13 Ocak 2016 Çarşamba

KARAR : Eski ve daha eskileri boşverin. Yakın târihimizde kritik konularda verdiğimiz yanlış kararlar hep fâcia getirdi. Abdülhamid hânın etrâfında etden bir duvar öremedik. Vahîdeddin hân bu topraklardan koğulurken kılımızı kıpırdatmadık. O mübârek hâkânı kalbi bin parçaya bölünmüş bir hâlde gurbet ellere gönderdik.


Doğru karar verebilmek her zaman mühim. Sıkıntılı dönemlerde ise bu çok daha fazla ehemmiyyet kesbediyor. Öyle günlerden geçiyoruz. istikbâlimizi oylayacağız. Ya kölelik tüneline yeniden gireceğiz ya da hür ufuklara doğru yürümeye devam edeceğiz. "Ne alâka? Kimse köleliği tercîh eder mi?" demeyin. Türkiye'de bugün bilerek ve isteyerek felâketi çağıran ciddî bir kalabalık var. Erdoğan yok olacak fakat Türkiye de batacak dense sevinç çığlıkları atacaklar. Ankara'daki katliâm meydânını şen şakrak dolaşanlar işte bu gürûhdan. Yalnız da değiller. En az onlar kadar âdîleşen başkaları da bulunuyor. Hâl böyleyken ideâli merkeze alıp da her şeye tenkîd nazarıyla bakmak büyük yanlış. Üstelik aynanın karşısına geçmeden. Kendi boyumuzun farkında olmadan...

Eski ve daha eskileri boşverin. Yakın târihimizde kritik konularda verdiğimiz yanlış kararlar hep fâcia getirdi. Abdülhamid hânın etrâfında etden bir duvar öremedik. Vahîdeddin hân bu topraklardan koğulurken kılımızı kıpırdatmadık. O mübârek hâkânı kalbi bin parçaya bölünmüş bir hâlde gurbet ellere gönderdik. Naaşına haciz geldi. Oralı olmadık. Memleketinde nefes alıp vermesine müsâade etmemişdik. Uzanıp yatmasına da izin vermedik. Hâlbuki hiçbirimizde ondaki vatan aşkının milyonda biri yokdu. Sâdece bu yüzden yok olabilirdik. Nitekim buna ramak kalmışdı. Yıkım üstüne yıkım yaşadık. "İyi de bunları biz yapmadık. Bizim ismimizi taşıyan fakat bizden olmayan alçaklar yapdı" diyebilirsiniz. Doğru ama biz de sessiz kaldık. Yüzümüzü ekşitmedik. Ekşitenlerin i'dâma gidişine "olmaz" demedik. Değerlerimizi koruyamadık. Câmilerimiz ahır olarak kullanıldı. Susmaya devâm etdik. Mücâdele etmedik. İşgâlciler tepemizde boza pişirirken Sultan Selîm'in evlâdları olduğumuzu unutduk...

Menderes geldi. "Allahu ekber"i iâde etdi. Sevdik lâkin koruyamadık. İyi günlerinde etrâfını saranlar ipe giderken ortada yokdu. Milyonlar suspus olmuşdu. Özal'ı Çölaşan'ın gözüyle gördük. Otobanda ters istikâmetde otomobil kullanmasına kızdık. Buradaki ince mesajı idrâk edemedik. Ufkunun ve cesâretinin gerisinde kaldık. Başkanlığı savundu. Anlamadık. "Bir top mermimiz Rusya'ya düşerse ne çıkar" dedi. Korkduk. Yerli İngiliz gazetesi manşetden "çomar" diye saldırdı. Kanımıza dokunmadı. Zehirlediler. Bizden olduğunu cenâzesinde anladık. O karanlık doksanları çok garîb geçirdik. Toroslar vızır vızır dolaşdı durdu. Kim bilir hangi can hangi asit kuyusunda son buldu?

Şimdi Erdoğan var. İyi ki de var. Ona da saldırıyorlar. En alçak şekilde. Ne diye? Köprü yapdırıyor diye. Havaalanı yapdırıyor diye. Nükleer santral yapdırıyor diye. Ne diye? Millî tank, millî gemi, millî uçak diyor diye. Ne diye? Türkiye'yi tam bağımsızlığa götürüyor diye. Çok şükür bu sefer sâhib çıkıyoruz. İnşaallah çilemizin dolmasına az kaldı. Zincirler birer birer kırılıyor. Ardından nekâhet dönemi gelecek. Biraz da o sürer. Sıhhatli günler bundan sonra. Târihin gördüğü en büyük yıkım beş on senede telâfî edilemez. Sabır ve zamana ihtiyaç var. Evvel emirde kendimizden başlamak kaydıyla memleketimizi dantel dantel işlememiz lâzım. Târihî kodlarımıza ancak bu sâyede dönebiliriz.


TÜRKİYE GAZETESİ / Kazım Kürşat Yücel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder