Arap dünyası kaynıyor. Rejimler devriliyor, kanlar dökülüyor, diktatörler panik içinde. Bütün bu olup bitenler nedir? Anladık, bunlar hep birer halk devrimidir ama bu devrimin ötesinde ve üstünde ne vardır? Bunlar hep ahir zaman alametleridir. Şimdiye kadar olup bitenler bir şey değil, siz bundan sonra olacakları bekleyiniz.
"Kıyamet
Alâmetleri Bir Tek İpe Dizilmiş Boncuklar Gibidir. İp Kopmuştur. Bunlar
Birbirini Takip Edeceklerdir."
(Câmiu's-Sağîr: 3030)
(Câmiu's-Sağîr: 3030)
Kıyametin Küçük
Alâmetlerinden Çıkmayan Kalmadı.
Savaşlar, Depremler, Fitneler, Ahlâksızlıklar, Kötü Âlimler, Sahte Mehtiler ,Kötü Amirler ve Daha Niceleri; Hepsi Çıktı.
Çıkmaya da Devam Ediyor.
Savaşlar, Depremler, Fitneler, Ahlâksızlıklar, Kötü Âlimler, Sahte Mehtiler ,Kötü Amirler ve Daha Niceleri; Hepsi Çıktı.
Çıkmaya da Devam Ediyor.
Harpler, Kuraklık,
Kıtlık Hepsi Kapıda. Takdir Ne İse O Olur!
"Tedirgin Olmayın, Tedbirli Olun!"
Bu Hitabımız Hakiki Müslümanlaradır!
"Tedirgin Olmayın, Tedbirli Olun!"
Bu Hitabımız Hakiki Müslümanlaradır!
"Kıyamet
Yaklaştıkça Yaklaşmıştır."
(Necm: 57)
(Necm: 57)
Bugün medeniyet adı altında kâfir ve münafıkların bu
kadar ileri gitmelerine sebep; kadınların çılgın, erkeklerin sarhoş, orta
tabakanın şaşkın, zenginlerin azgın oluşundandır ve halkın da bölücülerin
peşinden koşuşudur. Allah-u Teâlâ da azap üstüne azap indiriyor.
Dikkat ederseniz hadiseler başladı. Bu zelzeleler, yere batmalar, kılık değiştirmeler şimdiden başladı. Dünyanın birçok yerleri sallanıyor, huzursuzluklar birbirini kovalıyor. Artık bu dalga böyle gidiyor. Onun içindir ki gün bugündür ve bugünün de sonundayız. Dünyanın ömrü pek uzun değil. Fakat insanlar devrenin ucuna geldiğinin farkında değiller. Dünyaya dalacak, dünyaya meyledecek zaman değil. Ancak ihtiyacını, maişetini temin et, borçlu olma, borçlu ölme, ebedî hayatını kazanmak için gayret et! Öyle bir gündeyiz ki doğana sevinmemeli, imanla göçene üzülmemeli. Bugün böyle bir gündeyiz. Onun içindir ki bugün dünyaya dalmak günü değil. Helâlden rızık kazanmak, tedbirli olmak ve Hazret-i Allah'a yönelip gönül vermek günüdür. Böyle bir zamanda ne lâzımsa onu temine çalışması, bir müminin çok uyanık olması gerek. Bize Allah gerek, O'na yönelmemiz gerek, O ister yapar ister yıkar. |
Gayb'ın Hazinesi İlmin
ve Mârifetin Kaynağı
Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem-:
Muhammed Mustafa -sallallahu aleyhi ve sellem-:
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz kendisinden asırlarca sonra olacak birtakım hadiseleri haber
vermiştir.
Çünkü o hem geçmişi, hem geleceği
Allah-u Teâlâ'nın izniyle bilen, bütün gelecekleri bildirendir. Kıyamete kadar
olacakları, kıyametten sonra olacakları, mahşerdeki durumu, cennet ve
cehennemin durumunu ve daha birçok hususun hepsini bildirmiştir. Bu bilgi ona
Allah-u Teâlâ'dan gelir.
Meselâ: "Filân zamanda
şöyle bir hadise olacak... Şöyle bir harp olacak..." buyuruyor.
Halbuki o onun filmini Levh-i mahfuz'da olduğu gibi, canlı ve kanlı görmüş ve
söylemiştir.
Allah-u Teâlâ neyi takdir etmişse,
onu takdir filmine dürmüştür. O hâlâtın filmini ona gösterince, onu olduğu gibi
görmüş oluyor. Bütün olmuş ve olacakları görerek konuşuyor. Yani o görüyor,
biliyor ve söylüyor.
O kadar ki günümüze ve kıyamete
varıncaya kadar birçok hadiseyi haber vermişti.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz hiçbir kitap okumadığı, aslâ hiç kimseden tek harf
öğrenmediği, yazı da yazmadığı halde; geçmişin ve geleceğin ilimlerini özünde
toplamıştır. Bütün gayb âleminin hazinesi idi. Hepsini bilerek ve görerek
konuşuyordu.
İnsanların ahiretteki durumlarını,
kabir, mahşer, mizan, sırat, cennet ve cehennem ahvâlini de bir bir
duyuruyordu.
Ukbe bin Âmir -radiyallahu anh- der
ki:
"Bir gün Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
evinden çıkarak Uhud şehidleri için cenaze namazı kıldıktan sonra minbere çıktı
ve şöyle buyurdu:
"Ben sizin
kıyamette öncünüz ve şâhidinizim. Vallahi ben şu anda cennetteki havzımı
görüyorum. Bana gerçekten yer hazinelerinin anahtarları yahut yerin anahtarları
verilmiştir. Ve yine Allah'a yemin ederim ki, ben sizin benden sonra şirke
sapacağınızdan korkmuyorum, fakat dünya hususunda birinizin diğerinizle
yarışmaya dalacağınızdan korkuyorum." (Müslim: 2296)
Ümmetinin kıyamete kadar nelerle
karşılaşacaklarını bilip bir bir haber veriyordu.
Birçok Hadis-i şerif'lerinde Asr-ı
saâdet'ten kıyametin kopmasına kadar geçecek zaman içerisinde zuhur edecek olan
birçok fitneleri gerek kapalı olarak, gerekse açık olarak haber vermiş;
fitnelerin her tarafı gecenin karanlıkları gibi saracağını, her fitnenin bir
öncekini aratacağını, bu sebeple hayatta olanların kabirdekilere gıpta
edeceklerini, müslümanların fitne dönemlerinde sabır ve teenni ile hareket
etmelerini ve imkânları nispetinde kalabalıklardan kaçınmaları gerektiğini
bildirmiş, ümmet-i muhteremesini gelecek fitnelere karşı uyarmıştır.
•
Gaybın yegâne bilicisi Allah-u
Teâlâdır:
"De ki: 'Göklerde
ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Onlar ne zaman diriltileceklerini
de bilmezler.'" (Neml: 65)
Bazı kıt akıllılar bu ve benzeri
Âyet-i kerime'leri öne sürerek Resulullah Aleyhisselâm'ın gayb hakkında verdiği
haberleri inkâr etmektedir.
Böylece şu Âyet-i kerime'leri de
inkâr etmişlerdir:
"Resul'üm! Bunlar,
bizim sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. İçlerinden
hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kalemleri ile kura atarlarken sen
onların yanında değildin. Çekiştikleri zaman da orada bulunmadın." (Âl-i imrân: 44)
"O kendiliğinden
konuşmamaktadır.
Onun konuşması, ancak
kendisine bildirilen vahiyden başka bir şey değildir." (Necm: 3-4)
"O (Peygamber),
gayb haberlerini vermede aslâ cimri değildir." (Tekvir: 24)
Binaenaleyh, gaybı bilen Allah-u
Teâlâ bu bilgisini dilediğine duyurmaktan aciz değildir.
Bütün ilimler O'nun ve O'ndandır.
Gerçek mürşid Hazret-i Allah'tır. O dilediğini dilediğine duyurur, dilediğini
dilediğine gösterir.
Nitekim Âyet-i kerime'sinde buyurur
ki:
"Her şeyden
haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez." (Fâtır: 14)
İşlerin gizliliklerini ve sonucunu,
doğrusunu ve hakikatini ancak O haber verir. Bu haber işte bu şekilde olmuştur.
Allah-u Teâlâ dilediğine dilediği kadar
kendi sırrından bildirir.
Bir Âyet-i kerime'sinde:
"O'nun
dilediğinden başka, insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar." buyurmaktadır. (Bakara: 255)
İnsanların bilgisi sınırlıdır. Ancak
Allah-u Teâlâ'nın dilediği kadar kavrayabilirler. İnsana bilmediğini öğreten
O'dur.
Nitekim Âyet-i kerime'lerinde şöyle
buyuruyor:
"Gaybı bilen
O'dur. Gizli bilgisini kimseye göstermez. Ancak râzı olduğu elçiye gösterir.
Çünkü O, bunun önüne ve arkasına gözetleyiciler (koruyucular) koyar." (Cin: 26-27)
Dilediği kuluna, dilediği kadarını
bildirir. Onun haricinde mahlûkun Hakk'a âit bilgisi olmaz.
Allah-u Teâlâ "Nebi"ye
vahiy vasıtasıyla "Veli"ye ise ilham vasıtasıyla
dilediğini ilka eder. Muallimi Allah-u Teâlâ olduğu için ona O öğretiyor.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-
Hazretlerinden rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Sizden önce gelip
geçen ümmetler içinde Allah-u Teâlâ tarafından kendilerine ilham olunan
insanlar vardı.
Eğer ümmetim içinde de
böyle bir kimse varsa, o da şüphesiz Ömer'dir." (Buhârî)
İlhamdan hasıl olan ilme Ledün ilmi
denir.
Bu husus Hazret-i Ömer -radiyallahu
anh- Efendimiz'e şâmil olduğu gibi, ümmet-i Muhammed'in arasında da
böylelerinin bulunacağına işarettir.
İşte bütün bu lütuf, fazilet ve
meziyetler, Allah-u Teâlâ'nın o kimseyi o Kudsî ruh ile desteklemesinden
doğmuştur. Geldiği makama dünyada iken çıkar, peygamberler meclisine girer.
Bu sırlara mazhar olabilmek Allah-u
Teâlâ'nın bu ilmi kalpte yazması ve ikinci bir ruh ile desteklemesiyle mümkün
olur.
Bu gibi kimseler Allah-u Teâlâ'nın
duyurduğu kadar, gösterdiği ve bildirdiği kadar hepsini bilir. Bu Âyet-i
kerimeler mucibince dilediğine dilediği kadar bildirir.
Onlar bunu biliyorlar. Amma isterse
açıklarlar, isterse açıklamazlar.
Muhyiddîn-i İbnü'l Arabî -kuddise
sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem" isimli eserinde
Hâtem-i veli'nin ilmi hususunda şöyle buyurmaktadır:
"O öyle bir kaynaktan alır ki, Peygamber Aleyhisselâm'a
vahiy getiren melek de aynı kaynaktan alır." (s. 45)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz de Hakk'tan alıyordu, o da Hakk'tan alıyor. Hâtem'lik
bitiştiği gibi devirler de bitişiyor. Hâtemü'l-enbiyâ böyle olduğu gibi,
Hâtemü'l-evliyâ da böyledir.
"Onlar kıyamet
zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
Onun âlametleri gerçekten gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?" (Muhammed: 18)
Onun âlametleri gerçekten gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca ibret almaları neye yarar?" (Muhammed: 18)
MUCİZE HADİS-İ
ŞERİF'LER
Kıyametin ne zaman kopacağını, bu
müthiş saatin ne zaman geleceğini Allah-u Teâlâ'dan başka kimse bilmez. Kesin
olarak bilinen, alâmetleri zuhur etmeden kopmayacağıdır. Birisi zuhur edince,
diğerleri birbiri ardından ortaya çıkar.
Kıyamet alâmetlerini bize Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- bildirmiştir. Bu zamana kadar haber verdiği
birçok hadisenin cereyan etmesi onun bir mucizesi olduğu gibi bu zamandan
sonrası hakkında verdiği haberlerin de mutlaka cereyan edeceğini gösteren
apaçık bir delildir. Esasında iman eden bir müslümanın böyle bir delile
ihtiyacı yoktur.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet
alâmetleri bir tek ipe dizilmiş boncuklar gibidir. İp kopmuştur. Bunlar
birbirini takip edeceklerdir." (Câmiu's-sağîr:
3030)
Görülüyor ki kıyamet iyice
yaklaşmıştır. Alâmetleri de "İpi kopan tesbih tanelerinin birbirini takip
etmesi gibi" peşi sıra güna gün cereyan etmektedir.
Kıyametin Küçük
Alâmetlerinden Bazıları:
Kıyamet kopmadan önce küçük alâmetler
bir bir meydana çıkacaktır.
Hadis-i şerif'lerde belirtilen küçük
alâmetlerin başlıcaları hülâsa olarak şunlardır:
• İlmin ortadan kalkıp cehâletin
yerleşmesi,
• Zinânın alenî hâle gelmesi,
• Sarhoşluk veren içkilerin
yaygınlaşması,
• Oyun ve çalgı âletlerinin ortaya
çıkması ve yaygınlaşması,
• Câriyenin (köle kadının) efendisini
doğurması,
• Çobanların zenginleşerek bina
yapmakta yarışması,
• Zekât verilecek kimse bulunamayacak
kadar servetin çoğalması,
• Aynı dâvâyı güden iki büyük
topluluğun birbirleriyle savaşması,
• Adam öldürme hadiselerinin
fazlalaşması,
• Emanetin ganimet bilinmesi,
• Elli kadına bir erkek düşecek
şekilde erkek nüfusunun azalması,
• Müslümanların kıldan ayakkabı
giyen, küçük gözlü ve geniş yüzlü insan gruplarıyla savaşması,
• İnsanların hayatlarından bıkarak
ölülere gıpta etmesi,
• Peygamber olduğunu iddiâ eden otuza
yakın deccalin türemesi,
• "Allah" veya "Lâ
ilâhe illâllah" diyen bir kimsenin kalmaması.
•
Yine Hadis-i
şerif'lerin ifadelerine göre kıyamet alâmetleri şöyle gelişecektir:
• Kur'an-ı kerim'in önemi insanlar
tarafından unutulacak,
• Cihad ve irşad faaliyetleri
terkedilecek,
• Namaz kılınmayacak,
• Zekât angarya kabul edilecek,
• Fâiz yemeyen kimse kalmayacak,
• Büyük bir bereketsizlik olacak,
• Gasp hadiseleri çoğalacak,
• Liderliğe elverişli kişiler
azalacak,
• Seviyesiz ve şahsiyetsiz kişiler
idareci olup başa geçecek,
• Fâsıklar toplumun efendisi hâline
gelecek,
• Ahmak ve alçaklar dünyanın en mutlu
insanları olacak,
• Anne-babaya isyan edilip erkekler
hanımlarının emrine girecek,
• Akrabalık bağları kesilecek,
• Sonra gelenler geçmişlerine lânet
okuyacak,
• Akşam mümin olarak yatan kişi sabah
kâfir olarak kalkacak; sabah mümin olarak kalkan kişi akşam kâfir olacak,
• Yalancılar tasdik edilip doğru
konuşanlara itibar edilmeyecek,
• Kitapların sayısı artacak,
• Başa geçen âmirler halka
zulmedecek,
• Şerrinden korkulan kimselere itibar
edilecek,
• Ticareti dürüst olmayan kimseler
ele geçirecek,
• İş ehil olmayanlara verilecek,
• Emanet kelepir kabul edilecek,
• Aza kanaat edilmeyecek, çok ile de
doyulmayacak,
• Yağmurlar yıldırımlar çoğalacak,
• Zelzeleler artacak,
• Madenler yok olacak,
• Mescidler süslenmekle birlikte
ibadete önem verilmeyecek,
• İnsanlar mescidlerle birbirine
karşı övünecekler,
• Câhiller aynı zamanda dürüst
olmayan zâhidler türeyecek,
• Sadece din dışı ilimler
öğrenilecek,
• Âni ölümler çoğalacak,
• Erkekler erkeklerle, kadınlar
kadınlarla yetinecek,
• Kadınlar her hususta ön plâna
çıkarılacak,
• Erkekler kadınlara benzemeye
çalışacak,
• Açıklık çıplaklık yayılacak,
• Fuhuş ve hayâsızlık çoğalacak...
Şimdi insafla, vicdanla bir düşünün,
bu alâmetlerden çıkmayan var mı? Bunlar çıktığına göre nasıl tedbirli, dikkatli
olmamız lâzım. Hazret-i Allah'a nasıl kaçmamız, sığınmamız lâzım. İşte bunu
bize öğretiyorlar.
Resulullah
Aleyhisselâm'ın Bugünü Tarifi:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gün:
"Gençlerinizin
fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur?" buyurdu.
(Yanındakiler hayretle):
"Yâ Resulellah! Yani böyle bir hâl mi gelecek?" dediler.
"Evet, hatta daha
beteri!" buyurdu ve devam etti:
"Emr-i
bil-ma'rufta bulunmadığınız, nehy-i anil-münker yapmadığınız vakit haliniz ne
olur?" diye sordu.
(Yanındakiler hayretle):
"Yani bu olacak mı?" dediler.
"Evet, hatta daha
da beteri!" buyurdular ve sormaya devam ettiler:
"Münkeri emredip,
ma'rufu yasakladığınız zaman haliniz ne olur?"
(Yanında bulunanlar iyice hayrete
düşerek):
"Yâ Resulellah! Bu mutlaka olacak mı?" dediler.
"Evet, hatta daha
da beteri!" buyurdular ve devam ettiler:
"Ma'rufu münker,
münkeri de ma'ruf saydığınız zaman haliniz ne olur?"
(Yanındakiler):
"Yâ Resulellah! Bu mutlaka olacak mı?" diye sordular.
"Evet
olacak!" buyurdular. (Mecma'uz-zevâid)
İslâm'ın en parlak devirlerinde,
asırlarca sonra gelecek bozuklukları olduğu gibi görüp tasvir etmek, Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in apaçık bir mucizesidir.
•
Bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah
-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet
yaklaştığı zaman taylesan giymek çoğalır. Ticaret artar, mal çoğalır, servet
sahibi yüceltilir, fuhuş (her türlü kötülük) çoğalır.
Çocuklar yönetici olur.
Kadınlar çoğalır. Hükümdar zâlim olur. Ölçü ve tartıda hile yapılır.
O zaman bir adamın
köpek yavrusu beslemesi, kendisi için bir evlât büyütmesinden daha hayırlı
olacaktır.
Büyüğe karşı saygı,
küçüğe merhamet gösterilmeyecektir.
Zina mahsulü çocuklar
çoğalır; öyle ki yolun ortasında adam kadının üzerine abanır (zina eder).
O vakitte bulunanların
en iyisi: 'Keşke yoldan ayrılsaydınız!' derler.
Kurt (gibi) kalpler
üzerine koyun postları giyerler.
O vakitte bulunanların
en iyisi dalkavuk kimse olacaktır." (Hâkim, Müstedrek; 3/343 - Kenzü'l-Ummâl: 38501)
Bu Hadis-i şerif'ten işin artık iyice
çığırından çıktığı anlaşılıyor.
"Öyle bir zamandayız ki doğana sevinmeyin, ölene
üzülmeyin." İşte o gün bugün.
•
Ebu Mâlik el-Eş'arî -radiyallahu
anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Benim ümmetimden
bazı insanlar muhakkak ki içki içip ona adından başka isim takacaklar. Baş
uçlarında çalgılar çalınacak ve şarkıcı kadınlar şarkı-türkü söyleyecekler.
Allah onları yere batırsın ve onlardan maymunlar, domuzlar yapsın!" (İbn-i Mâce: 4020)
Geçmiş ümmetlerde bu durum gerçekten
olmuştur. Kıyamete yakın dönemde sapıtmış insanların başına bu felâketler
gelebilir.
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyurur ki:
"İnsanlar üzerine
öyle bir zaman gelecek ki, fâiz yemeyen kimse kalmayacaktır. Fâizin kendisini
yemese bile tozunu yutacaktır." (Ebu Dâvud)
Bunun da sebebi, bugün ekseri
insanlar fâizle iş görüyor. O alıp vermiyor amma, fâizci ile alış-veriş yaptığı
için onun tozu ona dokunacak.
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz gelecekle ilgili hadiseler hakkında bilgi verirken bir
noktasında şöyle buyuruyorlar:
"Bir kimse
hakkında ne kadar kahraman zattır, ne kadar zarif kişidir, o ne kadar akıllı
kimsedir, diye övülür. Halbuki onun kalbinde hardal tanesi kadar iman
yoktur." (Müslim, Fiten)
İşte o zaman böyle insanlar çok
türeyecek. Yani ruhu ölmüş, canlı cenaze.
Siz bunları dıştan dinde kahraman
gibi görürsünüz. Oysa ki bunlar sahte kahramandır. Allah-u Teâlâ bunlara
hidayet vermemiştir. İmansız olarak yaşarlar, bütün iş ve icraatları
gösterişten ibarettir.
•
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet
edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"İnsanların
dünyaca en bahtiyarını âdi oğlu âdiler teşkil etmedikçe kıyamet kopmaz." (Tirmizî: 2210)
İşte şimdi bu durum mevcut.
Ayak takımının başa, baş takımının
ayağa alınması ve bu ayak takımının her türlü kötülüğünü halkın alkışlaması,
fakat o şerefli haysiyetli insanların nazar-ı itibara alınmaması.
En aşağıdan tutun da en başa kadar bu
silsile böyle olacak.
Neden bu hâl husule geliyor? Halkın Hakk'tan
kopmasından, harama irtikap etmesinden, sefalete düşmesinden, maddeye
tapmasından ve şöhrete kapılmasından ileri gelir.
•
Diğer bir Hadis-i şerif'lerinde
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Nefsim kudret
elinde olan Allah'a yemin ederim ki, imamınızı öldürmedikçe, kılıçlarınızı
birbirinize karşı kullanmadıkça, dünyanıza şerlileriniz vâris olmadıkça kıyamet
kopmaz." (Tirmizî)
Bu Hadis-i şerif günümüzdeki anarşiye
işaret etmektedir.
Aralarındaki iyileri öldürecekler,
halk şaşırıp birbirini öldürecek, en kötüler başa geçecek.
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"İnsanların
üzerine yağmurun bolluğu, fakat verimin azlığıyla aldatıcı yıllar gelecektir. O
dönemde yalancı adam doğrulanacak, doğru adam yalanlanacak; hâin adama
güvenilecek, güvenilir adam hâinlikle itham edilecek ve kamu işinde rüveybıda
(bilgisi kıt) adam söz sahibi olacaktır." (İbn-i Mâce: 4036)
Bu Seyyiat Zamanında
Allah-u Teâlâ'yı Tercih Eden Mümin'e
Vadedilen Büyük Mükâfat:
Vadedilen Büyük Mükâfat:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar üzerine
öyle bir zaman gelecek ki, öldürme ve zorbalıktan başka yolla devlet idaresine
sahip olunamayacaktır. Gasp ve cimrilikten başka yolla zenginliğe, dinden çıkma
ve nefsânî duygulara tâbi olmaktan başka yolla da (diğer insanların) sevgisine
ulaşılmayacaktır. Kim bu zamana ulaşır ve zengin olması mümkünken fakirliğe
sabreder, sevgilerini kazanma mümkünken nefretlerine sabrederse, aziz (onurlu
haysiyetli) olmaya gücü yeterken zillete sabrederse, Allah o kuluna beni tasdik
eden elli sıddık sevabı verecektir." (Tahavî)
O Allah-u Teâlâ'yı tercih etmiş,
elindeki fırsatı kenara atmış.
Burada geçen "Resulullah
Aleyhisselâm'ı tasdik eden elli sıddık sevabı" hafsalanın alacağı
bir şey değildir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bir defasında Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- Hazretleri'ne
öğüt ve nasihatte bulunurken, kurtuluşa erişebilmesi için ona âhir zamanda
gelecek olan bu topluluğa uymasını tavsiye etmiş ve onların kimler olduklarını
açıkça ifşâ ederek şöyle buyurmuştu:
"Ey Ebu Hüreyre!
Sen, insanlar çekindikleri zaman çekinmeyen, insanlar ateşten emin olmak
istediklerinde korku duymayan topluluğun yolu üzerinde bulun!"
Ebu Hüreyre -radiyallâhu anh- dedi
ki:
"Yâ Resulellah! Onların vasfını bana anlat ki onları
tanıyayım!"
Buyurdu ki:
"Onlar benim
ümmetimden, âhir zamanda gelecek bir topluluktur ki; kıyamet gününde, tıpkı
peygamberlerin haşrolunduğu gibi haşrolunacaklardır. İnsanlar, durumları
gösterilip de onları gördükleri zaman, onların peygamberler olduklarını
sanacaklar. Tâ ki ben; 'Ümmetimdir, ümmetimdir!..' deyip de kendilerini
tanıtıncaya kadar... Nihayet halk onların peygamber olmadıklarını anlayacak.
Şimşek ve rüzgâr misâli geçip gidecekler, nurlarından mahşer ehlinin gözleri
kamaşacak!"
Dedim ki; "Yâ Resulellah! O hâlde bana onların
yaptıklarına dâir bir misal ver de, ben de onlara katılayım!"
Buyurdu ki:
"Ey Ebu Hüreyre!
Bu topluluk, zor ve güç bir yola girerek peygamberlerin derecesine kavuşurlar.
Allah kendilerini doyurduktan sonra açlığı, giydirdikten sonra çıplaklığı,
içirdikten sonra susuzluğu tercih ederler; Allah'ın katındakine ümitlerini
bağlayıp bunları terkederler. Hesabından korku duyarak helâli dahi bırakırlar.
Dünyaya sadece bedenleri ile ilgi gösterirler, onun herhangi bir şeyiyle
iştigâl de etmezler.
Onların Rabb'lerine
olan itaatleri karşısında, melekler ve peygamberler dahi hayrete düşer. Ne
mutlu onlara, ne mutlu onlara! Allah'ın, onlarla benim aramı birleştirmesini ne
kadar çok isterdim!"
Sonra Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- onlara duyduğu iştiyaktan dolayı ağladı ve daha sonra şöyle buyurdu:
"Allah yer ehline
azap etmeyi murad ettiğinde onlara nazar eder de, azâbı derhâl onlardan geri
çevirir. Onun için ey Ebu Hüreyre, sen onların yolu üzerinde bulun! Onların
yoluna karşı gelen, vereceği hesâbın şiddetinden tir tir titreyecektir!" ("el-Vesâyâ li-İbnü'l-Arâbî"; Hâlet Ef. no.: 198/2 486a
yaprağı)
Bu topluluk ahir son zamanda "Hatm'ül-evliyâ"ya
ve onun yaptığı kalemle cihada hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden tâbi
olan "Siyah bayraklılar"dır. Hadis-i şerif'lerde bu "Siyah
bayraklılar" hakkında birçok ifşaatlar vardır.
Bu hakikatleri ve Hatmü'l-evliyâ'nın
zuhurunu Evliyaullah Hazerâtı yüzyıllar boyu eserleri ile ifşa etmişlerdir.
Evliyaullah Hazerâtı'nın bu ifşaatları dergimizde "Evliyâ-i Kiram
Hazerâtı'nın 'Hâtemü'l-Evliyâ' Hakkındaki Beyan ve İfşaatları" başlığı
ile yazı dizisi halinde neşredilmektedir.
Yapılan Kötülükler,
Bu Kötülükler Sebebiyle Başa Gelenler
ve Başa Geleceği Mukadder Hadiseler:
Bu Kötülükler Sebebiyle Başa Gelenler
ve Başa Geleceği Mukadder Hadiseler:
Abdullah bin Ömer -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Şu beş şey sizin
aranızda vuku bulsa nasıl olursunuz? Onların aranızda vuku bulmasından veya
onlara ulaşmanızdan Allah'a sığınırım.
Bir toplulukta
kötülükler ortaya çıktığı, fuhuş açıktan yapıldığı zaman, orada tâun ve geçmiş
nesillerde görülmeyen hastalıklar ortaya çıkar.
Bir topluluk zekât
vermeye mâni olduğunda, gökyüzünden gelen yağmur onlardan kesilir. Hayvanlar
olmasaydı hiç yağmur yüzü görmezlerdi.
Bir topluluk ölçü ve
tartıyı eksik tuttuklarında, kıtlık, geçim sıkıntısı ve zâlim idareci ile
cezalandırılırlar.
Âmirleri Allah'ın
indirdiğinden başka şeylerle hükmettiklerinde Allah, onların üzerlerine
düşmanları musallat kılar ve ellerinde bulunan şeylerin bir kısmını tüketir.
Allah'ın kitabını ve
Resulullah'ın sünnetlerini bir kenara bıraktıklarında, Allah onları birbirine
düşürür." (İbn-i Mâce: 4019)
Görüyorsunuz bu mucize Hadis-i şerif
de aynen bu günümüzü tarif ediyor.
Hadis-i şerif'in açıklaması:
"Bir toplulukta kötülükler
ortaya çıktığı, fuhuş açıktan yapıldığı zaman, orada tâun ve geçmiş nesillerde
görülmeyen hastalıklar ortaya çıkar."
Şimdiki zaman tarif ediliyor. Öyle
hastalıklar var ki, ismi bile belli değil. Bir ahlâksızlık başgösterdiği zaman
Allah-u Teâlâ bir hastalık musallat ediyor.
"Bir topluluk
zekât vermeye mâni olduğunda, gökyüzünden gelen yağmur onlardan kesilir.
Hayvanlar olmasaydı hiç yağmur yüzü görmezlerdi."
Zamanımızdaki bütün bölücüler fakirin
kapısını kapatıp hakkını gasbediyorlar. Zekâtı kendileri toplayıp, aralarında
bölüyorlar. Zekât paraları ile bina kuruyorlar, lüks ve refah içinde
yaşıyorlar. Bu ise büyük bir hıyanettir, gadab-ı ilâhî'ye vesiledir.
Bunun içindir ki kuraklık, harp,
zelzele gibi çeşitli ibtilâlara, âfatlara bu millet maruz kalabilir.
Ve nihayetinde de Allah-u Teâlâ
bunları yapanların kökünü keser. Şimdilik onlara ruhsat veriyor.
Halk hâlâ bunları müslüman
zannediyor. Çünkü halk da balık otu yutmuş.
"Bir topluluk ölçü
ve tartıyı eksik tuttuklarında, kıtlık, geçim sıkıntısı ve zâlim idareci ile
cezalandırılırlar."
İşte bugün olduğu gibi.
"Âmirleri Allah'ın
indirdiğinden başka şeylerle hükmettiklerinde Allah, onların üzerlerine
düşmanları musallat kılar ve ellerinde bulunan şeylerin bir kısmını
tüketir."
Aynı bugün olduğu gibi.
"Allah'ın kitabını
ve Resulullah'ın sünnetlerini bir kenara bıraktıklarında, Allah onları
birbirine düşürür." (İbn-i Mâce: 4019)
Görüyorsunuz bir taraftan din
bölücüleri ve daha her türlü bölünmeler, birbirine düşmeler ayyuka çıktı.
Müslümanlar paramparça olmuşlar,
herkes kendi dinini kendi partisini kuvvetlendirmek ve ayakta tutmak için
çalışıyor. İslâm dini umurunda bile değil, İslâm dini ile hiçbir ilgisi yok.
Sevban -radiyallahu anh-den rivayet
edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Size çullanmak
üzere yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirini
çağıracakları zaman yakındır." buyurdu.
Orada bulunanlardan biri:
"O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu.
"Hayır! Bilâkis
siz o gün çoksunuz. Fakat sizler bir selin getirdiği çer-çöpler gibi hiçbir
ağırlığı olmayan çer-çöp durumunda olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden
size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!" cevabını verdi.
"Zaaf nedir yâ Resulellah?" denildiğinde:
"Dünya sevgisi ve
ölüm korkusu!" buyurdu. (Ebu Dâvud: 4297)
Irak'ın Başına
Gelenler:
Abdullah bin Ömer -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz:
"Ey Allah'ım!
Şam'ımızı bize mübarek kıl! Ey Allah'ım! Yemen'imizi bize mübarek kıl!" diye duâ etti.
Orada bulunanlar: "Necid'imizi de mübarek kıl!" dediler.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Ey Allah'ım!
Şam'ımızı bize mübarek kıl! Ey Allah'ım! Yemen'imizi bize mübarek kıl!" diye duâ etti.
Yine:
"Necid'imizi de!" dediler.
Râvi diyor ki:
Sanıyorum ki üçüncüsünde Resulullah
Aleyhisselâm:
"Orada (yani
Necid'de) zelzeleler, fitneler vardır ve orada şeytanın boynuzu doğar." buyurdu. (Buhârî - Tirmizî)
Yani şeytanın tutuşturduğu fitneler
meydana gelir.
Görüldüğü gibi bugün Irak toprakları
içerisinde bulunan beldeler Resulullah Aleyhisselâm'ın rahmet kaynağı duasından
mahrum kalmıştır. İslâm dünyasında büyük bir yara olan şiilik fitnesi bu
topraklardan çıkmış, Hazret-i Hüseyin Efendimiz'e ihanet ederek şehadetine
sebep olanlar yine bu beldelerin insanları olmuştur.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"İman Yemenlidir.
Fitne şu tarafta, şeytanın boynuzunun doğduğu yerdedir." (Buhârî)
Abdullah bin Ömer -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edilen bir başka Hadis-i şerif'te Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz doğuya dönmüş olduğu halde şöyle buyurmuştur:
"Dikkat! Hiç şüphe yok ki
fitne şuradadır! Dikkat! Hiç şüphe yok ki fitne şuradadır! Şeytanın boynuzunun
doğduğu yerdedir." (Müslim: 2905)
Bu Hadis-i şerifler apaçık bir
mucizedir. Müslümanların başına en büyük fitneler hep o taraflardan kopmuştur.
Küçük Alâmetler Ne
Zaman Başladı?
Hilâfetin kalkmasıyla, İslâm dininin
kaldırılmasıyla, onun yerine küfrün yerleşmesiyle küçük alâmetler başlamış
oldu.
Ve bu hâl son deccale kadar devam
edecek. Küçük alâmetler küçük deccalden başladı, büyük alâmetler büyük
deccalden başlayacak.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Ümmetim üzerine
öyle bir zaman gelecektir ki İslâm'ın yalnız ismi, imanın resmi, Kur'an'dan ise
harf ve hurufat kalacak.
Gayretleri mideleri,
dinleri para, kıbleleri karıları olacak. Onlar aza kanaat etmeyecekler, çok ile
de doymayacaklar."
İnsanlar bu hâle geldiği zaman bunlar
zuhur edecek ve çeşitli ibtilâlara maruz kalacaklar. Bunun içindir ki içki,
kumar, fuhuş, faiz, denize çırılçıplak girilmesi, futbol gibi ve buna mümasil
küfür âdetlerinin yerleşmesi, bunların yaygınlaşması, hakikatin kalkması ile
artık insanlar her şeye müstehak olmuş demektir.
Halk çok bunalacak. Bunun da sebebi
küfre boyun eğmeleridir. Bu isyanlarının cezalarını göreceklerdir.
Allah-u Teâlâ bir Hadis-i kudsi'de
buyurur ki:
"Benim cinlerle ve
insanlarla önemli bir hadisem var! Ben yaratıyorum, benden başkasına ibadet
ediliyor! Ben rızıklandırıyorum, benden başkasına şükrediliyor." (Taberânî)
İşte bugün medeniyet adı altında
kâfir ve münafıkların bu kadar ileri gitmelerine sebep; kadınların çılgın,
erkeklerin sarhoş, orta tabakanın şaşkın, zenginlerin azgın oluşundan ve halkın
da bölücülerin peşinden koşuşundandır. Allah-u Teâlâ da azap üstüne azap
indiriyor.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyurur ki:
"İnsanlar üzerine
öyle bir zaman gelecek ki gayretleri mideleri, şerefleri servetleri, kıbleleri
karıları, dinleri dirhemleri ve dinarları olacak. Onlar
mahlûkatın en şerlileridir ve onların Allah katında hiçbir nasipleri
yoktur." (Deylemî)
Böyle zamanda böyle insanlar gelecek
ve insanlar da böyle cezalanacak.
Dünya cezaları böyle olduğu gibi,
ahiretteki cezaları da ebedî cehennemde kalmalarıdır.
Hak ve hakikatten saptıkları için
başlarına bu belâlar gelecek. Başlarındaki âmirler de öyle olacak.
Diğer bir Hadis-i şerif'te şöyle
buyuruluyor:
"Fuhuş ve
ahlâksızlık açıkça yapılıncaya ve dirhem ile dinara tapılıncaya kadar, şöyle
şöyle oluncaya kadar kıyamet kopmaz." (Ahmed bin Hanbel)
Bütün bu Hadis-i şerif'ler kıyametin
küçük alâmetlerinin bir bir zuhur ettiğini göstermektedir.
İlmin Ortadan Kalkıp
Cehâletin Yerleşmesi:
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"İlmin kalkması,
bilgisizliğin yerleşmesi, çeşitli içkilerin içilmesi, zinanın aleni yapılması
elbet kıyamet alâmetlerindendir." (Buhârî. Tecrîd-i
sarîh: 71)
Zaten ilmin kalkmasından sonra bütün
bu haller türedi ve zuhur etti. Bütün bunlar küçük alâmetlerdir.
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"İlmin azalması,
bilgisizliğin çoğalması, fuhşun alana çıkması, kadınların çoğalması, elli
kadına bir erkek düşecek kadar erkeklerin azalması kıyamet
alâmetlerindendir." (Buhârî. Tecrîd-i
sarîh: 72)
Yetişen âlimler sırf dünyalık elde
etmek için yetişti, hakiki âlim yetişmedi.
Zamanımızda Allah için tahsil yapan
yok, memuriyet alayım ve geçineyim tahsili var.
İlmin olmayışı ve kötü âlimlerin
sebebiyle insanları irşad ve ikaz eden olmayacak. Dolayısı ile fuhuş da alenen
olacak.
Öyle harpler olacak ki, bu harplerde
çok erkek zâyi olacak. Sayı itibarı ile elli kadın bir erkeğin himayesine
girecek. Önümüzdeki harpler Allah-u âlem bunu gösteriyor.
Üçüncü dünya harbi bir âfâttır.
Çinlilerin istilası ise bir helâkiyettir.
Abdullah bin Amr -radiyallahu
anhümâ-dan rivâyet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Allah-u Teâlâ
ilmi size ihsan buyurduktan sonra (hafızanızdan) zorla çekip almaz. Lâkin
âlimleri, ilimleri ile beraber cemiyet içinden alır, ruhlarını kabzeder. Artık
kara câhil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorarlar, onlar
da (Âyet, Hadis gözetmeden) kendi düşünce ve arzularına göre fetva verip, hem
kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar." (Buhârî Tecrîd-i sarîh: 2174)
Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Bid'at sahibi,
mânen küçük kişilerin yanında ilim aramak, kıyamet alâmetlerindendir." (Câmiu's-sağîr: 2475)
Halk mânen boş olduğu için boş
lâfları satın almaktadırlar.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Dünyaya karşı
zühd dilde kalmadıkça, takvâ da yapmacık hâline gelmedikçe kıyamet
kopmaz." (Câmiu's-sağîr: 9856)
Nice müttaki görünen kimseler vardır
ki, uzaktan baktığın zaman onu müslümanların en ön safında görürsünüz, fakat
takvâ içine nüfuz etmemiştir.
Abdullah bir Mesud -radiyallahu
anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet yaklaştı.
Halbuki insanların dünyaya karşı ancak hırsları artıyor, Allah'tan
uzaklaşıyorlar." (Hâkim)
Bu Hadis-i şerif'lere bakan bir ayna
gibi kendisini görür, ona göre kendisini ayarlar.
Gök Kubbe Altındaki En
Şerli Kişiler:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz buyurur ki:
"İnsanlar üzerine
öyle bir zaman gelecektir ki İslâm'ın yalnız ismi, Kur'an'ın ise resmi kalacak.
Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.
Onların âlimleri
gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara
dönecektir." (Beyhakî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bugünkü mescidleri olduğu gibi görmüşler. Kubbeli kubbeli
camiler, yeşil yeşil halılar ne kadar güzel, ne kadar imarlı, fakat içinde adam
yok.
Bir Hadis-i şerif'lerinde de buyurur
ki:
"İnsanlar
mescidlerle birbirine karşı övünmedikçe kıyamet kopmaz." (Nesâi)
"Ben daha güzel cami yaptım, filân şehir şöyle cami
yaptı!.." diyerek, Allah için değil de nam ve
şöhret için yapacaklar. Bununla iftihar edecekler.
Tahareti bilmez, istibraya dikkat
etmez, daha camiye girmeden abdesti bozulmuştur, abdestsiz namaz kılar.
Kimisi hanımının mehrini vermemiştir,
öldükten sonra verileceğini zanneder, kendi âilesi ile zinâ yapar. Ya
fâizcidir, ya bölücüdür. Mescidlerin içi adam dolu, fakat hidayetten mahrum.
Ulemânın durumu ise meydanda.
Bunların yaptığı tahribatı hiçbir papaz ve hiçbir kâfir yapamaz. Çünkü onların
cephesi var, tedbirini alırsın. Fakat bunlar İslâm gibi göründükleri için, çok
büyük tahribat yaparlar. Dinleyenler sözüne inanır, müslümansa İslâm'dan çıkar,
kâfir ise zaten küfründe devam eder.
Halk çoğunlukla nefse uydukları,
İslâm'ı yaşamak, emr-i ilâhî'yi tatbik etmek nefislerine zor geldiği için açık
kapı aramaktadırlar. Onlar da halkın içindeki bu arzuları bildiklerinden dolayı
halkın hoşuna giden fetvâları vererek ifsad ediyorlar, beşeriyeti peşlerinden
sürüklemek istiyorlar.
Şu kadar var ki kendilerine modern
müslüman adını verenler bunların peşindedirler.
Zaten Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- Efendimiz âhir zaman ulemâsının gökkubbe altındakilerin en şerlileri
olacağını çok zaman evvel bildirmişti. Bu gibilere hiç hayret etmeyin. Bu gibi
sapıklar, sadece bugün değil, bundan evvel de vardı, bundan sonra da çıkacak. O
zaman türediği gibi, bundan sonra da türeyecektir.
Bu fitneler gökkubbe altındaki en şerli
insanlar olan bu zâhirî ulemâdan çıktı. Münâfık âmirlerden de çıktı. Kâfirlerin
icraatları ise zaten aleni idi. Ve fakat Allah-u Teâlâ bu fitneyi çıkaranların
karşısına, çıkardıkları fitneleri çıkaracaktır. Zira Resulullah Aleyhisselâm'ın
bu fitnelerin yine onları bulacağına dair işaretleri bulunuyor.
Hakiki müctehidler ictihadlarını
yürütüyorlardı. Bunlar ise ifsatlarını yürütüyorlar.
Onun içindir ki gökkubbe altında en
şerli insanlardır.
Gerek fetvacılar, gerek din kurucular
ve gerekse âhir zaman uleması, bunların hepsi bu kapsamın içindedir. Şu kadar
var ki bu yaptıkları yanlarına kalmayacak. Bu fitneyi fesadı çıkardılar ve
fakat yine onlara dönecek ve bunun zararını onlar çekecekler.
Birbirini Takip Eden
Alâmetler:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Devlet malı
belirli çevrelerin menfaati yapıldığı, emanet kelepir ve zekât angarya
sayıldığı, ilim dinden başka gaye için tahsil edildiği, kişi karısına itaat
edip annesine âsi olduğu ve dostunu kendisine yaklaştırıp babasını
uzaklaştırdığı, mescidlerde gürültüler başgösterdiği, fâsık kimsenin kabilenin
başına geçtiği ve aşağılık adamın milletin lideri olduğu, şerrinden korkulduğu
için kişiye ikramda bulunulduğu, şarkıcı kadınlar ve çalgı âletleri türediği,
şaraplar içildiği ve bu ümmetin sonunda gelenler evvel gelenleri lânetlediği
zaman; işte o zaman kızıl bir rüzgâr, zelzele, yere batma, şekil değiştirme,
taşlanma ve ipi kopan bir kolyenin tanelerinin birbiri ardı sıra gitmesi gibi
birbirini takip eden alâmetler beklesinler." (Tirmizî: 2308)
Hadis-i şerif'in açıklaması:
"Devlet malı
belirli çevrelerin menfaati yapıldığı."
Devlet malı birkaç şahsın elinde
olacak ve bunu istedikleri gibi kullanacaklar. Kim fazla çalarsa o çok rağbet
görecek.
Devleti idare edenler, halka âit
malları kendi üzerlerinde toplamaya çalışacaklar, halkın kazancını vergiler
vasıtası ile ellerinden alacaklar ve bunu rahatça hem yiyecekler hem de
yığacaklar. Kendileri büyük refah içinde yaşayıp halk sıkıntı çekecek.
Zâlimin zulmü artacak, mazlum ise
inleyecek.
Çünkü onlar Hakk'a yönelmeyecek,
halka yönelecek. Her yöneldiği kimse başına kaynar su dökecek. "Yandım!" diyecek,
yine ona sokulacak. Niçin? Şaşkın olduğu için.
Fakat hakikat ehli yine kanaat
sebebiyle huzurludur. Onlar halka hiç bir zaman rağbet etmezler, Hazret-i
Allah'a ve Resul'üne rağbet ederler. Fakat bunlar da pek azdır.
"Emanet kelepir ve
zekât angarya sayıldığı."
Bu kötülük zamanında emanet ganimet
bilinecek, onu vermemeye gayret edilecek.
Binaenaleyh böyle bir zamanda çok
tedbirli olmak gerekiyor. Çünkü itimat kalkmıştır. Bunun da sebebi kalpte
imanın olmayışıdır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Münâfığın alâmeti
üçtür: Söylerse yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, kendisine bir şey
emanet edilirse hıyanet eder." (Buhârî Tecrîd-i sarîh:
31)
Bundan ötürü bu haller husule
gelecek.
"İlim dinden başka
gaye için tahsil edildiği."
İlim Allah için değil, memuriyet
için, geçim için tahsil edilecek. Görünüşte ilim tahsil ediyor denilecek, fakat
menfaat, nam ve şöhret için tahsil edilecek, onların Allah-u Teâlâ ile ilgileri
olmayacak.
"Kişi karısına
itaat edip annesine âsi olduğu."
İşte böyle bir zamanda amellerinin
karşılığı olarak Allah-u Teâlâ onların başına kadın idareciler getirir. Bu kötü
icraat onların amelidir.
"Dostunu kendisine
yaklaştırıp babasını uzaklaştırdığı."
Dinden imandan uzaklaşan bir millet,
Allah-u Teâlâ'nın her emrini bıraktığı gibi;
"Biz insana anne
ve babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir." (Ahkâf: 15)
Emr-i şerif'ini de bırakmıştır. Kalbi
tamamen ters döndüğü için, ana-babasına yapmadığını başkalarına yapıyor.
"Mescidlerde
gürültüler başgösterdiği."
Gerçek mânâda tâzim ve saygı
kalkacak, herkes aklına geleni söyleyecek. Tabii ki bu söylenenlerin hepsi
ahkâma mugayir olacak.
"Fâsık kimsenin
kabilenin başına geçtiği."
Bu seyyiat zamanı öyle bir devirdir
ki, baştakiler hep fâsık ve münafık olacak.
"Aşağılık adamın
milletin lideri olduğu."
Halkın içinden asaletsiz, şerefsiz,
haysiyetsiz insanlar milletin başına geçecekler. Yani ayak takımı başa,
baştakiler ayak altına alınacak.
"Şerrinden
korkulduğu için kişiye ikramda bulunulduğu."
O zâlimler başa geldiğinde şerleri
çok olacak. Halk korkup menfaatlerinden onlara boyun eğmek zorunda kalacak.
"Şarkıcı kadınlar
ve çalgı âletleri türediği."
O zamanda bunlara itibar edilecek.
Bütün fuhuş, fenalık, rezalet alenen meydanda olacak ve bunlara rağbet
edilecek. Allah-u Teâlâ onlara lânet eder ve hiçbir surette onlara rahmet
nazarı ile bakmaz.
"Ve bu milletin
sonunda gelenler, evvel gelenleri lânetlediği."
Öyle bozuk bir nesil gelecek ki, o
kadar asaletsiz türemeler türeyecek ki, öyle veled-i zinâlar zuhur edecek ki,
ecdadı ile övünmeyecek de içindeki kötülüğü onlara hamledecek, bu aseletsiz
ayak takımı onlara hakaret nazarı ile bakacak.
Oysa geçen devirler, değil
müslümanları, dünyayı hayrete düşüren en güzel hasletlerle dolu idi. Onlar
iman, şecaat, cesaret, adalet, fazilet sahibi idiler.
"İşte o zaman
kızıl bir rüzgâr, zelzele, yere batma, şekil değiştirme, taşlanma ve ipi kopan
bir kolyenin tanelerinin birbiri ardı sıra gitmesi gibi birbirini takip eden
alâmetler beklesinler."
Kızıl rüzgâr, yani insanlar bu hale
geldikten sonra harp felâketini bekleyin. Allah-u Teâlâ bu vesile ile
intikamını alır ve o milletin helâkına vesile olur. Bu azgınlığın cezası böyle
olur.
Abdullah bin Mesud -radiyallahu
anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Kişinin camiye
girip de iki rekât namaz kılmaması, tanıdığı kimselerden başkasına selâm
vermemesi ve küçüklerin yaşlılara iş buyurması kıyâmet alâmetlerindendir." (Câmiu's-sağîr: 8228)
Bunlar küçük alâmetlerdir ve bunlar
sıra ile geliyor. Bunlardan sonra büyük alâmetler zuhur etmeye başlar.
Altı Alâmet:
Avf bin Mâlik -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Kıyamet kopmadan
önce vuku bulacak alâmetlerden altı şeyi sayınız:
1. Benim ölümüm.
2. Kudüs'ün fethedilmesi.
3. Koyun vebası gibi
bir hastalıkla insanların kırılması.
4. Mal çokluğu ki,
birisine yüz altın verildiğinde onu az görerek öfkelenmesi, memnun olmaması.
5. İstisnasız her Arap
evine girecek bir fitnenin yayılması.
6. Sizinle sarı ırk
arasında bir barış antlaşmasının yapılması, onların bu barışı bozmaları ve her
birinde on iki bin kişi bulunan seksen sancakla gelip size hücum
etmeleri." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1313)
İlk iki alâmet gerçekleşmiştir,
üçüncü ve dördüncü alâmetler henüz vuku bulmamıştır.
Beşinci ise televizyon vesaire, buna
mümasil fitneler her eve girdi. Bu vasıtalarla her rezalet yapılıyor.
Üsame -radiyallahu anh-den rivayet
edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i
şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Benim gördüğümü
görüyor musunuz? Ben sizin evlerinizin arasında fitnelerin yerlerini yağmur
yerleri gibi görüyorum." (Buhârî. Tecrîd-i
sarîh: 889 - Müslim: 2885)
Altıncısı da daha olmadı. Tabii ki
İslâm ülkelerinde petrol ve zengin madenler olması sebebiyle, bunu alabilmek
için hücum edileceğine işaret ediliyor.
Amma bunu Resulullah Aleyhisselâm
görüyordu ve duyuyordu. Âhir zamanda olacak nice hadiseleri daha o zaman
bildiriyordu. Büyük ateşler çıkacağını, büyük harpler olacağını, Arabistan
üzerine gelecek çeşitli felâketleri bir bir açmıştır.
Kâbe-i muazzama'nın yıkılacağını,
Medine-i münevvere'nin nötron bombası ile yok olacağını birer birer haber
vermiştir.
Çünkü Allah-u Teâlâ kıyamete kadar ve
kıyametten sonra olacak bütün hadisatı ona gösterdi.
Demek istiyoruz ki, o zamanki hüküm
kıyamete kadar devam ediyor. Çünkü onun ümmeti kıyamete kadar devam edecektir.
Amma o bir fırka, yalnız o bir fırka devam edecektir.
Müminin Rüyâsının Doğru
Çıkması:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Zaman yaklaştıkça
müslümanın rüyâsı hemen hemen yanlış çıkmayacaktır. Sizin en doğru rüyâ
göreniniz, en doğru söyleyeninizdir." (Müslim: 2263)
Çünkü doğru söylemeyen bir kimsenin
rüyâsında da bozukluk olur.
Hadis-i şerif'ten anlaşılıyor ki;
rüyâya o zaman yalan karışmaz, tâbire ihtiyaç göstermeyecek bir açıklıkta olur.
Allah-u Teâlâ onlara sâdık rüyâlarla ikramda bulunur.
Kötü Âmirlerin Başa
Geçmesi:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyurur ki:
"Her milletin
başına münafıklar geçmedikçe kıyamet kopmaz." (Mecmau'z-Zevâid)
Binaenaleyh başınıza münafıklar
geçtiği zaman hayret etmeyin. Bu da sizin ameliniz ve cezanızdır.
İşte Hadis-i şerif:
"Siz ne halde
iseniz, başınıza o halde idareciler gelir." (Deylemî)
Ve onlardan her kötülüğü bekleyin.
Çünkü bu kötülüğü başta siz yaptınız. Ki Allah-u Teâlâ böylelerini başınıza
verdi.
•
Abdullah bin Mesud -radiyallahu
anh-den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:
"Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- bize:
'Benden sonra birtakım
işler göreceksiniz ki, bunları inkâr edeceksiniz.' buyurdu.
Orada bulunanlar: 'O zamanda ne yapmamızı emredersiniz yâ
Resulellah?' diye sordular.
'Onlara karşı olan
vazifenizi yerine getirin, kendi hakkınızı da Allah'tan isteyin.' buyurdu." (Buhârî - Tirmizî)
Câbir -radiyallahu anh-den rivayet
edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz buyurur ki:
"Şüphesiz ki
kıyametin önünde yalancılar zuhur edecektir." (Müslim: 2923)
Hadis-i şerif'i rivayet eden Câbir
-radiyallahu anh-: "Onlardan
korunuverin!" buyurmuştur.
İşte bu yalancılar bu zamanda
mevcuttur. Onların her şeyi yalan ve dolandır.
•
Ebu Zerr -radiyallahu anh-den rivayet
edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Sizin, benden
sonra şu devlet malının kökünü kazıyacak olan imamlara (yöneticilere) karşı
durumunuz ne olacak?" diye sordu.
Ben: "Seni hak ile gönderen Zât'a yemin ederim ki kılıcımı omuzuma
takıp, sana ulaşıncaya kadar onunla savaşacağım!" dedim.
Buyurdu ki:
"Sana bundan daha
hayırlısını söyleyeyim mi? Bana ulaşıncaya kadar sabredersin." (Ebu Dâvud)
•
Abdurrahman bin Amr -radiyallahu
anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Yağmurun çoğalıp
bitkinin az olması, Kur'an okuyanların çok fakihlerin az olması, idarecilerin
çok, güvenilir olanlarının ise az olması kıyametin yaklaştığının
delillerindendir." (Câmiu's-sağîr: 8234)
•
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bir
Hadis-i kudsi'de şöyle buyurmaktadır:
"Ben Allah'ım.
Benden başka ilâh yoktur. Sizi idare edenlerin sahibi ve meliklerin melikiyim.
Onların kalpleri benim kudret elimdedir.
Eğer kullar bana itaat
ederlerse, ben de onları onlara rahmet kılarım, merhamet ve şefkatle muamele ederler.
Yok eğer kullar bana isyan ederlerse; ben de onları onlara belâ ederim.
Kalplerini kin ve gazapla onlara çeviririm. En kötü azap ile azap ederler.
Binaenaleyh sizi idare
edenlere karşı sövmekle beddua etmekle meşgul olmayınız. Fakat nefislerinizi
beni zikretmekle, bana dua ve tazarru ile meşgul ediniz. Böylece ben de onların
hakkından gelirim, sizi onların şerrinden korurum." (Mişkât'ül-Mesabih: 3721)
Bugün müslümanların eziyet altında
oluşu, sefahat, gaflet ve kabahat içinde oluşlarından ileri geliyor. Eğer biz
samimi olarak Hazret-i Allah'a sığınsak, Hazret-i Allah onlara bu fırsatı
vermez. Sefahat içinde yaşadığımız için başımıza bu haller geliyor. Biz bu hale
suçumuzdan ötürü düşmüş oluyoruz. Bu felâketleri kendi elimizle
hazırlamışızdır.
Demek oluyor ki; insanlar, yaratıcı
ve yaşatıcı olan Allah-u Teâlâ'dan, O'nun emir ve nehiylerinden ayrıldıkları
zaman, onlara hakettikleri ceza olarak başlarına zâlim idareci veriyor. Onlar
da en şiddetli azap ile halka zulmederler.
Kör Taklit:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Ümmetim önceden
geçenlerin yoluna karşı karış karış, arşın arşın takip edinceye kadar kıyamet
kopmaz."
Ashâb-ı kiram:
"Yâ Resulellah! (Yollarından gidilenler) Acem ve Rum
gibi milletler midir?" diye sordular.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Onlardan başka
insanlardan kim var?" buyurdu. (Buhârî. Tecrîd-i
sarîh: 2175)
Dikkat ederseniz bu Hadis-i şerif
olduğu gibi tecellî etmiştir.
Bu iki milletin ahlâk ve
yaşayışlarını adeta imrenircesine benimseyenler bulunmaktadır.
Yılbaşısı olsun, balolar, plajlar,
çıplaklık, her türlü küfür âdetleri benimsenmiş ve bununla da iftihar
ediyorlar. Bunların hangisi İslâm dininde mevcuttur?
Herkesin haddini bilmesi ve nerede
olduğunu görmesi için bu gerçekleri gözler önüne seriyoruz.
Fırat Nehrinin Altın
Hazinelerinin Alana Çıkması:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Fırat nehri altın
bir dağ üzerinden suyu çekilip açılmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar onun için
harp edecek ve her yüz kişiden doksandokuzu öldürülecek. Onlardan her biri:
'Belki ben kurtulurum!' diyecektir." (Buhârî - Müslim:
2894)
Çok büyük harplerin olacağını
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz haber veriyor.
Şu anda Fırat nehri akıyor. Suyu
çekildiği zaman, o yer zamanla açılacak, o yerin altında Allah-u âlem altın
hazinesi var. O çıkınca oradaki devletler, biri "Ben alayım!" diğeri: "Ben alayım!" derken
birbirine girecekler. Bu harplerde çok insan kırılacak.
Bu hazine altın olduğu gibi, su da
olabilir. Çünkü yerine göre su da altın kadar kıymetlidir.
Diğer bir rivayet şöyledir:
"Fırat nehrinin
altın hazinelerinden bir kısmının alana çıkması yakındır. Her kim o zaman orada
bulunursa, ondan bir şey almasın." (Buhârî: Tecrîd-i sarîh: 2122 - Müslim: 2894)
Bu emr-i peygamberi'ye uyanlar
kurtulacak, fakat emri dinlemeyip maddeye yönelenlerin helâkına vesile olacak.
Yalancı Deccallerin
Ortaya Çıkması:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Hepsi de Allah'ın
peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe
kıyamet kopmaz." (Tirmizî: 2315 - Ebu Dâvud: 4333)
Şimdi deccâliyet devrinin içindeyiz,
en son deccale gelinceye kadar devam edecek.
Cinayetlerin
Fazlalaşması:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Nefsim kudret
elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, insanlara öyle bir zaman gelecek, katil
niçin öldürdüğünü, maktül de niçin öldürüldüğünü bilmeyecektir." (Müslim: 2908)
Bugünkü anarşi beyan ediliyor.
Niçin öldürdüğünü, kimi öldürdüğünü
bilmiyor. Sebep yok, maksat yok.
Bütün bu kötü haller ve icraatlar hep
kötü idareciler sebebiyle husule geliyor. Onlar münafık olacaklar. Görünüşte
ismi İslâm, fakat isimde kalmıştır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz:
"Herc çoğalmadıkça
kıyamet kopmayacaktır."
Buyurmuşlar, Ashâb-ı kiram: "Herc nedir yâ Resulellah?" diye
sorduklarında:
"Katildir
katil!" buyurmuşlardır. (Müslim:
157)
•
Haksız yere kasten bir kimseyi
öldürmek büyük bir suçtur. Bu cinayeti işleyenler dünyada kısasa, ahirette ise
cezaya uğrar.
Kur'an-ı kerim'de öldürmenin haram
olduğuna dair pek çok Âyet-i kerime vardır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde bir
mümini haksız yere öldürmenin büyük bir cinayet olduğunu ve o nispette cezaya
sebep olacağını beyan buyurmaktadır:
"Kim bir mümini
kasten öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir." (Nisâ: 93)
Çünkü o, çok büyük bir suç
işlemiştir.
"Allah ona gazap
etmiş, lânetlemiş ve büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisâ: 93)
Cehennemde ebedî kalma cezası,
katilin tevbekâr olmamasına âittir. Tevbesinin kabul edilip edilmemesi ise
Allah-u Teâlâ'nın iradesine bağlıdır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre diğer bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Eğer gök ve yer
sakinleri bir müminin kanının akıtılmasına (öldürülmesine) katılsalar, Allah
mutlaka onları cehenneme yüzü üzere sürer." (Tirmizî. Diyât 8)
İnsanların nazarında dünya büyük ve
önemli bir varlık olmasına rağmen, bir mümini öldürmenin anlatılmayacak
derecede tehlikeli ve korkunç bir âfet olduğu belirtilmektedir.
Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i
kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Kim bir cana
kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse,
sanki bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide: 32)
Burada insan hayatının ne kadar
değerli olduğu gözler önüne serilmektedir.
Haksız yere bir başkasının hayatını
alan veya ölümüne sebep olan kimse, yalnızca bir kişiye zulmetmekle kalmamış,
aynı zamanda insan hayatının ulvîliğini ayaklar altına almış, bu hususta
başkalarına da cesaret vermiş, Allah-u Teâlâ'nın gazabını haketmiş olur.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Mümin haram olan
kanı akıtmadıkça, dininin geniş alanında kalır." buyuruyorlar. (Buhârî)
Bir mümin büyük günahlar işlese de;
tevbe eder, kul haklarını öderse, Allah-u Teâlâ'nın affına uğrayabilir ve
dininin geniş alanında kalır. Fakat kendisine mümin kardeşinin kanı bulaşan
kimse, aff-ı ilâhiden ümitsiz olarak yaşadığından, dini de hayatı da onu sıkar.
Huzur içinde yaşayamaz.
Öldürülen insanın velisi, kısas
yoluyla katilin öldürülmesini istese bile, bu ceza dünyadaki cezasıdır. Ölenle
öldürülen arasındaki diğer hükümler ahirete kalmıştır.
İlâhî mahkemede ilây-ı kelimetullah
için öldüren kurtulacak, fakat gayr-i meşru bir maksatla öldüren, öldürdüğü
kimsenin de günahını yüklenerek hesap yerinden ayrılacaktır.
Abdullah bin Mesud -radiyallahu
anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:
"Kıyamet günü bir
adam bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve: 'Ey Rabb'im! Bu beni
öldürdü!' der.
Azîz ve Celîl olan
Allah da: 'Onu niye öldürdün?' diye sorar. Adam: 'İzzet senin için olsun diye
öldürdüm!' der. Allah-u Teâlâ: 'İzzet benim içindir!' buyurur.
Bir başka adam da bir
başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve: 'Ey Rabb'im! Bu beni öldürdü!' der.
Azîz ve Celîl olan
Allah da: 'Onu niye öldürdün?' diye sorar. Adam: 'İzzet falancanın olsun diye
öldürdüm!' der. Allah-u Teâlâ: 'İzzet falancanın değildir!' buyurur ve o adam
öbürünün günahıyla döner." (Nesâi. Tahrim 2)
İnsan öldürmenin haram olduğunu belirten
daha pek çok Hadis-i şerif mevcuttur.
Büreyde -radiyallahu anh-den rivayet
edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Müminin
öldürülmesi Allah katında, bütün dünyanın yok olup gitmesinden daha
büyüktür." (Nesâi. Tahrim 1)
Berâ bin Âzib -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz
bir Hadis-i şerif'lerinde ise şöyle buyuruyorlar:
"Şüphesiz ki
dünyanın yok olup gitmesi, Allah katında haksız yere bir mümini öldürmekten
daha hafiftir." (İbn-i Mâce: 2619)
Kasten öldürmenin cezası Sünnet-i
seniye'de de belirlenmiştir.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:
"Kim mümin bir
kimseyi (kasten) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur." (Ebu Dâvud: 4539)
Öldürmenin haram olduğuna dair aynı
zamanda icmâ vardır.
Aynı Dâvâyı Güden İki
Büyük Topluluğun
Birbirleriyle Savaşması:
Birbirleriyle Savaşması:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Dâvâları bir olan
iki büyük fırka çarpışarak aralarında büyük bir harp olmadıkça kıyamet
kopmaz." (Müslim: 157)
İran'la Irak çarpıştı işte. İkisinin
de dâvâsı yahudiye hücum gibi görünüyordu. Fakat Amerika bunu hissedince bir
oyunla onları birbirine vurdurdu, yahudi de keyiflice baktı.
Bu oyunu Amerika yaptı, yahudi yaptı.
Kendisi kuvvet buldu, müslümanları zayıf düşürdü. Gerek Amerika'dan gerek
yahudilerden çok büyük paralarla silâh aldılar. Küffar onları birbirine
tutuşturmakla hem silâh verip paralarını aldı, hem de çok müslüman kanı
döküldü. Memleketler harap oldu, birbirlerinin varlıklarını, evlerini
barklarını yok ettiler. Hazineleri boşaldı. Neticede ellerine hiçbir şey geçmedi.
Hüseyin Amerika'nın oyununa geldi.
Sonra Amerika onun başına neler getirdi.
Bu arada Suudi Arabistan da İran'a
karşı Irak'a yardım edeyim derken hazinesinin büyük bir kısmını oraya boşalttı,
o da çok büyük sarsıntı geçirdi.
Türklerle Yapılan Savaşlar:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Müslüman
Türklerle, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi olup, kıl elbise giyen ve kıl içinde
yürüyen bir kavimle harbetmedikçe kıyamet kopmaz." (Müslim: 2912)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen diğer bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Siz ayakkabıları
kıldan kişilerle savaş yapmadan, hatta küçük gözlü, kırmızı yüzlü, küçük
burunlu, yüzleri deri örtülü, kalkan gibi yayık, enli Türkler'le savaş yapmadan
kıyamet kopmaz." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1467)
Nitekim bu savaşlar tarihin
dönemlerinde yapılmış, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in
mucizeleri gerçekleşmiştir.
Bereketin Azalması:
Enes -radiyallahu anh-den rivayet
edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Zamanın bereketi
azalıp; sene ay kadar, ay hafta kadar, hafta gün kadar, gün saat kadar, saat de
ateşte kuru otun yanması kadar kısalmadan kıyamet kopmaz." (Tirmizî: 2332)
İşte şimdiki zaman... Bereketsiz bir
devir. Gece ve gündüzlerin nasıl geçtiği hiç anlaşılmıyor.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Kıtlık ve
fitneler yılı; yağmurun yağmaması değil, yağmurun yağıp yağıp da bitki adına
birşey bitirmemesidir." (Müslim)
Hiç hayır olmayacak, hayır kalktığı
için yağmur yağsa da bereket olmayacak.
İnsanların
Hayatlarından Bıkarak Ölülere Gıpta Etmesi:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse bir
adamın kabrinin yanından geçerken: 'Keşke onun yerinde yatan ben olsaydım!'
deyinceye kadar kıyamet kopmaz." (Buhârî. Tecrîd-i
sarîh: 2123)
O kadar sıkıntılar olacak ki,
pahalılık artacak. Alan alamayacak, satan satamayacak, iki tabaka birden
çökecek.
Ceza olarak çok korkunç günler
gelecek.
İhtiyaç çok, parası yok. "Ah onun yerinde yatan ben olsaydım da
şu sıkıntıyı çekmeseydim!" diyecek.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-in diğer
bir rivâyetinde ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle
buyurmuştur:
"Nefsim kudret
elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, bir adam bir kabrin yanından geçerek
üzerine yuvarlanmadıkça ve: 'Keşke bu kabir sahibinin yerinde ben olsaydım!'
demedikçe dünya bitmeyecektir. Halbuki bu sözü ona söyleten din değil, ancak
belâ olacaktır." (Müslim: 157)
İşlerin Ehliyetli
Olmayanlara Verilmesi:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- der ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- yanındaki cemaate konuşurken bir kimse gelerek:
'Yâ Resulellah! Kıyamet ne zaman kopacak?' diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm konuşmasına
devam etti, sözlerini bitirdiğinde:
"Sual sahibi
nerede?" dedi.
O kimse:
'İşte buradayım yâ Resulellah!' karşılığını verdi.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Emanet zâyi
edildiği vakit kıyameti bekle!" buyurdu.
O kimse yine:
'Emanet nasıl zâyi edilir?' diye sordu.
"İş ehil olmayana
verildiği zaman kıyameti bekle!" buyurdu. (Buhârî.
Tecrîd-i sarîh: 54)
İşte şimdi tam o zaman.
Üzerine aldığı iş hakkında hiç ilgisi
bilgisi olmadığı halde o işin başına geçiriliyor.
Yani daha doğrusu işe adam aranmıyor
da, nâehil olduğu halde adama iş veriliyor.
Karanlık Gece Kıtaları
Gibi Fitnelerle Karşılaşılması:
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet kopmazdan
önce karanlık gece kıtaları gibi fitneler olacak. Bu karışıklıklar içinde kişi
mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlar, mümin olarak akşamlayıp kâfir
olarak sabaha çıkar. Birçok kimseler azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini
satarlar." (Tirmizî: 2196)
Fitnenin vehametinden insan bir günde
bu derece değişiklikler geçirecek, günü gününe saati saatine uymayacak, kalpler
bozulacak, iman sâfiyeti kalmayacak.
Bir âhir zaman âlimi veya bir bölücü
Allah-u Teâlâ'nın hükmüne aykırı bir söz söylüyor, o da: "Bu doğru söylüyor!" deyip
tasdik ediyor, böylece azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini fedâ
ediyorlar.
Türkiye'nin bu anki hâli.
Dinden çıkmak kolay oluyor, çünkü
bölücüler önünü kesiyor.
Allah-u Teâlâ'nın hıfz-u himayesine
tasarruf-u ilâhîsine aldığı kimseler hiç şüphesiz ki bu fitnenin dışında
kalacaklardır.
Nitekim Ebu Ümâme -radiyallahu
anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:
"Birtakım fitneler
olacaktır. Kişi o fitnelerde mümin olarak sabahlayacak ve kâfir olarak
akşamlayacaktır.
Ancak Allah'ın, ilim
ile (kalbini) ihyâ ettiği kimseler (bu tehlikeden) müstesnâdır." (İbn-i Mâce: 3954)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Birtakım fitneler
olacaktır. O fitnelerde oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden,
yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim o fitnelerin başında dikilirse, fitneler
onu yıkar. Her kim o fitneler zamanında sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya
sığınsın." (Müslim: 2886)
Birçok fitneler zuhur edecek, ediyor
da.
Kişi o fitnelerin tehlikesinden ve
fitnelere karışanlardan ne kadar uzak durursa onun için o kadar hayırlıdır.
Memlekette herhangi bir karışıklık
çıktığında siz uzak durun, o ateşin içine girmeyin. Çok şeyler husule gelecek.
O ateş bölücülük ateşidir, harp ateşidir, halkın birbirine düşme ateşidir. Onun
için böyle bir şey olduğunda kenarda durun.
•
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet
edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Birtakım fitneler
olacaktır. O fitnelerin kapıları başında cehennem ateşine çağırıcı kimseler
olacaktır. Bir ağacın kökünü ısırır halde ölmen onlardan birisine tâbi olmandan
senin için daha iyidir." (İbn-i Mâce: 3981)
Fitne dönemlerinde fitne gruplarından
uzak durmak en uygun olanıdır.
Nitekim Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem- Efendimiz bir diğer Hadis-i şerif'lerinde de şöyle buyuruyorlar:
"Mutlu kimse
fitnelerden uzakta kalandır, mutlu kimse fitnelerden uzakta kalandır, mutlu
kimse fitnelerden uzakta kalan ve fitneye maruz kalıp da sabreden kişidir.
Fitneye başlayan ve çalışanın vay haline!"(Ebu Dâvud)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Her kim bir soy
sop dâvâsına (halkı) teşvik ederek veya bir soy sop dâvâsı için öfkelenerek hak
veya bâtıl olduğu bilinmez bir gaye ile körü körüne açılan (gayesi İslâm
olmayan) bir bayrak altında (yani toplanan topluluk içinde) savaşırsa o kimsenin
öldürülüşü câhiliyet öldürülüşüdür." (İbn-i Mâce: 3948)
Bu sıkışık durumlarda bir müslümanın
memleketinde olması ve memleketinde ölmesi lâzım. Niyeti hâlis ise şehit olur,
fakat küffâr bayrağı altında ölürse nasıl olacak, kimin için ölmüş olacak,
gidişi nasıl olacak?
Kaçabildiğiniz kadar kaçın, bu
fırtınaya tutulmayın!
Kişi yalnız kendisinden mesul değil,
çoluk-çocuğundan da mesuldür.
•
Ebu Bekre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak ki
birçok fitneler olacaktır. Dikkat edin! Sonra bir fitne olacaktır ki; o fitne
zamanında oturan kimse fitneye yürüyenden daha hayırlı, yürüyen fitneye
koşandan daha hayırlı olacaktır.
Dikkat edin! O fitne
indiği veya olduğu vakit; kimin develeri varsa fitneden kaçıp hemen develerinin
bulunduğu yere gitsin, kimin koyunları varsa onların yanına varıp meşgul olsun,
kimin toprağı varsa toprağına gitsin ve toprağı ile meşgul olsun!"
Bunun üzerine bir kimse:
"Yâ Resulellah! Develeri, koyunları ve toprağı olmayan
için ne buyurursun?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Kılıcını alır,
onun keskin tarafını bir taşla kırar. Sonra kaçabilirse süratle kaçsın!" dedi ve devamla şöyle buyurdu:
"Allah'ım! Tebliğ
ettim mi? Allah'ım! Tebliğ ettim mi? Allah'ım! Tebliğ ettim mi?"
Bunun üzerine bir kimse:
"Yâ Resulellah! Çarpışan iki safa, yahut çarpışan iki
gruba zorla götürülürsem ve onlardan biri kılıcı ile bana vurursa veya bir ok
isabet edip beni öldürürse ne olur?" diye sordu.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Hem senin
günahını hem de kendi günahını yüklenir ve cehennemliklerden olur." buyurdu. (Müslim: 2887 - Ebu Dâvud)
•
Abdullah bin Mesud -radiyallahu
anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Bu ümmette dört
(büyük) fitne olacaktır. Sonuncusunda kıyamet kopacaktır." (Ebu Davud: 4241)
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz bir diğer Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak öyle bir
fitne olacaktır ki, Arap'ın kökünü kazıyacaktır. Bunların maktulleri
cehennemdedir. Dilin tesiri, bu fitnede kılıçtan daha şiddetlidir." (Ebu Dâvud)
•
Abdullah bin Amr -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Arapları kaplayan
bir fitne olacaktır. Öldürülenleri cehennemdedir. O fitnede dil, kılıç
darbesinden daha şiddetlidir." (İbn-i Mâce:
3967)
•
Abdullah bin Ömer -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Fitnelerden uzak
durun! Şüphesiz ki fitnelerde dil (tesir bakımından) kılıç darbesi
gibidir." (İbn-i Mâce: 3968)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz:
"Kureyş'ten bazı
insanlar (ileride) insanları (fitne ile) ölüme sürükleyecekler!" buyurdu.
Ashâb-ı kiram:
"Yâ Resulellah! Biz o zaman ne yapalım?" diye sordular.
"Keşke insanlar
onlardan uzak bulunsalar!" cevabını verdi.
(Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1469)
•
Zübeyr bin Adiyy -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir:
"Haccac'dan başımıza gelenler hakkında Enes bin Mâlik
-radiyallahu anh-e şikayet ettik.
'Sabredin! Çünkü bundan sonra bu şimdikinden daha kötü bir
zaman gelecektir, tâ ki Rabb'inize kavuşuncaya kadar. Bunu Peygamber'iniz
-sallallahu aleyhi ve sellem-den böyle işittim' dedi." (Buhârî - Tirmizî)
•
Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l-Kâbe
-radiyallah anh- şöyle demiştir:
Bir gün Abdullah bin Amr bin el-Âs
-radiyallahu anhümâ- Kâbe'nin gölgesinde oturmuş, başında da halk toplanmış
iken ben onun yanına vardım. (Bu esnada) Abdullah'dan şunu işittim:
"Biz bir
yolculukta Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in beraberinde idik. O, bir
ara bir konakta konakladı. Bunun üzerine kimimiz kendi çadırını kuruyor,
kimimiz ok atışı yapıyor ve kimimiz otlayan hayvanı ile meşgul oluyordu. Bu
sırada Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in çağırıcısı: 'Haydin namaza!'
diye çağrıda bulundu. Biz de hemen toplandık. Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- ayağa kalkarak bize şu hitabede bulundu:
'Benden önceki her
peygamber üzerine kendi için hayır bildiği şeyleri ümmetine göstermesi ve şer
bildiği şeylere karşı onları korkutması şüphesiz ki bir hak bir görev oldu.
Sizin bu ümmetinizin âfiyeti (yani dine zarar veren şeylerden selâmette
bulunması) evvelinde kılındı. Bu ümmetinizin son kısmının başına belâ ve
hoşlanmayacağınız işler muhakkak gelecektir. Sonra öyle fitneler gelecek ki
bazısı diğer bazısını hafifletecek (yani sonra gelen fitne bir önceki fitneden
şiddetli olacağından öncekini hafif bırakacaktır). Artık mümin kul (bir fitne
geldiğinde): 'İşte beni helâk eden fitne budur!' der. Bir süre sonra o fitne
geçer, bunun arkasından başka bir fitne gelir ve mümin kul: 'İşte beni helâk
edici fitne budur!' der. Sonra o fitne de açılıp gider. Artık kim cehennem
ateşinden uzaklaştırılması ve cennete girdirilmesi kendisini sevindiriyorsa
Allah'a ve ahiret gününe iman eder halde iken ölümü gelsin ve insanlara
kendisine yapmalarını arzu ettiği şeyleri yapsın.
Kim bir devlet
başkanına beyat edip ona elini vermiş (yani seçmiş) ve samimiyetle bağlanmış
ise artık olanca gücü ile ona itaat etsin. Şayet bundan sonra başka bir devlet
başkanı çıkıp gelir de birincisi ile nizaa kalkışırsa (yani isyan çıkarmak
isterse) sonra gelenin boynunu vurunuz."
Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l Kâbe
-radiyallahu anh- demiştir ki:
"Bunun üzerine ben
başımı topluluktan ileri sokarak (yani Abdullah -radiyallahu anh-ın yakınına
sokularak): 'Allah aşkına sana soruyorum, bu hadisi Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem-den sen kendin işittin mi?' dedim. Abdurrahman demiştir ki:
Bunun üzerine Abdullah -radiyallahu anh- eliyle kulaklarına işaret ederek:
'Bunu kulaklarım işitti, kalbim de belledi, iyice belledi.' dedi." (İbn-i Mâce: 3956)
Hadis-i şerif'te fitne ve fesadın
çoğaldığı zamanlarda müslüman bir kimsenin dikkat edeceği mühim hususlar beyan
edilmiştir.
•
Abdullah bin Ömer -radiyallahu
anh-der ki:
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-in yanında idik. Fitnelerden söz etti, birçok fitneler anlattı. Hatta
bir 'Ahlâs' fitnesine temas etti.
Dinleyenlerden biri:
'Yâ Resulellah! Bu Ahlâs fitnesi nedir?' diye sordu.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve
sellem-:
'Ahlâs fitnesi;
şiddetli düşmanlık yüzünden insanların birbirinden kaçması ve bir şey
bırakmamak üzere mallarının yağma edilmesidir.' buyurdu ve devam etti:
'Sonra 'Serrâ' fitnesi
vardır ki, bunun dumanı Ehl-i beyt'imden olan bir adamın ayakları altından
tütecektir. Bu adam kendini benden sanacaktır, halbuki benden değildir. Çünkü
benim velilerim ancak takvâ sahibi olan kimselerdir. Sonra insanlar eğri,
kaburga kemiği üzerine oturmuş gibi bir adama beyat etmek üzere
anlaşacaklardır. (Yani devam etmeyen bir sulh
yapacaklardır).
Bundan sonra 'Duheymâ'
fitnesi vardır. Bu ümmetten kendisine şamar indirmediği bir tek kimse
bırakmayacaktır. 'Hemen bitti, sona erdi!' denildiği vakit yine devam
edecektir.
Bu fitne zamanında kişi
sabah mümin akşam kâfir olacaktır.
O kadar ki insanlar iki
kısma ayrılacaktır;
Kendisinde nifak
olmayan iman grubu ile kendisinde iman olmayan nifak grubu.
Bu fitne meydana
geldiği vakit, o gün yahut ertesi gün Deccal'i bekleyin.'" (Ebu Dâvud - Hâkim)
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ-
Vâlidemiz der ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- şöyle buyurdu:
"Bu ümmetin
sonunda yere batma, kılık değiştirme ve taşlaşma belâları meydana
gelecektir."
Ben:
"Yâ Resulellah! Aramızda sâlih kullar bulunduğu hâlde
helâk olur muyuz?" diye sordum.
"Evet! Pislik
meydana çıktığı vakit!" buyurdu. (Tirmizî: 1007)
•
İmran bin Husayn -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-
Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Bu ümmette yere
batma, kılık değiştirme ve taşlaşma olacaktır."
Bunun üzerine müslümanlardan bir
kimse:
"Yâ Resulellah! Bu ne zaman olacak?" diye sordu.
Buyurdu ki:
"Şarkıcı kızlar ve
çalgı âletleri türediği ve şaraplar içildiği vakit!" (Tirmizî: 2309)
Mekke-i Mükerreme,
Medine-i Münevvere:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Müslümanlarla
yahudiler harbetmedikçe kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öyle bir
öldürecekler ki, hatta yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş veya
ağaç da: 'Ey müslüman, ey Allah'ın kulu! Şu arkamdaki yahudidir, hemen gel de
onu öldür!' diyecektir. Yalnız Ğargad ağacı bunu demeyecek, çünkü o yahudilerin
ağacıdır." (Müslim: 2922)
Allah-u âlem yahudiler Mekke-i
mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecek, Medine-i münevvere'ye nötron
bombası atsalar gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün halk ölecek. Bundan
değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak.
Sonra Allah-u Teâlâ onların
öldürülmesini murad ettiği zaman, küffar memleketine sığınmış bir yahudiyi dahi
ikrah ettikleri için haber verecekler. Yalnız Amerika haber vermeyecek, çünkü
Amerika onlardandır.
Amerika ile yahudilerin yaptığı
yanlarına kâr kalmaz.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Bir zaman gelecek
ki Medine hayrı ve güzelliği ile boş kalacak, kurtlar ve kuşlar işgal edecek.
İnsanoğlundan en son
ölecek olan Müzeyne kabilesinden iki çobandır. Bunlar Medine'ye doğru
koyunlarını sürüp gelirken onun perişanlığını görerek korkup, yüzüstü düşerek
ölecekler." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 885)
Medine-i münevvere'nin bu metrûk
durumu kıyamet saatinin yaklaştığı âhir zamanda meydana gelecektir.
Avf bin Malik -radiyallahu anh- der
ki:
"Bir kere Resulullah
Aleyhisselâm Mescid-i saâdet'e girmişti. Sonra bizim yüzümüze bakıp şöyle
buyurdu:
'Allah'a yemin ederim ki gelecek
nesil bu Medine'yi kırk sene kadar zelil bir halde avâfiye bırakacaktır.
Avâfiye nedir bilir misiniz? Bakınız ben size söyleyeyim: Kurtlar ve
kuşlar!'" (Buhârî, Tecrîd-i sarîh, C. 6, sh: 235)
•
Hafsa -radiyallahu anhâ-
Vâlidemiz'den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Bu beyte
(Kâbe'ye) bir ordu gaza etmek için mutlaka kastedecektir. Fakat yerin bir
çölüne vardıkları zaman ortada bulunanları batırılacak, öndekileri sondakilere
haykıracaklar, sonra onlarla batırılacaklar. Ve onlardan haber veren serseriden
başka kimse kalmayacaktır." (Müslim: 2883)
•
Abdullah bin Abbas -radiyallahu
anhümâ-dan rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu
aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kapkara, ince
bacaklı, koca ayaklı birinin Kâbe'yi taş taş yıktığını görüyorum sanki." (Buhârî. Tecrid-i sarîh: 790)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Kâbe'yi
Habeşliler'den incecik baldırlı biri harap edecektir." (Müslim: 2909)
Kâbe-i muazzama'yı kıyamete çok yakın
bir zamanda, başlarında ince bacaklı şiş karınlı bir kimsenin yer aldığı
Habeşliler gelip yıkacaklar, taş taş sökecekler, taşlarını da denize atacaklar.
•
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet
edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i
şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki bir
ordu (son zamanlarda) şu Kâbe'yi yıkmaya kastedecektir. Nihayet o güruh Beydâ
denilen yere geldikleri zaman onların orta tabakası yere batırılır ve önde
gidenleri arkadakilere haykırışta bulunur. Sonra onlar da yere batırılır. Artık
kaçıp da kendilerinden haber verecek olandan başka hiç kimse kalmaz." (İbn-i Mâce: 4063)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz yere batırılacak ordudan bahsettiğinde Ümmü Seleme
-radiyallahu anhâ- Vâlidemiz:
"Yâ Resulellah! O ordunun içinde (kendilerine katılmaya)
zorlanmış kimse olabilir (onun hâli ne olacak)?" diye sordu.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz:
"Onlar kıyamet
günü niyetlerine göre diriltilirler." buyurdu. (İbn-i
Mâce: 4065)
Bu Hadis-i şerif zâlimlerden uzak
durmanın, onlarla görüşmekten sakınmanın gerekliliğine delâlet eder. Bâtıl
yolda olanların beraberinde bulunanlar iyi niyetli olsa bile felâkete
uğrayabilirler.
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ-
Vâlidemiz buyururlar ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi
ve sellem-in uykuda vücudu titredi.
Biz: 'Yâ Resulellah! Uykun arasında bir şey yaptın ki, evvelce bunu
yapmazdın!' dedik.
Bunun üzerine:
'Şaşılacak şey!
Ümmetimden bazı kimseler Kâbe'ye sığınmış olan Kureyşli bir adam yüzünden ona
yöneliyorlar. Fakat çöle vardıklarında yere batırılacaklar!' buyurdu.
Biz: 'Yâ Resulellah! Şüphesiz ki, yol (çeşitli) insanları bir araya toplar!' dedik.
Resulullah Aleyhisselâm:
'Evet! Onların
arasında; işi iradesi ile kasıtlı yapan vardır, zorlanmış olan vardır, yolcu
vardır. Hepsi aynı azaba düçar olurlar, fakat ayrı ayrı yerlerden çıkarlar.
Allah onları niyetlerine göre (kıyamette) diriltir.'buyurdu." (Buhârî, Kitâbü'l-Buyû - Müslim: 2884)
Hadis-i şerif zâlimlerden uzak
kalmanın lüzumuna işaret etmektedir. Tâ ki suçlulara verilen cezâ, suçsuzlara
da isabet etmesin.
•
Muâz bin Cebel -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Beyt-i
mukaddes'in mamur oluşu, Medine'nin harap oluşu demektir. Medine'nin harap
oluşu, büyük savaşın çıkması demektir. Büyük savaşın çıkması, Kostantiniye'nin
fethi demektir. Kostantiniye'nin fethi de Deccal'in çıkması demektir." buyurmuş, sonra eli ile kendisine bunu anlattığı zatın uyluğuna
yahut omuzuna vurmuş, sonra da şöyle buyurmuştur:
"Bu, senin burada
olduğun, yahut senin burada oturmakta olduğun gibi haktır." (Ebu Dâvûd)
•
Ebu Bekre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Medine'ye
Deccal'in korkusu girmeyecektir. O gün onun yedi kapısında ikişer melek
bekçilik edecektir." (Buhârî. Tecrîd-i
sarîh: 890)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Medine'nin
girecek yerlerinde melekler beklediğinden oraya tâun ve Deccal
girmeyecektir." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 891)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Muhakkak iman,
yılanın deliğine toplandığı gibi Medine'ye akıp toplanacaktır." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 887)
Medine-i münevvere İslâm'ın intişar
merkezi olduğundan ve Resulullah Aleyhisselâm'ın orada medfun bulunduğundan
dolayı her müslümanın oraya karşı bir muhabbeti, kalbî teveccühü vardır. Bu
teveccüh ve muhabbet Asr-ı saâdet'ten beri devam edegelmiştir.
•
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den
rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir
Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuştur:
"Mekke ve
Medine'den başka, Deccal'in ayak basmayacağı yer kalmayacaktır. Bunların giriş
yerlerinde saf saf melekler bekleyecek; sonra Medine üç defa zelzele ile
çalkalanacak ve ne kadar münafık ve kâfir varsa Allah onları Medine'den
çıkaracaktır. (Deccal'in yanına gideceklerdir)." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 892 - Müslim: 2943)
•
Ebu Saîd-i Hudrî -radiyallahu anh-den
rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve
sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Deccal çıkacak;
Medine'ye giremeyip bazı kumluğuna inecek, Medine'den insanların hayırlısı olan
bir kahraman çıkarak Deccal'e:
'Ben şâhitlik ederim
ki, Allah'ın elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in haber verdiği
Deccal sensin!' diyecek.
Deccal halka:
'Ben bunu öldürüp
diriltirsem, benim ilâh olduğumdan şüphe eder misiniz?' diyecek.
Halk: 'Şüphe etmeyiz.'
diyecekler. Deccal, o kahraman insanı öldürüp diriltecek.
O kimse: 'Bugün daha
iyi anladım. (Sen yalancısın, Deccal'sin).' diyecek.
Deccal:
'Onu yine öldürürüm!'
diyecek fakat öldüremeyecek." (Buhârî. Tecrîd-i
sarîh: 893)
Allah'ım kendi nuru ile yürüttüğü,
rızâsı ile himaye ettiği kullardan eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder