3 Ocak 2016 Pazar

CEMAATİN EN ÖNEMLİ PROJESİ DİNLERARASI DİYALOGUN AMACI : İncil’e benzer bir Kur’an yorumu, kiliseye benzer bir cami, papaza benzer bir imam.. Dinlerarası diyalog bu benzeşme için bir araç olacaktı.. Bir yandan Müslümanlar atomize edilecek, agnostik hale getirilecek, birbirlerine muarız hale getirilerek nötralize edilecek, öte yandan sekülerleştirilecekti. Bugün Suriye’de yaşananlar, Sufi, Şii, Selefi çatışmasının, dini, mezhebi, etnik çatışmaların arkasında bu plan var.. Hıristiyan ve Yahudi topluluklarla geliştirilecek diyalog, yakınlaşma, hoşgörü ve işbirliği ile benzeşme sağlanacaktı.. “İslam ve Demokrasi fonu” bu amaçla basın ve STK’lar ile yakın ve sıcak bir işbirliğine girecekti.. "PROJENİN MODEL ÜLKESİ: TÜRKİYE" Türkiye bu projenin model ülkesi olacaktı.. Ve bu örneklik üzerinden bütün İslam ülkeleri bu çizgiye çekilecek, ılımlı İslamcılar desteklenirken, radikal İslamcılara karşı acımasız olunacaktı.






Vatikan'ın Dinlerarası Diyalog Hakkındaki Açıklamaları



Vatikan'ın asırlar boyu İslam Dünyası'na karşı aldığı tavır ortadadır ve bütün İslam Dünyası bunun farkındadır. Vatikan'ın kendi ifadesiyle Dinler arası Diyalog misyonerliğin çağa uyarlanmış şeklidir. Bu açıklamalara rağmen hala milletimizin gözünün içine baka baka bu paslı hançeri milletimizin bağrına sokmaya devam ediyorlar.

“Dinler arası diyalog, kilisenin bütün insanları kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir.” [1]

“Dinler arası Diyalogdan söz ettiğimizde açıktır ki bu faaliyeti, kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, kilisenin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır." [2]

“Papa 6. Paul'un vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinler arası diyalog, kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir.” [3]

“Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Afrika ve Amerika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda Asya'yı Hıristiyanlaştıralım.” [4]

“Hıristiyanlar İsa'nın Mesih olduğuna ve insanın onun sayesinde kurtulduğuna inanır. Tanrı'ya götüren başka bir yol yoktur.” [5]

“Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor.” [6]

"Bu diyalogun tek amacı İncil'i tanıtmaktır. Muhataplar ikinci Âdem'i(Hz. İsa'yı)Tanrı olarak kabul etmek zorundadırlar ki Birinci Âdem'i de (Hz.Adem'i de) yaratan odur." [7]

“Bütün insanlar Hz. İsa'ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan kiliseye girmelidir. Yollar usuller, metotlar değişir ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihai maksadımız.” [8]

Ve yine 27.01.2007 tarihli bir haberde Roma'da Vatikan'a bağlı yükseköğrenim kurumlarından biri olan Laterano Üniversitesi Rektörü Piskopos Rino Fisichella, Müslümanlarla dinler arası değil, sadece kültürel düzlemde bir diyalogdan söz edilebileceğini söyledi.

Piskopos Fisichella, söz konusu iddiasını, Vatikan Basın Merkezi'nde "Pietro ama e unisce" (Petrus sever ve birleştirir) adlı bir yapıtın tanıtımı amacıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşma sırasında gündeme getirdi.

Rektör Piskopos Fisichella, "İslam dünyasıyla, dinler arası değil, sadece kültürlerarası diyalog mümkün." dedi.

Hıristiyanlık ile İslam arasında ortak bir dinsel mirastan söz edilemeyeceğini savunan Fisichella, Müslümanlarla olası diyalog etkinliklerinin, inanç esaslarından ödün verme ve senkretizm (iki tarafı birleştirme) tehlikelerini bertaraf edebilme amacıyla, sadece kültürel düzlemle sınırlı tutulması gerektiğini ileri sürdü.

Piskopos Fisichella, Hıristiyanlık ile Musevilik arasında ise ortak dinsel miras nedeniyle dinler arası diyalogun da mümkün olabileceğini belirterek şöyle konuştu:

"Hıristiyanlık, Musevilik ile teolojik açıdan çok farklı bir ilişki içindedir. Dolayısıyla Musevilerle ilişkilerimiz, sadece kültürel düzlemdeki bir diyalogla kalmamalıdır. Zira ortaklaşa kabul ettiğimiz, Eski Ahit kitabı söz konusudur. Aziz Pavlus'un ifadesiyle belirtmemiz gerekirse biz, söz konusu kitaba yapılmış bir aşının ürünüyüz."

Papaz Adriano Garuti ve Piskopos Nicola Bux tarafından kaleme alınan "Pietro ama e unisce" adlı yapıtın tanıtım toplantısında kürsüne bulunan yetkililer arasında Fisichella'nın yanı sıra Vatikan Devlet Sekreteri (Başbakan) Kardinal Tarcisio Bertone de vardı.

Laterano Üniversitesi Rektörü Fisichella, İslam'la dinler arası diyalogun söz konusu olamayacağı biçimindeki iddiayı Kardinal Bertone'nin huzurunda dile getirdi. Kardinal Bertone'nin söz konusu görüşe herhangi bir itirazda bulunmaması da dikkati çekti.

Hal böyle iken içimizdeki malum şahısların ve onların faaliyetlerinin bu söylenenlerden bihaber ve bitaraf olmadıklarını açık bir şekilde yine burada gözlemlemekteyiz. Bu faaliyetleri yönlendirenlerin akıllarının ve ellerinin dışarıda olduğu göbeklerinin şer güçlerine bağlı olduğu açıkça ortadadır. Artık burada aklı ve vicdanı hür, basiret ehli kardeşlerimizin bu gaflet ve dalalet uykusundan bir an önce uyanarak harekete geçmelerini temenni ediyoruz.[9]



Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] REDEMPTORİS MİSSİON(2.PAUL'UN 1991 yılında ilan ettiği “KURTARICI MİSYON” ADLI genelgesi
[2] 1964 yılında 2. Vatikan Konsülünde kurulan “Hıristiyan Olmayanlar Sekretaryası'nın 1973 yılında, sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterya'nın yayın organı Bulletin'deki yazısı.
[3] Bulletin, 59/20–2.1985.124.
[4] Papa 2.Paul / 2000.
[5] NPQ: Cilt:1 Yaz 1991 BUTTİGLİONE
[6] Papa 2. Jean Paul, Sen Pietro Kilisesi 25.06.2000
[7] KATEŞİZM Kitabı Vatikan Yayınları
[8] TOWARDS A PASTORAL APPROACH TO CULTURE / VATİKAN 1999
[9] YENİ MESAJ GAZETESİ
































CEMAATİN EN ÖNEMLİ PROJESİ

DİNLERARASI DİYALOGUN AMACI 



Cemaat yapılanmasındaki Batı etkisi' teziyle ve cemaatin üzerinde en durduğu konulardan 'dinlerarası diyalog' için "İncil’e benzer bir Kur’an yorumu, kiliseye benzer bir cami, papaza benzer bir imam.. Dinlerarası diyalog bu benzeşme için bir araç olacaktı..."


"İSLAM'I VE MÜSLÜMAN'I TESLİM ALMA"

Cemaatin ortaya çıkışında ciddi bir teolojik tartışma olduğunu ifade eden Yeni Şafak yazarı Dilipak, Soğuk Savaş sonrasına tekabül eden 90'lı yılların sonunda, Batı'da 'İslam'ı ve Müslüman'ı teslim alma' ihtiyacına yönelik bir arayışın başladığını, Cemaatin de bu ihtiyacı karşılamaya yönelik uygun bir yapılanma olduğunu dönemin ünlü siyaset bilimcilerinin de tezlerinden örnekler vererek iddia etti.

HUNTINGTON-FUKUYAMA TEORİLERİ VE CEMAAT YAPILANMASI

Siyaset bilimci Samuel Huntington, '90’lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olmaya başladığını medeniyetler çatışması teziyle öne sürmüş ve 21. yüzyılda da bu trendin devam edeceğini' söylemişti. 93’te de bir diğer ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama 'liberal demokrasinin muhtemelen “insanlığın ideolojik evriminin son noktasını” ve “nihai insani hükümet biçimini” temsil ettiğini, dolayısıyla da liberal demokrasinin “tarihin sonu” olduğunu' savunmuştu.

Dilipak 'Cemaat'le ilgili savını bu iki siyaset bilimcinin teorileriyle savunarak şu sözleri kaydetti:

"TOM AMCA"

İşte tam da Paralel yapıdan, bir medeniyetler arası çatışmanın çıkmasını önlemek için batı medeniyetinin karşısında ayakta durabilecek ve direnecek tek güç olan İslam’ın ve Müslümanların teslim alınması idi.. Bizim “Tom Amca” olmamız isteniyordu. Alameti farikalarını kaybetmiş bir din özgür bırakılacaktı. Artık Müslümanlara sopa gösterilmeyecek, havuç verilecekti. Hem zaten, yakın geçmişte görülen bir gerçek de şuydu ;


Müslümanların servet, iktidar gücü ve makamları yükseldikçe daha radikalleşmiyor, aksine daha ılımlı hale geliyorlardı.. Siyaseti dönüştürü bir güç olarak gördükleri halde, ona ulaşınca kendileri dönüşüyordu! Ritüeller ve semboller serbest bırakılacaktı, ama din bireysel planda mabedlere, toplumsal planda camilere hapsedilecekti.. İncil’e benzer bir Kur’an yorumu, kiliseye benzer bir cami, papaza benzer bir imam.. Dinlerarası diyalog bu benzeşme için bir araç olacaktı.. Bir yandan Müslümanlar atomize edilecek, agnostik hale getirilecek, birbirlerine muarız hale getirilerek nötralize edilecek, öte yandan sekülerleştirilecekti. Bugün Suriye’de yaşananlar, Sufi, Şii, Selefi çatışmasının, dini, mezhebi, etnik çatışmaların arkasında bu plan var.. Hıristiyan ve Yahudi topluluklarla geliştirilecek diyalog, yakınlaşma, hoşgörü ve işbirliği ile benzeşme sağlanacaktı.. “İslam ve Demokrasi fonu” bu amaçla basın ve STK’lar ile yakın ve sıcak bir işbirliğine girecekti..

"PROJENİN MODEL ÜLKESİ: TÜRKİYE"

Türkiye bu projenin model ülkesi olacaktı.. Ve bu örneklik üzerinden bütün İslam ülkeleri bu çizgiye çekilecek, ılımlı İslamcılar desteklenirken, radikal İslamcılara karşı acımasız olunacaktı..

İşte o yazıdan çarpıcı satırlar

(...)

“Cemaat” denen yapı, bu projenin teolojik, pedegojik ve sosyolojik ayağını oluşturacak olan taşeron bir örgüttü.

"GÜNEŞİN BATIDAN DOĞUŞU"

Cemaat yakın çevresine, “bu diyaloğun ve işbirliğinin sonunda Müslümanların işine yarayacağını ve güneşin batıdan doğuşuna vesile olacağını” söylüyordu. Öte yandan komünizm gibi, din düşmanı cereyanlara karşı, ehli kitapla ittifak da caizdi. Son argümanları ise, “hem zaten, batılıların bizden istedikleri şeyler, İsrail’in varlık ve güvenliği, batı değerler sistemine karşı rekabetten vazgeçmemiz, ABD ve NATO’nun askeri ve stratejik hedeflerine karşı tehdit oluşturmamamız. Zaten buna izin vermeyecekleri gibi, gücümüz de yetmez. Batıdan borç almasak, destek almasak uçağımız uçmaz, memurun maaşını ödeyemez durumdayız.. Bir yandan içerideki laik darbecilerle başedemezken, dışarıdan batıya karşı kafa tutarak, kendimizi çözümsüzlüğe mahkûm ediyoruz. Batı ile işbirliği ile darbecilerin başımıza bela olmasını önleyebilir ve batının desteğinde daha hür ve daha müreffeh bir imkana sahip olabiliriz.”

"HOCAEFENDİNİN KERAMETİ"

Bu çözüm birilerine makul geldi ve “hocaefendinin kerameti” ve “Sikke-i Tasdik-i Gaybi”deki işaretlere göre de bu işler bir kurtuluş müjdesine vesile olabilirdi.

"PARALEL OKUL SAYISI: ABD ÖNCÜLÜĞÜNDEKİ TRUVA ATLARI..."

Bugün 160 ülkede 2000’e ulaşan paralel okul sayısı, 1995 de başlayan dışa açılım sürecinde, ABD’nin öncülüğünde açılan Truva atları idi aslında.. Bu okullar, hedef ülkelerdeki sermaye sahipleri, etkili bürokratlar ve politikacıların çocukları üzerinden hem bilgi toplamayı ve hem de bu kişileri yeni dünya düzeninin misyonerlerine dönüştürmeyi hedefliyordu.. Bu okullar yeni İslam’ın misyoner okulları olacaktı aynı zamanda.. Bu okullar çevresinde yeni bir burjuva sınıfı da oluşturulacaktı bu şekilde..

"HARPUT VE TARSUS'TA AÇILAN AMERİKAN KOLEJLERİ..."

ABD’nin diğer ülkelerde 1961’de uygulamaya koyduğu 200.000’den fazla Amerikalının 139 ülkede Barış Gönüllüsü olarak çalıştığı proje ve daha önce Harput ve Tarsus’ta da açılan Amerikan kolejlerinin açılış gayesi ve tecrübe birikimi bu projede de refarans olarak kullanıldı.. 27 Ağustos 1962 tarihinde yapılan ikili anlaşma ile Türkiye’ye gelmeye başlayan ve sayıları bir dönem 1460’ı bulan Barış Gönüllüleri faaliyetlerini 1971’e kadar devam ettirdi. Yeni proje “Barış ve güvenlik için, diyalog, hoşgörü ve demokrasi” sloganı ile sahneye çıkıyordu.

YENİ AKİT / Abdurrahman Dilipak



DİYALOGÇU VATİKANIN GİZLİ HEDEFLERİ


Dinler arası diyalog`un amacı nedir?

Diyalog meselesinde sadece bizim itiraz ettiğimiz iddia eden kardeşlere, islam dünyasından mütefekkirlerin uaptığı araştırma ve düşüncelerini aktarıyoruz. Diyalogun hedefleri ve zararlarını merak ederseniz buyrun okuyun....

Dinler Arası Diyalog Vatikan"ın İslam"ı Sekülerleştirmek İçin Başvurduğu Bir Oyundur

*Mısırlı gazeteci-yazar / Muhammed Cemal Arafe*

Belki bazıları şu anki Vatikan Papası ve yardımcılarının ne yapmak istediklerini tam anlamıyor olabilirler. Papalık koltuğuna oturduğu günden beri İslam"a saldırıp, onunla terör arasında bağ kuran, Kuran"ı "akıl dışı" olarak niteleyip onunla şiddet arasında bağ kuran Papa, 2006 Eylül ayında bir Alman Üniversitesinde yaptığı İslam"a yönelik hakaretlerle dolu ünlü konuşmasından dolayı özür dilemeyi hala reddetmektedir.

Şimdi bu adam İslam ile olan savaşında bir sıçrama daha yapmaktadır. Fakat bu sefer yumuşak ipek avuçlarını kullanarak! Vatikan Dış İlişkiler sorumlusunun açıklamalarından öğrendiğimize göre, dinler arası diyalog vesile edilerek İslam ve Müslümanlar sekülerleştirilmek, İslam"ın devlet ile olan bağı koparılmak istenmektedir!

2007 Ekim ayının ilk günlerinde, Vatikan"dan yapılan dinler arasında daha derin bir diyalog sürecinin başlama ihtiyacına yönelik açıklamalar, bunun Papa"nın İslam"a yönelik hakaretlerinden kapalı ve dolaylı bir özür olduğu şeklinde algılamalara neden oldu. Bunun üzerine Müslüman âlim ve aydınlardan 138 kişinin imzasıyla dünyadaki başta Vatikan papalık makamı olmak üzere tüm Hıristiyan din önderlerine hitaben, İslam ve Hıristiyanlık arasında karşılıklı anlayışın artırılmasına yönelik açık bir mektup yayınlandı.

Muhtelif İslam mezheplerinden âlimlerle beraber, bazı bakan ve üniversite hocalarının da imzaladıkları bu açık mektupta şöyle denilmekteydi: "Dünya barışının sağlanması, tek bir Allaha inanan ve Allah"ın diğer peygamberlere gönderilen vahyinin aynısının, Müslümanların peygamberi Muhammed"e de indirdiğini kabul eden Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında daha iyi bir diyalog köprüsünün kurulmasına bağlıdır."

Geçen 29 Kasım"da yani sözkonusu diyalog davetinden bir buçuk ay sonra Vatikan Devleti Genel Sekreteri buna cevap vererek, iki tarafın katılacağı daha büyük bir buluşmaya hazırlık yapmak üzere bu metni imzalayan küçük bir grubu kendisiyle görüşmek üzere Vatikan"a davet etti. Aralık ayında imzacı gruptan beş kişilik bir heyet, Vatikan"ı ziyaret ederek başkanlığını Fransız Kardinal Jean Louis Tauran"ın yaptığı Vatikan Dinler arası Diyalog Komisyonu ile sözünü ettikleri bu "tarihi" zirveye hazırlık amacıyla bir toplantı yaptılar.

Sonra Katolik Kilisesi bahar ayları içinde Roma"da kilise temsilcileri ile Müslüman din adamlarının katılacakları bir toplantı düzenleyeceğini açıkladı. İslam ve Hıristiyan din adamları arasında diyalog köprüsü kurmayı amaçlayan bu buluşmanın "tarihi" nitelikte olacağı bildirildi.

İSLAM"I SEKÜLERLEŞTİRME ÇABASI

Analizciler, Vatikan"ın bu toplantılardan amacının, Papa"nın İslam ile şiddeti özdeştiren meşhur konuşmasından sonra, İslam Dünyası ile gerilen ilişkilerini düzeltmeye yönelik bir girişim olduğunu ifade etmektedirler. Zaten Vatikan Dinler arası Diyalog Komisyonu başkanı Kardinal Tauran"ın, bu buluşmada gündeme getirilecek tartışma konularıyla ilgili açıklamaları da bunu doğrular niteliktedir. Zaten Kardinal"in bizzat kendisi Vatikan"da İslam"a karşı tıpkı Papa gibi şahinler cephesindendir. Vatikan"ın resmi internet sitelerinin ve İtalyan gazetelerinin, Onun yapılması planlanan söz konusu diyalog toplantısı ile ilgili düşünceleriyle ilgili açıklamalarını yayınlamasıyla, Kilisenin bu toplantı ile neyi amaçladığı da açıklığa kavuşmuş oldu. Örneğin Ocak 2008"de İtalyan "Romano" gazetesine yaptığı açıklamada kongrenin çalışma programının üç ana konuyu kapsadığını ifade etti: İnsanların bireysel kimliğe saygı, diyalog çalışmalarının iki din müntesipleri arasında karşılıklı saygı çerçevesi içinde yürütülmesi ve gençler arasında hoşgörü kültürünün yayılması.

Daha sonra kilise siteleri toplantıda ele alınacak konulara şunların da eklendiğini duyurdular: Terör sorunu, İslam dünyasında demokrasi sorunu (Görüldüğü üzere her durumda terörle İslam arasında bir bağ kurma çabası var&) ve bazı İslam ülkelerinde Hıristiyan azınlıklara ve Hıristiyan inancını (mürted) benimseyen kimselere karşı uygulanan baskılar&

MESELENİN ÖZÜ

Asıl meseleye gelince; Kardinal Tauran"ın geçen Şubat ayının 22"sinde İtalyan "Zinit" gazetesine verdiği beyanata göre bu kongreden asıl amaçlarının Müslümanları, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yani dinin sekülerleştirilmesi ve onlar nasıl Batı ülkelerince mescitler inşa ediyorlarsa, bizim de ( başta Suudi Arabistan olmak üzere) onların ülkelerinde kilise inşa etme hakkımızın sağlanması düşüncesine ikna etmektir!

Daha önce İslam ve Kur"an"ı ağır bir şekilde eleştirip onu akıl dışı olmakla suçlanış olan bu bağnaz Kardinal Jean Louis Tauran 30 Kasım 2007 tarihinde İtalyan "Efniri" gazetesine yaptığı açıklamada şöyle demişti: " Müslümanların artık hiçbir kimseyi bir dinin gereklerini yerine getirmeye zorlamama veya bundan mahrum bırakmama ve bir taraf için mübah olan şeyin karşı taraf için de mübah olacağı ilkelerini keşfetmeleri gerekmektedir. Bu ilkeden hareketle nasıl ki Müslümanların Roma"da büyük ve güzel bir Camileri var ise, Hıristiyanların da Riyad"da böyle bir kiliseye sahip olmaları normal ve hatta zaruri sayılmalıdır!" Kardinal açıklamalarına şöyle devam etmektedir: "Kuran"ı Allah"ın birebir kelamı olduğuna inanmaları ve bunu tartışmaya açmaktan kaçınmaları nedeniyle Müslümanlarla gerçek anlamda bir diyalog mümkün değildir!

İSLAM DÜNYASINDA KİLİSELER

Kardinal Tauran bu görüşünü günlük Fransız Katolik gazetesi "La Karva" ya yaptığı açıklamalarda da gündeme getirmiştir: Açıklamalarında öncelikle sanki bunu en çok isteyen taraf Kilise değilmişçesine bazı Müslümanların diyalog çağrılarından olumlu bir gelişme olarak övgüyle bahsettikten sonra sözlerini şöyle sürdürmüştür: " 138 Müslüman din adamının çağrısı ile yapılacak bu diyalog toplantısında, İslam Dünyasında kilise yapımına yönelik kısıtlamaların da gündeme getirilmesi gerekir Ancak Müslümanların Kuran"ı harfi harfine Allah tarafından yazdırıldığına dair dogmaları nedeniyle onlarla dinin yapısı üzerine derin bir diyalog yürütmek imkânsız gibidir. Şu gerçeği de göz ardı edemeyiz. Müslümanlar bizim ülkelerimizde diledikleri gibi camii ve mescitler inşa ederken, birçok İslam ülkesinde kilise yapımının önüne türlü engeller çıkarılmakta veya yasaklar getirilmektedir!"

Bu konuda yazdığı makaleler ile Vatikan"ın kötü niyetini açığa çıkaran Aynu"ş Şems Üniversitesi Fransız Uygarlığı hocası Dr. Zeyneb Abdulaziz şöyle demektedir: "Söz konusu diyaloga başkanlık edecek olan Kardinal Touran, mescide karşı kilise yaklaşımının Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler ile yapılacak diplomatik görüşmeler ve bu ülkelerdeki Vatikan büyükelçiliklerinin çabalarıyla etkin bir şekilde gerçekleşebileceğine işaret etmektedir. Müslümanlarla diyalog ile PapalığınKatolik Kilisesinin aydınlanma çağının baskıları ile sonuna kadar yürümek zorunda kaldığı yola İslam"ı da çekmektir. Bir diğer amaç da, Papa"nın "Allah ve insan sevgisi" olarak sloganlaştırılan sözünün, bireylerin inanç özgürlüklerini tam olarak sağlayan bir prensip olarak herkesçe kabulünü sağlamaktır. Bunun için Kur"an"ın Allah tarafından indirilmiş bir vahiy olduğu hakikatinin tartışılmaya açarak, Hıristiyanlaştırma çabalarının önündeki en büyük engeli aşmak istiyorlar. gerçekleştirilmek istediği asıl büyük maksat,

İslam"a, aynen Hıristiyanlığın aydınlanma çağından itibaren değişim ve gelişime tabi kılınması gibi, geliştirilmeye muhtaç bir din nazarıyla bakmaktalar. İslam"ın onların arzuladıkları gibi bir değişim ve gelişim işlemine tabi tutmanın yolu da Müslümanların Kur`an tasavvurlarının bozulmasıyla mümkündür. Onun için çabalarını Kur`an"ın harfi harfine ilahi vahiy olup olmadığı noktasına odaklanmışlardır. Kendi anlayışlarına göre Müslümanları ehilleştirmek için, onların Kur`an"a bakışlarını değiştirmemeye, bireysel din özgürlüğü sloganı ile İslam"dan irtidat etmeyi (din değiştirmeyi) hoşgörü ile karşılamaya ve kilisenin yaptığı gibi din ile devlet işlerini birbirinden ayırmaya ikna etmek istiyorlar.

Bir başka deyimle maksat, Kur`an ayetlerinin değiştirilip, beşeri arzulara ram edilmelidir&

Onlara göre Müslümanların laikliğin doğru tanımını tüm yeryüzünü Hıristiyanlaştırmaya çalışan Vatikan"dan öğrenmesi, misyonerlik faaliyetlerine engel çıkarmaması, dinden dönmeleri meşru karşılaması ve açıkça Riyad"dan başlamak üzere Kutsal topraklarda (Suudi Arabistan) kilise yapımına izin verilmesi gerekir!"

EZHER"İN DİYALOĞU

Bu gelişmeler yaşanırken, adı geçen bu Kardinal "Jean Louis Tauran" başkanlığındaki bir Vatikan heyeti ile Ezher"in Dinler arası Diyalog Komisyonu arasında geçen Şubat ayının 25 ve 26. günleri içinde ansızın bir diyalog toplantısı düzenlendi& Oysaki el-Ezher, 2006 yılında şimdiki Papa"nın İslam"a yönelik saldırılarından sonra Vatikan ile yürüttüğü dinler arası diyalog çalışmalarını dondurduğunu açıklamıştı. Aynı şekilde Ezher"in altı kişilik dinler arası diyalog komisyonunun başkanı el-Ezher Şeyhi vekili Şeyh Ömer el-Deyb, her yıl Şubat ayında yapılan el-Ezher ve Vatikan arasında yapılan dinler arası diyalog toplantılarının Papa"nın açıkça özür dilemesine kadar iptal edildiğini açıklamıştı.

Tüm bu durdurma ve iptal açıklamalarına rağmen ne olduysa aniden, alelacele bir toplantı tertip edildi. El Ezher Şeyhi Dr. Muhammed Seyyid el-Tantavî yaptığı açıklamada " Vatikan Papasının İslam ve Hz. Peygamber (sav) hakkındaki bilgisizlikten kaynaklanan hatalı yorumları dinler arasındaki diyalogu durdurmayacaktır" diyerek diyalog çalışmalarının 2008 de tekrar başlamasını kabul ettiğini açıkladı!

Vatikan ve el-Ezher"in Diyalog Komisyonları açıkladıkları ortak toplantı sonuç bildirisinde; her iki tarafın da Hz. Peygamber"e hakaret içeren karikatürlerin çeşitli Batı ülkelerinin basın organlarında tekrar yayınlanmasını, İslam ve yüce peygamberine yönelik saldırıları ve genel olarak tüm dinlere karşı yapılan saldırıları kınamakla birlikte, sanki mesele kapanmış gibi Papa"nın İslam karşıtı çirkin sözlerinden özür anlamına gelebilecek hiçbir ifadeye yer verilmemiştir.

Bildiri de ayrıca tüm dinlere, inançlara, dini sembollere, kutsal kitaplara ve insanın mukaddes saydığı değerlere saygı çağrısı yinelenmiş, toplumların her kademesinde kutsal değerlere saygı kültürünün yerleştirilip güçlendirilmesi için din önderleri, aydınlar ve eğitimcilere büyük sorumluluklar düştüğü vurgulanmıştır.

Ezher ve Vatikan yaptıkları bu ortak bildirilerinde; "dünyadaki bütün yazılı, sözlü ve görsel medya organlarının sorumlularını, düşünce özgürlüğünün, dinlere ve dini değerlere hakaret vasıtası olarak kullanılmaması konusunda özen göstermeye davet ettiler."

Açıklamanın devamında "tüm medya organları aşırılıkların önlenmesi ve dini inancına bakılmaksızın insanlar arasında karşılıklı saygı anlayışını artırılması için olumlu rol oynamaya" davet edildi.

Diyalog grubunun üyeleri toplantı boyunca aralarında geçen tartışmalardan memnuniyetlerini ifade ederek, bunun iki taraf arasındaki diyalogun sürdürülmesini yararlı olacağını gösterdiğini iade ettiler. Açıklamanın sonuç kısmında özetle "tüm dinler ırk, renk, din ve inanç ayrımı yapmaksızın insan haysiyet ve onuruna saygı duyar; insanın canı, malı ve ırzına saldırıyı reddeder" denilmektedir. Bu bildiri her iki taraftan da toplantıya iştirak etmiş olan Diyalog Komisyonunun tüm üyeleri tarafından imza edilmiştir.

GİZLİ CELSELER

Bunlara rağmen birçok Müslüman âlim ve araştırmacı Vatikan"ın Müslümanlarla diyalogunda samimi ve ciddi olmadığı ve Katolik kilisesinin İslam"a karşı düşmanca tutum takınmasını gerekçe göstererek bu diyalog toplantılarını eleştirmektedirler. Müslüman âlimler bu konuda el-Ezher"in tertiplemiş olduğu son diyalog görüşmelerinin oturumlarının, benzer toplantıların aksine basından uzak tutularak ve adeta gizlice yürütüldüğüne dikkat çekmektedirler. Bu görüşmeleri yürüten Vatikan heyetinin başındaki şahıs olan Kardinal Touran"ın daha önce basına verdiği demeçlerde İslam"ı ve Kuran"ı tenkit ettiğini ve Kur"an"ı " akıldışı kitap" olarak nitelendirdiğini de unutmamak lazım.

Yukarıda geçen sonuç bildirisinin uzaktan yakından hiçbir şekilde Papa"nın hakaretlerine ve özür dilemesi konusuna değinilmemiş olması dikkatlerden kaçmamaktadır. Sanki diyalog görüşmeleri iki yıl boyunca sebepsiz kesilmiş gibi! Tabi ki aslında Vatikan - el Ezher Dinlerarası Diyalog Komisyonlarının tekrar toplanması, Papa"nın açıklamalarıyla sarsılan ilişkileri onarmak adına ve en başta bahsettiğimiz genel büyük diyalog konferansına hazırlık için Kilisenin bir amacı idi. Böylece en azından yapılması planlanan konferansın elEzher"in onayı ve kutsamasından geçtiği izlenimi de verilmiş olacaktır!

Dr. Zeyneb Abdulaziz"in " Ey Müslümanlar Uyanın!" adlı makalesinde ifade ettiği üzere burada şöyle bir plan işletilmektedir: "Vatikan"ın amacı tıpkı kendilerinin bir zamanlar aydınlanma döneminin baskıları ile Konsil kararları yoluyla Hıristiyanlığın yapısında yaptıkları bir takım reformların aynısının, Müslümanların İslam"a uygulamasını sağlamaktır. Böylece İslam dinini bir reform sürecinden geçirmeye çalışmaktır. Bu fikri, diyalog yoluyla Müslümanlara aşılamayı ümit ediyorlar. Böylece reformdan geçmiş İslam, çağın şartları ile daha uyumlu olacaktır!"

138 Müslüman şahsiyeti çağrısı ile yakında gerçekleşecek olan diyalogda Vatikan"ın Müslümanlardan beklentisi: " İslam"ı, kendi elleriyle bozmaları, Kur"an"da ki Mesih"in tanrılaştırılmasını ve Allah"a şirk koşulmasını yasaklayan ayetleri unutmaları, "terörün" kaynağının değiştirilmiş İslam olduğunu itiraf etmeleri ve Vatikan temsilcileri ile Amerikan yönetiminin daima İslam"a mal ettikleri "terör"ü

kınamalarıdır."

ALDATICI VE FAYDASIZ

Burada başka bir meseleye işaret etmek isteriz. Daha önce iki taraf arasındaki diyalogun dondurulması kararını destekleyen el-Ezher Diyalog Komisyonun bazı üyeleri, geçmişte yapılan bu tür toplantılardan hiçbir olumlu netice alınamadığını, bu toplantıların yarasız ve hatta çoğu zaman zararlı ve aldatıcı olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşmeler Kilise açısından bazen misyoner teşkilatlarının önlerini açacak kazanımlara dönüştürülmüştür. Yine bu üyelerin açıkladıklarına göre, diyalogun yolu ve yöntemi konusunda da bir boşluk yaşanmaktaydı. Bu toplantılar çoğu kez bir hazırlık yapılmadan, bir amaç belirlenmeden düzenlenmekteydi. Aynı şekilde toplantılara çoğunlukla o alanda uzmanlığı bulunmayan Ezher görevlileri iştirak etmekte ve toplantılar bir protokol havası içinde geçmekteydi.

Bu konuda İslam düşünürü Muhammed Ammara şöyle demektedir: Bu toplantılara katılanların çoğu kesinlikle el-Ezher âlimi değildi. Hatta çoğu dinleri mukayese bilgisinden yoksun kimselerdi. Heyete başkanı kişilerin karşı tarafın dini ve düşünceleri hakkında yeterli bir dirayeti yoktu. Bu nedenle bu toplantıların sonucu bizim lehimize değildi. Hatta birçok kez toplantılar misyonerlerin önünü açıcı şekilde gelişmiştir. Asıl tehlikeli olan ise, bu Komisyonun çalışmaları ve aldığı kararlar 1961 tarihli el-Ezher kanunu gereğince İslami Araştırmalar Kuruluna arz edilmesi gerekiyorken, bunun yapılmıyor olmasıdır. Kanun gereğince el-Ezher"in tüm faaliyetleri, muhtelif alanlarda uzmanlaşmış âlimlerden müteşekkil bu üst kurulun denetimine tabidir."

Bu diyalog toplantılarına katılan bazı el-Ezher âlimleri organizasyon bozukluğundan, iyi hazırlık yapılmamasından ve el-Ezher"i temsilen uygun kimselerin seçilmemiş olmasından yakınmışlardır. Oysa karşı taraf toplantılara gayet hazırlıklı bir şekilde ve alanında uzaman temsilcilerle katılmaktadırlar. Bu da toplantıların önemini azaltmakta ve amaçlandığı gibi dinler arasındaki yakınlaşmaya katkı sağlamamaktadır.

Bu konuda, ilk İslam- Hıristiyan diyalog toplantılarına katılanlardan biri olan Mısır Evkaf Bakanı müsteşarı Dr. Seyyid el-Şahid şöyle demektedir: el-Ezher"in bu tür toplantılarda kurumunu temsil edecek kimselerin seçiminde daha dikkatli olması gerekir. El-Ezher"i temsil edecek bu kimseler yüksek bir kültür düzeyine sahip olmalı, Batı kültür ve medeniyetini iyi tanımalı ama ona hayran olmamalıdır. Eğitimlerini Batı da tamamlamış kimselerin çoğu buraya Batı kültürünün meftunu olarak dönmektedirler.

El Ezher"in dinler arası diyalog komisyonu üyelerinden Şeyh Abdulhalık Nasir de şöyle demektedir: Bu toplantılara katılan Müslüman temsilciler toplantıda ne gibi konuların konuşulacağı önceden bilmeden iştirak etmektedirler. Dolayısıyla yeterince hazırlanmaları mümkün olmamaktadır. Bizler kimlerle neleri tartışacağımızı bilmiyorduk, bu nedenle belli bir konu üzerinde çalışmamız da mümkün olmuyordu, çoğu kere toplantılardan ancak bir en fazla iki gün önce tartışma konulardan haberdar oluyorduk. Dolayısıyla bunlara hazırlanma ve araştırma yapma imkânımız olmuyordu, bu da bizi diğer tarafın karşısında zayıf bırakıyordu.

Ne gariptir ki el-Ezher ile Vatikan arasındaki diyalog anlaşmasında inanç konusu diyalog dışı bırakılmıştır. Anlaşmaya göre iki taraf arasındaki diyalog görüşmelerinde "inanç" konusuna girilmeksizin ortak değerler ve bunların yaygınlaştırılması için ortak eylem meselesi üzerinde durulacaktır. Oysa daha önceden bu toplantılara katılanların bildirdiklerine göre Vatikan temsilcileri diyalogu vesile edinerek örtülü biçimde de olsa sürekli olarak inanç konularına girmekte ve bazı düşüncelerini Müslümanlara kabul ettirebilmek için yoğun çabalar harcamaktaydılar.

Bazı alimler ise şu hususa dikkat çekmektedirler. Vatikan, Yahudileri Hz. İsa"nın katlinden tebrie eden bir vesika yayınlamasına rağmen ( bu vesikaya rağmen Hıristiyanların çoğu Yahudileri suçlu görmektedir), Müslümanlara karşı giriştikleri kanlı haçlı saldırılarından özür beyan eden bir vesika yayınlamamakta ısrar etmektedir. Ezher"in bu konudaki mükerrer taleplerine ne ılımlılığı ile tanınan bir önceki Papa 2. Jean Polis ne de İslam karşıtlığı ile tanınan yeni Papa 16. Benedikt döneminde olumlu bir cevap vermiş değillerdir!.

Son olarak Vatikan da ki büyük diyalog toplantısına katılacak olan Müslüman âlim ve aydınlara sesleniyoruz: Vatikan"ın din ve devleti birbirinden ayırma ve İslam"ı sekülerleştirme oyununa gelmeyin.

Son sorumuzu ise siyasilere yönetmek istiyoruz: Amerika"nın, Müslümanları ve İslam"ı sekülerleştirerek adına "Ilımlı İslam" dediği kendi icadı bir İslam yaratma projesi ile, Kilise"nin bu yöndeki çabalarının paralel bir seyir göstermesi hususunda ne dersiniz?







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder