10 Mayıs 2015 Pazar

İŞTE 12 EYLÜL'ÜN AKIL ALMAZ İŞKENCE YÖNTEMLERİ :12 Eylül darbesi denilince akıllara aylarca süren gözaltılar, gözaltında kayıplar, akılalmaz işkence metodları ve idamlar geliyor.

Kenan Evren öldü. O günleri hatırlayanlar için 12 Eylül darbesi denilince akıllara aylarca süren gözaltılar, gözaltında kayıplar, akılalmaz işkence yöntemleri ve idamlar geliyor.



Gazeteci Oğuz Güven'in 78 kuşağını anlattığı "Zordur Zorda Gülmek" adlı kitabında insanın kanını donduran işkence yöntemleri anlatılıyor.
TRAJİKOMİK GERÇEK ÖYKÜLER
12 Eylül 1980 darbesinin öncesi ve sonrasında "78 kuşağı" diye adlandırılan gençlerin yaşadığı trajikomik gerçek öykülerin yer aldığı kitap yeni öykülerle genişliyor.
3. Baskısını yine 12 Eylül'ün yıldönümünde yapan kitapta, bu kez Diyarbakır Cezaevi'nde uygulanan işkence yöntemleri de tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor.
İşte, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşme Araştırma ve Adalet Komisyonu raporundan akıllara durgunluk veren işkence yöntemleri:
FALAKA
Yaygın ve sürekli uygulandı. Ayak tabanı, ellerin içi gibi vücudun kaslı bölümlerine kalas, cop, zincir, saz sapı, pik demir vb. vurularak gerçekleştirilirdi. Bu yöntem, ayak tabanlarını ve el ayalarını patlatır, kaba yerleri ezer, morartır, tırnakları sökerdi. El ayak gibi herhangi bir yeri kırar, sakat bırakırdı.
KÖPEK SALDIRTMA
Tutuklu çırılçıplak soyulur, kurt köpeği üzerine saldırtılırdı. 
ZİNCİR
20-25 metre uzunluğundaki zincirin uçları iki tutuklunun boynuna bağlanır, tutuklular sırt sırta verdirilerek ters yönde hızla itilir. Tutuklu tek ayağından zincire bağlanır, bu zincir yüksek bir yere asılır, tutuklu bayılıncaya kadar askıda kalırdı.
GERME
Tutuklunun bir bacağı merdiven kenarlığına bağlanır, diğer bacağı da açık bırakılan koğuşun gözetleme deliğine bağlanıp kapı kapatılır, tutuklunun bacakları koğuş kapısının eni kadar gerilir ve öyle kalırdı. Koşuşturulur, zincir tam gerilince, her iki tutuklu da sırtüstü yere düşerdi.
AYAKTAN ASMA/TEPE
50-60 kişi havalandırmaya alınırdı. Gardiyan "tepe ol" komutu verince tüm tutuklular üst üste bindikten sonra, bir tutuklu da üst üste yatan tutukluların üstüne çıkar, İstiklal Marşı'nın on kıtası okutulurdu.
KULE
Havalandırmaya çıkan tutuklular altı kişilik daire oluştururlardı. Bunların üzerine 3-4 kat olacak biçiminde tutuklular çıkarıldıktan sonra, gardiyanın "yıkıl" komutuyla kule oluşturan tutuklular kendini yere bırakır ve böylece tutukluların değişik yerlerinde kırılma, incinme ve çıkık olurdu.
RANZA ALTI
Gardiyanlar ellerinde kalaslarla koğuşa girip, "ranza altı ol" komutunu verince, koğuşta bulunan tutukluların hepsi ranzaların altına girerdi. Herhangi bir yerlerinin açıkta kalmaması gerekiyordu. Ranzaların altına tüm tutuklular sığmadığı için kiminin eli, kiminin kolu dışarıda kaldığından, gardiyanlar ellerindeki kalaslarla tutukluların dışarıda kalan kısımlarına vurmaya başlardı.
KERVAN
Havalandırmada, tutuklular tek sıra dizilir, her tutuklu önündeki tutuklunun sırtına bindirilir, bacakları, altındaki tutuklunun boynundan aşağıya sarkıtılır ve kulaklarından tutması istenirdi. Gardiyanın komutuyla tutuklular yürümeye başlar ve bu işlem tutuklular ayakta duramayacak duruma gelene kadar sürerdi.
SEHPA
Tutuklu gece koğuştan alınıp, koğuş koridorunda gardiyan ve subaylardan mizansen olarak oluşturulan bir mahkemede sorgulanırdı. Mahkeme, tutukluyu idam cezasına çarptırır, ikinci katın merdiven kenarlığına bir ip geçirilip, ipin ucuna tutuklunun boyun kemiğini kırmayacak düzeyde kalın bezden bir ilmik takılır, tutuklunun boynu bu ilmiğe geçirilir ve temsili infaz gerçekleştirilirdi. Tutuklu tam boğulacağı sırada ip açılırdı.
LAĞIM SUYUNA SOKMA
Tecrit bölümünün alt katındaki bazı tuvaletlerin delikleri tıkanır. Hücrelerin pisliği ve lağım suları burada biriktirilir, diz boyu kadar oluşturulan pisliğin içine tutuklu atılır ve pislik yedirilirdi.
KİTAP OKUMA
Koğuşta bir tutuklunun eline kitap verilir, tutukluya avazı çıktığı kadar yüksek sesle tek tek sözcükler okutulurken, diğer tutuklular bu sözcükleri tekrarlarlardı. Sabahtan akşama kadar yapılan bu işlem sırasında, tutuklular ayakta durmak zorundaydı.
MARŞ SÖYLETME
Cezaevinde bulunan herkes elli'yi aşkın marşı ezberlemek zorundaydı. Bu marşlar tutukluların ses telleri tahriş oluncaya kadar söyletilirdi.
ÖL DEDİĞİMDE
Tutuklu havalandırmanın orta yerine çıkarılır, hazır ol durumuna geçirilirdi. Gardiyanın "öl" komutuyla tutuklu kaskatı, eklemlerini kırmadan yere düşürülürdü. Bu işlem gardiyanın keyfine göre tekrarlanırdı.
SİGARA İÇİRME
Bunun çok çeşitli yöntemleri vardı. En çok uygulananları şunlardı: Koğuşta kalan tutukluların eline beş adet sigara verilir, sigaraların tümü yakılarak devamlı ağzında tutulurdu. Gardiyanın "çek-bırak" komutuyla sigaralar bitinceye kadar içirilir, sigaralar-filtreleri dahil- tutuklulara yedirilirdi. Bu sırada koğuş pencereleri kapatılır, havasızlık ve dumanla boğulma ortamı oluşturulurdu.
BANYO
Tutuklular çırılçıplak soyundurulur ve tek sıra halinde banyoya götürülürdü. Banyoda sabun kullanılmazdı. Hortumla tazyikli su tutukluların üzerine fışkırtılırdı. Daha sonra tutuklular koridora çıkarılır, "Yat-sürün" komutuyla tutuklular yerlerde süründürülerek koğuşlarına götürülürdü.
SAYIM DÜZENİ
Tutuklular günde en az beş kez sayılırdı. Her sayımdan önce, tutuklular sayım düzenine geçer, sayım talimi yaptırılır, yüksek sesle tekmil verilir, rahat-hazır ol ile, çöker kalkarlardı.
GECE NÖBETİ
Geceleri her koğuşta mevcuda göre 2-7 kişiye kadar tutukluya sırayla nöbet tutturulurdu. Nöbet sırasında devriye gezen gardiyanlar, koğuşun mazgal deliğini açar, nöbetçi tutuklunun mazgaldan dışarı elini uzatmasını ister, tutuklunun ellerine cop veya kalasla istediği kadar vururdu.
LOKOMOTİF
Tutuklular havalandırmaya çıkarılır, İki kişi çırılçıplak soyundurulur, bunlardan birisi eğilip iki eliyle diz kapaklarını tutar, diğeri de arkadan kucaklardı. Gardiyanın "uygun adım marş" demesiyle her iki tutuklu havalandırmada dolaşırlar, diğer tutuklular zorunlu olarak bunları izlerdi.
PİSLİK YEDİRME
Her havalandırmanın ortasında bir lağım çukuru vardı. Lağım suları ve insan pislikleri burada toplanırdı. Tutuklulara bu çukurdan avuç avuç pislik alıp yemeleri istenirdi.
BEVLETME
Havalandırmada bir tutuklunun yere yatması istenir, diğer tutuklulara, yerde yatan tutuklunun yüzüne bevletmesi istenirdi.
TECAVÜZ
Cezaevinde görev yapan gardiyanlar, genç tutuklulara merdiven altlarında zorla tecavüz ederlerdi. Ayrıca iki tutuklu çırılçıplak soyundurularak birbirlerine tecavüz etmeleri istenirdi.
HASTANE
Hastanede de cezaevindeki kurallar geçerliydi. Hasta, tuvalete götürülmez, yatakta da hazır ol vaziyetinde yatardı.
VEREM
Veremlilerle, sağlam tutuklular birbirinden tecrit edilmez, aynı kapta yemek zorunda bırakılırdı. Aynı battaniyenin altında yatırılırlardı. Veremlilerin balgamları tahlil yapılacak bahanesiyle toplanır, karavanadaki yemeklere karıştırılır ve bu yemekler tüm tutuklulara yedirilirdi.
AYAKTA BEKLETME
Bu yöntem cezaevinde her gün geçerliydi. Sabah saat 05'den akşam 17-19'a kadar tutukluların oturması yasaktı.
KONUŞMA YASAĞI
Koğuş içindeki iki kişinin birbiriyle konuşması, tutuklunun gülmesi ve düşünür gibi görünmesi yasaktı. Böyle bir suçu işleyen tutuklulara yukarıdaki işkence yöntemleri uygulanırdı.
GECE BASKINI
Nöbetçi subay ve gardiyanlar, gece geç saatte tutukluların koğuşuna girerek, uyku sırasında tutuklulara cop veya kalaslarla dayak atarlardı.
AVUKAT-ZİYARET DAYAĞI
Avukat görüşmesine ve diğer görüşmelere gidip gelirken tutuklulara dayak atılırdı. Görüşlerde hiçbir şey konuşulmaması tembih edilirdi. Tutuklular avukatlarıyla savunma konusunda görüş alışverişinde bulunamazlardı.
MAHKEME DAYAĞI
Tutuklular mahkemeye götürülürken cenaze arabasına bindirilirlerdi. Elleri arkadan kelepçeli olurdu. Cenaze arabasına binerken ve çıkarken gardiyanlar tarafından dövülürlerdi.


Bugün 12 Eylül Darbesi'nin 31. yıldönümü.. 12 Eylül Darbesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Eylül 1980 günü emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri bir müdahale. Bu müdahale ile Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasasıtamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı.



Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü.12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı.
İşte bugün, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olan 12 Eylül Darbesi'nin 31. yıldönümü.
12 Eylül darbesinde sıkıyönetim mahkemesi hakimi olan Albay Hamdi Sevinç Bugün gazetesine o dönem karanlıkta kalan gerçeklerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Sevinç darbe nedeniyle hükmünü kaybeden mevcut anayasa çerçevesinde Necdet Adalı, Erdal Eren ve Mustafa Pehlivanoğlu için verilen idam kararının yanlış olduğunu söyledi.
12 Eylül darbesi sırasında göreviniz neydi?12 Eylül 1980 Darbesi Kenan Evren'in Brüksel NATO toplantısından dönüşte, hava meydanında sivil kıyafetle yaptığı iç politika ve anarşiyle ilgili konuşması ile başlamış oluyordu. 28 Aralık 1978'de Kahramanmaraş olayları üzerine ilan edilen sıkıyönetim nedeniyle Ankara 1No'lu Askeri Mahkemesi'nde 6 hakimle göreve başladık. Her gün cereyan eden yasa dışı toplantı ve gösterilerden ötürü güvenlik güçlerince gözetime alınmış yüzlerce kişi, gözetimin son on beşinci günü komutanlığın tutuklama istemiyle getiriliyordu.
12 Eylül sürecinde başka hangi davalara baktınız?Mahkememizde toplumca az çok bilinen duyulan Erdal Eren, Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, İsa Armağan davaları karara bağlanmış. Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Halkevleri, Dev-Yol, Ülkü Ocakları ile ilgili tutuklama istemleri de değerlendirilmiştir.
Erbakan'ın tutuklanma istemini reddetmişsiniz.Dosya içeriğine göre MSP Başkanı Necmettin Erbakan ve 40 küsur arkadaşı hakkında komutanlık ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı tutuklama istemini tek hakim olarak reddettim. 12 Eylül darbesini MSP'nin Konya mitingine dayandırmayı hedefleyen konsey bu kararımla hedefine ulaşamadı.
Erdal Eren'in yaşının büyütülerek idam edilmesi nasıl oldu?Ben sadece tutuklanma istemini karara bağlamadan kimliğini saptadım ve suçla alakalı sorgusunu yapıp savunmasını aldım. Benim dosyayı tetkikimde 18 yaşı 1 ay geçmişti. Mahkemede yaş tetkiki istenilmiş, doktor raporu ile yaş tartışması ortaya çıkmış.
Erdal Eren, Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu'nun idamlarına karşı çıkmışsınız.Kararlar yasalara uygun, Askeri Yargıtay'da onaylanmış, infaz edilecek, ancak darbe ile anayasa iptal edilmiş. Yani anayasa yok. İnfaza kim karar verecek? Normal dönemlerdeTBMM verir. Konseye, "Sen kim oluyorsun? Ölüm cezasının yerine getirilmesine konsey nasıl karar verir? Yasa lazım" dedim.
Bu durumda Eren, Adalı ve Pehlivanoğlu'nun idamı hukuksuz.İnfazı düzenleyen bir yasa yok. Mahkememizce verilen ölüm cezalarının infaz edilmemesini yazılı şekilde istediğimden ve bu çocukların idam edilmelerinde bizzat hazır bulunmayı reddettiğimden, emre itaatsizlik suçlamasıyla Askeri Mahkeme'de yargılandım. Askeri Yargıtay'ın verdiği kararla beraat ettim.
12 Eylül'de infaz edilen 50 idam kararı var, bunların hepsi için geçerli mi bu hukuksuzluk?Benim bu itirazlarımdan sonra konsey bir kanun çıkardı ve idamların onaylanmasını kurucu meclise verdi. Bazı idamları kurucu meclis onayladı. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde verilen idam kararlarının tarihini, nerede ve ne zaman, kim tarafından onaylandığını ben takip edemedim.Hele 9 Kasım 1980'de ilişiğim kesildikten sonraki oluşumları izleyemedim.
12 Eylül darbesini yapanların yargılanması gündemde.Tüm darbecilerden, yani darbe yaptığı normal hukuk uygulamaları ile saptanmış kişilerden ve de özellikle 12 Eylül 1980 darbesini yapan Kenan Evren ve dört komutandan hayatta olanlardan davacıyım. Haklarında dava açıldığında müdahil olacağım. 12 Eylül'ün tüm anormal insanlık dışı uygulamalarını sadece bu isimlere yükleyemeyiz. Her uygulamanın değişik aşamalarındaki kraldan fazla kralcıları da vardır. Yani, aşama aşama alt kademeleri kadar, keyfi işlemyapanlar hesap vermeli. Zaman aşımı da dikkate alınarak. İnsanlık suçu sayılan eylemlerde zaman aşımı yoktur.
Doğan Öz Suikastı Davası'na da siz baktınız.Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, kurulan pusuyla evinin önünde görevine gitmek üzere arabasına bindiği sırada atılan kurşunlarla öldürülmüştü. Bu dava mahkememizde görülmüş, silahı kullandığı iddia edilen kişinin suçu sabit görülerek ölümcezası verilmişti. İki kez Askeri Yargıtay'a giden karar sonuçta onaylanmıştı. İnfaz aşamasında hükümlünün kendisini sevk ve idare edenleri açıklayacağı büyük korku ve telaş içine girenlerin girişim ve yasadışı çabalarıyla genel kuruldan bir oy farkı ile suçsuzluğuna karar verilerek terörün başı ağa babalarının saptanması çalışması engellenmiştir. Ne zaman, nerede, ne tür beyan ve hangi çalışmaları yaptıkları bizce bilinen bu istikbal hırsızlarını 12 Eylül'den hesap sorulursa, ki inanmıyorum, ismen açıklayacağız.
12 EYLÜL'ÜN BİLANÇOSU
*650 bin kişi gözaltına alındı, ağır işkencelerden geçirildi.*1 milyon 683 bin kişi fişlendi.*Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.*7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi.*Haklarında idam cezası verilenlerden 50 devrimci asıldı. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.*171 kişi işkenceden öldü. 144 kişi cezaevlerinde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü.*16 kişi "kaçarken" vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.*43 kişinin intihar ettiği bildirildi.*71 bin kişi TCK"nin 141, 141 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı.*338 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.*14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına çıktı.*937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.*3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.*400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü.*Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.*Derneklerin, partilerin, Türk-İş dışındaki sendikaların faaliyeti durduruldu. Varlıklarına el konuldu.*Üniversite hocalarından 5000 kadarı görevden alındı, güvenlik soruşturmasına tabi tutuldu.*Belediye başkanları görevden alındı, yerine sıkıyönetim atama yaptı. *Sendikalaşma kaldırıldı, çalışanların kıdem tazminatı gibi kazanımları daraltıldı, ücretler ve sosyal haklar budandı, grev hakkı yasaklandı.*Zorunlu din dersi getirildi; Türk İslam sentezi bir kültürün milli kültür olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı; Diyanet İşleri'nde 260 din görevlisinin maaşının Rabıta-ül islam örgütünce ödenmesi onaylandı.



SONUÇ : Değermiydi ;Bilmezmiydin ölüm var... Her nefis ölümü tadar... Kara topraklar yutar...



Şimdi Evrene bir sağdan birde soldan soracaklar.

Hak adaletin terazisi

Şimdi Evren için...hesap verme zamanı ve günüdür.


Hoca Kenan Evreni nasıl bilirdiniz diye sorduğunda, haber edin de zalim biliriz diye haykıralım.

Evren’in ölümünün ardından, dün akşam saatlerine kadar hem Cumhurbaşkanlığı’nın hem de Genelkurmay’ın taziye mesajı yayımlamaması dikkati çekti. 

Bu tip durumlarda genellikle başsağlığı mesajı yayımlayan Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, önceki gece ve dün gün boyu mesaj yayımlamadı.
(milliyet)



TEBBET YEDA...

Zalimler 30.000 kişiyi sakıncalı ilân etmiş. 14.000 kişiyi Vatandaşlıktan çıkarmışlar.. 30.000 kişi yurdundan kaçıp mülteci olmuş. 23.677 derneği kapatmışlar.

 Tabii Mason locaları hariç. Meclis’i kapattılar, partileri kapattılar.. 400 gazeteci sanık olmuş. İstenen ceza 4000 yıldan fazla. Gazetelere 300 günden fazla kapatma cezası verilmiş.

 Birçok yayın organı, kitap toplatılıp yaktırıldı. Türk-İslam sentezi diye bir din icad etmeye kalktılar..



Evren öldü. O bir darbeci idi. Bütün darbeciler tek bir millettir. Topluma ilahlık ve Rablik taslayan eli kanlı darbeciler lânetlidir.

Onun akıbeti ondan sonrakiler için ders olsun.

Manisalı... Mekadonyalı bir baba, Bulgar göçmeni bir annenin oğlu. 1958’de Kore’de bulunmuş. 1976 Ege Ordu Komutanı olmuş. Kanlı 1 Mayıs’tan sonra Namık Kemal Ersun emekli edilince; Korutürk, 1. Ordu Komutanı Adnan Ersözü; Demirel, Ali Fethi Esener’i istemiş, ama ikisinin istediği de olmuyor, bir dönem NATO içindeki gizli ordu STAY-BEHİND’in başındaki bir isim olan Evren Genelkurmay Başkanı oluyor.

Paul Henze’nin “bizim çocuklar” dediği Evren ve çetesi 80 darbesi ile işbaşına geldiler. İlk icraatlarından biri Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü oldu. Zorunlu din dersi aslında TSE damgalı bir dinin aracı olacaktı. Fetullah Gülen bu din dersi sebebi ile Evren’i cennnetlik ilan ederken; ben, “Bu Din Benim Dinin Değil” diye bir kitap yazarak, bu kirli oyunu deşifre etmiştim.

Evren, Kemalizmle İslam’ı meczetmek istiyordu.. Kemalist İslam projesi tutmadı. Solcu bazı yazarlar, “Ben Atatürkçü değilim”, “Hangi Atatürk” diye kitaplar yazdı bu çabaları protesto etmek için.

Evren’in yatacak yeri yok. Darbe öncesi şartlar olgunlaşsın diye insanların birbirini öldürmesini seyrediyorlardı. Bir sağdan bir soldan asıyorlardı o günlerde. Berfo ana onu öbür dünyada bekliyor.

Onu bekleyen bir sürü insan var orada.. Muhsin Yazıcıoğlu da bekliyor.. Yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren de bekliyor onu.

Şahinkaya da gelince öbür tarafta ekip tamam olacak. Demirel’i de aralarına katınca fazla eksikleri kalmaz.

Zalimler 30.000 kişiyi sakıncalı ilân etmiş. 14.000 kişiyi Vatandaşlıktan çıkarmışlar.. 30.000 kişi yurdundan kaçıp mülteci olmuş. 23.677 derneği kapatmışlar. Tabii Mason locaları hariç. Meclis’i kapattılar, partileri kapattılar.. 400 gazeteci sanık olmuş. İstenen ceza 4000 yıldan fazla. Gazetelere 300 günden fazla kapatma cezası verilmiş. Birçok yayın organı, kitap toplatılıp yaktırıldı. Türk-İslam sentezi diye bir din icad etmeye kalktılar..

2000 yılında Savcı Sacid Kayasu ilk fezlekeyi hazırladı Evren için. Sonra bu işin arkası geldi. 18.6.2014 yılında mahkûm oldu. Yargıtay süreci tamamlanmadan öldü.

Evren’in 82 Anayasasında kendisi için düşündüğü sınırsız sorumsuz başkanlık yetkilerini bugün Tayyib Erdoğan kullanıyor. Hâlâ yamalı bohçaya dönen 1982 Anayasası ile yönetiliyoruz.

Dün yaşarken de millete dert olmuştu beyefendi, şimdi öldü yine dert.. “Asmadık, besledik”... Şimdi de devlet töreni ile devlet mezarlığına gömeceğiz..

Bana kalırsa cenaze namazını mezarlıkta kılsınlar. Sonra cenaze namazında imam kalkar “nasıl bilirsiniz” diye sorarsa, biri de çıkar “darbeci, işbirlikçi, işkenceci bilirdik” der. “Hakkınızı helal eder misiniz” diye sorarlarsa, “hakkımızı helal etmiyoruz” diyen birileri çıkabilir..

Götürün gömün işte, milleti yalancı şahidliğe zorlamayın.

Kıldıracaksa Paralel bir imam bulsunlar. Paralelci ve darbesever birileri de gelip saf tutsun. Ulusalcılar, Kemalistler cami avlusuna gelseler de çoğu namaza durmaz.

Devlet töreni filan istemeyin. Herkes seçim meydanında. Şimdi işi gücü bırakıp, kim gelir cenaze törenine! Tören yapılacaksa, kim gelecek göreceğiz! Kapattıkları Meclis’in önünde bakalım kim saygı duracak bu adama?!.

Son söz. Tebbet yeda, ona ve onlara (darbecilere) alkış dağıtan dilsiz şeytanlara.

Selâm ve dua ile..



YENİAKİT / Abdurrahman Dilipak





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder