4 Temmuz 2015 Cumartesi

AHİR ZAMAN MEHDİLERİ DÖRTTÜR VE MEHDİLER BİR MEDENİYET MÜHENDİSİDİR : Her kavmin bir hadisi (hidayet rehberi ve mehdisi) vardır .Mehdî, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları

Mehdi (a.s) Al-i Resul olacaktır



TÜRKİYEDEN ÜÇ MEHDİ : 
Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı mânevîsi

Her asır mehdi manasına muhtaç olduğu gibi ahirzamandaki mehdinin zuhurundan önce, mehdinin zuhuru ve mehdinin zuhurundan sonraki olayların hepsine birden “Mehdiyet cereyanı” denir ve bu cereyanın da aşağıda Üstad’ımızın mektuplarında da işaret ettiği gibi üç mümessili vardır.

“Bu iddianın Risale-i Nura dayanan hiçbir delili olmayıp belli bir maksadı hedefleyen bir zihniyetin tekellüflü bir te’vilidir.Halbuki Risale-i Nur eserlerinde bu iddianın çürüklüğü apaçıktır. Çünkü:İman, hayat ve şeri'at olarak tabir edilen üç mesele, Risale-i Nurda açıkça beyan edilmiştir. Şöyle ki:”…

Bilakis bu üç mehdi hususu aşağıda zikredeceğimiz gibi Üstad’ımızın mektuplarındaki bir işareti olup, o mektubun başka manalarla te’vil edilmesi hakikaten çok tekellüflüdür.

Şimdi ‘üç Mehdi iddiasını çürütüyor’ denilen mektuba hep beraber bakalım inşallah..

“Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:”…

Buradan anlaşılanlar şudur ki:

1- Mehdi (a.s) Al-i Resul olacaktır. Üstad’ımız bunu Mehdi’nin bir sıfatı olarak zikretmiştir.
2- Üstad’ımız diyor ki: Kudsi cemaatin bir şahs-ı manevisi var.Bu şahs-ı maneviyi de Mehdi (a.s) temsil ediyor. Bunun da üç vazifesi var. İlk vazife olan iman vazifesini Allah ondan razı olsun Üstad’ımız yapmıştır. Zaten mektubun ileriki kısmında bu ilk vazifenin Mehdi (as)dan önce yapılacağını Üstad’ımız belirtmiştir. Diğer vazifeler ise henüz yapılmamıştır. Üstad’ımız da bu vazifelerin henüz yapılmadığını şu cümlelerle beyan ediyor.

“Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz.”…

Buradan açık ve net bir şekilde anlaşılır ki Üstad’ımız bu vazifeleri yapacak cemiyeti ve seyyidler cemaatini beklemiş ve biz de bekliyoruz inşallah…

Mektubun bundan sonraki kısmına dikkat edelim:

“Ve onun üç büyük vazifesi olacak:
Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun tâunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.


Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdînin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.”…

Evet, renkli yazılan kısımlara dikkat edilerek paragraf dikkatlice okunduğu zaman zaten mesele vüzuha kavuşur.. Şöyleki; Üstad’ımız zaten yukarıda Mehdi-i Azam’ın gelmeden önce iman vazifesini kendinden önce gelecek bir taifenin yapacağını söylüyor. Gayet açıktır ki; bu vazifeyi yapan başta Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hz. ve Risale-i Nur’un aşağıdaki vasıflara sahip bir kısım şakirtleridir.
Ayrıca burada Mehdi (a.s) için dikkat çekilen bir başka husus da “Hilafet-i Muhammediye (asm) cihetindeki saltanatı” ifadesidir. Demek Mehdi (as) halifelik cihetinde saltanata sahip olacak.. Halbuki bir vakıadır ki Üstad Hz. saltanat sahibi değil, mahkumdu.

Demek Üstad’ımızın yukarıdaki cümlelerinden anlaşılıyor ki, Mehdi (as) gelmeden önce, onun vazifesi olan bir vazifeyi ondan evvel gelen biri ve taifesi görecekler. Bu vazifeyi görecek olan zat, Mehdi (as) ın bir vazifesini gördüğü için Mehdi’dir denilebilir. 

Fakat son Mehdidir demek yukarıdaki cümleler muktezasınca hatadır..
Bundan sonra Üstad’ımız, bu taifenin sıfatlarını sayarak kimlerin bu taifeden olduğunu izah buyuruyor:
“Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.” (Emirdağ Lahikası-l sh: 266)

Evet, bu vazifenin, yani Mehdi (as) dan önce gelecek olan taifenin yapacağı iman vazifesinin dayandığı kuvvet ve manevi ordusunun özelliklerini Üstad’ımız beyan etmiştir. Bu cümlede tahsis manası vardır. Yani bu manevi ordu “yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir.”

Risale-i Nur’da bu sıfatların ise kim(ler)e verildiği bedihidir diyor ve geçiyoruz…

“İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) ünvanı ile şeair-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı İlahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.”

Mehdi (as)’ın birinci vazifesini, onu bizzat kendisi yapamayacağı için ondan evvel bir taifenin o vazifeyi göreceğini anlattıktan sonra burada Üstad’ımız Mehdi (as)’ın ikinci vazifesini anlatıyor. Bu vazifeyi bizzat Mehdi (as)görecektir inşallah..

Mehdi (as) ın ikinci vazifesi ise; - Halifelik ünvanıyla şeairi İslamiye’yi ihya etmektir. (Bugün şeair-i İslamiye ölüdür.)

“Alem-i İslam’ın birliğini dayanak noktası yapıp…” diyor. Demek ki buradan Mehdi (as)ın bir vazifesinin de Alem-i İslam’ın birliğini tesis etmek olduğunu anlıyoruz.

–Beşeri maddi ve manevi tehlikelerden ve gazab-ı İlahi’den kurtarmaktır. (Şu anda beşeriyet Kur’an’ın yeryüzünde hiçbir yerde hakim olmaması ve şeriat-ı Garra’nın yasak olması sebebiyle Cenab-ı Hakk’ın gazabını celb eder bir hal almıştır. Mehdi (as) ise inşallah tekrar Kur’an’ın hükümleriyle hükmederek ve şeriat-ı garrayı tatbik ederek beşeriyeti gazab-ı İlahi’den kurtaracaktır.

Bu vazifenin gerçekleşebilmesi için, önce Alem-i İslam’ın vahdetinin te’min edilmesi gerekmektedir. Ancak o zaman yeryüzünde Allah’ın dininin hakim olma misyonu için çalışacak olan ve milyonlarca efradı bulunan ordu teşekkül edebilir. Bu zaman ve zemini ise gerçekleştirecek olan şahıs Üstad’ımızın ifadesiyle Mehdi-i Ahirzamandır.(A.s) ne mutlu bize ki Üstad’ımızdan bu müjdeyi almış bulunuyoruz. Kainatın zerreleri adedince hamdolsun…

“Üçüncü Vazifesi: İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla o zât, (1) bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve (2) ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve (3) bütün ülema ve (4) evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar (5) fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.”

Evet, o zat İslam Devleti’ni kurup Müslümanlar arasında vahdeti te’min ettikten sonra üçüncü vazifesi ise Ahkam-ı Kur’aniye’yi ve Şeriat-ı Muhammediye’yi dünya üzerinde hakim kılmaktır.

Bu vazife-i uzmanın gerçekleşebilmesi şu şartlar altında mümkün olabilir:

- Bütün ehl-i İman’ın manevi yardımları. (Yani başta bütün mü’minler Mehdi (as) ve askerlerini bilip yardım edecekler ve dualarıyla manen destek olacaklar demektir. Demek ki bu cümleden de anlaşılır ki Mehdi (as)’ı herkes tanıyamaz iddiası hakikatsiz bir iddiadır.

- İttihad-ı İslam’ın muaveneti. (Mehdi (as)’ın önceden gerçekleştirdiği ittihad-ı İslam, (İslam birliği, tek bir İslam devleti) ordusuyla bilfiil bu vazife-i uzmaya yardım edecek demektir.

- Bütün ulemanın iltihak etmesi. ( Bütün İslam uleması Mehdi (as)ı tanır ve ona bi’at eder ve halkı bilgilendirerek ilmi cihadla bütün kuvvetleriyle bu vazife-i uzma adına ve namına çalışırlar demektir.)

- Evliyanın iltihak etmesi. (Sadece ulema değil, bütün veliler dahi Mehdi (as)ı tanırlar ve ona bi’at ederler ve manevi destekleriyle bu vazifenin icrasına yardım ederler demektir.)
Üstad’ımız’ın bu cümlesinde “evliya”nın da Mehdi (as)ın ordusuna iltihak edeceğini bildirmesiyle Üstad’ımıza isnad edilen “Hatemü’l Evliya” iddiası da boşa çıkmış olur.

- Ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihakları. (Burada dikkat edilecek husus şudur ki:

Üstad’ımızın ifadesiyle iki çeşit Al-i Beyt vardır. Biri Rasulullah (sav)’ın mübarek pak neslinden gelen bildiğimiz Al-i Beyt-i meşhurdur. Diğeri ise sünnet-i seniyyeyi tam irtikab edip Al-i Beyt-i Mustafa’ya ciddi muhabbet eden manevi Al-i Beyt’tir. Üstad da bizzat manevi Al-i Beyt’ten olduğunu ifade etmiştir.

Fakat cümleye dikkat edersek burada bilinen Al-i Beyt-i meşhurun kast edildiği aşikare anlaşılmaktadır. “Al-i Beyt’in neslinden” ifadesiyle açıkça nesebi bağ kast edilmiştir.

Buradan anlaşılacak bir diğer husus “her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihakı” cümlesidir. Demek ki mübarek Al-i Beyt’in her bir ferdi bu dava-i azime omuz verecekler ve bizzat Mehdi (as) a bi’at ederek onun ordusunun mühim bir kuvveti olacaklar demektir. Yoksa birkaç seyyidin toplanması Üstad’ımızın burada bahsettiği hadiseyi gerçekleştirmez.

Evet, Risale-i Nur’un hakimiyetinin bu asırda ve gelecek asırlarda devam edeceğine hiç kuşku yoktur. Zaten Üstad’ımız da yukarıdaki mektupta Mehdi (as) ın Risale-i Nur eczalarını kendine hazır bir program yapacağını beyan buyurmuştur. Demek Risale-i Nur’un ve Risale-i Nur hizmetinin kıyamete kadar baki olması Mehdi (as) ın gelmesine engel teşkil etmez ve bunda hiçbir tezatlık yoktur.




“Her kavmin bir hadisi (hidayet rehberi ve mehdisi) vardır”[1] gibi ayetlerde işaret edilen, başta Buhari, Müslim ve Kütübü Sitte’de (6 sahih hadis kitabı) ve diğer sağlam kaynaklarındaki yüzlerce hadislerle haber verilen, ayrıca İmamı Azam, İmam Şafii, İmam Hambeli ve İmam Maliki başta bütün mezhep imamları ve müçtehit ulema tarafından kabul gören…

Ve yine, Gavsı Azam Abdulkadir Geylani, Muhammet Bahaeddin Nakşibendî, İmamı Rabbani, İmamı Gazali, Bediüzzaman Said Nursi gibi kutuplarca müjdelenen… Bediüzzaman’ın dediği gibi: “Hatta bu gibi hadis ve haberler olmasaydı bile, bütün Müslümanlarca, mağdur ve mazlum insanlarca, böylesine vicdani bir ihtiyaç ve iştiyakla beklendiği için, Rahmeti İlahi’den gönderilmesi ümit edilen ve mehdi olarak bilinen önder ve rehber şahsiyet:

a- çağımızın imani, ahlaki, siyasi, iktisadi ve içtimai bütün sorunlarına; ilmi, İslami, insani ve yeni çözüm (orijinal) yolları gösterecek.

b- Haksızlık ve ahlaksızlık üzerine kurulan Siyonist sömürü sistemi ve işbirlikçi hükümetlerle en münasip ve medeni usullerle mücadele verecek. 


c- Mehdiyet maddi ve manevi kalkınma projeleri ve hamleleriyle, siyasi ve diplomasi hareketleriyle yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük edecektir.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle;

Hem Müçtehid: Ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlara, yeni ve yeterli çözüm formülleri ve projeleri ortaya koyan, Hem Müceddid: Gelenek ve hurafelerle yobazlaşan ve ruhsuz taklitçilikle yozlaşan İslam anlayışını, Kuran ve sünnete göre aslına uygun sadelik ve özellikle yorumlayan,Hem Hâkim: Kendi gayret ve girişimleriyle; Devlet yönetme ve karar verme makamına ve imkânına kavuşmuş bulunan. Siyaset, feraset ve dirayetle iş yapan, Hem Mehdi: Hidayet ve istikamet rehberi ve yeni bir Medeniyet mücadelesi önderi olarak tanınan, Hem Mürşid: İnsanları batıl inanış ve anlayışlardan ve sapık saplantılardan kurtaracak bir ilim, irfan ve irşat ehli olan,Hem Kutbu Azam: Çok büyük ve yüksek bir maneviyat ve himmet sahibi olan,[2] NURANİ BİR ZAT: Yani bedeni ve beşeri özellikleriyle tezahür etse de, aslında ruhani ve nurani âlemle irtibatlı ve ihtişamlı bir zat, mutlaka gereklidir.

Bu kutlu ve kurtarıcı Zat’ın, hem geçmişteki hem de günümüzdeki âlimlerin ve hikmet ehlinin üzerinde ittifak ettikleri bazı önemli özellikleri, O’nu tanıma ve taklitlerinden ayırma noktasında, yol haritası gibidir.

a- O Zat Mehdilik davasında bulunmayacak ve kendisi için böyle reklamcılar bulmaya çalışmayacaktır. Anlaşılıyor ki böyle bir iddia ile ortaya çıkanlar veya bu imajı yayanlar sahtekârdır.

b- Hz. Mehdi, son hilafet merkezinden; yani İstanbul ve Türkiye’den çıkacaktır. Bediüzzaman Hz.leri: “Merkezi Hilafet eski zamanlarda, Medine ve Şam’da bulunduğundan, raviler kendi içtihatlarıyla, daima (Şam ve Medine Hilafet merkezi olarak) öyle kalacak gibi mana verip, Hz. Mehdiyi “Merkezi Hilafeti İslamiye yakınlarında tasvir etmişler…” diyerek[3] bu gerçeğe ışık tutmaktadır.

c- Hz. Mehdi Hicri 14. Asrın müceddidi olacaktır. 12. Asrın müceddidi Hz. Mevlana Halidi Bağdadi, 13. Asrın Müceddidi Bediüzzaman Said Nursi olduğu gibi, 14. Asrın müceddidi ise Mehdi Aleyhisselamdır. Bediüzzaman Şualar, Mektubat ve Sikkei Tasdiki Gaybi gibi eserlerinde buna açıkça işaret buyurmaktadır. Öyle ise o Zat, şu anda işbaşındadır ve kesin zafere çok yaklaşmıştır. Çünkü Bediüzzaman’ın, kendisini Mehdi zannedenlere: “O ileride gelecek acip (hayret verici ve üstün özellikleri olan) Zatın bir hizmetkârı ve ona zemin izhar eden bir dümdarı (alt yapı hazırlayıcısı) ve O büyük komutanın pişdar bir neferi (öncü kuvveti) olduğumu zannediyorum” şeklindeki cevabı oldukça açıktır.

d- Çok uzun bir süre Halifesiz kalan Müslümanların önce örgütsel, sonra bölgesel, ardından küresel Halifesi olacaktır. H. Hilmi Işık (Rh.a): İmamı Suyutiden naklen, Hz. Mehdinin uzun hizmet ve hazırlık sürecinde ve hakimiyet döneminden önce, Müslümanların Halifesiz bulunacaklarını önemle vurgulamaktadır.[4]

e- Hz. Mehdi’nin “İstanbul’u Manen fethedeceği, savaş ve silahla değil, tekbir ve sloganlarla şehir yönetimini ele geçireceği”, çeşitli hadis ve haberlerde yer almaktadır. Fatih’in Hocası Büyük Âlim ve Mürşit Akşemsettin Hz.leri de “Risaletün Nuriye” adlı eserinde, “İstanbul'u Sultan Mehmet’in madden, Hz. Mehdinin ise manen fethedeceğine” dair yorumları vardır.[5]

f- Hz. Mehdi’nin yanında Hz. Peygamber Efendimizin mübarek sancağı, kılıcı, hırkası gibi mukaddes emanetlerin bulunacağının rivayet edilmesi de, O Zatın İstanbul’dan çıkacağının bir işareti sayılmaktadır. Çünkü bilindiği gibi mukaddes emanetler Topkapı sarayındadır.[6]

g- Vücut yapısı: Heybetli ve kuvvetli, yüzü bütün insanlardan seçilip fark edilecek şekilde yıldız gibi nurani ve kırmızımtırak beyaz renkli, ön dişleri hafif seyrek, inci gibi parlak ve gösterişli.

h- Programları, teşkilatları ve çalışan elamanları üzerinde son derece dikkatli, disiplinli ve düzenli olduğu anlatılmaktadır.[7]

i- İman ve İslam ahlakı hizmetlerinde, “Risale-i Nuru bir programı olarak neşr ve tatbik edecek”[8] ve Bediüzzaman’dan sıkça alıntılar yapacaktır. Demek ki Türkiye’den çıkacaktır.

j- Bazı muharrirler Eyüp Sabri Paşanın “Azizül Asar” adlı şerhinden naklen: “Bazı keşif sahipleri Hz. İmam Mehdinin 1400 Hicri yıllarında zuhur edeceğini tahmin etmişler ve bazıları tarih bile vererek 1435 ve sonrasını göstermişlerdir” şeklinde bir rivayeti aktarmaktadır.[9]

k- Hz. Mehdi, hizmet sahası ve hazırlık safhası olarak siyasetle meşgul ve meşhur olacaktır.

Bediüzzaman “Büyük Mehdinin çok vazifeleri var: •Siyaset âleminde, •Diyanet âleminde, •Saltanat (Devlet) âleminde, Mücahade (Süper zalim güçlerle mücadele ve İsrail’i tarihe gömme) âleminde ve farklı dairelerde icraatları olacaktır”[10]

“Ve O’nun 3 büyük vazifesi olacak… (Ve siyasetle başlayacaktır.)”[11]

l- Bediüzzaman’ın tabiriyle, bir nevi tatile uğrayan Kuran hükümleri ve hikmetleri Hz. Mehdi tarafından ihya ve icra olunacak, yeryüzünde Adil bir Düzen kurulacaktır.

m- Hz. Mehdi’nin hizmet, hazırlık ve hükümranlık sürecinde Bediüzzaman kendisi hayatta bulunmayacaktır. “Ta ahir zamanda, hayatın geniş (siyaset ve hükümet) dairesinde, asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri, Cenabı Hakkın izniyle gelir, O (hizmet) dairesini genişletir ve (ektiğimiz) tohumlar sümbüllenir (ve Mehdi eliyle meyve verir) Bizler de kabrimizde seyredip, Rabbimize şükrederiz”[12] ifadeleri bunu anlatmaktadır.

n- Hz. Mehdinin daveti ve hizmeti sırasında, cemaat ve teşkilatından birçok kere ayrılmalar yaşanacaktır. Ama bu ayartılarak kendisinden kopup ayrılanlara ve tüm istismarcı düşmanlarla ve İslamcı münafıkların onun karşısında yer almalarına rağmen, yine de O’nun izinden yürüyen sadık talebeleri eliyle zafere ulaşacaktır.[13]

o- İnsanlar kendi aralarında Deccalın (Siyonizm’in) dehşetinden ve Zalim güçlerin rakipsiz hâkimiyetinden dolayı tam bir umutsuzluğa kapılıp “artık Mehdi ve kurtarıcı ümitlerimiz boşa çıkmıştır. Bu zulüm ve zilletten kurtuluş imkânsızdır” şeklinde konuşmaya başladıkları bir ortamda, Hz. Mehdi yıllardır alt yapısını hazırladığı büyük inkılâbını gerçekleştirecek ve Deccalın dinsizlik düzenini yıkacaktır.

p- Irak ve Suriye savaşına ve Siyonist-emperyalist katliamlarına işaret eden hadis ve haberlerde, Hz. Mehdi’nin hazırlıklarını tamamlayıp siyasi, askeri ve teknolojik bir güç olarak ortaya çıkacağı ve zalim dünya düzenini yıkıp Adalet nizamını kuracağı ve insanlığı huzura kavuşturacağı dönemin, bunlardan hemen sonra yaşanacağını anlatmaktadır.

1- “Öyle bir zaman yaklaşıyor ki Irak halkına bir kile, bir dirhem (ihtiyaç maddesi) sevk olunmayacak (Ambargo uygulanacak)”[14]

2- “İnsanların en şerlileri Irak’a saldırmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Sonra insanlar Şam’a doğru sığınma yerleri arayacak (ama orası da karışacaktır). Ardından Şam ve Irak yeniden yapılanır”[15]

3- “Ahir zamanda (Mehdinin zuhurundan önce) Bağdat alevlerle yok edilip yakılır.”[16]

4- Resulullah şöyle bildirdi: “Irak halkı üç fırkaya ayrılır. Bir kısmı çapulcu (istilacı)lara katılır. Bir kısmı ailelerini bırakıp kaçışır. Bir kısmı da savaşır ve şehadete ulaşır.”[17]

“Küfe (Irak) halkı üç kısma ayrılacak. Bir kısmı Süfyaninin ordusuna katılacak, bunlar en adi insanlardır. Bir kısmı onlarla savaşacak, bunlar Allah’ın şerefli kullarıdır. Bir kısmı da yağmacılara katılacak, ki bunlar fasıklardır.”[18]

Bu hadislerden, Irak’taki işgal güçlerinin, Siyonizm’in ordusu, destekçisinin ise Süfyan olduğu anlaşılmaktadır.

5- “Dicle ile Fırat arasında Zevra denen bir şehirde büyük bir savaş olacaktır. Kadınlar esir alınacak, erkekler koyun gibi boğazlanacaklar.”[19] (Not: Felluce’yi ve IŞİD vahşetini hatırlatmaktadır.)

“Muhammet ümmetinden masum (suçsuz ve sahipsiz) çocuk(lar) öldürüldüğünde, gökten bir melek: Hak Onda (Mehdi’de) ve yanında olandadır” diye haykırır.[20] (Bu zulümler ve çaresizlikler ortamı artık Mehdi’nin zuhur zamanıdır).

Evet işte bu vahşet günlerinin ardından:

• “(Ekip ve elamanları ve teşkilat mensupları olarak) çalışanlar üzerinde çok disiplinli hareket eden”[21]

• “(Allah’ın Samet sıfatının tecellisiyle) hiç kimseye tenezzül etmeyen (zillet ve minnete düşmeyen)”[22]

• “İnsanların kendisine ihtiyacını arz edip yardım istediği halde, kendisi hiç kimseye ihtiyacını bildirmeyen”[23]

• “Herkesin korku ve telaşa kapıldığı, panik yaşadığı en tehlikeli durumlarda bile, asla gönül rahatlığını ve vakarını yitirmeyen”[24] O kutlu Zat, insanlık tarihinin en büyük inkılâbını hazırlayacak ve yeryüzünde cennet misali bir saadet ve adalet Medeniyetine Liderlik-Mehdilik yapacaktır; sadık takipçileri ve talebeleri ise O’nun tarihi projelerini tamamlayacaktır. Türkiye merkezli bu büyük devrimin artık ayak sesleri duyulmaktadır.

Ve sabah yakındır.
Yazar Neslihan BAYRAKTAR

KAYNAKLAR :
[1] Rad:7
[2] Mektubat 411–412-441
[3] Şualar:492
[4] Saadeti Ebediye Sh:350
[5] Bak. A.İhsan Yurt. Akşemsettin 1972 İST
[6] El Mehdi El Muntazar
[7] Yaşanan Ahir zaman. Sh.331
[8] Sikke-i Tasdiki gaybi Sh.9
[9] Milli Gazete. 15.06.1998
[10] Şualar: Sh.590
[11] Bak. Emirdağ Lahikası
[12] Kastamonu Lahikası 72
[13] Ukayli- En Necmüs-Sakıb
[14] Et-Tac Ali Nasif El Huseyni
[15] Kenzül Ummal C.5 Sh. 254
[16] Risaletül Hurucil Mehdi - C.3 Sh.177
[17] El Mehdi El Muntazar
[18] En Necmüs Sakıb- Yaşanan Ahir Zaman Güneş yay. 2004 Kasım Sh.438
[19] Kenzül Ummal C.5 Sh.38- El Muttaki
[20] Sabhan İsafar Rağibin S.154
[21] Hadis Ebu Nuaym
[22] Hadis- Suyuti El-Havi 2/4
[23] El Mehdi El Muntazar
[24] Yaşanan Ahir Zaman Sh.422



Ey Müslümanlar Mehdi geliyor birleşelim


O, kimsenin bilemediği gizli bir gücün sahibi olduğu için kendisine Mehdi denilmiştir."

(Ahir zaman Mehdisinin Alametleri, Müellif: Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Kahraman Neşriyat. S. 77)

Büyük İslam alimlerinden Muhyiddin Arabi, eserlerinde Hz. Mehdi'nin dikkat çeken başlıca 9 özelliğini şu şekilde belirtmektedir:

1. Basiret sahibi olması

2. Kutsal kitabı anlaması

3. Ayetlerin manasını bilmesi

4. Tayin edeceği kimselerin hal ve hareketlerini bilmesi

5. çfkelendiğinde bile merhamet ve adaletten ayrılmaması

6. Varlıkların sınıflarını bilmesi

7. İşlerin girift taraflarını bilmesi

8. İnsanların ihtiyacını iyi anlaması

9. Bilhassa kendi zamanında ihtiyaç hissedilen gaibi ilimlere vukufu bulunması (bilmesi) gaibi (gizli, görünmeyen) ilimlerden haberdar olması



YediAlim’in Hz. Mehdi’yi arayıp bulması ve biat almaya zorlaması:
Naim b. Hammad, İbni Mes’ud’dan tahric etti, O şöyle dedi: Ticaret ve yolların kesildiği ve fitnelerin çoğaldığı zaman, muhtelif beldelerden yedi alim her birinin beraberinde üçyüz on küsur kişi olduğu halde, birbirlerinden habersiz bir şekil Mekke’de bir araya gelirler. Biri diğerini “Burada ne arıyorsun?” diye sorar. Ona şöyle derler: “Biz O şahsı aramak için geldik ki, fitneler O’nun eliyle sönebilir. Konstantiniyye O’nunla feth edilir. Biz O’nu ismi ile ve anasının, babasının ismiyle ve ordusu ile tanırız, Mekke’de olduğunu da biliyoruz”.


 Bu yedi alim bu konuda birleşirler O’nu ararlar ve Mekke’de bulurlar. Ve kendisine “Sen falan oğlu falansın” derler. O ise “Ben sadece Ensar’dan birisiyim” der.
Onların elinden kurtulur. 


O’nu tanıyan ve bilenlere anlatırlar, bunun üzerine “aradığınız sahibiniz O’dur ve Medine’ye gitmiştir” denilir. Bu defa O’nu ararlar, hâlbuki O tekrar Mekke’ye dönmüştür. O’nu tekrar Mekke’de bulanarak yine, “Sen falan oğlu falansın, annen de filan kızı filanedir, sende şu şu alametler vardır, birinci defa bizden kurtuldun uzat elini sana biat edelim” derler. Bunun üzerine O “Ben aradığınız değilim” der ve tekrar Medine’ye gider. 

Medine’de yine aranınca tekrar Mekke’ye döner. Mekke’de kendisini Rükun’da bularak şöyle derler: “Eğer biatlarımızı kabul etmezsen, bizi aramakta olan ve başında Haddam’dan birisinin bulunduğu Süfyani ordusuna karşı korumazsan, günahlarımız Senin üzerine ve kanlarımız da boynuna olsun.” Derler.

 Bunun üzerine Mehdi, Rükun ile Makam arasında oturur ve elini uzatarak biatları kabul eder. (Burada Medine şehir anlamındadır, Hz. Mehdi İstanbul’dan zuhur edecektir. Bu hadislerde Konstantiniyye diye bildirilmiştir.)

Hz. Mehdi’nin önce biat almayı istememesi:

Dani, Katade’den tahric etti, O dedi ki: Fitne içindeki insanlar kan akıtıldığı bir zamanda evinde oturmakta olan Mehdi’ye gelir ve “Bizim için kalk artık” der. O ise kabul etmez, ancak ölümle tehdit edildikten sonra onlar için kalkar. Ondan sonra artık kan dökülmez.

Keza (N.b. Hammad) Zühri’den tahric etti, O dedi ki: Hz. Fatıma’nın soyundan gelen Mehdi, Mekke’de meydana çıkarılır ve istemediği halde kendisine biat edilir.

Keza (N.b. Hammad) Katade’den tahric etti. Resulullah buyurdu: Mehdi, Medine’den Mekke’ye gelir ve kendisi istemediği halde, insanlar O’nu kendi aralarından çıkarıp, Rükun ile Makam arasında O’na biat ederler.

Allah Teala Hz. Mehdi’yi bir gecede olgunlaştırır:

Keza (Naim) Ebu Said-il Hudri’den tahric etti, Peygamber buyurdu: Allah Mehdi’yi bir gecede ıslah eder (olgunlaştırır).

Hz. Mehdi Muharremin 10'uncu gecesi yatsı vaktinde zuhur eder:

Ebu Cafer (r.a.)’dan rivayet edildi. Şöyle dedi: Mehdi, aşure günü zuhur eder. O gün Hüseyin b. Ali şehid edilmiştir, ve O Muharrem ayının onuncu Cumartesi günü olmuştur. O Rukün ile Makam arasında kaim olur. Cebaril O’nun sağında, Mikail ise solunda olur. Arzın muhtelif yerlerinden gelen taraftarları toplanırlar ve O’na biat ederler. Böylece, yeryüzü, daha önce zulüm ve cevirle dolduğu gibi, şimdi de adaletle dolar.

Hz. Mehdi’ye Rukun ile Makam arasında biat edilir:

Keza (Naim b. Hammad) Ebu Hureyre’den tahric etti, O şöyle dedi: Rükun ile Makam arasında Mehdi ye biat edilir ve (zamanında) ne uykuda olan uyandırılır, ne de herhangi bir kan akıtılır.


Yakında ‘Mehdi’nin geleceğini iddia eden İran’ın ruhani lideri Ayetullah Hamaney,



 ‘Türkiye de dahil tüm İslam ülkelerinin silahlı güçlerini birleştirerek hazırlanması’ çağrısında bulundu. Hamaney adına yapılan açıklamada, “Dürüst kuvvetlerimizi, Mehdi’nin gelişini engellemeye çalışmaya kalkabilecek ABD ve İsrail gibi ülkelere karşı eğitmeliyiz. İran silahlı kuvvetleri, Hamaney’e bağlıdır ve Mehdi’nin emirlerini yerine getirecektir” dendi.

İRAN’ın ruhani lideri Ayetullah Hamaney, yakında Mehdi’nin geleceğini belirterek, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı İslam ülkelerine “askeri güçleri birleştirme” çağrısında bulundu.


Hz. Mehdi konusunda iddialı ifadeler kullanan Ahmedinejad, 




ABD'nin kendi asırlık imparatorluğunu çökertecek esas tehlikenin Hz. Mehdi olduğunu bildiğini ve bunun için Mehdi hakkında geniş çaplı araştırma yürüttüğünü öne sürdü.

Ahmedinejad, "Kendilerine göre Hz. Mehdi ile irtibatta olabilecek herkesle iletişime geçiyorlar. Onlarla buluşup bilgilerinden faydalanıyorlar. Dini üniversitelerimizde Hz. Mehdi konusunda yapılan araştırmaların binlerce katı ABD üniversitelerinde yapılıyor. Onlar, bizim Hz. Mehdi'nin peşinde olduğumuzdan daha ziyade onun peşindeler" iddiasında bulundu.

ABD devletini "Şeytanın devleti" olarak tanımlayan Ahmedinejad, ABD devletinin Allah ve Hz. Mehdi'ye ulaşmayı engellemek için şeytan tarafından kurulduğunu öne sürdü.

ABD'nin Hz. Mehdi'yi yakalamaya çalıştığını iddia eden Ahmedinejad, " Şeytanın devleti Hz. Mehdi gelirse işinin bittiğinin farkındadır" diye konuştu.

Hadislerde ilahi kader sıralamasında çıkacak olan Ahirzaman şahısları şöyledir.

1-Süfyan Taraftarları
2-Hz.Mehdi Taraftarları (Gerçek Siyah Bayraklılar)
3-Süfyan
4-Hz.Mehdi
5-Siyah Sancaklılar

فيظهر السفياني "Böylece Süfyan (Süfyan Taraftarları) zuhur eder" Naiym bin Hammad kaynaklı hadisin Hicri 1437 yılına(2015-2016 yılları arası) işaret eder. Bu yıllarda Süfyan ordusunun temelleri atılacaktır. Suriye ve Irak'taki yaşanan bu gelişmelerin sürece ne kadar çok yakın olduğumuzu gösteriyor.

Aradan 1 yıl sonra sonra hadislerde bahsedilen Horasan bölgesinden Hz.Mehdi Taraftarları olan Siyah Bayraklılar çıkacaktır. Yine Naiym bin Hammad kaynaklı hadislerde أصحاب الرايات السود "Siyah Bayraklı Taraftarlar" büyük ebced hesabına göre 2017 yılına, أهل خراسان "Horasan ehli" büyük ebced hesabına göre Hicri 1438 yılına (2017 yılına) işaret eder.


Hadiste belirtilen Irak’tan Sahte Siyah Bayraklılar (IŞİD) çıkmıştır ki onlar Müslüman topraklarında yaptıkları fitneler ve katliamlar ile bidat ehli olmuşlardır. Gelecek yıllarda hedefleri İsrail olan Horasan tarafından çıkacak ELBİSELERİ BEYAZ ve SARIKLARI SİYAH olan Gerçek Siyah Bayraklıları beklemek gerekir.

Birinci hadiste İlya’ya (Kudüs’e) kadar ulaşır حتى ينزل أيلياء kısmı Büyük Ebced hesabına (Cümle-i Kebir) göre şeddeli olarak Hicri 1444 yılı Miladi olarak Temmuz 2022-Temmuz 2023 yılları arasına işaret eder. Bu tarihte Siyah Bayraklıların Kudüs’ün egemenliğini alacaklarını anlıyoruz.

İkinci hadiste Siyah bayraklıların çıkışı ile Kudüsün saltanatını Hz. Mehdiye teslim arasında 6 yıl olduğunu ve 2022 den 6 yıl öncesi olan Temmuz 2016-Temmuz 2017 yılları arasında Siyah Bayraklıların çıkışını düşünmekteyiz. Bu ordu, hadislerde kimi zaman Horasan ehli kimi zaman Siyah Bayraklı Taraftarlar diye geçer Naiym bin Hammad, Fiten vel Melahim kitabında bulunan أصحاب الرايات السود Siyah Bayraklı Taraftarlar büyük ebced hesabına göre 2017 yılına, أهل خراسان Horasan ehli büyük ebced hesabına göre Hicri 1438 (Miladi 2017) aynı yıla işaret eder.

Kardeşlerim, Suriye’de çıkacak olan Süfyana destek olacak ordunun şimdilik hazır olduğunu belirtmek isteriz. Sahte Siyah Bayraklı olan IŞİD önce Hz.Hüseyin’in (r.a) taraftarlarını düşman ilan etmesi yani ehli beyti (Ali Muhammed) hedef alması ve ardından Gazze’de yönetimi elinde bulunduran HAMAS’a “yüzleşmek yakındır ve çatışma kaçınılmazdır” şeklinde doğrudan bir mesaj göndermesi TAM BİR İSRAİL PROJESİ OLDUĞUNU ISPATLAMIŞTIR. Halbuki hadislerde Gerçek Siyah Bayraklıların hedefleri Kudüs yani İsrail olmak üzere ortaya çıkacağı belirtilmiştir.
Ciğerleri yiyenlerin oğlu” olan Süfyani kuru bir vadiden çıkar. Kelp kabilesinden abus çehreli, sert kalpli adamlardan bir ordu düzenler ve bunlar her tarafa zulmederler. O; medrese ve mescidleri yıkar, rüku ve secdeye giden herkesi cezalandırır. Zulüm, fesad ve fısk çıkarır. Alim ve zahidleri katleder, pek çok şehri de işgal eder. Kan akıtmayı helal kılarak, Ali Muhammed’e düşman kesilir. Temiz insanlara ihaneti tecviz eder. (İmam Suyuti)

Bugün IŞİD’in Hz.Hüseyin (r.a.) taraftarlarını düşman ilan etmesi yakında Süfyanın ordusuna katılacağını kanıtlar ki yukardaki hadiste yazılı olan kırmızı renkteki cümlede de uyarı vardır. Ne yazık ki Mossadın B planı olan Süfyan için ortam hazırlanmıştır.


1993 yılında Bassam Nihad Jarrar tarafından matematiksel,astronomi ve besmele harflerinin sayısı olan 19 rakamıyla hazırlanan 4 bölümlük makalede 2022-2023 yıllarında İsrail’in sonunu iddia etmiştir.

http://www.alargam.com/prove/jews/ragm222.htm

Ayrıca aşağıdaki haberde CIA, raporda İsrail’in sonunu 2022 yılı olarak görüyor.

Report: CIA sees end of Israel by 2022
http://www.israeltoday.co.il/NewsItem/tabid/178/nid/23278/

Sonuç olarak Gerçek Siyah Bayraklılar inşAllah 2017 yılında çıkacaktır. Ayrıca Yahudilerin Kaderini Gizleyen Hadis adlı makalemizde 2017 yılında İsrail, Süfyan destekli bir savaşı kaybedeceği belirtmiştik ve İsrail’in 2023 yılında tamamen ortadan kaldırılacağına inanıyoruz. En doğrusunu Allah bilir
Hadislerde Siyah Bayraklıların Süfyan Taraftarları ile ilk çarpışacağı yer Estahir kapısıdır ve galibiyetle sonuçlanacaktır. Estahir kapısı İran sınırları içerisinde olup Irak sınırına yaklaşık 300 km uzaklıktadır. Naiym bin Hammad kaynaklı hadiste يقاتل أصحاب السفياني فيهزمهم "O (Hz.Mehdi'nin Siyah Bayraklı komutanı),Süfyan taraftarları ile savaşır ve onları yener" Naiym bin Hammad kaynaklı hadisin büyük ebced hesabına göre 2018 yılına işaret eder. Böylece Siyah Bayraklıların ilk galibiyeti 2018 yılında olacaktır. 2018 yılında İran içlerine kadar ilerlemiş bir Süfyan ordusuna tanık olacağız.

Dikkat edilirse bu hadis Süfyanın değil Süfyan Taraftarlarının yenileceğini belirtir. İlerleyen yıllarda Süfyan, rivayetlerde belirtildiği gibi Hz.Mehdi ile aynı yılda çıkacaktır.

"Horasan’dan çıkan siyah bayraklılar Küfe’ye iner, ve Mehdi Mekke’de ortaya çıktıktan sonra, O’na biat için elçi gönderirler." (Suyuti). Siyah Bayraklıların İran sınırları içerisinde Süfyan ordusunu mağlup ettikten sonra Irak'a indiklerinde Hz.Mehdi'nin çıkacağını unutmamak gerekir.

فإنه المهدي في الأرض "Şüphesiz o, yeryüzündeki Mehdi'dir" Naiym bin Hammad kaynaklı hadisin büyük ebced hesabına göre 2019 yılı Hz.Mehdi'nin çıkışını düşündüğümüz yıldır. En doğrusunu Allah bilir.

Geçen yüzyılın müceddilerinden Said Nursi Hazretlerinin Hicri 1340 senesinde yazmış olduğu Süfyaniyetin 100 yüzyıl süreceği ve bu sürecin Hicri 1440 yılında biteceği Miladi olarak 2019 yılıkarşımıza çıkıyor. Bununla beraber kitaplarında Hz.Mehdi'nin yüzyıl başında çıkacağını da belirtmiştir. Nasıl ki Hilafetin yıkılması 1919 yılından itibaren başladıysa 100 yıl sonrası olan 2019 yılında Hilafet battığı topraklarda tekrar dirilmeye başlayacaktır.

Rum Süresinin 4.ayetinde,"Bundan önce de sonra da emir, Allah'ındır. O gün müminler, sevinecekler" kısmı 2010 yılına tekabül eder. Bu ayet indikten 9 sene sonra önceki emire işaret edilerek Rumlar galibiyet kazandı. Ayetteki sonraki emir olan müminlere müjdelenen habere istinaden 2010 yılına 9 yıl eklediğimizde 2019 yılı karşımıza çıkar.

Enfal süresi 18.ayeti şöyledir.
ذَلِكُمْ وَأَنَّ اللّهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِرِينَ "Bu böyledir. Şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını bozar." Ayetin ebced değeri Hicri takviminde 1440 yılı (Miladi 2019 yılı) olarak çıkması onun çıkışı ile kafirlerin sebep olduğu fitnelerin ve planların son bulacağına inanıyoruz.

Grubumuzda bulunan bir Allah dostunun rüyasında eşinin 4 sene sonrasında 2018 (yılında) Hac vazifesini yerine getirdikten sonra Hz.Mehdi için Mekke'de beklediğini görmüş ve bu Allah dostu dönüş için eşini ikna edip İstanbul'a geri dönmüşlerdir. Demek ki 2018 yılından sonra müjdeli haber gelecektir.

2004 yılında Hakkın rahmetine kavuşan ve önceden Suriye fitnesi çıkacağı zaman Türkiye'ye akın eden mültecilerin olacağını haber veren Abdullah Gürbüz Baba Hazretleri, o yıllarda Hz.Mehdi'nin hayatta olduğunu ve henüz kendisinin mehdi olmadığını talebelerine belirtmiş olup video kayıtları mevcuttur.

Levamiül Ukul Şerhi Ramuz El Ehadis kitabında Hz.Ali (r.a) şöyle buyurmuştur. "Besmelenin harflerini sayın ve sonunda zamanın bitmesini ve Mehdinin çıkmasını bekleyin. Ona uyarak selameti bulun". Yukarıdaki diğer ipuçlarında gösterdiği gibi besmelenin işaret ettiği 2016 yılının sonunda sürecin başlayacağına ve Hz.Mehdi öncesi son dakika alametlerinin gerçekleşeceğine şahit olacağız

Hadislerde belirtilen Hz. Mehdi'nin öncü ordusu olan Gerçek Siyah bayraklılar

3.Dünya savaşında ağır darbe alacak ve dağılacak olan İran'ın doğusu ile Afganistan'nın batısında bulunan Horasan bölgesinde ortaya çıkacaklardır. Süfyan zamanında çıkacak olan bu ordu hedefleri Kudüs fethetmek yani İsrail'i ortadan kaldırmaktır. Bugün belli ki hadisleri dikkate alan Amerika, Türkiye,Irak ve Afganistan'da kurmuş olduğu üsler aracılığı ile Siyah Bayraklıları kuşatmaya çalışmıştır. Ancak, hadislerdeki gaybi konular Amerika'nın planı suya düşeceğini işaret eder.

Siyah Bayraklılar iki gruptan oluşacaklardır.
Biri Şuayb bin Salih'in sahip olduğu ordu ve diğeri sarışın bir gencin komutasındaki bir ordu...

Süfyan, İran'da bu ordu ile çarpışıp yenilgiye uğrayacaktır. Ancak Irak'ta bulunan Küfe Kentinde Haşimileri kurtardıktan sonra (ayrıca başka bir hadiste belirtilir) Süfyan'a yenilecek olan Siyah bayraklılardan bir grup gizlice Kudüs'e hareket edip orda Hz.Mehdi için gizlice mekan ayarlayacaklardır. Ancak bu yenilgi Siyah Bayraklıları dağıtmayacaktır. Çünkü iki koldan hareket eden bu ordunun bir kolu Kudüs'e ulaşacaktır.

Yaşı küçük sakalı hafif ve sarışın bir genç çıkar, Mehdi'nin bayrağını taşır ve karşısına dağlar bile çıksa onları ezerek İlya'ya (Kudüs'e) kadar ulaşır. (İmam-ı Suyûtî)
يخرج على لواء المهدي غلام حديث السن, خفيف اللحية, أصفر, لو قاتل الجبال لهدها, حتى ينزل أيلياء

Beni Abbas’a ait(Irak) siyah bayraklar (IŞİD Sahte Siyah Bayraklılar) çıkar.Sonra Horasandan yine siyah bayraklı (Gerçek Siyah

Bayraklılar) bir başka ordu çıkar. Onların sarıkları siyah elbiseleri beyaz olur ve başlarında Şuayp Bin Salih Temimi bulunur. Süfyaninin ordusunu yenerek Beytül Makdiste (Kudüs) Mehdinin saltanatını hazırlar. Şam’dan üç yüz kişide ona yardım eder. Bu ordunun çıkışı ile Mehdiye saltanatın teslimi arasında 72 ay(6 yıl) vardır
(Naiym bin Hammad, el-Fiten ve'l-melâhim kitabı)

Hadiste belirtilen Irak'tan Sahte Siyah Bayraklılar (IŞİD) çıkmıştır ki onlar Müslüman topraklarında yaptıkları fitneler ve katliamlar ile bidat ehli olmuşlardır. Gelecek yıllarda hedefleri İsrail olan Horasan tarafından çıkacak ELBİSELERİ BEYAZ ve SARIKLARI SİYAH olan Gerçek Siyah Bayraklıları beklemek gerekir.

'' DÜNYADAKİ MÜSLÜMANLARI VE TÜRKLERİ BİR ARAYA TOPLAYACAK GÜÇ ''
Abdullah b. Şurefe'den rivayet edildi ki:

Mehdi'nin beraberinde süslenmiş bir halde Peygamberimiz (S.a.v)'in bayrağı olacaktır (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiy-il Ahir Zaman, s.65)

Peygamber (S.a.v)'in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup, dikişsizdir ve rengi de siyahtır. Onda bir hicr (hale) bulunur. O Resulullah (S.a.v)'in vefatından beri açılmamış olup Mehdi çıkınca açılacaktır (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiy-il Ahir Zaman, s.23) .

Alametlere gelince; beraberinde Allah Resulünün (S.a.v) gömleği, kılıcı, sancağı bulunacaktır. O sancak ki Peygamberin (S.a.v) vefatından bugüne kadar hiç açılmamıştır. Mehdinin zuhuruna kadar da açılmayacaktır (Kıyamet Alametleri, s.164) .

Hz. Mehdi, Peygamber Efendimiz (S.a.v)'in bayrağıyla çıkacaktır. O bayrak dikilmemiştir, siyah ve dört köşelidir. Peygamberimiz (S.a.v)'in vefatından sonra hiç açılmamış olup ancak Hz. Mehdi tarafından açılacaktır (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-i Mehdiy-il Muntazar, ss.41-42, 52, 54) .

Peygamber Efendimiz (S.a.v)'in hadislerinde rengi, şekli, dikişi hakkında bilgi verilen sancak bugün Topkapı Sarayı'nda Kutsal Emanetler Bölümünde muhafaza edilmektedir.

Ahir zamanda ancak Hz. Mehdi tarafından açılacağı bildirilen bu Sancak'ın önemli bir özelliği de Peygamberimiz (S.a.v)'in "vefatından bugüne kadar hiç açılmamış" olmasıdır. Tarihi kaynaklara göre; günümüze kadar Osmanlı İmparatorluğu da dahil olmak üzere hiçbir devlet tarafından, Peygamber Efendimiz (S.a.v)'in zatına hürmeten açılmayan sancak, götürüldüğü savaşlarda ve törenlerde kılıfından dahi çıkarılmamıştır. 1400 yıldır bu şekilde muhafaza edilen sancak Hz. Mehdi'nin gelişi ile İslam ahlakının hakim olacağı dönem olan ahir zamanda açılmayı beklemektedir. (En doğrusunu Allah bilir.

SANCAK-I ŞERİF ve ÖNEMİ
Sancaklar arasında bir sancak vardır ki taşıdığı anlam ile ve önem ile diğer sancaklardan ayrılır. 1400 yıldır İslam'ın sembolü olan bu sancak kutlu Peygamberimiz, Hz. MUHAMMED (S.a.v)'in Ukab isimli emaneti olan Sancak-ı Şerifi'dir. Hz. Peygamber her katıldığı savaşa Ukab ile girmiştir.

Arap kabileleri arasında sancağın yere düşmesi yenilmek anlamına geliyordu. Böyle bir şey olduğunda askerler mağlubiyeti kabul ederek dağılırlardı. Bu yüzden sancağı taşıyan kişi yaralandığında veya öldüğünde onu taşıyacak sonraki kişi belliydi ve hemen sancağı devralırdı.
Resullullah (S.a.v) kullanılacak sancakların hep beyaz olmasını emretmişti, ancak Ukab siyah renkli idi. Bu Sancak'ın diğerlerinden başka bir farkı da yünlü bir kumaştan yapılmış olmasıydı.

İslam öncesi, Kureyş kabilelerinde kullanılan bu sancak tüm Arapları birleştirici bir öneme sahipti. O dönemdeki tüm kabileler de, İslamiyet'in yayılması safhasında bu sancak altında birleşiyorlardı. Peygamber Efendimiz (S.a.v)'in bu sancak dışında, ordusuna ait birçok sancak daha vardı ama Başkomutanlığa özel olan sancak Ukab'tı. İslamiyet'in yayılmasından ve Hz. Peygamber (S.a.v)'in vefatından sonra dört halife bu şerefli emaneti almışlardı. Resmi kayıtlara göre daha sonra Emevi ve Abbasi halifelerine intikal eden sancak, Moğallar'ın Bağdat'ı işgal etmesiyle Abbasi Halifesi tarafından Mısır'a götürüldü. Ukab, Yavuz Sultan Selim Han tarafından Mısır'ın alınmasıyla da Osmanlılara geçmiştir. Yavuz Sultan Selim, Mısır dönüşü sancağı İstanbul'a getirmiş ve o tarihten itibaren Peygamberimiz (S.a.v)'in emaneti olan Ukab, İstanbul'da bulunmaktadır.

Sancak-ı Şerif Osmanlı'ya geçtikten sonra savaşlarda kullanılması adet olmuştu. Ordunun savaş alanına çıkmasından bir süre önce Sancak-ı Şerif bulunduğu yerden çıkarılır ve hazırlık yapılırdı. Bu sancak, savaş alanlarına muhafazası ile birlikte götürülür ve sancaktarlar tarafından korunurdu. Sancak-ı Şerif'in ordu ile beraber olması çok büyük bir şevk unsuru olarak kabul edilirdi.
Yüzyıllarca, İslam ahlakının bayraktarlığını yapan Osmanlı imparatorluğu, Sancak-ı Şerif'in İstanbul'a gelmesi ile büyük bir onura erişmiştir.

Peygamber Efendimiz (S.a.v)'e ait, Ukab isimli sancak, bu özelliğinin yanı sıra çok önemli bir konunun daha alameti ve müjdecisidir. Hz. Peygamber (S.a.v) bu Sancak'ın açılacağı zamanın, Kuran ahlakının yaşanacağı bir dönem olan ahir zamanın müjdesi olacağını bildirmiştir. 
*****************

"CIA, Bin Ladin’i öldürdü Pakistan’da, Cesedini attı Okyanus’a ‚Ona İslami bir cenaze düzenledik‘ dedi Obama Amerika, Bin Ladin yalanlarına devam ediyor hala!


"Dünya üzerindeki tüm insanlar müslüman halkı özellikle Taleban ve El Kaide'yi terorist olarak tanıyor. Kimse müslümanlara neden Cihad Sorusunu sormuyor..

10.Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti göstereyim mi size?

11. Allah'a ve Resulüne iman edip mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız; eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır.

12. Günahlarınızı bağışlar ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş hoş meskenlere koyar. İşte büyük kurtuluş odur.

13. Seveceğiniz bir diğer (nimet) daha var; Allah'tan yardım ve yakın bir zafer! Müjdele müminleri!(Saff Suresi)

 Usame Bin Ladin bir mücahit ve amerika pisliğine ve onu .........israile karşı koymaya cesaret edecek kadar güçlü bir imana sahip büyük bir önderdir,ondan başka bir isim tanımıyorum buna layık,,amerikanın ve köpeklerinin bu kadar yaptığı katliama rağmen onlar hala bulundukları konumda saygı ve değer görüyorlarsa üsame bin ladinin onların zulmüne dur demek için yaptığı bu eylemler haklı bir davadır ve onun mücahit önder olduğunun göstergesidir
ey ALLAH ım c.c ona ve diğer mücahit kardşlerimize maddi manevi güç ver,amin

Filistin'de çocukları öldürüyorlar Kafirlerin iddialarının aksine, dinimizde çeşitli ayrımlar vardır. Biz erkek, kadın, çocuk, yaşlılar arasında ayrım yaparız. Elinde silah taşıyan savaşçı ile bilgi toplayarak, saldırıları savunarak bizimle savaşa yardım eden birdir, o da savaşçıdır.

 Fakat Müslümanlar arasında ‘Usame sivilleri öldürmekle tehdit ediyor' diye yayıyorlar. Onlar Filistin'de kimi öldürüyorlar? Sadece sivilleri değil, çocukları öldürüyorlar. 

Amerika basını tekeline almış ve büyük medya gücüne dayanmıştır. İşine geldiği gibi ölçüp biçiyor. Hedef doğrudan bizimle savaşan ya da saldırıları savunan bütün Amerikalı erkeklerdir. Masumları öldürdükçe liderlerine desteği arttıran bir halk, büyük vahşetler işledikçe başkanın popülerliğini arttıran bir halk, adi bir halktır ‘değer'in anlamını asla anlamaz.

Usame bin Ladin Filistin meselesini farklı bir açıdan değerlendiriyor. Filistin'in kurtuluşunun seçimlerle veya demokratik yollarla değil sadece cihad ile olabileceğini söylüyor. İsrail'in güçlü bir devlet olmadığını, Afganistan'da yapılan savaşın sadece onda birlik bir kısmı ile İsrail'in yok edileceğini belirtiyor.

İslam ümmetinin gençlerine seslenen Usame bin Ladin konuşmasını şu sözlerle bitiriyor: "Ey Müslüman gençler! Sen büyük bir güçsün. Kafirlerle savaşmak senin vazifendir. Senin Cennet'in olduğu halde ölümden nasıl korkarsın. Din; oy kullanmakla veya seçimlerle güçlenmeyecek. Yemin ederim ki, savaşmaktan başka hiç birşey yardım etmeyecek.


İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka herşey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.(Nazım Hikmet Ran)

Mehmet Şekeroğlu


Hz. Hüseyin bin Ali (R.A.)’nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Emr-i dinin başına geçecek olan zatın yani Hz. Mehdî’nin iki gaybubeti vardır (iki def’a gizlenir). Birinci gaybubeti öyle uzun olur ki hatta insanlar onun vefat ettiğini bazıları da gittiğini zannederler. Ne bir veli ne de başkası onun nerede olduğuna muttali olamaz. Ancak onu idare eden ve mütevelli-yi umuru olan Cenab-ı Hak müstesna. İkinci defa Mekke dağlarında gizlenir. Kimse ona muttali olmaz**”.

(El- İşâa Lieşrât-iss Sâat-88)


** Mehdî’nin gaybubetinden murad sadece zatının değil, belki onunla beraber ordusunun kaybolmasıdır. Allahu A’lem birinci gaybubet Afgan Mücahidlerinin Rus ordusundan gizlenmeleri ve kaybolmalarıdır, ikinci gaybubet ise Birleşmiş Milletlerin istilasından dolayı olan gaybubetleridir.


Bin Ladin'in Filistin Mesajı

incanews / Haber Merkezi

Nedendir Bu Güçsüzlük ve Korkaklık

Allah’a hamdolsun. O’na hamdederiz ve O’nun yardımına ve bağışlayıcılığına sığınırız, bizleri şeytandan ve kötülüklerinden koruması için Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiği kul yanlış yöne sapamaz ve yanlış yöne sapan kula Allah hidayet etmez. Allah’tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Sallâllâhu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve elçisidir.

Ey Müslüman ümmetim! Bu konuşmam sizin içindir ve Kutsal Topraklar’daki ailelerimiz için ne yapmamız gerektiği ile ilgilidir. Çünkü onlara yardım etmekte geç kaldık ve bu bizim davamıza zarar vermiştir ve onu daha zor ve karışık bir duruma getirmiştir.

Biz güvenlik içinde yaşarken -yanlış ve geçici bir güvenlik olduğu halde- Filistin’deki ailelerimiz daha ne kadar süre korku içinde yaşayacak? En azından şu an için, biz rahat ve lüksün içinde yaşarken Gazze’deki insanlar daha ne kadar süre kuşatma altında yaşayacak? Arapların gizli anlaşmalarıyla beyaz fosfor bombaları altında yanan çocukları için onların yürekleri yanarken, olayın büyüklüğü en cesur ve güçlü erkeklerin bile ağlamasına sebeb olurken, biz daha ne kadar oturacağız? Onların ağlamaları felaketin büyüklüğü hakkındaki binlerce vaazdan daha dokunaklı ve daha anlamlıdır.

Kılıcın darbesinden daha şiddetlidir bir insan için,

Bir yakınının sapladığı bıçak.

Annelerimizin ve kız kardeşlerimizin Gazze’de ölmesi veya ölüyor olmasının, ne şarapnel ve kurşunlar ne de kuşatma sebebiyle olmadığı şaşırtıcı değildir. Çünkü kuşatma, o çocuk hâlâ orada olduğu sürece hiçbir şeydir; kuşatma o çocuğun kaybedildiği gündür. Bir anne için krallar ve sahip oldukları her şey, onun gözünde küçük çocuğundan daha küçüktür, ama Yahudilerin ellerindeki Amerikan uçakları, aralarında kendi çocuklarının da olduğu o küçükleri tekrar ve tekrar bombalıyor. İşte bu annelerimizin ve kız kardeşlerimizin korku içinde titremesine ve aldıkları her nefeste neredeyse ölmelerine sebeb olan şeydir. İşitmek, görmek gibi değildir ve yalnızca çocuğu kendisinden koparılanlar elinden alınmanın ne demek olduğunu bilir ve yalnızca bombalarla yüzleşenler bombalamanın ne anlama geldiğini anlar; ve bu tiranlardan öç alacak hiç bir Mu’tasım yoktur.

Şuna dikkat çekmek gerekmektedir; onları öldürmekte iş birliği yapanları ve onu “Gazze’nin umudu” olarak tanımlayanları övmek psikolojik yenilgi ve dine ihanetin bir parçasıdır, oranın mukimleri buna kaşı gelen asil ve cüretkar insanlardır.

Gazze’de gençler öldü..

Küfr’e hamdetmeyi serbest görenleri yaktı öfke ateşiyle

Süngüleriyle özgürleşti insanlar

Süngüleriyle nasıl esir olsunlar?

Ve başınıza gelen bu trajedi

Derin yara izleri bıraktı kalbimde,

Hiçbir şey koruyamaz inançları da, kurbanlar gibi

Ne doğruları getirir ne de ulaşır onlara.

Sattı davasını güçlü olanlar,

Ve köleleri oldu inançsızların.

Sorun çocuklarınızı kim esir aldı diye ona,

Hiçbir fark yoktur onun kalbiyle bir taş arasında.

Yöneticilerimizin kalpleridir düşmanla aynı olan,

Ne Necd’de, ne Mısır’da asla yumuşamayan.

Yeniden geri dönen firavunlar,

Arapların evladlarını aşağılayan ve onları köle edenler,

Bize karşı düşmanla işbirliği yaptığınız içindir ki,

Dinimizde bir görevdir boyunlarınızı vurmak!

Ey Müslüman ümmetim! Filistin’in işgali üzerinden 90 yılı aşkın zaman geçti ve bu zaman zarfında Filistin, Yahudi ve Hıristiyanların ellerinden en acı iki duyguyu tattı. Gösterilen onca çabaya rağmen, sürekli gösteriler ve eylemler de dahil, işgal hâlâ devam ediyor. Şimdi, Filistin’i özgürlüğüne kavuşturacak, bu zulmü ortadan kaldıracak ve Ümmeti harekete geçirecek pratik adımları sunmak için sizden birkaç dakika istiyorum. Bu, acı olsa da gerçeği konuşmayı gerektirir, çok ağır olsa da asilzadeler kadar güçsüzlere de uygulanması gerekmektedir, bunun aksini yapmak bir felakete sebeb olacaktır, bu yüzden dikkat edin! Allah’ın Elçisi Sallâllâhu aleyhi ve sellem der ki: 


“Onlar arasındaki asilzadeler çaldığında, gitmelerine izin verdiler, ama onlar arasındaki güçsüzler çaldığında ona had cezası uyguladılar.” (Hadisin sahih’liğinde ittifak vardır.)

Müslüman Ümmetim; beyan edilmesi gereken en acı gerçek şudur ki, Gazze’deki ailelerimizi kurtarma ve üzerlerindeki kuşatmayı kaldırma isteğimize rağmen, onlarla bizden daha çok ilgilenenler vardır -bununla kastettiğim Batı Şeria da dahil Filistin’in geri kalanındaki kardeşlerimizdir- Fakat onlar açıkça şu sebebten dolayı ailelerinin yardımına koşamadılar: ülkeleri işgal altındadır ve Siyonist askerler ve Abbas’ın yetkisi altındaki askerler oradaki kardeşlerine yardım etmekten onları alıkoymaktadırlar.

Bu sebeb, bizi de Gazze’deki ailelerimize yardım etmekten alıkoyan sebebtir. Acı olan gerçek şudur ki; bizim ülkelerimiz de işgal altındadır ve Arap Siyonistler -bölgenin yöneticileri ve düşmanımızın temsilcileri- ve onların askerleridir bizi oradaki güçsüzlere ve baskı altındakilere yardım etmekten alıkoyan.

Bu yüzden, eğer ülkemizin, yöneticilerin ve onları görevlendirenlerin çıkarlarıyla işgal altında olduğunu ve bunların hem askeri hem de sivil ordular tarafından desteklendiğini fark etmezsek; ki bu sivil ordular en önemli ve tehlikeli olandır, şeytan akademisyenler, eğitimli sınıftakiler ve kiraladıkları medya insanları tarafından başı çekilir ve bu ordular Ümmetin kötü yola sapmasını, kaybetme ruhunu yaymasını ve yöneticilerin arkalarından ilerlemeleri için mümkün olan her yolda onları eğitmelerine yol gösterir, bu durumda hükümeti gasp etmeye ve yoldan çıkarma ve tehditle Ümmeti iradesinden saptırmaya devam edecektirler. Bu durumda Ümmet, inisiyatif alma ve yöneticilerin ve adamlarının etkisi dışında hareket etme yeteneğini kaybedecektir....

Eğer bunun farkına varmazsak ve onlar hakkındaki gerçeği açığa çıkarmaya çalışmazsak, onlara karşı uyarmazsak, onları ortadan kaldırmazsak ve kendimizi onların otoritesinden kurtarmazsak, hiçbir şeyi olmayan kişinin hiçbir şey veremediği gibi, Filistin’i asla özgürlüğüne kavuşturamayacağız ve Kutsal Toprağın işgalinden bu yana hareket ettiğimiz o kapalı alan içerisinde dönmeye devam edeceğiz.

Filistin İçin Mücahid Kuvveti

Ey Müslüman Ümmetim; Filistin’deki şartları inceleyen bir kişi şunu görür ki, işgal altındaki Filistin’de bu zor olsa da, ve özellikle ailelerimizin üzerine konan ambargoya ve bunun yanında şimdi ve daha sonra imzalanacak olan “yatıştırıcı” anlaşmalara rağmen, Cihadın amacına ulaşması için yapılması gerekenler hâlâ tamamlanmayı beklemektedir. Ve son on yıllardır karşılaşılan durum da bunu doğrulamaktadır. İşte bu nedenle yeterli sayıda Mücahid kuvveti Filistin üzerindeki kuşatmayı kaldırmak için oluşturulmalıdır, böylece oradaki ailelerimize yardım edebilirler. Çünkü tüm Arap kordonu devletleri Filistin’le sınırlarını kapatmıştır ve onları Mücahid hareketinden mahrum etmektedir. Ayrıca, Lübnan sınırında, Filistin’in kuzey bölümünden hariç tutulan bölge ile ilgili, Hasan Nasrallah ve partisi bunu kapatma yasa tasarısı üzerinde anlaşmaya varmışlardır: Yahudileri korumak için binlerce Hıristiyan kuvvetin girişine izin veren Yasa Tasarısı 1701. Böylece, Hasan [Nasrallah] ve Hüsnü [Mübarek] ve oradaki ailelerimizi kuşatma altına alan geri kalan tağut Arap krallar arasında hiç bir fark kalmamıştır.

Yukarıda anlattıklarımın temelinde, Mücahidlerin sınırı açmak için zorla girebileceği kordon dışındaki devletleri araştırmalıyız, böylece kutsal Mescidi Aksa çevresindeki ailelerimize ulaşabileceğiz. Mescid-i Aksa’ya ulaşmak isteklerinde dürüst olanlar için nadir ve değerli bir fırsat, Mezopotamya’yı özgürleştirmek için ihtiyaçları olan her şeyle mücahidleri Irak’a geri döndürmektir. Bununla iki görevi başaracaklardır: Cephelerin en iyi ve en genişi olan ve mukimlerinin yarısı geçmişte oradan kovulan Filistin halkı olan Ürdün’e geçmeden önce Siyonistlerin en büyük müttefikini başarısızlığa uğratmak; ve ikinci hareket Ürdün’den Batı Şeria’ya ve çevre alanlarına olacaktır, gerekli boşlukları doldurmak için sınırlar zorla açılacak böylece Filistin’in tamamı nehirden denize kadar, Allah’ın izniyle özgürlüğüne kavuşacaktır.

Bu kadar oturmak ve zaman kaybetmek yeter, sorumlulukları üzerimizden atmak bu kadar yeter: Bu uzun süren kuşatmanın ortasında Gazze’deki soykırım önemli ve tarihi bir olaydır ve Müslümanların münafıklardan ayrılmasını gerektiren açık bir trajedidir. Gazze’den sonraki şartlarımızın Gazze’den önceki şartlarımızla aynı olması doğru değildir; günün gerektirdiği ciddi hareket edip cihada hazırlanmak ve gerçeği getirip yanlışları ortadan kaldırmaktır. Yüce Yaradan’ın önünde masum olduğumuzu ve Gazze’deki insanlara karşı düşmanla iş birliği yapanlardan olmadığımızı beyan etmeliyiz. Bu işbirlikçiler arasında olmadığımızı belirtmek ihtiyari bir hareket değildir: Hayır, bu Tevhid’in iki ayağından biridir. Müslümanlara karşı kafirlere yardım etmek, kişiyi İslâm’dan çıkaran en temel Küfr’dür. Allah’ın kelamını okuyunuz: : “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları velî (sırdaş, dost ve idareci) edinmeyin. Onlar (ancak) birbirlerinin yâr ve yardakçısı (İslâm’ın da düşmanı)dırlar. Kim onları (ve aynı zihniyette olanları) velî edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah (böylece kendilerine ve müslümanlara) zulmeden toplumu doğru yola eriştirmez.” (Mâide sûresi, 51. âyet-i kerîme.) ve Allah’ın kelamı, “Din(e girmede/iman etme)de zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık (iman ile küfür, hak ile bâtıl) meydana çıkmıştır. Artık kim, tâğûtu (Allah’dan uzaklaştıran ve emirlerini yapmaktan men edenleri) tanımayıp da Allah’a iman ederse, işte o, kopması (mümkün) olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir.” (Bakara sûresi, 256. âyet-i kerîme.)

Güvenilir Lidere İhtiyaç Var

Bu olay hepimiz için bir sınavdır; hidayete tabi olan kişi başarılı olur, yanlış yöne sapan kişi başarısızlığa uğrar. Bu alanda yeterli sayıda Müslüman’ın enerjisini toplamak için gerekli olanı yapan dürüst liderlere ihtiyacımız vardır. Ümmet, korkunç bir liderlik başarısızlığı ile karşı karşıyadır. Evlatlarının çoğu onları güvenli bir kıyıya götüren liderleri olduğunu sansa da -krallar ve başkanların birinci aşamasında olmasa bile en azından ikinci veya üçüncü aşamasında- ama gerçek şu ki, bu, temel bir aldanma ve kusurları saklamadır ve diğer işgallerin yanında doksan yıldan beri işgal altında olan Filistin, kaynakların çokluğuna rağmen fakirlik, cehalet ve hastalıkların yayılması da dahil, bunun açık bir göstergesidir. Bir gemi, ne kadar güçlü ve büyük olsa da, eğer güvenilir bir lidere sahip değilse güven kıyısına ulaşamaz.

Birinci aşamadaki liderlerin ve onların düşmanımıza boyun eğdirmesi ile ilgili gerçeği biliyoruz ama daha kötü ve daha acı olan şey şudur ki, arkalarından gelen liderlerin çoğunu eğitebilmektedirler. İkinci aşamadaki liderler ve onlara yakın olanlar, yanlışlığa eğilim gösterme ve onu iyi gösterme bağlamında içinde olanları değiştirmezlerse, Ümmet, Mescid-i Aksa’nın özgürleştirilmesi yolundaki ilerlemesini asla gerçekleştiremeyecektir. Çünkü onlar Ümmeti bu vahşetin dışına çekerek bu yol üzerinde engel ve bariyer teşkil etmektedirler.

Onlar bir demiryolu gibidir, yöneticilerin vagonu önde, liderlik treni ikinci sırada ve onlara yakın olanlarınki hemen arkalarında ve her iki tren de Filistin’in özgürleştirilmesine giden yolu yıllardır tıkamaktadırlar. Bu yüzden Mescid-i Aksa’yı almanın tek yolu, her iki treni de yoldan çıkarmak ve onları arkada bırakmaktır; ama eğer Müslümanların çoğunluğu uyanmaz ve vatanlarına ve yönetici, akademisyen veya İslami grup liderleri olsun bu kişilere yönelik kınanması gereken fanatikliği bırakmazlarsa ve eğer onlara öğütler vermenin ve onlar hakkındaki gerçeği ortaya çıkarmanın karşısında olmayı bırakmazlarsa, bunu gerçekleştirmek zor olacaktır. Eğer bunu yapmazlarsa, o zaman gerçekleştirdikleri eylemler, bizden önce parçalanmış devletlerin yolunu aldıklarını gösterir, işte bu nedenle Ümmet on yıllardır karanlık bir labirent içindedir ve Allah’ın Elçisi’nin buyruğunu anlamamış gibi görünmektedirler: “Eğer Muhammed’in Sallâllâhu aleyhi ve sellem kızı Fatıma bile hırsızlık yapmış olsa elini keserim.” (Hadisin müttefekun aleyh’dir.)

İlerleyişimizi düzene sokmak için, nasihatların ruhunu içimizde hissetmeliyiz ve şunu da fark etmeliyiz ki gerçek her şeyden daha büyüktür ve gerçeğin sağlığı ve güvenliği, vatanın, kişilerin, parti ve grupların sağlığı ve güvenliğinden daha önemlidir. “Din nasihattır” diyen Elçimizin sözlerinden başka herkesin sözleri kabul edilir veya reddedilir (Tirmizi, Nesei, Ahmed). Evet, eğer onu görmezden gelirsek, dinimizi kaybederiz ve kaybımız işte bu yüzden olur. Bu bizim gerçeğimizdir ve Hazreti Ömer (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) şöyle söyler, “Bizler, Allah’ın İslâm ile onurlandırdığı insanlarız ve her ne zaman başka bir şeyde onur ararsak, Allah bizi zelil kılar.” Bu sözlere kulak verin.

Liderlik konusuna geri dönersek, Mescid-i Aksa’nın özgürleştirilmesine giden yol, bu büyük çaptaki olaylar seviyesinde, gerçek, dürüst, bağımsız, güçlü ve güvenilir liderlikler gerektirmektedir ve bu güncel olayların fıkhında ve şeriat fıkhında uzman olmayı gerektirir. Şeriat, İslâm dünyasının tamamında şubelere sahip bir nasihat komitesi kuracak ve bu komite Ümmetin evlatları arasında bilgiyi, şer’î ve siyasi şuuru yayacak ve böylece zihinler cehalet ve saflıktan; ruhlar, boyun eğmekten ve düşmana boyun eğen yöneticilere teslim olmaktan kurtulacak.

İçinde yaşadığımız ve yöneticilerin ve yardımcılarının burada oynadığı rollerin gerçekliğinin tehlikesinin farkında olmak, bu karanlık gerçekliği değiştirmek için harekete geçecek kuvveti oluşturmada ilk adımdır. Bu gerçeklik için Şeriat fıkhı uygulanmalıdır. Böylece hareketlerimiz, düz bir yola göre düzenlenecek ve bu korkunç şartlar ve Ümmetimize saldırılar ortadan kaldırılacaktır.

Bu komitenin üyeleri, konseylerinde yer alan yöneticilerin müdahalesinden korunmalıdır, inkâr edilmeli ve şeytan akademisyenler yoluyla komitelerinin filtrelenmesine dikkat edilmelidir, ülkemizde kurulan birçok komitede olduğu gibi; ve bunların görevlerinden biri, etkinliğe ulaşana kadar Cihadın mecburi olduğunu vurgulaması ve Müslümanlara karşı düşmana yardım edenin İslâm’ı geçersiz kıldığı ve ondan kaynaklanan kuralları listelediği belirten Gazze olayları sırasında bilgili insanların yayınladığı fetvaları vurgulamak gibi konularla ilgili yasal kuralları yaymaktır.

Bu alanda, akademisyen ve vaizlerin önüne, kendilerini geliştirmeleri ve mükemmelleştirmeleri için her türlü çabayı harcamalarını isteyerek bir kaç öneri getirmek istiyorum. Bu önerilerden en önemlileri arasında:

Birincisi, Ümmetine öğütler veren, en önemli eserleri ile birlikte, Ümmet içinde bunları yayan dürüst akademisyen, vaiz, düşünür ve yazarların isimlerinin listesini çıkarmak. Bazı kasıtsız hataların varlığı bir engel olmamalıdır; aksine bu hatalar not edilmeli ve tavsiyeler verilmelidir; yoksa bizim için hiçbir akademisyen kalmayacaktır. Ayrıca, İslam metodolojisine bağlı olan dürüst liderlere önem vermek için çaba harcanmalıdır.

İkincisi, Ümmetin düşünce ve yaşamındaki şer’î kavramların düzeltilmesi. Bununla ilgili bazı yararlı kitaplar şunlardır:

Fethu’l Mecîd kitabı Şeyh Abdurrahman bin Hasan Alu’ş-Şeyh, Tevhid’den bahseden ve şirke karşı uyaran çok önemli bir kitaptır.

Şeyh Muhammed Kutub tarafından iki kitap, “Düzeltilmesi Gereken Kavramlar” ve “Bizler Müslüman mıyız?”

Mücahid Şeyh Nâsır bin Hamd el-Fahd (Allah onu Riyad hapishanelerinden kurtarsın) tarafından yazılan, “Amerikalılara Yardım Eden Kişinin Küfrünün Açıklığa Kavuşturulması” kitabı.

Beşinci yararlı bir kitap da, İslam Dünyasındaki tüm rejimleri değerlendiren, “İslam Mizanına Göre Suudi Rejimi” kitabıdır ve birçok yararlı kitap da, Tevhid ve Cihad web sitesi gibi internetteki birçok adresten okunabilir.

Üçüncüsü, Allah’ın yasakladığını yapmak için onlara yasal isimler ve terminoloji verenlere karşı bir savaş içinde olduğumuzu Ümmete bildirmektir. Bunun aksi iddia edilmeli ve yasal isim ve kelimeler yayılmalıdır. Bunun birkaç örneği:

Adına “fayda” denilerek ribanın ve adına “ticari bankalar” denilerek ribacıların yasaklanmasını ihlal etmek.

Şarap yasağını ihlal etmek istediklerinde, ona “ruh” veya diğer isimler verilmesi.

İslâm’ın zirvesinde, Allah yolundaki Cihadla savaşmak istediklerinde, buna “şiddet” veya “terörizm” isminin verilmesi.

İslâm’ın geçersiz kıldıklarına karşı savaşmak ve kendilerini Allah düşmanlarıyla müttefik etmek istediklerinde, din değiştirme için ölüm cezası koymak ve bu cezanın uygulanmasını isteyen her kişiyi “Tekfirci” adıyla tanımlamak.

Ve ayrıca, kafir, mürted, zındık ve münafıkları “diğerleri” ismiyle anmaktadırlar ve şer’î terimlerin kullanılmasından kaçınmaktadırlar. Diğer benzer safsatalar, “dinler diyaloğu”, “fikir özgürlüğü”, “konuşma özgürlüğü”, “barış içinde bir arada yaşama”, “dost devletler” ve Filistin, Irak, Afganistan, Veziristan, Somali, Keşmir, Filipinler ve Çeçenistan’daki kardeşlerimizi öldürmeleri için Haçlı savaş gemilerini, ayrıca Yahudi ve Hıristiyanları destekleyen şartların olduğu anlaşmalar. İsim ve terimlerle ilgili bu safsatalar çok geniş bir alandır ve takip edilmeli, hakkındaki gerçekler ortaya çıkarılmalıdır.

Dördüncüsü, münafıklar ve onların medyasından olan düşmanları içeren, özellikle de gazete, kitap, dergi, radyo istasyonu ve uydu kanalları gibi bilgilendirme medyasını içeren listeler oluşturmak. Bahsettiğim son iki medya aracı, Britanya Radyosu ve kardeşleri al-Hurrah ve al-Arabiyyah kanalları gibi, en tehlikeli olanlardır. Düşmanın çıkarlarına hizmet edenleri, haber yayanları, kaçakları ve Müslümanlar arasındaki ahlâk bozucuların listesini şer’î düzenlemelere göre çıkarmak ve her yolla bu listeleri Ümmete dağıtmak gereklidir. Böylece Ümmet uyarılır, belgeler ve kanıtlarla çürütülür. Burada Yüce Allah’ın kelamını paylaşmak isterim, “Ey iman edenler! Allah için adaleti (hakkı) ayakta tutan (hâkimler), adalet timsâli şâhitler olun. Bir kavme duyduğunuz kin sizi adaletten sapmaya sevketmesin. Âdil davranın, takvâya daha yakın olan da budur. Allah’a karşı takvâlı olun (emirlerine uygun yaşayın). Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide sûresi, 8. âyet-i kerîme.)

Münafıklar hakkındaki gerçeği ortaya çıkarmak Kur’an’ın bir yöntemidir ve âlimler, münafık ve bid’atçıları ortaya çıkarmanın zorunluluğu üzerinde hemfikirdirler. İmam Ahmed’e (Allah ona rahmet etsin) şu soru sorulur: “Oruç tutan, namaz kılan ve itikaf eden birini mi yoksa bid’atçılar hakkında konuşan birini mi tercih edersiniz?” Kendisi şöyle cevap verir: “Eğer namaz kılar ve itikaf ederse, bunları kendisi için yapar, ama bid’atçı insanlar hakkında konuşursa bunu Müslümanlar için yapar, bu nedenle bu daha iyidir.”

Yaradan’ın kelamındaki gibi Ümmet bugün tüm cephelerde münafıklara kendini gösterme, onlardan haberdar olma ve onlara karşı cihad başlatmak için müthiş bir ihtiyaç içindedir. “Onları gördüğün zaman, cisimleri (kalıp ve kıyafetleri) hoşuna gider. Eğer (dünyalık söz) söylerlerse, sözlerini dinler (yaldızlı vaadlere kanar)sın, (ama) sanki onlar (elbise giydirilip) yaslanan keresteler gibidir. Her (İslâm’a ait bir toplantı ve) seslenişi, (korkularından) kendi aleyhlerinde sanırlar, (İslâm’a ve müslümanlara) asıl düşman onlardır. Onlardan sakın(ın). Allah kahretsin onları! Nasıl da (hakikatten aldatılıp) döndürülüyorlar.” (Münafikun sûresi, 4. âyet-i kerîme.) ve yine Allah’ın şu ayeti: “Ey Peygamber! Kâfirler(e karşı silahla), münâfıklar(a karşı delil getirerek, dil) ile cihadda bulun ve onlara karşı sert davran; onların varacakları yer cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir!” (Tevbe sûresi, 8. âyet-i kerîme.)

Özetlemek gerekirse, Şer’î ve siyasi duruşu olan, Allah yolunda cihad eden liderler olmalıdır, münafıklar ve onlardan ayrılma hakkındaki gerçekler ortaya çıkarılmalıdır, unutmayın ki ayrılık, yöneticiler tarafından zaten uygulanmakta olandır. Sayıları yüz binleri bulan, Ümmetine öğütler verenleri izleyen ve gözetleyen, ve onlarla, yoldan çıkarmak ve tatlı sözlerle kandırmak, işten çıkarmak ve hapsetmek, seyahat yasakları, takip ve iftira etmek, hatta öldürmek gibi çeşitli yollarla savaşmak için “kara liste” dediğimiz listeler çıkaran güvenlik organlarına sahiptirler. Ümmetine öğütler verdikleri ve onları komplolara karşı uyardıkları minberlere gelir onların arasına karışır, âlimleri ve medyaları ile Ümmeti rahatça aldatır ve yanlış yönlendirmeye çalışırlar. Ben de düşmanlarımızın listeleri ile ilgili ve zaman kısıtlamaları içinde, onların, bizim ülkemizdeki kıdemli liderlerini tanımlamaya çalışacağım. Bu olaylarda insanlar, özellikle de asilzade ve başkanlar, yönetici veya “Ulema” olarak ayrıldı ve bazı Arap yöneticilerin insanlarımıza karşı Haçlı/Siyonist koalisyonu oluşturması da açıkça ortaya çıktı: Bunlar Amerika’nın “ılımlı devletlerin yöneticileri” dediği kimselerdir. Gerçek şu ki, Endonezya’dan Moritanya’ya tüm İslâm devletleri şu iki kategoriden birine ayrılmıştır: Çarpık devletler ve daha çarpık devletler; ve İslâm onların tüm yöneticilerinden beridir.

İslâm’ın başlangıcında ortaya çıkan ilk grubun güçlenmesine ve böylece İslâm devletini oluşturma yüküne dayanabilmelerine yardım edenin çok sayıda şey, ama en önemlisi -iman ve riyazetten sonra- inananlar ve münafıklar arasındaki fark olduğu bir sır değildir. Çok büyük olaylar ve trajediler, özellikle de savaş ve felaketler, kötüyü iyiden ve dürüstü münafıktan ayırmıştır. “Ey Mü’minler! İki topluluğun (Uhud gazvesinde) karşılaştığı gün başınıza gelen (musibet) Allah’ın izniyle olmuştur. (Bu da Allah’ın gerçek) inananları ayırt etmesi ve münâfıklık yapanları meydana çıkarması içindi. (Münâfıklara): “Gelin, Allah yolunda savaşın veya (düşmana karşı) savunmada bulunun.” denildi de: “Eğer biz savaş etmeyi bilseydik, elbette arkanızdan gelirdik.” dediler. Onlar o gün, küfre, imandan daha yakındılar. Onlar, ağızlarıyla (inanıyoruz diye), kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah, (onların kalplerinde) gizlediklerini pek iyi bilendir.” (Ali İmran sûresi, 166-167. âyet-i kerîmeler.)

Uhud savaşında Müslümanların düşmesine sebep olan felaketler arasında, ordunun üçte birinin münafıkların başı Abdullah bin Übeyy bin Selul’a teslim edilmesi, ona uyması ve onun orduya ihanet edip düşmanla savaşmamalarını emretmesi vardır. Bugün olduğu gibi, Ümmetin tüm resmi orduları, bölgenin yöneticileri arasındaki münafıkların kumandası altındadır fakat gayri resmi birçok ordu İslâmî grup liderlerinin kumandasındadır, bunlardan birçoğu bu yöneticilerin isyan edilmesi yasaklanan yasal yöneticiler olduğuna inanmaktadır; bu durumda trajediler nasıl olur da ardı ardına bizim başımıza gelmez?! Bu durum, grupların Gazze’yi ve oranın insanlarını terk etmesiyle açıkça görülür hale gelmiştir, çünkü bunlar Cihada başlamadan önce münafıklardan izin beklemişlerdir; bu, gençlerden ne çeşit bir faydalanma şeklidir?!

Görevimiz, liderlik ve rehberlik alanlarından münafık ve kaçakları uzaklaştırmaktır, Uhud seferinden sonra Sahabelerin yaptıkları gibi. İbn Selul eskiden yaptığı gibi Müslümanlara bir konuşma yapmak amacıyla ayağa kalkar -insanları arasında başta gelirdi ve ilk Müslüman grubuna talimatlar vererek statüsünü korumaya çalışıyordu-, ama Sahabeler onun kıyafetlerini her taraftan çekiştirmeye başlar ve şöyle der, “Otur yerine, Allah’ın düşmanı; bu yaptıklarından sonra oraya yakışmıyorsun.”

Kaç tane insan çeşitli şekillerde minberin kontrolünü elinde tutar ve Ümmeti, bölgeyi yöneten münafıkları desteklemeleri için kandırır ve Filistin’i özgürleştirme savaşından geri çekilmelerini sağlar. Ve onların her birine yüz yüze veya telefonla ilk başkan İbn Selul’a söylenen şu sözleri söylemek bize ne kadar yakışır: “Otur yerine, Allah’ın düşmanı; bu yaptıklarından sonra oraya yakışmıyorsun.” Sahabelerin (Allah onlardan razı olsun) İbn Selul’a yaptıkları, başka bir seferde tekrar aynı şeyleri yapmasın ve ordunun üçte birini tekrar eden trajedilerle baş başa bırakmasın diye onun yaptıklarını açığa vurmak ve onu minberlerden uzak tutmaktır. İşte bizim de yapmamız gereken budur, çünkü münafıklar ve kaçaklar on yıllardır aynı felaketleri bize yaşatmaktadırlar. İşte, Ümmeti kurtarmak ve birçok oğlunun altında kaldığı boyundurukları kırmak ve yok etmek, böylece özgürleşmelerini ve imandan sonra en zorunlu sorumluluklarını yerine getirmek için yeterli sayıda tekrar ortaya çıkmalarını, dini ve dünya hayatını mahveden düşmanı püskürtmeleri için birkaç öneride bulunacağım. Boynumuzdaki bu kalın zincirin halkalarından birini açmak, Allah’ın izniyle geri kalan halkaları da çıkarıp atmamıza yardımcı olacaktır.

Allah’tan, O’nun Yolunda Cihad Etmek ve Dine Yardım Etmek İçin Muvaffakiyet İstiyorum

Bu görevi, özellikle Irak, Afganistan, Pakistan, Somali ve İslâmî Mağrib’de [Kuzey Afrika] birçok sayıdaki Cihad alanında gerçekleştirme fırsatı işte bugün buradadır. Allah’tan,


Mehdi Zamanında Neler Olacak?



MEHDİ hazretlerinin zuhurundan sonra büyük savaşlar olacak, yer yerinden oynayacak, büyük sayıda insan ölecek, mü’minler berzah aleminde rahat edecek, kafirler müşrikler münafıklar Cehennem çukurlarında azab çekecektir.

MEHDİ hazretlerinin zuhurundan sonra büyük savaşlar olacak, yer yerinden oynayacak, büyük sayıda insan ölecek, mü’minler berzah aleminde rahat edecek, kafirler müşrikler münafıklar Cehennem çukurlarında azab çekecektir.
Mehdi hazretlerinin rejiminin özellikleri nelerdir?
1. İtikad tashih edilecek, sapıklıklar yasaklanacaktır.
2. Salavat-ı hamsenin edası mecburî olacaktır.
3. Farz namazlar cemaatle kılınacaktır.
4. Muhadderat-ı İslamiye tesettüre girecektir.
5. İçki, kumar, riba yasaklanacaktır.
6. Müstehcen yayınlara ve Şeriata aykırı eğlencelere yasak gelecektir.
7. İsraf ve saçıp savurma beyinsizliğine dur denilecektir.
8. Kadın ve kızlar seks aleti ve seks kölesi olmayacaktır.
9. Bütün okul ve üniversitelerde Tevhidî, Kur’anî, Nebevî eğitim verilecektir.
10. Hz. İsanın nüzulünden sonra gayr-i müslimler akın akın İslama girecektir.
11. Avrupa Müslüman olacaktır.
12. Dünyada bir Altın Çağ yaşanacaktır.
13. Suçlar çok azalacak ve işleyenler, halka ibret olacak şekilde tenkil edilecektir.
14. Can, mal, ırz, neseb güvenliği sağlanacaktır.
15. Kur’an, Sünnet, Şeriat ahkamı hayata tatbik edilecektir.
16. Mürcie, mücessime, müşebbihe, Mutezile, Ehl-i Necd ve diğer dalalet fırkaları yıkılacaktır.
17. Dünyada öyle bolluk ve bereket olacaktır ki, zekat verilecek kimse bulunamayacaktır.
18. Mehdi hazretlerinden sonra dünya tekrar bozulacak, âhir zamanın bütün büyük alametleri zuhur edecek ve Kıyamet kopacaktır.
19. Hem imanı, hem aklı, hem firaseti ve hem de hikmeti olan Müslümanların büyük hadiselere hazırlıklı olmaları, hafifü’l-haz bulunmaları tavsiye edilir.
20. Cenab-ı Hak cümle mü’minleri âhir zaman fitnelerinden, melhamelerden, Deccalların Süfyanların Kezzabların hile ve tuzaklarından korusun ve hüsn-i hâtime nasip buyursun.
21. Haram yemek basiretleri bağlar, kulakları sağırlaştırır, kalpleri taşlaştırır. Aklı ve imanı olan herkes haram yemekten vaz geçsin, elinde haram birikim varsa hak sahiplerine iade etsin, edemiyorsa Allah yolunda tasadduk etsin, hayır yapsın.
22. Âhir zamanda Mehdi’nin zuhur, İsa aleyhisselamın nüzul edeceğine dair mânevî tevatür derecesinde ehâdis-i şerife vardır. Bunları inkar edenler büyük vartaya düşer. Ehl-i Sünnet Müslümanları münkir kâzibleri sakın dinlemesinler. Muhbir-i Sâdık Efendimiz haber vermiştir. Olacaktır.




2 yorum:

  1. ALLAH müslümanları şerlerden emin eylesin amin

    YanıtlaSil
  2. Aferin. Bu muazzam şuura "Büyük Anadolu" adı nasıl da yakışıyor!

    YanıtlaSil