20 Aralık 2015 Pazar

İran Kadınının 100 Yıllık İnanılmaz Değişimi : HER NE OLMUŞSA OLSUN HATALARDAN DÖNÜLMELİ : Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an, İslam ve vahdete sebep olacak her şeye) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. (Al-i İmran, 103)”

















ÖNCELİKLE ; Allah’ın laneti yalancı , iftiracıların , münafıkların üzerine olsun. Hadis alimlerince bilinmektedir ki, sahih bir hadisi inkar eden fasık olur. Yanılmak , kandırılmak haricinde kim bunları destekliyorsa da kafirlerdendir.
ŞİA ; Geçmişte Müslüman görünen bir Yahudi Münafığın Abdullah bin Sebe tarafından bozulmuş ve yayılmıştır , Şianın bozoulmuşluğunu savunmuyorum.Tam tersine olmuştur diyorum .
TEFRİKATÇI OLMAMASI ŞARTI İLE GERÇEK ŞİA ALİ TARAFTARLARI :
İyi niyetler ile başlayan, zorluklarla devam eden, diğer etkenlerin aktif olduğu, iyi niyetlerin kötü sonuçlar doğurduğu bir devrim sürecinden sonra Humeyni ile ilgili çok şey söylenebilir.
Onların güçlü ehlibeyt sevgisini , Mehdiyet sevgisini takdir ediyorum. Onlar Hz Muhammed sav canımız peygamberimizin hadislerde Hz Mehdi zuhur ettiğinde bütün yetkilerini Mehdiye burakacak , Halife başa geçirecek şekilde anayasalarına koymuşlardır.
Ancak onunla ilgili söylenebilecek en önemli şey; Allaha , Peygamberine , Kuran’ Ehlibeyte ve İslam Birliğine karşı olmamasıdır. Ve önemli olanlardan Deccaliyetin gücü olan ABD ,İsrail,AB ve şakşakçılarına düşman olmasıdır.
HER NE OLMUŞSA OLSUN HATALARDAN DÖNÜLMELİ :
Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an, İslam ve vahdete sebep olacak her şeye) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. (Al-i İmran, 103)”
Ortadoğuda Müslüman olarak
1.Türkiye
2. İran ayakta kalabilmiştir.
Esas düşmanda Tüm örgütleri kuran ,yöneten başımıza müsallat eden ABD İngiltere ve İsrail dir.
FAKAT ÜLKEMİZDE BİZ NASIL 90 YILDIR LAİKLİLLE YÖNETİLİP Tarihimi,Kültürümüzü,Bütün bağlarımızın Yazımız gibi değiştirilip bize yalanı doğru olarak gösterilmişsse , İRANDA da çeşitli dönemlerde içerlerindeki münafıklar tarafından aynısı olmuştur.
DÜŞÜNÜNBİR DÖNEM ;Türkiye Cumhuriyeti’nde zorla İslam alimleri ,Osmanlı Fatihleri, Peygamberimiz için haşa bir arabın getirdiklerinemi inacağız diyor ve bunları ders kitaplarında kötüleniyor , Darvinizimle beraber bir nesli kandırarak büyüttülr.
Laikliği İslâmın önünde öğretiliyordu ve Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde uzun zaman yasak idi. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyordu.
İTİRAF EDİN : Türkiye Cumhuriyetinde Türk olmayan , hatta kökleri Yahudi olan ve tüm yakınları Hahudi mezarlığı olan Bülbülderesi Mezarlığında yatan , eski Mısır Amon tapınakları gibi yapılan yerde yatan ,İslam , Müslüman ,Kuran , Hz Muhammede düşman birine Atam diyorsunuz. Birde dedesini bulabilirseniz tabi.
NE YAZIKKİ : Canımız kadar çok sevdiğimiz ,Arkasından ölümüne gidebileceğiz , güvendiğimiz Sn Erdoğanda her sene ister istemez , mecburiyetten , Oy kaybı olmasın diye bu zaata itibar etmekte katlanmak zorundadır..
BUNU DA ÖNCELERİ KİMSE ANLAYAMAZIDI :Bir dönem BOB Eş Başkanıyız diyipte , Devletinde gücü ele geçirince Müslümanların faydasına çalışan Sn Recep Erdoğana Şükran ve minnettarız.

Biz PutKemalin ne olduğunu milletin çoğuna analatamıyorsak,İslamın başka yerlerinde de buenzer birikmiş bozgunculuğu sergileyemiyorlar
Ülkemizden çıkan 50 yıllık bir pilan dahilinde olan Dine ,dinde peygamberi çıkarmak isteyen, Devletimize süikast pilanları yapan ,BİR ILIMLI DİNCİ FETÖ yü düşünün ve ona göre kıyaslamaları yapın.
Heryerde din düşmanı , peygamber düşmanı , Kuraan düşmanı , Müslüman düşmanı tefrikatçılar , pilancılar , münafıklar var. İslamın Müslümanların faydasına çalışanlardan olalım inşallah.
TEK KURTUŞUMUZ : Allah yolunda Cihatdır.
Şu zamanda cihatın siyasetle yönetildiğini unutmayalım.
İslam alemi tez yakında kuracaktır İnşallah
Birleşmiş İslam Devletleri ni
İslam Natosunu
Ey inananlar! Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin, âdil olun. (Maide, 8 )
http://313muhammedi.blogspot.com.tr/…/iranda-ehli-sunnet-ol…
http://313muhammedi.blogspot.com.tr/…/imam-hameneiden-batl-…
http://313muhammedi.blogspot.com.tr/…/rtayip-erdogan-mehdi-…
http://313muhammedi.blogspot.com.tr/…/ahir-zamanda-mehdiler…

İslam dininin dört kaynağı vardır. Her alim, her hususu bu dört temele dayanarak izah etmek ZORUNDADIR. Sorulduğunda bu dört kaynak ile ilmi delil getiremeyen alimin iddiası/izahı batıldır. Şer'an bağlayıcı değildir.
Bu kaynaklar;
- Kur'an
- Sünnet
- Ümmetin İcması/ittifakı
- Kıyas'tır...
TEFRİKALI ŞİA TARİHİNİN ÖZETİ :
YENİ MÜSLÜMAN OLMUŞ KİMSELER, ESKİ YANLIŞ İNANÇLARINDAN BÜTÜN BÜTÜN KURTULMUŞ DEĞİLLERDİ. ASIRLARDAN BERİ SÜRE GELMİŞ HURÂFE VE BÂTIL İNANÇLARIN ETKİSİNDE KALARAK RUHLARI, AKILLARI, KALPLERİ BOYANMIŞ BU İNSANLARA İSLÂM'IN VEHİM VE HAYÂLÂTTAN, DÜZMECE VE HURÂFATTAN UZAK OLAN BERRAK, NET, SAFİ HAKİKATLERİNİ OLDUĞU GİBİ KABUL ETMEK HAYLİ ZOR GELİYORDU. İSLÂMÎYET’ BU MUTAASSIP İNSANLARCA HAKKIYLA HAZMEDİLEMİYOR VE HAK DİN KALPLERE VE HİSLERE TAM MÂNÂSIYLA YERLEŞTİRİLEMİYORDU. PSİKOLOJİK OLARAK İSTİYORLARDI Kİ ESKİ İNANÇLARINI, ÖRF VE AN'ANELERİNİ DE İSLÂMÎYET’LE BİRLİKTE DEVAM ETTİRSİNLER.
Diğer taraftan, hilâfet makamı da, bu ülkede ikaz ve irşat hizmetini gereken seviyede yapamıyordu. O beldelerdeki insanlara, İslâm'ı bütün müesseseleriyle yerleştirme ve onların şüphe ve tereddütlerini izale etme hizmeti, büyük ölçüde aksıyordu. Zira, İslâmîyet’ gayet geniş bir sahaya yayılmış, sahabelerin büyük bir kısmı iç fitnelerde vefat etmiş, diğer bir kısmı uzlet hayatını tercih etmiş, bir kısmı da sosyal hayata müdahale edemeyecek kadar yaşlanmıştı.
Bu önemli görevin ihmal edilmesi neticesinde, bu yeni beldeler uzun süre sahipsiz kaldı. Fetih zamanında aldıkları ilk feyiz ve ilimle Kur'an'a ve imana ait hakikatleri tamamıyla ihata edememişlerdi. Bu sebeble henüz hak ve bâtılı, hurâfe ve hakikati temyiz edecek duruma gelmemişlerdi.

İşte, Yahudi gibi dessas bir kavim, bu sosyal durumdan faydalanmayı başardı.
İbn-i Sebe'nin, İran'da olumsuz fikirlerini yerleştirmesinde önemli bir faktör de halkın psikolojik yapısıydı. Onların iç dünyasında, akıldan ziyade his hükmediyordu. Gönülleri hakikatten ziyade efsane ve hurâfelere açıktı. Hâdiseleri mantık ve muhakeme uyumu içinde tahlil edemiyor, fikir süzgecinden hakkıyla geçiremiyorlardı.

Diğer taraftan asırlarca süren saltanatlarının ve milli gururlarının, vaktiyle köle addettikleri Araplar tarafından söndürülmesini de bir türlü hazmedemiyor, akıl plânında olmasa bile, his plânında İslâmîyet’e karşı bir hazımsızlık gösteriyorlardı.
İBN-İ SEBE, BÜTÜN BU FAKTÖRLERİ DEĞERLENDİRMESİNİ BİLDİ. ARKADAŞLARINI TOPLAYARAK ONLARA ŞÖYLE DEDİ:
"Biz asıl harbe yeni başladık. Bilmiş olun ki, bu, Müslümanlar arasında kıyâmete kadar devam edecek bir savaştır. Şimdi, biz Ali'yi takdis edeceğiz ve ettireceğiz. O'na, yerine göre 'ulûhiyet' yakıştıracağız, yerine göre 'peygamberdir' diyeceğiz, yerine göre de 'hilâfetin, Ali'nin hakkı olduğunu, fakat Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın O'nun bu hakkını gasbettiklerini' anlatacağız."
İbn-i Sebe ve arkadaşları, bu kararı aldıktan sonra etrafındaki adamlarını, bu fikirleri yaymak üzere görevlendirildiler. Bunlar, "Hilâfet Ali'nin hakkı idi. Hilâfete lâyık Ali ve evlâtlarıdır. Bu hak, onlardan gasp edildi. Üç halife, bilhassa Ömer, bu hakkı gasbetmekle Allah'ın iradesine karşı geldiler... Allah'ın iradesine itaat için Ali'den yana çıkmak lâzımdır..." diye telkinlere başladılar. Bu telkinler, halk tarafından kabul görünce, daha da ileri giderek insanlara ilâhlık isnat eden "Hulûl Akidesini" İslâm inancına sokmak için gayret gösterdiler. İslâm inancını asıl çizgisinden saptırarak, tevhit akidesine taban tabana zıt bir inanışı yaymaya başladılar. "Hulûl Akidesi" İranlıların eski dinlerinde de vardı. Bu bakımdan, bu bâtıl itikat onlarda kolaylıkla taraftar buldu.
Önce, Hz. Ali'ye (ra) ilâhlık izafe ettiler. Daha sonra, bu ilâhlığın, O'nun evlâtlarına da intikal ettiği davasında bulundular ve neticede İran'da bir ilâhlar hanedanı ortaya çıktı.
Hz. Ali'nin (ra) vefatında İbn-i Sebe, "Ölen Ali değil, O'nun sûretine giren bir şeytandır. Ali şimdi göklere çıkmış ve bulutlar üzerinde taht kurmuştur." diyerek O'nun ölümüne hulûl akidesi paralelinde bir yorum getirdi.
Böylece, Mısır'da "Sebeiyye Mezhebi"nin kurulmasıyla tohumu atılan Şiîlik, İran'da yeşermeye, gelişmeye başladı. Ve bundan yirmiden fazla fırka (kol) türedi.

İlave bilgi için tıklayınız:
- Şiî akımı kaç bölüme ayrılır ve inanç olarak farklı yönleri nelerdir?
Kaynaklar:
1. MS. 70 yıllarında Romalıların Yahudileri Filistin'den uzaklaştırmasından sonra Yahudiler, kabile kabile Arabistan, Hicaz ve Yemen'e yerleşmişler ve buraları İkinci "Arz-ı Mev'ud" saymışlardı. Kısa zamanda buraların servet, mülk ve arazilerini ellerine geçirmişler, bir taraftan Musevîliği yaymaya çalışırken, diğer taraftan da halkı alabildiğine sömürmüşlerdi. Bir ara Yemen Hükümdarı Musevîliği kabûl edince, Yahudiler Yemen'de ağırlıklarını hissettirmeye başlamışlardı. Fakat, İslâmiyet’in doğuşu ve hızla yayılması onları endişeye sevk etmişti. Nitekim Hicaz ve civârında İslâmiyet’in yayılmasıyla mağlup ve makhur olarak oralardan sökülüp atılmışlardı. Mekke ve Medine'deki Yahudilerin Müslümanlar karşısında uğradıkları bu mağlûbiyet, Yemen Yahudilerini son derece rencide etmişti.
2. Ziyaeddin Gümüşhanevî, Netaic-i i'tikadiye, s. 86.
3. Abdullah İbn-i Sebe hahambaşıydı ve büyük bir komiteciydi. Hz. Osman (ra) zamanında Yemen'den Medine-i Münevvere'ye gelerek zâhiren Müslüman olmuştu. İlk nifak ve ihtilâf tohumlarını burada atmaya başladı. İslâmiyet’i içinden yıkmak için büyük gayret gösterdi. Bu Yahudi dönmesinin maksadı, Pavlos'un Hristiyanlığa yaptığı gibi İslâm akaidini ifsat ederek Müslümanlığı çığırından çıkarmak ve Müslümanları birer hurâfeci ve hayâlperest haline getirmekti. Şunu hemen ifâde edelim ki, Yahudilerin İslâm Dinine düşmanlıkları Peygamberimizin (asm) doğumu ile başlamıştı. Onlar, Tevrat'tan mülhem olarak Ahir Zaman Peygamberi'nin gelişini bekliyorlar, lâkin O'nun, kendi milletlerinden olacağını zannediyorlardı. Zanlarının hilâfına, Ahir Zaman Peygamberi Kureyş'ten gelince, bu hâl onların kin ve hasedini galeyana getirdi. Bütün gayretlerine rağmen, gerek Resulüllah Efendimizin hayatında, gerekse Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) devirlerinde Müslümanlar arasına en ufak bir fitne sokmaya muvaffak olamadılar. Hz. Osman (ra) devrinin sonlarına doğru ellerine bazı fırsatlar geçti. İbn-i Sebe de bu fırsatları en iyi bir şekilde değerlendirmeyi başardı.
4. Prof. Muhammed Ebû Zehra, Mezhebler Tarihi, s. 39.
5. İbn-i Sebe Hıristiyanlıktaki ric'at fikrini taraftarlarına kabul ettirerek onları galeyana getirmeyi başarmıştı. İbn-i Sebe, halka, "Hz. İsa'nın geri döneceğine inandığınız halde, neden Hz. Peygamber'in tekrar geri döneceğine inanmıyorsunuz? Halbuki, şu âyet-i kerîme Hz. Peygamber'in tekrar geri döneceğini bize bildirmektedir: "Herhalde O Kur'ân'ı senin üzerine farz kılan (Allah), seni (tekrar) dönülecek yere döndürecektir." İbn-i Sebe, yukarıdaki âyeti kendi fikrine delil getiriyor ve Hz. Peygamber'in geri gelmeye Hz. İsa'dan daha fazla hak sahibi olduğunu telkin ederek halkı ifsat ediyordu. Halbuki, bu âyet-i kerîmenin mânâsı İbn-i Sebe'nin iddia ettiği gibi değildir. Bu âyet-i kerîme Hicret sırasında nazil olmuştu. Resulullah Mekke'den hicretinde, el-Cuhfe denilen yere geldiği zaman, doğup büyüdüğü Mekke'den ayrılışın ızdırabını duyarak kederlenmiş ve Cenâb-ı Hak, Resûl-i Edîb'ini (S.A.V.) teskin ve teselli için bu âyeti inzal buyurmuş ve O'nun tekrar Mekke'ye döneceğini haber vermişti.
6. Abdurrahman İbn-i Ahmed, Şerh-i Mevakıf, s. 624, H. 1286, İst. Fahreddin Razî, Muhassilu Kelâm, s. 177, H. 1323, Mısır. Hz. Ali (R.A.) bir gün evinden çıkarken bu sapık güruhtan birkaç kişinin kendisine secde ettiklerini görmüş, onlara ne yaptıklarını sormuş. Onların kendisine "Sen, O'sun" dediklerini duyunca, hayretle: "Ben kimim?" demişti. Onlar da (hâşâ): "Sen O'ndan gayrı bir mabûd olmayan Allah'sın" demeleri üzerine celallenerek: "Bu söz küfürdür. Bundan tevbe ediniz. Yoksa sizi mahvederim" cevabını vermiş, onlara 3 gün süre tanımıştı. Verilen mühlet içinde tevbeye yanaşmadıkları için, Hz. Ali, bu sapık adamların yakılmasını emretmişti...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder