8 Aralık 2015 Salı

HEPİMİZ TEHLİKEDEYİZ. ÇÜNKÜ SON BÜYÜK TAARRUZA HAZIRLANIYORLAR : İslâm âlemi olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Hepimiz tehlikedeyiz. Yeni Dünya Düzeni, bizi topyekûn suçlu ilan etmek üzere.



Biliyoruz ki, yalanın dibi deliktir. Doğru ortaya çıktığında ise iş işten geçmiş oluyor. Bakınız; Irak’ın elindeki kimyasal silahlar. Şimdi, böyle bir ülkenin varlığından söz edebiliyor muyuz? Orada kaç insanın öldüğünü yahut vatanından ayrılmak zorunda kaldığını bile bilemiyoruz. Sayısız acı.
Buna benzer yakın örnekleri çoğaltabiliriz. Birçok İslâm beldesinde neler yaşandı, o yakın ve uzak hapishanelerde ne oldu? Yayınlanamayacak görüntüler, yazılamayacak durumlar. Müslümanların izzetiyle oynamalar. Bütün bunları kim yaptı? Elbette, ‘bu bir haçlı seferidir’ diyen zihniyet.


Orta Afrika’da hıristiyan milisler, Fransız askerlerinin gözetimi altında, Müslüman sivilleri katletmedi mi? Tıpkı Srebrenitsa’da olduğu gibi. Orada da Hollandalı askerler vardı ve sonrasında, hükümetlerinden madalya aldılar. ‘Acıya saygı duymak’ mı demiştiniz?

Sudan sebeplerle Libyalı Müslümanları ilk bombalayan hangi ülkenin uçaklarıydı? Kendileri pekala Müslümanları öldürebilirler. Bu, asla bir sorun yahut kabahat değildir. Altı üstü, Müslüman işte. Ne olmuş ki?
Basit bir soru: Bosna’daki savaşa ne zaman müdahale ettiler? Dengeler, Boşnakların lehine değiştiği zaman. Evet, çok basit.

Batı, bir senaryodur. Tarihleri, yalan ve iki yüzlülük üzerine kuruludur. Sadece halkların maddi varlıklarını değil, insanların duygularını da sömürürler.
Milyonlarca insanın katledilmesini göstermez, fakat bir kişinin ölümünü manşete taşırlar.

Size düşmanlık yapanı, dostunuz olarak takdim ederler. Bir örnek verelim: Anzaklar. Bunlar, binlerce kilometre öteden vatanınızı işgal etmek için gelmişlerdir. İnanılmaz bir acımasızlık sergilemişlerdir. (Ayrıntılı bilgi için: Ellis Bartlett, Çanakkale Gerçeği, Yeditepe Yayınevi) Giderken, hatıra olarak, dedelerinizin kafa taslarını, kulaklarını yanlarına almışlardır. Ama olsun. Ne kadar romantik, sevimli insanlar değil mi? Öyle. (Bir zihniyet değişiminin sizi getirdiği yer.)
***
Endülüs’ün akıbetini öğrenmeden, Afrika ve Amerika topraklarında nelerin yaşandığını bilmeden, Balkanları iyice okumadan, günümüz Avrupa’sını çözebilir miyiz? Onları anlayabilir miyiz? Hayır.
Tarih, size her şeyi söyler. Milletleri yeniden ve gerçekten tanıtır.
1897 yılındaki Türk-Yunan Harbi’ni tartışmasız bir şekilde kazanan ülke, batılı devletlerin araya girmesiyle, kaybeden taraf olmuştur. Bu galibiyet, Girit’in elden çıkmasıyla sonuçlanmıştır. (1898)

Yunan işgal kuvvetleri, Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’nun dörtte birini yakıp yıkmışlardır. Büyük kıyımın izleri, Bilecik gibi illerimizde hâlâ görülebilir. Gittim, gördüm. Peki, savaş tazminatı olarak bize ne vermişlerdir? Kendi toprağımız olan Karaağaç’ı.

Balkan Harbi sırasında, Avrupa’da yayın yapan gazeteler, Sırp, Bulgar ve Yunanlıların Müslümanlara yaptığı mezalimi neredeyse hiç görmemiştir. Buna karşılık, Türklerin yapmadığını ‘yaptı’ diye göstermişlerdir.
Kitapsız gitmeyelim: “Rus (ve Avrupa) basını, Türklere yapılan kıyımları bir sessizlik komplosuyla yok sayarken; Türklerin hıristiyanlara yaptıkları kıyımlara ilişkin sansasyonel haberler yayınlayıp yaygara koparmaktaydı.” (Bir Asır Sonra Balkan Savaşları, sayfa 212) Kısaltıp aldığımız cümlenin sahibi, savaşa bir gazeteci olarak katılan Leon Troçki’dir.

Bu alıntıyı yapmıştık, yine yapalım. Said Halim Paşa, Birinci Cihan Harbi’ne neden ve nasıl girdik sorusunu cevaplıyor: “Sulh zamanlarında bile Osmanlı bütünlüğüne ve istiklâline en öldürücü darbeleri vurmuş olanların, hele bir de savaştan zaferle çıktıktan sonra, verdikleri sözlere riayetlerinin daha öncekilerden başka türlü olacağına nasıl inanabilirdik? Geçmişte olanlar, gelecek için tatlı hayaller beslememize imkân bırakmıyordu.” (Buhranlarımız, sayfa 273) Diyor ki, bunlar yalancıdır. Bunların sözlerine ve işlerine güven olmaz.

İşte o işlerden biri: Fransa, Adana ilimizin işgali sırasında, Ermenilerden oluşan gönüllü birlikleri de kullanmıştır. (1919) Bunun ne anlama geldiğini anlayabilmemiz için, mutlaka Adana Olayları’nı bilmemiz gerekir. (1909)
Son bir örnek: Birinci Dünya Savaşı’ndayız. 1918. Türkler, birçok cephede savaşı kaybetmesine rağmen, Kafkaslarda ilerlemektedir. Bakü’de İngilizlerle, Gürcistan’da ise Almanlarla savaşılır.
Almanya kimdi? Müttefikimiz, dostumuz, güya kader arkadaşımız. (Nedense ABD’yi hatırladım.)

Türk ilerleyişi karşısında Almanya rahatsız olur, paniğe kapılır. Gerisini kitaptan okuyalım: “Almanlar, Türklerin Kafkasya’da ilerlemesini engellemek için yaratıcı bir şekilde kurnazlık yollarına başvurdular. (...) Alman ordusu, piyade bölüklerini deniz yoluyla Kırım’dan Gürcü limanı olan Poti’ye taşıdı. (...) Vehip Paşa’nın askerleri Tiflis’e giden ana yol üzerinde birleşik bir Alman-Gürcü kuvvetiyle çatışmaya girdiler. Türkler hücum ettiler ve çok sayıda esir aldılar...” (Edward Erickson, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, sayfa 253.) Bu dört cümlenin bize söylediği yüzlerce şey var. Sadece birini yazalım: Dostlukları işte bu kadardır.

Bütün bunlar, millî hikâyemizden küçük parçalar. Batı mağduru birçok milletin böyle hikâyeleri var. Mesela Cezayir ve Libya halklarının Anadolu’daki Millî Mücadele’yi desteklemesini, sadece din dayanışmasıyla açıklayamayız.
***
Haklının ve haksızın birbirine karıştığı bir dünyada yaşıyoruz. İnsan haklarından en fazla söz edenler, en çok insan öldürenlerdir. Demokrasi diyenler, menfaatleri ve inançları söz konusu olduğu zaman, pekala darbecileri yahut terörist devletleri destekleyebiliyorlar.
İnsan hakları kapsamına girebilmeniz için, size yapılan fenalığın hak ihlali sayılabilmesi için, galiba, Müslüman olmamanız gerekiyor. Görüntü bu.

Bir batı vatandaşı ölünce, öldürülünce, açıklama için sıraya girenler, son yirmi dört saat içinde kaç tane Müslüman’ın öldürüldüğünü biliyorlar mı?

Merakımdan soruyorum: ‘Dünya’ dedikleri şey, Müslümanlar çoluk çocuk demeden katledilirken neden şoka girmiyor?
Elbette kimsenin ölmesini, öldürülmesini istemeyiz. İnsan hayatının önemine inanırız. Ölümleri yarıştırmak, acıları birbiriyle kıyaslamak gibi bir niyetimiz de yok. Böyle bir şeyin insanî olmayacağına inanırız. Şunu da iyi biliriz: Mizah ile sululuk, eleştiri ile düşmanlık, protesto ile saldırı, ayrı dünyaların kavramlarıdır.

İnsanların inançlarıyla alay etmek, değerlerini karalamaya çalışmak; ne mizahtır, ne eleştiri. Bu, tam manasıyla, düşmanlıktır, kötülüktür, tahriktir.

Bir de şu var: Avrupa ülkelerinde Müslümanların hem nüfusu, hem imkânı sürekli artıyor. Uzun vadeli olarak düşünülecekse, ki hep öyle yaparlar, bu, onlar adına ciddi bir tehlikedir. Karikatür çirkinliğiyle başlayan, camilerin yakılmasıyla devam eden bir cinnetin içindeler. Suçluları aramaya çıkmadan evvel, aynaya baksalar iyi olur.

İbrahim Tenekeci

BÜYÜK OYUN
Tapınakçılar Dört koldan...Oyun kurdular Ülkemize! İslam Alemine! 


HADİS : Sizin için toplanacaklar ve seksen sancak halinde üstünüze gelecekler .
Hz.Muhammed (S.A.V.) (Ramuz El-Ehadis, 298/1)

HADİS : Ka'b (ra) demiş ki : Şüphesiz Yakındır !
Irak , derinin oyulduğu gibi oyulacak.
Şam saçın çatladığı gibi çatlayacak.
Mısır ba'renin bölündüğü gibi bölünecek.
O zaman Emr iner.
(Nuaym b. Hammad)

Yıllar önce Yahudi asıllı Amerika eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından “yeni düşman cephesi”nin Müslümanlar olduğunu ima eden açıklamalarda bulunmuştu. Bin Laden denen CIA’nın yetiştirdiği teröristin ortaya çıkması ve 11 Eylül ikiz kule saldırısının yapılması ile birlikte Müslümanlar üzerine oynanan büyük oyunun başladığının işaretleri verildi. 

Hristiyanları ve Yahudileri yöneten, ABD’nin derin aklı İllimünati’nin önemli ismi olan Kissinger’in Irak-İran savaşı için sarf ettiği, “Bizim amacımız Müslümanların birbirlerini öldürmelerini sağlamaktı” şeklindeki kan dondurucu sözleri, dünyada şu anda devam eden büyük oyunun ipuçlarını vermektedir. Gerçekten o tarihten sonra İslâm dünyasında büyük karışıklıklar vuku bulmaya başladı. Orta Doğu âdeta cadı kazanına döndü.

Irak-İran savaşında bir milyonun üzerinde Müslüman öldü. Daha sonra Amerikan’ın Irak operasyonu, daha sonra “Arap Baharı” dedikleri toplum hareketleri, iç savaşlar ve en sonunda Suriye’de yaşanan katliam. Ardı ardına gelen bu düzmece karışıklıklarda yüz binlerce mazlum Müslüman hayatını kaybetti. Kaybetmeye devam ediyor.

Batıya bu kan da yetmedi. Yahudi Simon organizasyonuyla IŞİD adlı kanlı bir terör örgütü kurarak, Müslüman kılığına girmiş sünnetsiz yöneticilerle, çeşitli ülkelerden devşirdikleri maceraperest gençleri, Orta Doğu'daki Müslümanlar üzerine sürerek vahşice işledikleri cinayetleri özellikle web sitelerine yükleyip, İslâmı ürkütücü, vahşi bir din olarak göstermenin gayreti içine girdiler. Bu kirli propaganda ile dünya çocuklarını, gençlerini ve insanlarını etkilemeye, İslam dininden soğutmaya çalışıyorlar. Batı televizyonları bunu eğlence sunar gibi aralıksız ekranlarına taşıyor.

Fakat kana doymayan Batı’ya bu katliamlar da yetmedi ki yeni oyunlar peşindeler.
Şimdi de Avrupa’daki Müslümanların huzurunu bozucu eylemler içine girdiler. Müslüman kılığına soktuğu ajanlarını infial uyandıracak yerlere saldırtarak Müslümanlar üzerine büyük çamur atmak, kirli medyalarını da kullanarak kamuoyu oluşturmak istiyorlar.

Fransa’nın Paris şehrinde bir dergiye saldırı düzenlendi. Bu menfur saldırı sonucu 12 kişi öldü. Öldürenler de güya Müslüman(!) Saldırma sebebi de bu derginin defalarca Müslümanlığı aşağılayıcı haberler yapması gösteriliyor. 

Tezgâh çoktan ayarlanmış.Fakat, Müslümanlar kendilerini bütün dünyaya düşman edecek bir eylemi neden yapsınlar? Kendi ayaklarına kurşunu neden sıksınlar? Zaten Orta Doğu’da yeteri kadar kanları dökülüyor. Müslümanlar öyle bir girdaba sürüklenmiş ki, içlerindeki Batı yanlısı ajanların kışkırtmaları ile birbirlerini öldürüyorlar. Bu yetmezmiş gibi bütün dünyayı kendilerine düşman edecek olaylar içine neden girsinler?

Bu ara ABD’nin ve İsrail’in istememesine rağmen Fransa’nın Filistin Devleti’ni kabul ettiğini de unutmayın. Müslümanlar için büyük önem arz eden Filistin Devletini kabul eden Fransa’ya “Müslümanlar acaba neden saldırır?” diye de düşünün! Müslümanlar böyle mi teşekkür eder? Yoksa bu işten rahatsız olan birileri mi bu işi yapar?

Hesap açık. Fransa’nın ikinci büyük dini kitlesi olan Müslümanlarla Hristiyanlar birbirine girecek. Müslüman bir devletin kurulmasını kabul eden Fransa ile bu ülkedeki Müslümanlar cezalandırılmış olacak. Olay Avrupa’ya yayılacak.

En baştaki oyun neydi? Müslümanı Müslümana kırdırmak. Şimdi Hristiyanlar kışkırtılarak oyunun ikinci safhasına mı geçilmek isteniyor? Papa’nın geçen yılki açıklamasını hatırlayın. “Artık 3. Dünya Savaşı başladı.”

Bu kışkırtma ile birilerinin cebine milyar dolarlar akıyor. İnsanların gözünün içine baka baka organize edilen kara bir tezgâh var ortada! Kanla oynanan büyük bir oyunun içindeyiz!..

Halil Önür


9.1.2015 / Türkiye Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder