cevap ver!.. 0
***********************************************************************************************
Vatikan bir devlet değil... Papa da bir din adamı değil, holding patronudur!
Vatikan, gerçekten bir “devlet” değil, bir “holding”tir, bir “cinayet üssü”dür!..
Vatikan, “600 kişi tarafından yönetilen, 900 milyon kişiyi de yönlendiren çokuluslu bir şirket, büyük bir holding”tir!..
“900 milyon Katolik Hıristiyan”ın tek görevi; “Papa’yı korumak” ve“Vatikan’ı daha da zenginleştirmek”tir!..
Vatikan’ın; “200’den fazla gazete ve dergisi, 154 radyosu ve 49 televizyon kanalı” bulunmaktadır!..
Yani;
“Kendi dinini en iyi pazarlayan bir holding”tir!..
Ve yine, Vatikan’ın; 
“İlaç sanayii”nden “savunma sanayii”ne kadar, “dünyanın önde gelen şirketlerinde hisseleri” ve “çeşitli ülkelerde gayrimenkulleri” vardır!..
“Sözüm ona devlet”tir ama, “BM’ye üye değil”, sadece “gözlemci”dir!..
Papa Franciscus da, bir “din adamı” değil, hem “holding patronu”dur, hem de “siyasetçi”dir!.. Din adamı olsaydı; kalkıp da “soykırım” gibi, “siyasi meseleler”le uğraşmaz, bunu “tarihçi”lere bırakırdı!..
Evet, “ din adamı” olsaydı; “Vatikan ve kiliselerdeki tecavüz gibi alçaklık ve ahlâksızlıklar”la mücadele ederdi!..
Öyle ya; “Din, ahlâktır.”
YENİ akit / Hasan Karakaya

9 Nisan 2015 Perşembe

Hayatınızı Değiştirecek 40 Hadis


1. Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.

2. Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.

3. Bağışını geri alan kimsenin durumu şu köpeğin durumu gibidir: Yalını yer, iyice doyunca kusar. Sonra kusmuğuna tekrar dönüp onu yer.

4. Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder.

5. Bir insan ölünce üç kişi hariç herkesin ameli kesilir: Sadaka-i cariye bırakan, veya istifade edilen bir ilim bırakan veya kendine dua edecek salih evlat bırakan.

6. Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.

7. Biriniz kardeşini Allah için seviyorsa ona sevdiğini söylesin

8. Bizi aldatan bizden değildir.

9. Cennet anaların ayağı altındadır.

10. Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir.

11. Ey iman edenler Allah’ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın. Doğrusu Allah, aşırı gidenleri sevmez. Allah’ın size verdiği rızıktan temiz ve helal olarak yiyin. İnandığınız Allah’dan sakının

12. Halka teşekkürde bulunmayan Allah a şükretmez.

13. Her kim borçlu fakire mühlet verir, yahut borcundan indirirse Allahu Teala da onun Arşının gölgelerinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşının gölgesi altında dinlendirir.

14. Herhangi bir müslüman çıplak bir müslümanı giyindirirse, Allah da ona Cennetin meyvelerini ikram eder. Herhangi bir müslüman susuz bir müslümanı suya kandırırsa, Allah da ona ağzı mühürlü (el değmemiş) Cennet meşrubatından ikramda bulunur.

15. Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.

16. Hiçbir kimse, el emeği ve helal kazancından daha hayırlı bir yemek yememiştir.

17. Hiçbiriniz kendisi için istediğini mü’min kardeşi için istemedikçe gerçek iman etmiş olamaz.

18. İlim öğrenmek üzere yola çıkan kimseye, Allah cennet yolunu kolaylaştırır

19. İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.

20.Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.

21. İnsanlar yaşadıkları gibi ölürler.

22. İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.

23. İşçiye ücretini, alnının teri kurumadan veriniz.

24. Karşılıklı ticarette ticaret yaptığın kişinin namaz kılması seni kandırmasın.

25. Kim bir hayirli isi yapmaya yonelirse, onu yapan kadar mukafat alir.

26. Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.

27. Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.

28. Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

29. Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.

30. Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir.

31. Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.

32. Mümin kardeşine tebessüm etmen sadakadır. Iyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.

33. Mümin kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.

34. Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır

35. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet günü örter.

36. Resülullah aleyhissalatu vesselam’a: “En efdal insan kimdir?” diye sorulmuştu. “Kalbi mahmüm (pak), dili doğru sözlü olan herkes” buyurdular. Ashab: “Doğru sözlülüğün ne demek olduğunu biliyoruz. Mahmümu’l-kalb ne demektir?” diye sordu. “(Mahmüm kalb), Allah’tan korkan tertemiz kalptir, içinde günah yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, hased yoktur” buyurdular.

37. Size vermekte olduğu nimetlerden ötürü Allahı sevin, benide Allah beni sevdiği için seviniz.

38. Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.

39. Sizin en hayırlınız kuranı öğrenen ve öğretendir.

40. Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.

TAYİP ERDOĞANIN YAPTIĞI VE YAPACAĞI İŞLER




1-İslâmî duyarlıkları güçlü, vizyonu geniş bir kadro kurulmalı, yolsuzlukla mücadele sürmeli, Çete'ler temizlenmeli.

2-Halkı çözen İslam'la ilişkisini sıfırlayan 'salaş' bir kuşak yetiştiren, çocuklarımızı sığ ve bankaların tüketim kültürünün kölesi haline getirerek mankurtlaştıran eğitim, kültür ve medyada devrim yapılmalı. Eğer bu üç devrim yapılamazsa, 20 yıl içinde yok oluruz!

3-Ehliyet sahibi insanlarla çalışmalı. Sağına 'yol açacak' Hz. EBUBEKİR, soluna 'adaleti hatırlatacak' Hz. ÖMER KARAKTERi yerleştirmeli.

4-İslami ilkelerle yoğrulan, herkese hayat hakkı tanıyan medeniyet iddiamıza dayalı, iddialarımıza dayalı kısa, orta, uzun vadeli kapsamlı bir gelecek tasavvur ve yol haritası çizilmeli.

5-Genç kuşak hızı ve hazzı kutsayan tüketim kültürünün KÖLEsine dönüşüyor. İslâmî şuuru gelişkin, özgüveni yüksek, kompleksiz bir gençlik yetiştirilmeli.

6-İslam Birliği'nin kurulmasını sağlayacak fikrî, kültürel, sanatsal, sosyal, siyasî, ekonomik ve stratejik yapı taşları döşenmeli.

7-Ruhsuz kentler yaptık. Medeniyetler tarihinin en güzel, en estetik, en adil örneklerini oluşturan Osmanlı şehirlerini yokettik; bu güzelim şehirlerimiz Balkanlar'da, Kuzey AfrikaCda ve Arap dünyasında yaşıyor artık. TOKİ Canavarı yok edilmeli, ŞİİR-ŞEHİRlerimiz diriltilmeli!

8-Pergelin sabit ayağnı İSLÂM'a basan hareketli ayağıyla DÜNYAya açılan, Arapça, İngilizce ve Latince bilen, Kendini HAKİKATE adayan öncü bir kuşak yetiştirilmeli.

9-Tarihi kitle değil, ilim, irfan ve hikmet yolcusu, insan-ı kamil timsali öncü kuşaklar yapar. Yeni Gazâli, Arabi, Yunus, Sinan, Itrî'ler yetiştiremezsek yokoluruz!

10-Acilen çaplı, küre ölçekli en az bir İslam Üniversitesi kurulmalı. Ezher'le, İslamabad'la, Suud'la yarışmalı. İSTANBUL yeniden ÇEKİM MERKEZİ OLMALI!

11-Mevcut Medeniyet Üniversitesi kapatılmalı, dünya çapında parlak isimler yetiştirecek, küre ölçekli bir medeniyet üniversitesi kurulmalı. AB, ABD, Rusya, Çin, Hint, İbrani, Türk, Arap dünyası enstitüleri hatta üniversiteleri açılmalı.

12-KUR'ÂN Üniversitesi kurulmalı; burada dünya çapında çığır açacak çalışmalar yapılmalı. Ayrıca Hıristiyan, Yahudi, Budizm, Hindu, Tao, Şinto enstitüleri açılmalı.

13-Medya, kültür ve sanatta Batı, Doğu, özellikle İslâm dünyasıyla yakın ilişkiler kuran büyük projeler hayata geçirilmeli.

14-TRT sil baştan yeniden yapılandırılmalı. TRT her bakımdan 'temizlenmeli'! Derdi HAKİKAT olan çaplı, karakterli, parlak kişilere verilmeli. Dünya çapında ses getirecek dev projeler yapılmalı.

15-MEB yeniden yapılandırılmalı. Anaokulundan üniversite öğrenimine kadar medeniyet ruhumuza ve dinamiklerimize göre sil baştan yeniden kurulmalı! Cumhuriyet kuşaklarını yetiştiren çapında yeni kuşaklarımızı bizim medeniyet ilkelerimiz ışığında yetiştirecek yeni bir 'Hasan Âli Yücel' bulunmalı. Geleceğimizi kurmalı.

16-Diyanet sil baştan yeniden yapılandırılmalı. Diyanet, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika, Asya, Latin Amerika'da ön almalı! Buralarda İngiliz destekli Suud kökenli Selefi oluşumlar temizlenmeli!

17-Cemaatler, güçlendirilmeli. Ayrıca cemaatler kendilerini sıkı bir muhasebeye tabi tutmalı. Ve bütün dünyaya yayılmalı; 100 yıllık çaplı, küresel projeler geliştirmeli. Bütün kıtalara hakikat tohumu ekmeli!

18-Süper zeki çocuklar artık masonik şebekelerin elinden kurtarılmalı! Bu çocuklarla özel olarak ilgilenilmeli.

19-Başka kültürlerin gönüllü acentalığını yapan Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ 'yıkılmalı' bunların yerine tıpkı ABD'de olduğu gibi Ivy League üniversitelerine benzer, Amerikan kültürünün ve dünyasının izini süren, bir Amerikan ruhu geliştirmeye çalışan, bizim Nizamülk medreselerine benzer, bizim öncü kuşaklarımızı, bizim medeniyet iddialarımız doğrultusunda yetiştiren çaplı pilot üniversiteler kurulmalı!

20-Belki de en önemlisi de, çözücü postmodern kültür, bir sel gibi bütün dünyayı tek tipleştiren sığ bir kültürü, zevk, beğeni ve hayat tarzını bütün dünyaya anında yayıyor. Eğer bu çözücü postmodern kültüre karşı kendi çocuklarımızı koruyacak ve kendi medeniyet ilkelerimiz doğrultusunda İslami duyarlıkları gelişkin yeni bir kuşak yetiştiremezsek, iki kuşak sonra İslam bu ülkede azınlıkların dini haline gelebilir.


Yusuf Kaplan, 

Cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 20 öneri sundu.

AHİR ZAMANDA DÜNYADAKİ TÜM MÜSLÜMANLARI BİRLŞETİRECEK, MEZHEPLERİ KALDIRACAK VE TEK BİR ÇATI ALTINDA TOPLAYACAK KİŞİ;






AHİR ZAMANDA DÜNYADAKİ TÜM MÜSLÜMANLARI BİRLŞETİRECEK, MEZHEPLERİ KALDIRACAK VE TEK BİR ÇATI ALTINDA TOPLAYACAK KİŞİ;

"BİZİM DİNİMİZ İSLAM"

Bunu Sünni de yapsa, aynı şeyi ben yine söylerim. Çünkü benim Sünnilik diye bir dinim yok dedim. Ama Şia’nın da Şialık diye bir dini olmasın dedim. Bizim dinimiz İslam. Bunu her yerde söyleyen birisiyim . 


R.Tayip Erdoğan

Erdoğan, "Türkiye’yi de belli bir mezhep üzerinden politika üretiyor" diye eleştirenlerle ilgili şu ifadeleri kullandı:

"Bunu kabullenmemiz kesinlikle mümkün değil. Bir defa bizim için belirleyici olan güç mezhep değildir. Bizim için belirleyici olan anlayış ya da inanç İslam’ın ta kendisidir. 

Birileri Şia olabilir, ülkemde ağırlıklı olarak Sünniler olabilir. Ancak inanç noktamızdaki geleceğimizi ne Sünnilik belirler ne de Şia. Bizim için esas olan İslam'dır.

 Biz olaya bugüne kadar böyle baktık, bundan sonra da böyle bakacağız.

ÜMMETİ PARÇALAMIŞ OLURSUNUZ

Yani sizin mezhepsel bir anlayışınız olabilir, ama bunu bir mezhep olarak karşı bir mezhebe dayatırsanız, o zaman siz ümmeti parçalamış olursunuz. Şu anda İslam dünyası parçalanma riskiyle karşı karşıya. Atılması gereken adım, parçalanma girişimlerini durdurmaktır. Bizim buna gayret etmemiz lazım. Bunun için de gerek İslam İşbirliği Teşkilatı gerekse uluslararası bazı kurum ve kuruluşların, hakikaten samimiyseler ve böyle bir olumsuz gelişmenin Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Filistin’de, Libya’da, Yemen’de olduğu gibi başka yerlerde de olmasını istemiyorlarsa, bu yaklaşıma onların da anlayış göstermesi lazım.

BENİM EN BÜYÜK KORKUM...

Çok açık ve net şunu söylemek durumundayım. Benim hep en büyük korkum hep en büyük endişem, mezhepçilik taassubudur. Mezhepçilik taassubundan kurtulamadğımız sürece su sıkıntıları yaşamaya devam edeceğiz.



Mezhepler savaşır mı?

Son dönemde halkın kafasını meşgul eden meselelerden birisi de artık gündemin bir parçası hâlini almış olan “mezhep savaşları” konusudur. Bu meyanda Ortadoğu’da meydana gelen olaylar, medyada yapılan tartışmalar onlarca soru işareti bırakmış zihinlerde. Bunu, gittiğim birçok yerde konuyla ilgili sorulara muhatap olmamdan biliyorum.

Savaşan elbette mezhepler değil, mezhep müntesipleridir. Aynen diyalog veya barışı mezhep ve din müntesiplerinin yapması gibi. ‘İnanç ve amel sistematiği olan mezhepler nasıl olur da çatışmanın aracı olur?’ sorusu görmezden gelinecek bir soru değildir bugün.

Ortadoğu’nun yıkıcı mezhep savaşlarına zorlandığını insanlar görüyor ve ürküyor çünkü. Kimisine göre bu savaş çoktan çıktı bile ama biz dillendirmekten kaçınıyoruz. Irak, Suriye ve Yemen realitesi başka ne anlama gelir ki?

Ortadoğu’da mezhep savaşları dendiğinde Türkiye’nin dışında uzak diyarlarda meydana gelen savaşlardan bahsettiğimiz sanılmasın. Hem Türkiye’nin içinde, hem de bütün bölgede yaşla kuruyu içine alacak bir fitne ateşi senaryosundan bahsediyoruz.

Son yıllarda katı laik DHKP-C adlı sol kökenli terör örgütünün küresel ve yerel güçler tarafından bir Alevî intikam tugayına dönüştürülme çabalarına şâhit olmuyor muyuz? Bundan Alevi vatandaşlar da ziyadesiyle rahatsızlar.

Alevî meselesi, modern Türkiye’nin Kürt sorunu gibi kendi elleriyle büyüttüğü bir meseledir. Kendi dinamiklerimiz ve kendi tarih tecrübemizin sunduğu imkânlarla çözülebilecek bu mesele, elinde tokmak olan eski Türkiye’nin her meseleyi çivi sanmasının sonucudur temelde. Yeni Türkiye bu sorunu çözmeye azmetmiş olsa da çözdürmemeye de azmetmişler işbaşında.

Ancak kullanışlı Kürt kartını yitirmek üzere olanlar Türkiye’yi zayıflatmak için Alevî kartını öne sürmekte kararlılar. Alevî kesimini de daha çok Alevîlikle alakası olmayan taşeron sol örgütler üzerinden kışkırtıyorlar.

Halkımız bunu anlıyor. Ancak halkımızın anlayamadığı husus, mezheplerin nasıl olup da kader birliği etmiş insanımızı ortak mâzisine rağmen birbirine düşürmekte araçsallaştırılabildiğidir. Peki, meseleyi anlamlandırmakta niçin zorlanıyoruz?

Zorlanıyoruz çünkü, Avrupa tarih tecrübesinde olduğu tarzda bizde 30 yıllık mezhep savaşları yaşanmamıştır. Mezhep savaşları bizim beraber yaşama tarih tecrübemize aykırıdır. Modern Türkiye’nin din karşıtı eğitim sistemi de halkı hem ana akım Sünniliğe, hem azınlıkta olan diğer fırkalara karşı bilgisiz bırakmıştır. Kutuplaşmaya itilen kesimler birbirlerini tanımıyorlar. Hakikat yerine algılar üzerinden hareket ediyorlar.

Meselâ Sünnileri Yezit taraftarları sanan Alevîler var. Toplumun mezhepler tarihi, mezheplerin ittifak ve ihtilaf noktaları hususunda bilgisi maalesef çok az. Ama bilgi olmadan fikir sahibi olabiliyor insanlar. Böylesi bir zeminin tahriklere ne kadar açık olduğu aşikârdır.

Ben mezhepler ve fırkalar arasında ihtilafların olmadığı iddiasında değilim. Kimi yerde gâyet ciddi, kimi yerde de müsamaha gösterilebilecek itikadî ve amelî ihtilafların olduğunu yakînen biliyorum. Var olan bir ihtilafa yok muamelesi yapmak onu ortadan kaldırmadığı gibi sorunu anlamaya da yardım etmez. Önemli olan ihtilaf fıkhını iyi bilmek.

Mezhepler ve fırkalar farklı olmasalardı mezheplerden bahsediyor olmayacaktık. Her mezhep kendisinin hak olduğunu da iddia edebilir. Ancak farklı olmak, hakkı temsil etme iddiası çatışmayı gerektirmez.

YENİ AKİT / Serdar Demirel



5 Nisan 2015 Pazar

MEHDİNİN BAŞINDAKİ BULUTU , SARIĞI SAKALI ŞEKİL VE ŞEMAİLİ HAKKINDAKİ YANLIŞLAR

MEHDİ'NİN TAVRI HAKKINDAKİ YANLIŞLAR



MEHDİ'NİN BULUTU .

Resullulah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Mehdi (a.s.) başı üzerinde “Bu Mehdidir ona uyunuz” diye nida eden bir melek olduğu halde çıkacaktır. . Resullulah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Hz. Mehdi başı üzerinde bir bulut olduğu halde çıkacak, o bulutta bir münadi, “Bu Allahın halifesi Mehdi’dir O’na tabi olun” diye nida edecektir. .



Bu ve benzeri hadisi şeriflerden dolayı bazı insanlar mehdinin başının üzerinde gerçekten bir bulut olacağını zannetmişler.Mehdi sokakta veya halk içinde yürürken gerçekten başının üzerinde bir bulut ve o bulutta insanların görebileceği bir melek olacağını beklemişler. . Ve hatta bugün dahi böyle inananlar çoktur...''Başının üzerinde bir bulut ve melek olmazsa mehdiye inanmayız '' diyenler vardır.

Sizin zannettiğiniz gibi mehdinin başının üzerinde ne bir bulut ne de nida eden bir melek yok. .

BUNUN AÇIKLAMASI ŞU; . Mehdinin adı,televizyon internet gibi basın ve yayın organlarıyla inşallah duyrulacak...Örneğin türkiyede veya yeryüzünde tv kanalı veya internet radyo vs mehdiden inşallah bahsettiği zaman yani''FALAN KİŞİ MEHDİDİR'' inşallah dediği zaman, bu ses gökteki uyduya gidiyor.Gökte,bulutlardaki ,bulutların üzerindeki o uydudan da bütün dünyaya yayiliyor.. .



MEHDİNİN SARIĞI SAKALI ŞEKİL VE ŞEMAİLİ HAKKINDAKİ YANLIŞLAR


Sizler mehdiyi mehdi olarak inşallah tanıdığınızda,tıpkı hadislerde haber verildiği gibi; . 


a...40 yaşlarında inşallah olacaktır.

b...Gayet genç ,modern görünüşlü ve güzel yüzlü olacaktır inşallah.

c...Bazan kısa sakal bırakan bazan da sakal bırakmayan bir kişi olarak göreceksiniz.

d...Şeyhlik idda edenlerin giydiği,entari ve cübbe cinsinden şeyler giymeyecek .

e...Sarık takmayan ve hatta sarık takanları da sevmeyen biri olarak göreceksiniz .


Çünki mehdi,sarıkla ,cübbeyle,kılık kıyafetle sofuluk yapmaya kalkan,adeta riyakarlık yapanları , Bu tip kimselerin biatını da inşallah kabul etmeyecek..Asker olarak dahi ordusuna almayacaktır. .


SARIK NEDİR? . s.a.v efendimiz devrinde,insanlar çarşafa benzer bir bezi yuvarlak olarak katlayıp başlarına dolardı.Bunu gündüz çöl sıcağından korunmak için gece de çöl soğuğundan korunmak için yaparlardı.Yani bu günün tabiriyle,aşırı sıcak veya soğuk olan memleketlerde bazı insanların başlarına taktığı şapka,kasket,kalpak'dan başka birşey değildir. .


Benim burada kast ettiklerim; örneğin adam istanbulda veya sarıkla alakası olmayan,günlük yaşamında sarık kullanmayan bir toplumda doğmuş büyümüş bir de bakiyorsun sofuluk ve şeyhlik idda eder etmez birden sarık takmaya başlıyor.Bu tip insanları kast ediyorum..Yoksa,Afganistan , Irak , İran ve benzeri bazı ülkeler gibi halkın bugün bile sarık ve benzeri şeyler takdığı ülkeleri ve insanları kast etmiyorum. Günümüzde din adamların giysi düzeni de bunlara dahildir.


Demek istediğim şudur; .Hz Muhammed s.a.v efendimiz o günün kıyafeti olan sarık takarak mübarek başını aşırı sıcaktan veya soğuktan korumuştur.Bugün sünnet olan sarık değil,insanların yaşadıkları çok sıcak veya soğuk ülkelerde başlarını korumak için, o ülkenin geleneğine uygun birşey ile başlarını örtmesidir. .

s.a.v efendimiz ok ile kılıç ile at ile deve ile savaşmış veya seyahat etmiş.Burada sunnet olan bunlarla savaşmak veya seyahat etmek değil,yaşadığın devirde en gelişmiş silah araç gerek,taşıt vs kullanmaktır. .


İŞTE O SEBEPLEDİR Kİ..SİZLER MEHDİYİ, BU TİP KILIK KIYAFETLE SOFULUK YAPMAYA KALKANLARI SEVMEYEN BİRİ OLARAK GÖRECEKSİNİZ İNŞALLAH.. .

Yani sarık o devrin,şapkasından başka birşey değildi.Sarıkla

inşallah sofuluk yapmayacak .



MUHAMMEDİ VELİ NEDİR ? HATEMUL VELİ NEDİR ?


Hz Muhammed s.a.v efendimiz : Bana ençok benzeyen o'dur..''hadisinden de ayrıca anlıyoruz ki, mehdi gerçekte inşallah muhammedi velidir.


Yani Hz Muhammed s.a.v efendimize verilen lutuf ve nimetlerin bir benzeri mehdiye de inşallah verilmiş olacaktır.Fiilleri ve kendisine verilen lutuf ve nimetler itibariyle, gelmiş geçmiş bütün veliler içinde s.a.v efendimize en yakın olan inşallah mehdidir.Muhammedi velilerin de inşallah en büyüğüdür. 


Allah peygamberlere verdiği azameti,ona da verecek..'' hadisinden ayrıca anlıyoruz ki; mehdinin amelinde en çok inşallah s.a.v efendimizin ameli vebenzerliği,bununla birlikte diğer bütün peygamberlerin amelinden lutuf ve nimetlerinden inşallah olacaktır. .
 İşte mehdi bu vasfıyla inşallah bütün makamları kendinde toplamıştır,hitama erdirmiştir.Mehdi bu vasfıyla aynı zamanda inşallah ''HATEMUL VELİ'' olmuştur. . . . 




1348 YILDIR İSLAM ALEMİNİN BEKLEDİĞİ SON VELİ= BEKLENİLEN (HATEMÜL EVLİYA=HATEMÜL VELİ=KIYAMET UYARICISI OLAN KAHİN KİMDİR?

Kıyametin ve Mahşerin kapımıza dayanması ile ilgili olarak, 15 yıldır insanları uyaran son Medyum Veli Yazar kimdir? Uyarıcı hakkında Beklenilen son kıyamet ve Mahşer uyarıcısı olan Son Alimi

Küçük kıyametten önce Gayb' ın gizli sırlarını, Kuranın ve diğer kutsal kitapların sırlarını ,şifrelerini,anahtarlarını keşfedecek olan bu Alimin kendisinden daha mükemmel bir misyon ortaya koyabilecek .

Resulullah Hz. Muhammed,1421 veya 1431 yıl önce, Kıyametle ilgili olarak, büyük , küçük Kıyameti haber veren , mahşer gününün yaklaştığını haber veren Ya da işaret eden 600 kadar önemli hadiselerin olacağını belirtmişdir.

İşte bu 600 tane kıyametin küçük alametlerini gösteren olayların içinde bir taneside (Meşhur bir KAHİN ) in misyonu ile ilgili olacak olan hadisedir. Bu Meşhur KAHİN aslında Hz. Muhammedin Ehli Beytinden olan bir şahısdır.

 Hz. Muhammed bu şahıs için HATEM ÜL VELİ;(EVLİYA) yani Son Kıyamet ve Mahşer uyarıcısı demiştir.

Ehli Beyti içinde pek çok kimse bulunmasına karşılık, Hz. Muhammed Hatemül Velinin bu işle ilgili gizli sırrı sadece Aliye ve Torunları Hasan ve Hüseyine söylemişdir. Diğer sahabilerden ve ehli Beytten bunu gizlemişdir.

Hz. Muhammedin ,hadisi şerifleri ile belirttiği ,Kıyametten önce ortaya çıkacağını müjdelediği Kuran Kahinidir.

Resulullah Efendimiz sahabelerine buyurdularki: -Kıyametten önce geçmiş kahinlerden bir adam gelecektir, Bu Kahin olan adam, Hadisleri öyle bir yorumlayacaktırki, O Kahinden sonrada onun gibi mükemmel yorumlayabilen farklı bir şekilde yorumlama tekniği olacaktır.

Hadislere ilk olarak yeni bir bakış açısı getirecektir.

Ey Arkadaşlar Dikkat edin, Sizleri (Sahte Şeyhlerin,Sahte Mehdilerin ve sahte Mesihlerin)Yalancı filozofların ,İslama soktukları bidatlara karşı uyarırım, Her türlü bidattan (İslama mal edilen sahte bilgilerden) sizi sakındırırım.

Zira İslama sonradan sokulan (Tarikat ve Mezhep) bidatları,yani hurafeler Din Sapkınlığıdır.

Çünkü Şeytan Din sapkınlığına ait her türlü hurafeyi,bidatı Filozofların (Sahte Şeyhlerin) ağzı ile söyler. Bunların içinden bazı münafık olan şeyhlerde arada bir doğruyu söyleyebilirler.Bu durum sizi aldatmasın.)
Sahte İmamların bidat olan siyasi maksatlı fitne
(HATEM ÜL VELİ =SON VELİ) , Hakikat Yayın evinin ve kıyamet alametleri kitabının yazarı Ömer ÖNGÜT Hoca Efendi kitabında diyorki:

Hz. Muhammedden sonra Peygamberlik bitmiştir Hitama ermiştir.Ama Hz. Muhammedden sonra bir merdiven basamağı gibi,peşpeşe 3 Büyük Allah Dostu Veli zat gelecektir. İlki Hatemül Veli denilen zattır. İkincisi Mehdi Resul denilen zattır. Üçüncü Velide İsa Mesihtir.

Mehdi ve Mesih son iki Halifedir. Hatemül Veli ise Mehdi ve Mesihin misyonuna hazırlık yapacak olan kişidir.

Hz. Muhammedden sonra yaklaşan (Kıyamet ve Mahşer) konularının gerçek tarihlerini ortaya çıkarmak konusunda bir dini tez çalışması yapacak.

Aslında her normal din Alimi bunu yapması gerekirdi. Ama kimse bu durum hakkında kendisine vazife çıkaramadı. Herkes korktu,herkes yanlış anlaşılmaktan ve zulüm görmekten alay edilmekten korktu.

Bu işi ancak gerçek sahibi yapabilirdi.

 Öyle de  olacak.

 O kadarda basit bir iş değildir. Allah yardım etmez ise tek başınıza bir şey yapamazsınız.Herkes karşınızda rakip ve düşman olacaktır.Kıskançlıktan ve korkudan size cephe alacaklardır. Herkesin kendine göre bazı planları vardırki, Hatemül Veli Son Uyarıcı olarak ortaya çıktığında herkesin planları alt üst olacak.




Beklenilen Mehdi Muhammed dahi yalnız başına bir şey yapamaz onunda bazı insanların yardımına ihtiyacı olacaktır. Mehdinin dünyada 40 tane veziri,danışmanı olacaktır.

40 Erenler denilen muhterem zatlar Mehdinin emrinde olacaklardır.
 (..Mehdi Muhammed, Hatemi Veli denilen son Velinin yani Hz. Alinin ruhaniyetinden aldığı yardımla iş görecektir.

Tırmizi diyorki

Beklenilen Hatemül VeliKıyametten önceki son dönemde , Ahir zaman döneminde, İlahi hikmet sırlarını ortaya dökecektir.
Hatemül veli Hz. Muhammede kadar gelen t