17 Temmuz 2015 Cuma

100 yıldır nakış nakış işlenen Yeni Türkiye’nin vakti geldi!

100 yıldır nakış nakış işlenen Yeni Türkiye’nin vakti geldi!
Dışarıda güçlü olmanın ilk şartı içeride güçlü olmaktır.
100 yıllık devletin içerisine sızdırdıkları CIA, Mossad, BND’ye çalışan gizli yapıları tasfiye etmenin zamanı gelmişti.
Fakat bu hiç kolay değildi!
Öylesine bir ağ örmüşlerdi ki, bu yapıların deşifre edilerek tasfiye edilmesi kum içinde iğne aramak gibiydi.
Yeni Türkiye’nin kurulması için kum içindeki bu iğneleri tek tek bulmaktan başka çare yoktu.
Devletin kurumları CIA, Mossad, BND, MI5’cilerden tamamen temizlenmeliydi.
Aksi halde Yeni Türkiye’nin içeride ve dışarı ayağa kalkması mümkün değildi.
Devletin içine sızan yapıların önü açılmalı ve rahat hareket edecekleri alanlar oluşturulmalıydı.
Her şey onların istediği gibi gitmeli ve oluşturulmalıydı.
O dönem Başbakan olan Erdoğan operasyon için yetkiyi vermişti.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybetmeden önce MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a gönderdiği gizli belgelerde Erdoğan’ın önüne koyulmuştu.
Abdülhamid’in tahtan indirilişini ve Osmanlı’nın yıkılışını gözyaşları içersinde izlemek zorunda kalan Devletin çocukları sabırla ve acılarını yüreğine gömerek bu günleri beklemişti.
Erdoğan’ın Cezaevinde bir suikast ile öldürüleceğini haber alanlar Hakan Fidan’ı Erdoğan’ın koğuşuna göndermişti.
Kimselerin bilmediği Yeni Türkiye gizlice ve sabırla nakış nakış işleniyordu.
Kimselerin bilmediği ve sadece bir avuç insanın bildiği operasyon adım adım ilerliyordu.
Abdülhamid’e yapılanların, Lozan’da bu memleketi Anadolu’ya hapsedenlerden ve bu ülkenin çocuklarını Alevi-Sunni,Kürt-Türk, Sağ-Sol şeklinde birbirine kırdırarak memleketi sömüren Siyonist, İngiliz ve Haçlı emperyalizmden hesap sorulacaktı.
Devlet içersinde kalmayı başaran bu ülkenin bir avuç evladı boş durmamıştı!
Bunu onlarda biliyordu!
Devletin yapısı içersinde kalmayı başaran bir avuç milli aklı Tespit etmek için 100 çalıştılar!
Başaramadılar!
Bu yüzden daima tedirginlerdi.
Osmanlı’dan geriye kalan bir avuç milli aklı tespit ederek, devlet yapısı içersinden temizlemeden rahat yoktu!
Aksi halde Osmanlı küllerinden yeniden doğabilirdi.
Çünkü bu ülkenin bir avuç eli nasırlı insanın neler yapabileceğini Çanakkale’de görmüşlerdi. Yanılmadılar da…
Her şey tek tek not edilmişti.
Kimlerin hangi gizli servislere çalıştığı, devletin içerisine monte edilen yabancı istihbarat servislerinin ajanları, dış destekli baronlar, CIA, Mossad,MI5’e çalışan bazı subaylar, paşalar, iş adam görüntüsündeki maaşlı ajanlar…
100 yıldır memleketin sömürülmesine, kardeşin kardeşi öldürmesine zemin hazırlayanlar, idam sehpalarını kuranlar, suikastlar ve her şey 100 yıldır tek tek not edilen kırmızı kitaba işlenmişti.
Ve o kırmızı kitabın Başbakaın Erdoğan’ın önüne koyulma vakti gelmişti.
Son temizlik Paralelcilerdi!
17 Aralık heyecanı ile açılıp saçılan Paralelciler tezgaha geldiklerinden habersizdi.
Ellerinde 17 Aralık sonrası kuracakları hükümetin bile listesi vardı.
MİT Tırlarına operasyon yapmak için hazırlananların telefon görüşmeleri, attıkları adımlar ve toplantılar…
Her şey kaydediliyordu.
Kum içersindeki iğneleri aramaya gerek kalmıyordu.
İğneler, saklandıkları kumun içersinden teker teker dışarı çıkıyordu.
Bu anlar da saniye saniye kaydediliyordu.
Deşifre edildiler!
100 yıl sonra devletimiz ilk defa tüm kurumları ile Millileşiyor!
Hedef Mazlum Müslümanlar, Adalet ve ilahi kelimetullah.
Osmanlının çocukları zorla çıkarıldıkları topraklara geri dönüyor!
Bosna, Kosova, Somali, Sudan, Filistin, Makedonya, Azerbaycan, Kırgısiztan, Özbekistan, Kırım, Halep, Musul, D.Türkistan, Kabil, Bağdat’a kadar Osmanlının çocukları artık her yerde!
Artık onlar bizim içimizde değil, biz onların içindeyiz!
Mossad, CIA, MI5, BND şaşkın!
Burunların dibine kadar gelen MİT ajanlarını görememenin çaresizliği içersindeler.
Sınırımızdan içeri topraklarımıza sızarak suikastler gerçekleştirmek isteyen Mossad ajanları sınırımıza dahi ulaşamadan imha edildi!
Mossad şok geçirdi!
IŞİD’i Lazkiye’ye süren MI5’in oyunu sahneye konulmadan bozuldu!
Yeni Türkiye’nin İstihbaratı artık tokatlanan değil tokatlayandı.
İçeride ve dışarıda Hakan Fidan, Erdoğan ve Davutoğlu’na boşuna saldırmıyorlar!
Sıkıntıları büyük!
Osmanlının yeniden küllerinden doğduğunu görüyorlar.
Bu doğumu engellemek için her yolu deniyorlar!
Lakin her seferinde tokadı yiyerek yerlerine oturuyorlar!
Gezi’de sokaklarımızı karıştıranlara Hamburg’ta, Londra ve ABD’de gereken cevap veriliyordu.
Putin Osmanlının yeniden doğduğunu görüyordu.
Bunun için İpini çekmek isteyenlere karşı Yeniden Tarih sahnesine çıkmak için gün sayan Yeni Osmanlının yanında yer almak istiyordu.
Bu yükselişi engelleyemeyeceğini karar verenler koşarak Ankara’ya geliyordu.
TL’yi kullanalım diyecek kadar korkmuşlardı!
İşyerlerine, Arabalara,sokak sokak ve ev ev asılan Erdoğan, Yeni Türkiye posterleri Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da gözleri çok korkutmuştu.!
Tarih bizlere bir şans daha verecek!
Ve bu şansı Türkü, Kürdü, Arab’ı, Özbek’i, Afrikalısı, D.Türkistanlısı, Afgan’ı, Boşnak’ı,Arnavudu hep birlikte kullanacağız!
“Tüm Müminler kardeştir” emri ile yeniden kenetleneceğiz!
Yeryüzündeki bütün Mazlumların Müslümanların yarınlarını hep birlikte güzelleştireceğiz!
Ya yeniden Birlik olacağız ya da bi 100 yıl daha hep birlikte sömürülerek acılar çekeceğiz..


FATİH KELEŞ




Şey’i Göreceğiz!



Git-Gel Konya 6 saat'ti ne güzel…

Hızlı Tren koyup seyahati 3 saate

indirmenin ne âlemi vardı?



Ne güzel, hastane kuyruklarında

bekleşir, sabahın köründen geceye

kadar yeni arkadaşlar edinirdik…

Ameliyat için para biriktirir, iğne

ipliğe döner, hem mecburi perhiz

yapar hem de ölümcül tasarrufun

ne olduğunu yakından sınardık…

Sağlık Sistemini düzeltip hastaneyi

bedava-lüks bir derman kapısına

dönüştürmek de neyin nesiydi?





Yok, dünyanın en büyük havaalanı…

Yok, dünyanın en büyük köprüleri…

Yok, boğaz altı kıtalararası tüpler…

Yok, tüm yurdu saran duble yollar…

Yok, milli silah sanayi…

Yok, insansız hava araçları, uydular…

Yok, yerli tanklar-helikopterler…

Yok, yerli uçak-gemi-top-tüfek…



Yok, belediye-adliye sarayları…

Yok, Cumhurbaşkanlığı külliyesi…

Yok, enerji için nükleer santraller…

Yok, tümüyle yerli araba projeleri…

2002'de tabiri caizse bağlandığımız

yerde otlarken bütün bunlar da nerden

çıkıverdi? Geri kalmış bir toplum için

bu kadar cansiperane çabaya bilmem

hiç gerek var mıydı?



Oysa ne güzel ekonomik kriz içinde,

her akşam televizyonlarda hangi

bankalar batmış izler, yarın hangisi

batacak diye de iddialara girerdik…

IMF'ye biraz daha borç vermesi için

ailecek ne güzel dualar ederdik!



Ne güzel alışmıştık karakolda,

askerde dayağa, yönetime zırt pırt

müdahale edilmesine…

Biz kim oluyorduk da, kendimizi

idare edecek olanları yine kendi

irademizle bizzat seçecektik!

Öyle 'Demokrasi' mi olurdu?

Demokrasi dediğini, elbette

büyüklerimizden daha iyi bilecek

hâlimiz mi vardı?



Ülkede bir vakitler 'Kürt' mevcuttu

da yani, niçin hiç lâfı bile edilmezdi?

Bu hükümet yüzünden bir anda

ortalıkta bir sürü 'Kürt' türeyiverdi!

Yok, TRT kanalı imiş…

Yok, özgürlük-barış imiş…

Yok, ana dilde konuşabilme imiş…

Yok, çocuğuna istediği ismi koyma,

Yok, adam yerine konulma imiş…

Ne yani, böyle saçma şey mi olurdu!



Zamanında genç kızlar başörtüsü ile

üniversiteye bile alınmaz, öğrenci

sayısı da böyle coşup gitmezdi…

Üstüne bir de her ile üniversite açıldı

iyi mi!



Namaz-oruç dahi 'laikliğe aykırı

eylem' kabul edilirdi…

Böyle gelmiş böyle giden sistemi ters

yüz etmenin ne anlamı vardı sanki!



İsrail'e-ABD'ye-Batı'nın onca

memleketine kafa tutmak, tam

bağımsızlığa kavuşmayı amaçlamak

olacak şey mi idi?

Bizi paçavraya çevireceklerinden de

mi hiç çekinilmedi?

İşte paralel maşaları, kontrollerindeki

medyaları, içte-dışta hain yandaşları

ile topyekun saldırdılar, netice ortada!



'13 Yıldır istikrar var' denildi…

'Kalkınma, ilerleme, gelişme'nin

hiç olmadığı kadar arttığı gözlendi!

Oysa, o güzelim koalisyonların suyu

mu çıkmıştı yani!'…



Sırf 'macera olsun' diye oyları

bir güzel böldük-parçaladık…

'Pire için yorgan yaktık!'…

Koalisyon da kapıda gözüktü işte!



Gerçi, kapı kanadının kenarından

sadece burnunun gölgesi belirdi

gibi şimdilik, ama olsun…

Belirdi ya!



Bizde bu kafa-bu göz olduktan sonra,

bu gidişle nasılsa yakında tamamen

görürüz…


Neyi mi?

Şeyi!



MEHMET AKARCA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder