Gece vaktiydi. Yazıyı yazdığım zaman insanların bana inanıp
inanmayacağını düşünerek yazıyı yayınlamaktan vazgeçmiştim ve bir kaç gün
yazıyı taslak olarak bekletmiştim.
Daha sonra Bismillah diyerek
yayınla butonuna bastım. Çünkü siteyi ilk açtığım zaman amacım kesinlikle
siyasi, politik veya gündeme dair şeyler yazmak değildi. Hayattan alıntılar
yapacaktım. Başımdan geçen hikâyeleri anlatacaktım. Sevdiklerimle beraber Bisimiti bir hatıra
defterine dönüştürecektim ama 17 Aralıktan sonra gelişen
hadiseler ister istemez beni bu mücadelede
var olmaya itti ve sonrasını getirmek zorunda kaldım. Sitede yazdığım bütün
yazılar kendime attığım
birer tokattı aslında.
Bugüne dek suskunluğuma karşı attığım bir
tokattı.
Okur kardeşlerimin desteği
ile tarihi göz önünde bulundurarak gündemi değerlendirirken, gündem ile tarihi
sentezleyerek geleceğe dair analizleri yazdım ve sizinle paylaştım. Bütün
bunları BİSİMİT mahlası ile yaptım. Amacım isim yapmak olmadı. Hükümete
yalakalık yapmak olmadı. Birilerine haber göndermedim. Birilerinin habercisi de
olmadım. Okurlarımla paylaşmadım ama bu yüzden kimi zaman hem paralel
tarafından hem de bazı hükümet kurumları tarafından dava edildim veya tehdit
edildim. Her iki durumda da ne hükümete ne de paralele sığınmadım. Her ikisinde
de Allah'tan başka hiç kimseye güvenmedim. Solo olarak çaldığım Bisimit
senfonisine samimi olan Müslümanlar iştirak etti ve bu senfoni hamdolsun
sizinle beraber koroya dönüştü.
Bütün bunları neden mi
anlattım? Çünkü şimdi yapacağım tespitleri sizinle yine sadece Allah rızası
için paylaşacağım. Ve siz de bu tespitleri benim ağzımdan sadece Allah rızası
için dinleyeceksiniz. Sonuçları düşünmek, tedbir almak, taraf seçmek, hazırlanmak,
dalga geçmek, alay etmek, düşünce israfı veya düşünce insafı eylemek tamamen
size kalmış.
Ben bir hiçim. Hükümet ve Cemaati yazarken de, Ses kayıtları
ile ilgili yazarken de, James Foley'i yazarken de, IŞİD'i ilk yazdığım zaman
da, BOPun amacını anlatırken de, Tır Operasyonunu, Cifir savaşlarını, Milli
Görüşü yazarken de hep hiç olarak yazdım. Bisimit benim değil, bu milletin
mahlası ve markası oldu. Bisimit bu millete 100 yıldır operasyon yapanlara,
milletin yaptığı operasyon oldu. Şimdi yazacaklarımı yine bu millet için ve
yine bu milletin kaygısına sunuyorum.
İstanbul ve Gaziantepte garip hareketlenmeler var. Fatih Edirnekapıdaki ve Gaziantepteki dostlarımız çok
ilginç bilgiler veriyorlar. Yemen'den, Fas'tan,
Hindistan'dan, Malezya'dan ve Afrika'dan bir takım şeyhlerin müritleri harıl
harıl bu bölgelerden ev satın alıyorlar. Yavaş yavaş yerleşmeye başladılar.
Malezyada mehdilik ilan eden Şeyh Şafii'nin
müritleri Edirnekapı'da dergâh
bile kurdu. Hepsi Mehdi'nin zuhuru için
hazırlık
yapıyor. Mehdi demişken biraz bahsetmekte fayda
var.
Türkiye'de özellikle bazı
erkek kılıklı SÜRTÜKLER Mehdilik kavramının tabiri caizse içini ceviz kabuğuna
çevirdi. Mehdi lafını duyunca hemen ister istemez dalga moduna geçiyoruz. Öyle
ki hepimizin dışarı çıkıp Mehdi benim diye bu kavramla alay edesi var. Suç tabi
bizde değil, sürekli Mehdilik iddiası ile ortaya çıkan ahlaksızlarda. Bunlar
üzerinde durarak konuyu çöpe çevirmek istemiyorum. Allah onların hepsinin
belasını verdi. Öyle rezil oldular ki, farkında bile değiller. Artık
sarhoşlukları canlı yayında fuhuş yapmalarına olanak tanıyacak kadar ayyuka
çıktı. Neyse konumuza dönelim.
İslam dünyasında şu anda
Mehdiliğini ilan eden yaklaşık 200 kişi bulunmakta. Bunların bir çoğu düzenbaz
ve sahtekâr. Buna Türkiye'dekiler de dâhil. Neden hepsi demediğimi merak ediyor
olabilirsiniz. Bir kısmı da şizofrenik vaka. Yani sağlığı yerinde olmayan ve
kendini Mehdi olarak düşünen zavallı insanlar.
Mehdiliğin en kavi alameti
olan "Mehdi kendisi bile mehdi olduğunu bilmeyecek, ta ki rivayete göre
Halife Suriye bölgesinde (Halep) Rum ordusu ile (Batı Orduları) savaşa gittiği
zaman, Halifenin yardımına gidecek ve insanlar kendisine biat edecekler.
Ardından Halife ve orduları ile Kudüse
yol alacaklar. Orada da Hz. İsanın
zuhuru ile Deccalı yok edecekler ve Kudüste
namaz kılacaklar.
Bunu konuyu sayfalarca hadis
ve rivayetler üzerine bina etmek yersiz. Dileyenler araştırıp farklı
rivayetleri de inceleyebilir. Bu kısa bilgiyi neden mi verdik?
Türkiye'deki gençler ve
bizler farkında değiliz belki ama bu biraz da İslam Dünyasında belki de tek
rahat ülke olmamızdan kaynaklanıyor. Bütün İslam âlemi çalkalanıyor. Kan
dökülmeyen tek coğrafya neredeyse yok. Şarktan Garba, Şimalden Cenuba kadar
bütün İslam coğrafyalarında ya kıyım, ya da kıyam hâkim. Yanlış anlaşılmasın.
Dünyada bir fikir kavgası yok. Çünkü fikir kavgası olsa bir Allahın kulu çıkıp Maoizmi, Leninizmi, Budizmi
veya Hristiyanlığı eleştirir ya da bu fikirlerin, dinlerin
savunucularına karşı bir
huruç eylemi başlatır.
Ama dünyada İslam ve
Müslümanlardan başka eziyet çeken, sömürülen, zulüm ve dayatmalara maruz kalan
başka hiç kimse yok. Çünkü kurdukları dünya düzenine İslamdan başka
alternatif hiç bir düzen
yok. Bunu çok iyi biliyorlar. Bu yüzden İslamın içini
boşaltma çabası içerisindeler. Bu çabalar
savaşları ve dolayısı ile kıyımları beraberinde ister istemez getirdi. Şimdi
ise zurnanın son deliğindeyiz. Olay o kadar koptu ki Müslüman alemi akın akın
Türkiye'ye geliyor veya Türkiye'yi izliyor. Üzücü durum ise Türkiye devlet
olarak bunun farkında ancak millet olarak bu gerçeklere çok uzaktayız.
Yani Türkiye yarın bir kıyam
yapmaya kalksa, bu intifada için dışarıdan milyonlarca Müslüman destekçi
bulacağı aşikar ancak Türkiye içinde buna dair ne bir inanç ne de güven emaresi
maalesef yok. Ya da ben böyle düşünüyorum. Türkiye'nin dışarıdan milyonlarca
destek bulacağına emin olma sebebim ise Türkiye'nin dış politikasından
kaynaklanıyor. Dikkat ederseniz daha önce de defalarca belirttiğim gibi Türkiye
son 5 yıldır dış politikasını ülke liderleri, partiler, gruplar veya mezhepler
üzerine değil halkların talepleri üzerine şekillendiriyor. Bu siyaset fokur
fokur kaynayan İslam Dünyasındaki liderleri Türkiye'ye düşman yaparken,
halkları ise hayran bırakıyor.
Konuya Davutoğlu ve
Erdoğan'ın vizyonu ile devam edeyim. Tekrar buraya döneceğim. 2015
seçimlerinden sonra hedef konuldu. Musul ve Kerkük Türkiye'ye eyalet olarak
bağlanacak. IŞİD'den rehineler alındığı gün bunu yazmıştım sosyal medyadaki
sayfama. Hatırlayan hatırlar. Şu anda bütün hazırlıklar sürüyor. Hani yeni
yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayı var ya! Onun neden bu kadar büyük olduğunu
Türkiye'deki biz akıllılar haricinde bütün dünya anladı aslında.
Saray'daki odalara isim bile
verildi. Abhazya Eyaleti, Ahıska Eyaleti, Dağıstan Eyaleti, Nahcivan Eyaleti,
Sana Eyaleti, Tebriz Eyaleti , Tiflis Eyaleti, Habeş Eyaleti, Adana Eyaleti,
Cezayir Eyaleti, Halep Eyaleti, Anadolu Eyaleti, Bağdat Eyaleti, Basra Eyaleti,
Bosna Eyaleti ve daha ismini saymadığım 250'ye yakın eyalet ismi şu anda
Saraydaki odalara verildi bile. Eyaletler bu odalardan yönetilecek ve kim ne
derse desin her şey göze alınmış durumda. Rusya'nın batı karşısında zayıflamış
olması ve artık Esed'i savunacak pozisyonda olamaması, dikkatini Ukrayna ve
kendisi ekonomisi dışında bir yere ayıramaması, Türkiye için oluşmuş bir başka
organik fırsat.
Türkiye'nin Musul ve Kerkükten sonra ilk hedefi Halep olacak. Burada Türkiye ilk defa sürekli müttefik
diye adlandırdığı batıya karşı
aleni bir şekilde savaş
ilan etmiş olacak. En önemli
noktalardan birisi İran, Batı ile beraber ittifak yapacak ve Suriye'de
Türkiye'ye karşı cephe alacak. Türkiye yalnız mı olacak? Devlet olarak evet ama
millet olarak değil. Malezya'dan, Endonezya'dan, Afrika'nın çeşitli ülkeleri
başta olmak üzere bütün İslam âlemi akın akın Türkiye'ye cihat için gelecek ve
Türk ordusunun sancağı altında savaşacak. Bu size Çanakkale savaşını hatırlattı
mı?
Orada da devlet olarak
yalnızdık ve yanımızda ümmet vardı ve biz her cephede galip geldik.
Müttefiklerin mağlubiyeti bizim de mağlup sayılmamıza neden oldu ve savaşta
kaybetmediğimiz toprakları mason kumandanlarımız yüzünden masada kaybetmiştik.
Hatırladınız mı? İşte kaybettiğimiz o yerleri geri almanın savaşını tam 100 yıl
sonra yapacağız. Çok az kaldı. Bütün işaretler bu yönde. Bunca risk alarak
bütün dünyaya meydan okuyan Erdoğan'ın eceli ile yatakta ölmeye hiç ama hiç
niyeti yok. Şehit olmak istiyor. Davutoğlu'nun eceli ile yatakta hasta bir
şekilde ölmeye niyeti yok. Bunlar masal değil. Kendileri de defalarca dile
getirdiler.
Bahsettiğim mehdi konusuna
değineceğim az sonra. Hayal kırıklığına uğratacaksam şimdiden kusura bakmayın.
Erdoğan Mehdi filan değil. Ya da mehdi şudur, budur da demeyeceğim. Mevzu şu ki
Suriye'de İran dâhil garbın ordusu ile Halep'te yapılacak savaşta Mehdi'nin
zuhur edeceğine inananlar hem İstanbul hem de Antep'e yerleşmeye başladılar.
Halep savaşından sonra hedefin Kudüs olacağını ve burada Halife'nin imamlığında
namaz kılacaklarına inanmış bu insanlar.
Selahaddin dönemini
hatırlayın. Sultan Selahaddin haçlılar üzerine yürümeden önce İslam Dünyası'na
operasyon yapmış Şii olan Fatımi Hilafetine son vermiş, İslam Dünyasındaki çok
sesliliği keserek tek adam olmuştu. Bütün bu icra atlardan sonra Kudüs'e sefer
düzenleyip yaklaşık 90 yıldır Kudüs'ü elinde tutan Hristiyanların elinden
Kudüs'ü tekrar geri almıştı. Selahaddin Kudüs'ü fethetmeden Kudüs'ü
Hristiyanlara tapulayıp İslam Dünyası'nın fetih girişimlerini engelleyen
Hilafet Devleti (Fatımiler)'e son vermesi gerektiğini çok iyi biliyordu.
Fatımilerin Şia meşrepli
olduğunu ikinci kez tekrar etmeme gerek yok. Şimdi size çok can alıcı bir soru
sormak istiyorum. Bugün aynı şeyi İran'ın yaptığını gerçekten görebiliyor
muyuz? Kudüs'ü hapseden ülkenin aslında İsrail değil de İran olduğunu fark
edebildik mi? Mısırda daha bu hafta Selahaddin
Eyyubinin terörizmi
tetiklediği için tarih dersi müfredatından
kaldırıldığını biliyor musunuz? Hatırlayın Fatımiler Mısırda hükümranlık sürüyordu
ve Mısırda Fatımilerle
beraber Şia alametlerini ortadan kaldıran yine Selahaddin Eyyubi olmuştu. Yani adamların karın ağrısı o kadar büyük ki tam 1000 yıl sonra bile nefretleri
dinmemiş, dinmiyor, dinmeyecek.
Özetle Özgür bir Ümmet için,
Âdem ile Havva'dan beri her defasında "İsrail menzilimizde 10 dakikada yok
ederiz" diyerek bugüne dek küffara karşı tek ok atmamış olan ve Kudüs'ü
İsrail'e taşere eden İran'ı artık ortadan kaldırma vakti geldi. Filistin
düzelirse bütün Arap Dünyası'nın düzeleceğini unutmayın. Nihayetinde Bağdatı, Şamı, Sanayı nüfusuna
aldıran İran'ın bunu artık açık bir şekilde
ifade etmesi, Tahran haricinde bütün İslam
başkentlerinin cayır cayır yanması bizler için yeterince acı bir metafor değil
mi? Ya da koca bir kazık?
Ahrar liderinin İstanbul
ziyaretinden hemen sonra Suriyede bütün
mucahid grupların birleşmesi sizce tesadüf müydü? Esed, Hizbullah ve İranın
ordularını bir
avuç mücahid kimin tedarik ettiği ağır silahlarla püskürttü dersiniz? Bütün bu
ilerlemeler sizce neyin alametidir?
Bugünlerde Suriye'de en
aktif ve öncü gruplardan Ahrar'ın lideri Ebu Cabir'in İstanbul'da olması
tesadüf değil. İsmini sayamayacağım birçok kişi de aynı şekilde devletimizden
randevu almak için sırada bekliyor. Hepsinin amacı bu kutlu ordunun içinde
asker olarak yer almak. Tıpkı Sultan Selahaddin Eyyubi gibi bir zamanlar İslam
Dünyası'nın vicdanına kilit vuran Fatımilerin mirasçılarını susturarak veya
ortadan kaldırarak başta Kudüs olmak üzere İslam Dünyası'nda intifada
başlatması gibi onlar da Batı'nın Karlofça Antlaşmasından sonra başladığı
ilerlemeye önce İran'a karşı koyarak dur demek istiyorlar.
Cennet Mekân Necmeddin
Erbakan'ın Bosna'daki mücahitlere zamanında para göndererek tarihe "Kayıp
Trilyon Davası" olarak geçtiği Türkiye'nin İslam Dünyasında başlattığı
öncü misyonu yine Erbakan'ın talebeleri Erdoğan ve Davutoğlu'nun finale
taşımasını istiyorlar. Arapların Türk ellerine gelerek tekrar bir huruç
başlatması aklımıza Ebu Talip'ten Hz. Muhammedi isteyen kâfirlere şu satırları
okumasını getirmiyor mu?
Ebu Talip bir şiirinde şöyle
der; Düşman
bizim gücümüze boyun eğip
kahroluyor. Hâlbuki onlar bizim Türk ve Aftalitlerin (hunların) kapılarına
sığınmamızı isterler. Allahın evi (Kâbeye)
ant olsun ki; sizler yalan söylüyorsunuz. İşleri
karma karışık etmeden ne Mekkeyi terk ne de buralardan Türk yurtlarına göçüp gitmeyeceğiz.
Allahın evi (Kâbeye) ant olsun ki; sizler yalan söylüyorsunuz.
Biz Muhammede, göğsümüzü siper edecek; onun etrafında çarpışacak, Onu
(sonuna kadar) koruyacağız.... (İbni
Hişam, es-Sire, mısır 1955, I., s.275)
Bu şiir dostlar çok ama çok
önemli bir kaynak. Bugünü ön görüp, ne olacağını özetleyen bir kaynak. Evet,
işler karma karışık olmadan onlar yurtlarını terk edip Türk yurtlarına göç
etmeyeceklerdi. Şimdi ise akın akın Türk yurduna geliyorlar. Ebu Talipin vizyonu 1500 yıl sonra kendini sadece zalim diktatörler altında
ezilen Araplarda değil, Budistlerin katlettiği
Myanmarlılarda, Çinlilerin zulmü altında inim inim inleyen Doğu
Türkistanlılarda, Afrika'nın kara gözlü, temiz yüzlü çocuklarında bulacak,
İslam Dünyası ayakta kalan tek yurt olan Türklerin yurdunda tekrar sancağı
göndere çekecek ve son savaş bu milletin önderliğinde verilecekti.
Asıl ismi Ebu Osman Amr bin
Bahr el-Kinani olan dünyanın ise
El-Câhiz olarak tanıdığı ünlü edebiyatçı ise Hz. Ömer'in Türkler
ne yaman bir düşmandır.
Onların (düşmanlarına) verecekleri (ganimet) çok az, alacakları ise pek çoktur
dediğini rivayet eder. Yine ilk dönem İslam
âlimlerinden fıkıhçı
Nuaym Bin Hammad Hz. Ömer'in Yüzleri
deriden kalkan gibi yuvarlak ve geniş, gözleri sanki nazar boncuğu gibi olan kavimlerden çekininiz. Onlar size ilişmedikçe
siz de onlara ilişmeyiniz" diyerek işaret
ettiği Türkler in sancağı ikinci defa devralacağını
bilen BATI teyakkuzda. Türkiye nefes almasın diye her yol deneniyor.
40 yıldır PKK ile
uyuşturdukları bu beynin yavaş yavaş kendine gelmesi onları çıldırtıyor.
Erdoğan'ın Davos'ta aslında Natenyahu'ya değil bütün Batıya rest çektiğini ve Batıya
karşı Şarkın son savaş
pimini çektiğini çok iyi biliyorlar. Şarkta yüz yıldır
AYI diye oynattıkları İranın da artık
seyircileri etkilemediğinin farkındalar. Bu yüzden
HDP eş başkanı Demirtaş üzerinden asla başkan olamayacaksın
mesajı göndermeye devam ediyorlar. Onların başlattığı ve sonrasında pişman
oldukları, benim de bunu 3 ayrı yazı dizisinde metaforlarla kaleme aldığım BOP
EŞBAŞKANLIĞI projesinin Erdoğan'ın planları doğrultusunda yine kendileri
aleyhinde işleyebileceğini düşünmemişlerdi. Kaçırdıkları tek nokta bu değildi.
Ellerinden önce TSK'yı, sonra MİT'i, sonra ASELSAN'ı, sonra TÜBİTAK'ı, sonra
köstebeklerini kaçırmışlardı. Petrolü de, Ortadoğuyu da, Kudüsü de kaçıracaklardı.
İşte bu düşüncelerle
yoğrulmuş onlarca şeyh Malezya'dan, Endonezya'dan, Fas'tan, Yemen'den müritleri
ile beraber İstanbul'a geliyor ve ne olursa olsun bu savaşta yer alacağız
diyorlar. Onlara göre İstanbul sadece Dârüsselam değil, aynı zamanda hilafetin de
merkezi. Ve Halife ise bütün zulümlere karşı dik durabilen cesur adam Erdoğan.
Erdoğan bunun farkında ve kesinlikle rehavete kapılmıyor. Hareketlilik onu
kesinlikle ürkütmüyor. Aksine bütün bunlar olurken küresel planlara karşı
planlar, şeytanın stratejilerine karşı rahmani stratejiler geliştiriliyor. Ekip
çok ama çok iyi çalışıyor. Milletin desteği ise en büyük kozları. Millet
Erdoğan'ı ne Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ne 17 Aralık darbesi sonrası yerel
seçimler de yalnız bırakmadı. Erdoğan genel seçimlerde de ezici üstünlükle
galip geleceğini biliyor.
Devletimiz mi? Çok iyi
çalışıyor. Söylenmedi, açıklanmadı belki ama uçağımızı da ürettik, tankımızı
da. Hem de bütün teçhizat ve yazılımları ile. Hani Erdoğan'ın bize vermiyorlar
diyerek Batı'nın ikiyüzlülüğünü açık açık ifade ettiği yedek parçalar var ya!
Evet, onları da ürettik. Ne Aselsan'da intihar süsü ile katlettikleri
şehitlerimiz ne de Tübitak'ta işe yarar diye besledikleri ince bıyıklı abiler
engel olamadı buna. Özetle ne mi demek istiyorum? Savaşa hazırız. Ölmeye
hazırız. Savaşırken cephede ilk atılan ve tek kurşun atmadan şehit olan öncü
birliğin isimsiz kahramanı olmaya devlet olarak hazırız. Bunun farkında olan
bütün dünya Müslümanları bu ülkeye akın ediyor. Son savaş yaklaşıyor.
2023 Erdoğanın kafadan ortaya attığı bir tarih değildir.
Bu bir Rabbani işarettir. Her 100 yıl bu ümmetin şahlanacağı ve geçmişte de
kendini bulduğu gerçeğini artık onlar da biliyorlar. Bu yüzden titriyorlar. Tek
ümitleri sizin, yani Türk milletinin bunun farkında olmamış olması. Ya da öyle
sanıyor olmaları. Farkında mısınız? Hazır mısınız? Alparslanın yiğitleri?
Hazır mısınız?
Malazgirtte Alparslana
20.000 yiğit Kürt
askeri ile destek veren Mervanın torunları? Hazır mısınız? Küffarı son bir defa kuzeyin soğuk topraklarına sürmeye, canlı yayında kucağında
evladı vurulan Filistinli Baba'nın intikamını
almaya, Suriye'de Esedden kaçarken Amman sınırında
açlıktan
ölen kız çocuğumuzdan
helallik istemeye? Bundan tam 100 yıl önce Çanakkale'ye
gözünü kırpmadan
13-14 yaşlarında
tüfek omuzda gururla giden ceddimize, torunlarının da tam 100 yıl sonra onlardan geri
kalmadığını göstermeye hazır mısınız? Son savaş kapımızda. Ya hep beraber
şehadeti kucaklayacağız ya da Ümmet özgür olana dek Ortadoğuyu o kahpelere zindan edeceğiz.
Son sözüm Batı'ya. Kokuşmuş,
ihtiyar şeytanlar. Farkında olmadığımızı mı sanıyorsunuz? Savaşacak askeriniz
YOK. Şu ülkenin şu kadar askeri var palavralarını yutmayız. Makinalarınızı ise
duman edeceğiz.100 yıl önce olduğu gibi. Canınıza okuyacağız oğlum.
Hiç
şansınız yok. C-A-N-I-N-I-Z-A
O-K-U-Y-A-C-A-Ğ-I-Z
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder