5 Temmuz 2015 Pazar

EŞCİNSELLİK TERCİH Mİ KADER Mİ? Bazı odakların toplumda eşcinselliği meşru ve mübah göstererek yaygınlaştırmaktan nasıl bir çıkar sağlamaya çalışıyor ? Neden gizli bir el, ABD’den başlayarak tüm dünyada eşcinselliği yaygınlaştırma çabası içerisindedir, bundan nasıl bir çıkar elde etmeyi düşünmektedir?


Conchita Wurst - Rise Like a Phoenix (Austria) 2014 LIVE Eurovision Gran...



Conchita Wurst - Rise Like A Phoenix (Austria) 2014 Eurovision Song Contest



Sapkın akımlar Tüm Dünyada ve Türkiyede adeta cirit atıyor. 

Eşcinsellik, yakın zamana kadar tüm toplumlarda normal kabul edilmezken son yıllardaki çeşitli çalışmalarla normalizasyon sürecine girilmiştir. Bu konuda nöropsikiyatri araştırmacısı Marshall Kirk ve pazarlama uzmanı Erastes Pill tarafından 1987 yılında yazılan bir makalenin hatrı sayılır etkisinden bahsetmek gerekir. Makale, Amerika Birleşik Devletleri’nde eşcinselliğin yerleştirilmesi için izlenmesi gereken yolu bilimsel bir teknik içerisinde anlatmaktadır.

Makaleye göre eşcinselliği topluma yerleştirip kabul ettirmek için altı basamaktan oluşan yol izlenmelidir. Makalede yer alan altı maddeyi incelediğimizde söz konusu teklifin ülkemizde de aynı yolla takip edildiği hemen anlaşılmaktadır.

Eşcinselliğin ABD toplumunda yerleştirilmesi için bilinçli ve sistematik bir çalışmanın kodlarını veren makalenin altı maddesi, bu propaganda metodunun sadece ABD’de, Avrupa’da değil ülkemizde de bilinçli bir şekilde uygulamada olduğunu gösterir. Buna göre eşcinselliğin yaygınlaştırılıp normalden kabul edilmesi için yapılması gereken uygulama metodu şu şekildedir:

1- Eşcinseller hakkında olabildiğince sık ve yüksek sesle konuş.

2- Eşcinselleri bir kurban olarak, acınacak portre olarak resmet, saldırgan bir tehlike olarak değil.

3- Koruyucu olarak adil/yasal bir sebep bul.

4- Eşcinselleri iyi ve sempatik göster.

5- Eşcinsellere saldıranları kötü göster.

6- Ekonomik kaynak oluştur ve talep et.

Altı maddelik stratejik plan önce ABD ve Batı’da şimdilerde de yoğun bir şekilde ülkemizde uygulanarak topluma eşcinsellik propagandası yapıldığı gibi eşcinselliğin normalleştirilmesi süreci devam ettirilmektedir.

Eşcinsellik çeşitli sebeplere gündeme taşınıp konuşulurken film ve dizilerle de hem eşcinselliği konuşma hem de iyi ve sempatik gösterme maddesine hizmet edilmekte, aynı zamanda da bunlara saldırıp, eleştirenler, önyargılı davrananlarla ilgili olumsuz ve kötü bir algının ortaya çıkması sağlanmaktadır.

Film ve diziler, yarışma ve eğlence programlarında bazen masum bir kurban bazen eğlence figürü olarak kullanılan eşcinsellik kimliği üzerinde eşcinselliğin gündemde kalması, konuşulması, iyi ve sempatik gösterilmesi sağlandığı gibi gerçekte eşcinsellerin değil bunlara düşmanlık edenlerin kötü insanlar olduğu titizlikle işlenmektedir.

Konu, toplumun her kesimindeki insanlara ulaşmanın en etkili ve kolay yolu olan televizyon yapımlarında büyük bir profesyonellikle kullanılır. Sözgelimi 2013’de ABD’de Hakarete Karşı Gay ve Lezbiyen Birliğinin (GLAAD) televizyondaki cinsiyet ve etnik çeşitliliği inceleyen raporuna göre sadece bu ülkedeki dizilerdeki LGBT karakter sayısı 111 olmuştur. GLAAD Başkanı Herndon Graddick, artan sayının toplumun gay ve lezbiyenlere bakış açısındaki başkalaşımı yansıttığı yorumunda bulunsa da gerçekte bu, eşcinselliğin yayınlaştırılması projesine hizmet eden anlayışın ürünüdür.

Yerli dizi ve filmlerde de son yıllarda eşcinsel karakterlerinin kullanılmaya başlandığını, bunun toplumsal tepkiyle karşılandığını hepimiz biliyoruz. Öte yandan uzun zamandır eğlence ve yarışma programlarında eşcinsel tiplerin yaygın şekilde kullanıldığı, bunun gerçek amacının ne olduğu çoğu kişinin dikkatini bile çekmemektedir.

Nitekim son olarak ramazan ayında İstanbul’da düzenlenen illegal eylemle eşcinsellik medyanın gündemine oturmuş, toplumun her kesiminde gündeme gelmiş ve konuşulmuştur. Yine ramazan ayında Boğaziçi Üniversitesinde gay korosunun verdiği konser de bu propagandanın önemli bir malzemesi olmuştur.

Projenin önemli bir maddesi olan “adil ve yasal bir sebep bul” direktifi ise bunun bir cinsel yönelim, kişisel tercih olduğu tezinden hareketle insan hak ve özgürlüğü bağlamına alınarak sonuca çoktan bağlanmıştır zaten.

ABD ve Avrupa’da eşcinselliğin yaygınlaştırılması projesi altı maddeyi tamamlamış olsa da bizdeki uygulamalar henüz “konuş, normalleştir, eşcinseli iyi, karşı çıkanı kötü göster” aşamasındadır. Ancak çok kısa bir sürede atağa geçen propaganda ve eylemler, sürecin eşcinselliği meşru ve yasal/adil göster boyutuna taşınmaya çalışıldığının işaretleridir...

Bu konuda belki ilk sormamız gereken, bazı odakların toplumda eşcinselliği meşru ve mübah göstererek yaygınlaştırmaktan nasıl bir çıkar sağlamaya çalıştığı olmalı değil midir? 


Neden gizli bir el, ABD’den başlayarak tüm dünyada eşcinselliği yaygınlaştırma çabası içerisindedir, bundan nasıl bir çıkar elde etmeyi düşünmektedir? 

Bu soru sizlerin aklında da karmaşık cevaplara yol açmıyor mu; bu soruya hep birlikte cevap aramaya ne dersiniz?

Sabiha Doğan
Milat



Eşcinsellik

Dünya toplumunu, aileyi, milletleri tehdit eden unsurlardan biri eşcinselliktir.

Bir insanın üremek için veya doğal olanı yapmayıp gayri nizami şekilde zevk almaya çalışıp sonra bunu topluma kabul ettirme isteği yozlaşmanın örneğidir. Kimse kusura bakmasın da ABD-AB bunu destekliyor diye buna "insani" denemez.

Sırt çevirdiğiniz değerlerin gün gelir değerini öyle bir anlarsınız ki anladıktan sonra arkanızda o değerlerden eser kalmadığında derin pişmanlık duyarsınız.

Dünyayı cennete dönüştüreceklerini sanarken yahudilerin para döndürme, ülkeleri yıkıp şirketleri egemen yapma davasına destek oluyorlar. Kültürleri yok ediyorlar, doğaya karşı geliyorlar. Bunu yaygınlaştırıyorlar, özendiriyorlar.

Dünyadaki yeni savaş, ekonomiden çok artık değerleri olan insanlar ile olmayan insanların savaşı olacak.

Doğu Milletleri, güçlü değerlerine sarılıp bir bütün haline gelirken zevk ve sefa peşinde koşan bireyci batılılar veya o tür yaşam tarzını seçenler yok olacaklar.

Doğunun insanları köylerde yaşarken ve bu şekilde geçimlerini sağlarken batıdakilerin yarısı depresyonda. Aslında batıdakiler daha bilinçli görünüyor ama zorluklar ile mücadele etmek zorunda kalan insanlar veyahut ne ile karşılaşacağını bilen insanlar her daim daha avantajlıdır.

Batılılılar ve Doğulular arasındaki kültür ve yaşam farkı iyice arttığında kıyametin kopmaması içten değil.




BARONLARIN EŞCİNSELLİK TUZAĞI



Kadına şiddet haberleri gazetelerden hiçbir gün eksik olmuyor. Kadına şiddette bir artış var. Bu artışta medyanın payı nedir? Medya yöneticileri gayet iyi bilirler ki gündemde tutulan her konu kitleleri etkiler. Şiddet haberlerinin de şiddeti artırdığını, örneklik oluşturduğunu ve teşvik ettiğini gayet iyi biliyor olmalılar. Medyanın kitleleri etkileme gücü üzerine yapılan çok araştırma var. Mesela şiddet ve intihar haberleri çıktığında bu davranışlarda artış görülüyor. Bu yüzden Avrupa ülkelerinde aile içi şiddet, intihar gibi haberler çok dikkatli veriliyor, haberin belli kriterlerden geçmesi gerekiyor, hatta bazı ülkelerde tanınmış biri değilse intihar ve aile içi şiddet haberleri yayınlamak yasak.

Gazeteler her gün “Yine kadına şiddet” ya da “Şiddet arttı” diyerek yeni haberler veriyorlar. Verdikleri haberlerle şiddetin artacağını bile bile bunu yapıyorlar, Şimdi bu gazeteler kadınların iyiliğini mi istemiş oluyor? Her şiddet haberi ile başka kadınların şiddete uğramasına hatta öldürülmesine sebep oluyorlar. Bu gazetelerin bundan ne kazancı olabilir? Yüklü para karşılığı dış odaklar tarafından yönlendirildikleri en yüksek ihtimal. Yoksa insan bu kötülüğü yurdunun insanlarına niye yapar?

Şiddet içerikli haberlerin, dizi film ve şiddet içerikli şarkı kliplerinin kadına şiddeti artırdığını, işin uzmanları söylüyor fakat medya yöneticileri bunları duymazdan geliyor. Ne hikmetse kadına şiddet haberlerinin halkı nasıl etkilediği üzerine yurdumda pek bir araştırma da yapılmamış. Daha çok intiharlar üzerine yapılmış, İntihar haberlerinin intiharları artırdığı ispat edilmişken, şiddet ile ilgili yayınların şiddeti artırmayacağını kim söyleyebilir?

Bu konuda bulduğum tek araştırma günlük satışı 300 binin üzerinde olan gazetelerde, 1 Eylül 2006 - 31 Ağustos 2007 tarihleri arasında yer alan ve mağdurlarını kadınların oluşturduğu aile içi şiddet konulu haberlerin analiz edildiği çalışmaydı. Bir yıllık aralıkta kadına şiddet üzerine yayınlanmış 1400 haber incelenmiş. Bu çalışmada da haberlerin halkı nasıl etkilediği üzerinde durulmamış tam aksi gazetecilerin bu haberleri bireysel suçlar gibi verdikleri tespit edilip eleştirilmiş, bu konuyu toplumsal sorun olarak sunmaları gerektiği üzerinde durulmuş. Şimdiler de kadına şiddet konusu toplumsal bir sorun olarak sunuluyor. Sonuç: Şiddet arttı. Yani o zamanki çalışma da pek iyi niyetli bir çalışma olarak durmuyor. Avrupa ülkelerinde aile içi şiddet bizden çok daha fazla var fakat onlar bunu bir toplumsal problem olarak sunmuyorlar, zaten bu haberleri de kolay kolay yayınlamıyorlar. Zannedersiniz bir tek ortadoğu ülkelerinde kadınlar öldürülüyor, Avrupa ülkelerinde hiç kadın öldürülmüyor. Adamlar çok akıllı da biz niye bu kadar aptalız?

Tabii sadece gazete haberleri değil, bir de televizyon belamız var. RTÜK araştırmalarına göre vatandaşlar ortalama günde 4,5 saat televizyon izliyormuş. En çok kim izliyor? Kadınlar ve çocuklar. Dizi film ve programlarda şiddet sahneleri hiç eksik olmuyor. Türkiye’de çocuklar 14 yaşına gelene kadar 18 bin cinsel saldırı ve taciz sahnesi izliyormuş. Bu ne büyük bir facia. Bir de oyunlar ve internet sebebiyle karşılaştıkları şiddet ve cinsel tacizler var. Sonra da çocuklarımıza, gençlerimize ne oluyor diye yanıyoruz. Daha ne olsun!

Sol cenahın gazetelerinde kadına şiddet haberlerinin diğer yanında eşcinsellerle ilgili haberler oluyor çoğunlukla. Filanca ünlünün eşcinsel deneyimi, her iki cinsle de birlikte olduğu gibi haberler, röportajlar, sansürsüz iğrenç pozlar...

Bir haber sitesi okurlarına “Eşcinsel evliliklere nasıl bakıyorsunuz?” diye sormuş. Kadın katılımcıların cevapları hep birbirine benziyor. “Kadına şiddet uygulayan erkekler göre eşcinsel erkekler daha zararsız görünüyor.” demişler.

Yani yıllarca uygulanan hain plan tutmuş. Kadına şiddet haberleri abartılarak ve erkek düşmanlığı yapılarak verildi. “Erkekler kötü, erkekler şiddet yanlısı, erkekler eşitlikten yana değil, erkekler kadını eziyor...” Peki kim iyi? Eşcinsel erkekler! Onların kadınlara bir zararı yok, zaten kadınlarla işleri yok.

Tüm dünyada eşcinsellik feminizmle birlikte arttı. Feminist kadınlar arasında lezbiyenliğin yaygın olduğu da bilinen bir gerçek. Bizim başörtülü feministlerimiz de feminizmi destekleyerek onların ekmeğine yağ sürüyor. Feminizmle birlikte sertleşen ve erkekleşen kadınların, erkeklere cazip gelmemesi ise erkekler arasında eşcinsel ilişkiyi artırdı.

Geçen hafta Abdurrahman Dilipak Yeni Akit Gazetesi’nde “Biz Ankara’ ya Odaklanmışken” başlıklı yazısında konuyu irdelemiş, çok doğru tespitlerde bulunmuş. Tüm yazının okunması lazım fakat şu cümlelerini paylaşmak istiyorum.

“Bu konuda birileri Türkiye’yi pilot ülke olarak seçmiş olabilir.. Bilgi Üniversitesi’nde bunların kulüpleri var, Boğaziçi’nde etkinlikler düzenleyebiliyorlar. Birileri bu işi hak kavramı ile ilişkilendirmeye çalışıyor.. Sol, HDP, insan hakları aktivistleri ve liberaller, sanatçılar ve media üzerinden bu iş sistemli bir şekilde meşrulaştırılmaya çalışılıyor.”

Türkiye de eşcinsellik deyince halkın çoğunluğu tarafından sadece “süslü, kadınsı erkeklerin eşcinsel olduğu” algısı bulunduğu için eşcinselliğin ne kadar yaygın olduğunun ne büyük tehlike olduğununçoğunluk farkında değil.

Dış etkenlerin ve medyanın eşcinselliğin yayılmasında çok büyük etkisi olsa da suçu sadece dış etkenlere bağlamamak lazım. Bizim cinsellikle ilgili yanlış tutumlarımız, evliliği ve boşanmayı zorlaştıran kadını erkeği birbirine düşman eden aile kanunumuz, aile ve eğitim sistemimizde hatalar var. Bunlar tespit edilmeli, aileler ve eğitimciler eğitilmeli.

Eşcinsellere “tü kaka pis günahkarlar…” diyerek eziyet etmenin, şahıslarla uğraşmanın yanlış bir yol olduğunu ve eşcinselliği de azaltamayacağını anlamamız lazım. Günah işleyenle değil, günahla uğraşmamız lazım. Günaha giden yolları kapatmak için ne yapılmalı? Bu derde müptela olmuş olanları kurtarmak, tedavi ettirmek için ne yapılmalı onu düşünmeliyiz. Onları Allah’ın sonsuz af ve mağfiretine çağırmalıyız.

Geçen hafta yazdığım gibi bizim cenahın yazarlarının da onlardan ve destekçilerinden gelecek hakaret ve küfürlerden çekinip bu konuyu görmezden gelmemeleri lazım. Söz sahibini gösterir, onu bağlar.

Abdurrahman Dilipak, bu konunun terör ve savaştan daha az tahripkar olmadığını söyleyerek; devleti, Yeşilayı, STK’ları, üniversiteleri, okulları acil eylem planına çağırmış. Ben de aynen katılıyorum. Öncelikle her gün istisnasız çıkan kadına şiddet haberlerinin, hem kadına şiddeti artırdığını hem de eşcinselliğe teşvik ettiğinin görülmesi ve bu haberlere de dur denilmesi gerek.

“Medyayı kim kontrol ediyorsa zihinleri de o kontrol ediyordur.“ (Jim Morrison)



Son Kara Ütopya Ahlaksız ve Şerefsiz Toplum


Tepeden tırnağa ahlaksız skandallardan ibaret bir medya figürü olan Lady Gaga “İstanbul? Bu ‘liderler’ kim? Kutlama yapan masum, mutlu insanlara saldırmayı kesin. Bu delilik. Bu insanlık dışı” ifadeleriyle tepki gösterdi. İstanbul’daki ABD Konsolosluğuna asılan destek bayraklarının yanı sıra Barack Obama da LGBTİ kimlik mücadelesine atfen ‘onur’ bildirgesi yayınladı. Fiili/eylemsel destek için kendisi de bir eşcinsel olan ABD İstanbul Başkonsolosu Charles F. Hunter İstiklal caddesindeki yürüyüşe katıldı. Ayrıca İngiltere’nin İstanbul Başkonsolusu Leigh Turner’de hem yürüyüşe katıldı hem de LGBTİ mücadelesine Birleşik Krallık tarafından verilen desteği beyan eden bir rapor yayınladı.

CHP, Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal gibi milletvekilleriyle HDP ise Sezai Temelli, Filiz Kerestecioğlu ve Beyza Üstün gibi milletvekilleriyle sapkın cinsel kimlik temsilcileriyle birlikte yürüyüşe katıldılar. ABD ve İngiliz diplomatlarla CHP ve HDP’li vekiller, İstanbul’daki teşkilat ve kadroları, Stalinist ve Troçkist soldan Kemalist ve liberal sola kadar epeyce geniş bir skalada gösteri için harekete geçenlerin ‘onur yürüyüşü’ dedikleri şey nedir, neyi hedefler? Homoseksüel olmanın, transseksüel kimliğe sahip olmanın, en çirkin ve iffetsiz değerlere sahip çıkmanın ahlaki ve siyasi literatürdeki ismini, sıfatını, misyonunu iyi tespit etmeye mecburuz.

EMPERYALİZMİN NONOŞLAŞTIRMA PROJESİ

Normal bir insanın normal bir cinsel kimliği ve cinsel hayatı olur. İnsanı kadın ve erkek cinsel kimlikleriyle yaratan Allah fert ve toplum arasındaki ilişkileri de haram-helal, meşru-gayri meşru, normal-sapkın vd. bir dizi norm üzerinden tanımlamaktadır. Aydınlanma-ilerleme- pozitivizm ve ulus devlet üzerinde temellenen modern kapitalist ilişki biçimi, haz merkezli/hedonist bir toplum inşa ederek kendisini tahkim etmeye hız veriyor. Hedonizmle kapitalizm ayrılması mümkün olmayan iki seküler değerdir. Kapitalist bir dünya için hedonist kültür ve hayat tarzı, hedonist kültür ve hayat tarzının ikamesi için de sermaye sınıflarının seferber olması zaruridir.

Cinsel sapmayı normalleştirmek hatta bir kimlik haline getirip imrendirici kılmak için dünyanın dört bir yanında örgütlenme çabalarına kimler, hangi imkânları sahaya sürdü şimdiye kadar? Fuhşun/zinanın kurumsallaştırılmasında öncü rolü oynayanlar, kadını ve erkeği cinsel bir meta halinde pazara sürmek üzere mekanizmalar kuranlar, çocuk pornografisi ve fuhşunu organize edenler kimlerse şimdi de homoseksüel kimliklerin propagandasını yapanlar da aynı sınıf ve kurumlardır. Yüz güzelliği, bacak güzelliği diye start verdikleri ifsat süreci öyle bir yere geldi ki; erkeği erkekten, kadını kadından başka her şeye dönüştürmek üzere icraatlar yapıyor.

‘Trans birey’ diye ortalıkta gezdirilen tiplere bir bakalım. Bir taraftan tiksinti ve nefret duygularını şaha kaldıran diğer taraftan acıma ve çaresizlik hislerini tırmandıran büyük bir felaket tablosu durur karşınızda. Psikolojik yıkım ve açmazlarını ileri düzeyde agresif ve cüretkar dışavurumlarla kamusal alana taşıyarak bu sapkın karakterlerin tedavi olmasına imkan yok. Hemen tamamı travmatik kişiliklere sahip, aile için cinsel şiddete uğramışından tecavüz mağduruna kadar çoğunluğu alkol, uyuşturucu bağımlısı, üst düzeyde intihar eğilimi taşıyan karakterlere tedavi yolunu değil de reklam ve şov kanallarını açmanın sebepleri üzerinde durmak lazım.

CHP VE HDP’NİN TRANS KARAKTERİ

Sanat, siyaset, spor, kültür dünyasını baştanbaşa eşcinselleştirilmiş karakterlerle doldurma hesabının nasıl işlediğini görmek üzere medyada kurgulanıp işletilen haber ve yorumlara dikkat kesilmek yeterli olur. Batı ve Batılılaşmış devletlerin seküler ulus toplumlar üzerindeki ölümcül darbelerinden biri de idealize edilen bu sapkın cinsel kimlikler üzerinden icra edilmekte. Toplumu çözen alkol, kumar, fuhuş, uyuşturucu gibi hastalıkların en ileri düzeydeki halini temsil eden sapkın cinsel kimliğin yaygınlaşması sadece ve sadece insanın iffet ve izzetine karşı açılmış barbarca bir savaşı işaretler.

Cinsel sapıklığa CHP ve HDP tarafından verilen destek için ne söylesek az olur. Amerikalı ve İngiliz diplomatların kanatları altında İslami ve insani en temel değerlere savaş açan CHP ve HDP’lilerin nasıl bir ahlak ve toplum tasavvuruna sahip oldukları tastamam ortada duruyor. CHP ve HDP’nin Türk ve Kürt ulusalcı kimlikleri her ne kadar birbirini itiyor gözükse de seküler-sol/sosyalist değerler ortak paydasında İslami değer ve kuralları imha edecek tüm alanlarda işbirliğini mümkün kılıyor.

CHP ve HDP’nin seküler-laik, sol-sosyalist karakteri bütün anti-emperyalist söylemine, sözde kapitalizm düşmanlığına rağmen onları rahatlıkla İslam karşısında emperyalizmin özellikle de ABD-İngiliz emperyalizminin bu coğrafyadaki bileşeni kılar. Türk ulusalcılığı/Kemalizm ve Kürt ulusalcılığı/Öcalanizm yanlarına aldıkları kimi sol-sosyalist kimi liberal örgütlerle birlikte asıl olarak Hürriyet’in bünyesinde TÜSİAD’la, BBC Türkçe’nin kucağında küresel sermayeyle doya doya kucaklaşmaktadırlar. LGBTİ’lilerle birlikte yürüyen siyasi kadroların “Neredesin aşkım!” sloganıyla seslendikleri merci işte bu yerel ve küresel sermaye sahipleridir. Ahlaksız ve şerefsiz bir toplum inşa etmek üzere yanıp tutuşanların çirkin hesapları pek yakında başlarına geçecektir, hiç kimse merak etmesin!


Kur'an'da eşcinsellik konusu geniş olarak ele alınmıştır. Bu problem, 15 surede 21 defa ele alınmış ve toplam 118 ayet bu konuya ayrılmıştır. Bu rakamları, Kur'an'da konuya ne kadar önem verildiğinin anlaşılması için aktardım.

Eşcinsellik konusu Hz.Lut Peygamber kıssasında ele alınmaktadır:


Lut Peygamber, İbrahim Peygamberle aynı dönemde yaşamıştır. Hz.Lut, Hz İbrahim'e komşu kavimlerden birine elçi olarak gönderilmişti. Bu kavim Kur'an'da belirtildiğine göre, o güne kadar dünya üzerinde görülmemiş bir sapıklığı yani eşcinselliği uyguluyordu.

Hz Lut, onlara bu sapıklıktan vazgeçmelerini söylediğinde ve onlara Allah'ın mesajını bildirdiğinde onu yalanladılar, Peygamberliğini kabul etmediler ve sapkınlıklarına devam ettiler. Bunun sonucunda da kavim, korkunç bir felaketle helak edildi. ( yok edildi )

Hz. Lut'un yaşadığı bu şehrin, Eski Ahitte ( İncil'in ilk bölümü, ilk 39 kitaba verilen isim ) geçen ismi Sodom'dur. Kızıldeniz'in kuzeyinde kurulmuş olan bu kavmin aynı Kur'an'da yazılanlara uygun bir şekilde yok edildiği anlaşılmıştır.

Yapılan arkeolojik çalışmalardan çıkan sonuca göre şehir, İsrail - Ürdün sınırı boyunca uzanan Tuz Gölü'nün ( Ölü Deniz) yakınlarında bulunmaktadır.

Olayın her boyutunu ve tüm ayetlerini vermek hacim olarak günlük boyutlarını aşacağından çeşitli safhalarına ait ayetleri örnek olarak veriyorum. Hz. Lut'un kavmine yaptığı uyarı ve kavminin cevabı:

''Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Lut: ' Sakınmaz mısınız ? ' demişti. ' Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca Alemlerin Rabbi'ne aittir.

Siz insanlardan erkeklere mi gidiyorsunuz ? Rabbinizin sizler için yaratmış olduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.

Dediler ki ' Ey Lut (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten buradan sürülüp çıkarılanlardan olacaksın ' De ki: Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım. '' ( Şuara Suresi, 160-168 )

Aynı olayın diğer bazı ayetlerde anlatılışı da şöyle:
'' Hani Lut'da Kavmi'ne şöyle demişti: ' Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz ? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz ? Doğrusu siz ölçüyü aşan bir kavimsiniz. Kavimlerinin cevabı: ' Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış ? ' demekten başka olmadı. (A'raf Suresi, 80-82)

Lut'da; hani kavmine demişti: ' Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı ' çirkin bir utanmazlığı yapıyorsunuz. Siz (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız ? ' Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca ' Eğer doğru söylüyor isen, bize Allah'ın gazabını getir. ' demek oldu. ( Ankebut Suresi, 28-29 )

Kavminden bu cevabı alan Hz Lut, Allah'tan yardım istedi:
'' Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar. '' (Şuara Suresi, 169 )

Kur'an olayın ayrıntılarını da anlatıyor, onlara girmiyoruz. Ve sona geliyoruz:

'' Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbete bunda derin bir kavrayışa sahip olanlar için ayetler (ibretler) vardır. O (şehir) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır. ( Hicr Suresi, 73-76 )

Kavim helak (yok) olurken Hz.Lut ve çok az sayıda iman edenler kurtarılır. İman etmediği için de kutarılanların arasında Lut'un karısı yoktur:
'' Bunun üzerine biz , karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise geride kalanlardandı. Ve onların üzerine bir (azap) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradığı sona bir bak işte. ( A'raf Suresi, 83-84 )



SUBLIMINAL İŞGAL 

SEKSSELLERS , SUBLIMINAL İŞGAL : Sinsice bilinçaltımıza nüfuz eden subliminal mesaj fenomeni artık çağımızda her yanımızı kuşatmış durumda........Ne yazık ki bizler, özellikle de çocuklarımız büyük bir saldırı altındayız....Reklamlar, dizi filmler, afişler, aklınıza gelebilecek bütün argümanlarla algı sistemimizi dumura uğratan, bize arzularımızı ihtiyacımızmış gibi empoze eden, bilincimizin etrafından bir yılan gibi süzülen bu ikna makinesinin tüm parçalarını deşifre etmeliyiz ,


SUBLIMINAL İŞGALi KİMLER ORGANİZE EDİYOR

Bazıları subliminal mesajların dikkate alınmasını bir paranoya olarak değerlendiriyor. Ancak, siz de göreceksiniz örnekleri; biz konu başlığına +18 yazdık ama bunları hemen her yaştaki çocuklar da görüyor, bu çizgi filmleri izliyorlar...

Bu gizli mesajlar onların bilinçaltında kötü telkinler olarak yer ediniyor. Buradaki tehlikeyi anlayabiliyor musunuz? Sadece çocuklar değil, büyükler de büyük tehlike altında.

Sizler televizyonda her gün izlediğimiz dizilerin, filmlerin masum olduğunu veya alışveriş merkezinde gezerken arka fonda çalan müziğin rastgele seçildiğini mi zannediyorsunuz?

Yanılıyorsunuz...


SUBNEMİNAL İŞGAL : YAZININ DEVAMI + 18
Hiç bakmazsanız daha iyi . Lütfen bakmayınız



Deccal , deccaliyet : Bu öyle önemili konular ve sebebiyledir ki, İslâm âlemleri daha küçük yaşlardayken çocuklara Deccalle ilgili bilgilerin verilmesini, hattâ okullarda ders programlarında yer almasını istemişlerdir.
Ama malesef günümüzde cuma hutbelerinde bile konu edilmemektedir.



Yeryüzü'nün En zalim ve en acımasız,insanlara en çok bugz edip durmadan düşmanlık yapan elbette ki hiç kuşkusuz Şeytan'dır.!

Yeryüzü ona adeta bir Oun alanı gibi gelir ve Kaybetmişliğin acısı ile köşe bucak dolanır durur.
Gezerken de boş durmaz elbette,birçok tuzaklar hazırlar insanogluna.


DECCALİYET : BOZGUNCULUK İNSANLAR ARASINDA ŞİDDETİN ŞEHVETİ , TEŞVİK EDİLMESİ İLE YAYILIR BÜYÜR VE GÜÇLENİR

Dünyanın hemen her yerinde Modern Deccallar 'kuzu postuna bürünmüş kurt' gibi hareket etmek zorundadırlar.


Kendilerini ne denli ustalıkla kamufle edebilirlerse 'kutsal amaçları'na o denli rahat ulaşabileceklerini düşünmektedirler hemen hepsi.


Aslında ortada 'bir kutsal amaç' falan değil, mutlaka şaşmaz bir menfaat düzeneği, bir ekonomik ilişkiler ağı, bir piramit çeteleşme vardır.


DECCALIN TEMELLERİ


Talmud denen kitaplarına , bozguncu dinleri istimsar ederen hahamlar tarafından yazılmıştır

Ve Elit kesim dini bir kontrol aracı olarak yarattı."
Bunlara Göre

"Tanrı yoktur." ( ALLAH yani )
"Tanrı kendini oluşturan bir hayaldir."
"Siz bir tanrısınız."
"Bilinciniz vasıtasıyla siz Tanrısınız."
"Maymunlardan evrimleştiniz."
"İstediğinizi yapın."
"Kutsal kitaplarınızdaki mucizelerin ardında uzaylılar vardı."
"Genetik olarak uzaylılar tarafından yaratıldınız."

Deccal (LUSİFER) :




Ahir zamanda dünyaya inecek olan, insanlığı Tanrı’nın yolundan saptırarak bütün dünyaya savaş, açlık ve sapkınlık yayacak olan kişidir. Belirttiğim gibi Deccal Şeytanın beden halini alarak dünyada gözle görülür şekle gelmesidir.

Yani deccal aslında Luciferin insan şeklidir.

DECCALİYET : YAZININ DEVAMI



EY İÇİMİZDEKİ HAİNLER

MÜSLÜMAN GÖRÜNTÜSÜNDE MÜSLÜMAN DEĞİLSİNİZ
HİRİSTİYAN , MUSEVİ GÖRÜNTÜSÜNDE ALLAHA İNANMAZSINIZ

HERBİRİNİZ MAŞA,HERBİRİNİZ PİYONSUNUZ
GÖRÜNTÜDE GÖYA TÜRKSÜNÜZ , AVRUPALISINIZ GÖYA İNSANSINIZ .

GERÇEKTE İMAN ETMEZSİNİZ ALLAHA

SİZLER TANRI DERSİNİZ FİTNENİN PUTLARINA
SİZLER İMAN VE BİAT EDERSİNİZ
ZULMANİ DECCALA VE NURU ZİYAYA ( ŞEYTANA )
ÇÜKÜ SİZİN İLMİNİZDİR
KANDIRMAKLA,YALANLA,FİTNEİLE İŞ GÖRMEK


ŞEYTAN DE-ŞİFRE

İllüminati şeytanoğlu ve şeyhlerinden oluşur...

Şeytanın emirlerini yerine getirmeye çalışırlar...
ve şeytana yaranmaya çalışırlar...

Şeytanın en önemli özelliklerinden bir tanesi de özellikle günümüzde etkin olann yöntemi bu ...
kendisinin olmadığına inandırmak ...

İnsan şeytanın varolğudğunu ve sürekli kendisini kötülüğe sürüklediğini bilse önlem alır çünkü...

Bu sebeple şeytan önce toplumların ATEİST olmasını ister...

çünlü Allah inancı olmayan kişi şeytan gibi bir düşmanın da varlığına inanmayacaktır ...




Tapınakçıları , Günümüzde Ulliminati dediğimiz gizli örgüt aslınada taptıkları Çift cinsiyetli BAPHOMET dır. ( ŞEYTAN )





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder